Fatura …

Kıdem Tazminatı’nın hedefte olduğu, sendikal hakların geriletildiği bir dönemde…570 işçiden...

R. Bülend Kırmacı r.b.kirmaci@gmail.com

Kıdem Tazminatı’nın hedefte olduğu, sendikal hakların geriletildiği bir dönemde…

570 işçiden kimileri “yetti gayrı” diyor, ayrılıyor, bazıları üretimde kalmak istiyor…

Bu insanlardan 200’ü, 15’erli gruplar halinde yakın tesislere dağıtılsa, sorun “çözülecek”.

Olmuyor!

Girizgahına “Önce İnsan” yazan, Türkiye’nin kalite odaklı işletmeciliği, buz kesiliyor…

Şişe Cam emekçisi “arsasını Belediyeye kaptıran” Topkapı fabrikası önünde bekleşiyor…

Üstelik, “Hiçbir şeyi kırmadık, fabrika bizim” diyerek, direnmek her yiğidin harcı değil.

Şu Türkiye’nin şanlı CEO’ları, yabancı aksanlı yöneticileri bir ay maaş almasınlar da görelim!

Direnirler mi, tüyerler mi?..

Oysa, Şişe Cam işçisi şalteri indirmek istemiyor. Avluda bekleşenler ekmek nöbetinde!

Çocuklarının okuluna, aile dayanışmasına aldırmadan Eskişehir’e bile gitmeye razılar.

Madem ki varlıklar, kaynaklar bu memlekette bu denli yoğun şekilde el değiştirmekte…

İstihdam da bir iki pansumanla korunabilir… Örneğin, devlet, işçi primlerini iki yıl üstlenir.

O arada, fabrika yeniden yapılanır, iş gücü dağılmaz; üretim toparlanır…

Bu “tampon” bir fon (kaynak gerektirir)…

İşsizlik Sigortasından açığa çıkan (ve bazen amaç dışı kullanılan) artı değerin bir kısmı işte bu amaçla kullanılabilir.

Gel gör ki, emekten, üretimden yana çözüm çoktan gündemden çıkmış..

Özelleştirme özelciliğe varmış, kayıtsız koşulsuz bir hal almıştır…

Öyle olunca da istihdamın korunması kağıt üzerinde kalmaktadır.

Bir yer satmaya kalkana “aynısı yap da sat”, bir adam atmaya kalkana, “1 adama iş ver” demeli.

“İşçinin yıllık maliyetinden kurtulmak” savına gelince…

Peki ya bir kişiye iş sağlamanın maliyeti?... Sıkı durun: ortalamada, 290.000 TL.

Bu rakam (eski parayla milyar olarak okunduğunda) demir-çelikte 755, kimyada 570, sanayide 215, çimentoda 236, otomativte 334, tarımda 190 milyar Türk Lirası yatırım demek.

Bu da dahil yatırım kaynağı eksikliği açısından “dışarı” “kaçtığı” söylenen 158 milyar dolar neden akla gelmez? 

İşçi, memur, çiftçi vergisini öderken kimi zenginlerimizin yurt dışına aktardığı bu parayla:

(O satılan) Tüpraş’tan 29 tane, Erdemir’den ise 43 tane daha yapmak ve istihdam yaratmak mümkünken..

TÜİK verileriyle bile 2,4 milyon işsize ve gençler arasında % 16,7 olan işsizliğe aldırmadan..

Faturayı, BMC, THY, DESA, Togo ve daha nice yerdeki işçiye yüklemek…

Bütçe açıklarından, fabrika verimsizliğinden, emekçileri sorumlu tutmak;

Büyük bir haksızlık değil midir?

Şişe Cam işçisinin yaşamakta olduğu dram, işte bu genel yaklaşımın talihsiz bir örneğidir.

Sorunun çözümü ise, o fabrikanın harcını karan anlayışta ve insancıl ekonomi politikasındadır…

">

Kıdem Tazminatı’nın hedefte olduğu, sendikal hakların geriletildiği bir dönemde…

570 işçiden kimileri “yetti gayrı” diyor, ayrılıyor, bazıları üretimde kalmak istiyor…

Bu insanlardan 200’ü, 15’erli gruplar halinde yakın tesislere dağıtılsa, sorun “çözülecek”.

Olmuyor!

Girizgahına “Önce İnsan” yazan, Türkiye’nin kalite odaklı işletmeciliği, buz kesiliyor…

Şişe Cam emekçisi “arsasını Belediyeye kaptıran” Topkapı fabrikası önünde bekleşiyor…

Üstelik, “Hiçbir şeyi kırmadık, fabrika bizim” diyerek, direnmek her yiğidin harcı değil.

Şu Türkiye’nin şanlı CEO’ları, yabancı aksanlı yöneticileri bir ay maaş almasınlar da görelim!

Direnirler mi, tüyerler mi?..

Oysa, Şişe Cam işçisi şalteri indirmek istemiyor. Avluda bekleşenler ekmek nöbetinde!

Çocuklarının okuluna, aile dayanışmasına aldırmadan Eskişehir’e bile gitmeye razılar.

Madem ki varlıklar, kaynaklar bu memlekette bu denli yoğun şekilde el değiştirmekte…

İstihdam da bir iki pansumanla korunabilir… Örneğin, devlet, işçi primlerini iki yıl üstlenir.

O arada, fabrika yeniden yapılanır, iş gücü dağılmaz; üretim toparlanır…

Bu “tampon” bir fon (kaynak gerektirir)…

İşsizlik Sigortasından açığa çıkan (ve bazen amaç dışı kullanılan) artı değerin bir kısmı işte bu amaçla kullanılabilir.

Gel gör ki, emekten, üretimden yana çözüm çoktan gündemden çıkmış..

Özelleştirme özelciliğe varmış, kayıtsız koşulsuz bir hal almıştır…

Öyle olunca da istihdamın korunması kağıt üzerinde kalmaktadır.

Bir yer satmaya kalkana “aynısı yap da sat”, bir adam atmaya kalkana, “1 adama iş ver” demeli.

“İşçinin yıllık maliyetinden kurtulmak” savına gelince…

Peki ya bir kişiye iş sağlamanın maliyeti?... Sıkı durun: ortalamada, 290.000 TL.

Bu rakam (eski parayla milyar olarak okunduğunda) demir-çelikte 755, kimyada 570, sanayide 215, çimentoda 236, otomativte 334, tarımda 190 milyar Türk Lirası yatırım demek.

Bu da dahil yatırım kaynağı eksikliği açısından “dışarı” “kaçtığı” söylenen 158 milyar dolar neden akla gelmez? 

İşçi, memur, çiftçi vergisini öderken kimi zenginlerimizin yurt dışına aktardığı bu parayla:

(O satılan) Tüpraş’tan 29 tane, Erdemir’den ise 43 tane daha yapmak ve istihdam yaratmak mümkünken..

TÜİK verileriyle bile 2,4 milyon işsize ve gençler arasında % 16,7 olan işsizliğe aldırmadan..

Faturayı, BMC, THY, DESA, Togo ve daha nice yerdeki işçiye yüklemek…

Bütçe açıklarından, fabrika verimsizliğinden, emekçileri sorumlu tutmak;

Büyük bir haksızlık değil midir?

Şişe Cam işçisinin yaşamakta olduğu dram, işte bu genel yaklaşımın talihsiz bir örneğidir.

Sorunun çözümü ise, o fabrikanın harcını karan anlayışta ve insancıl ekonomi politikasındadır…

Tüm yazılarını göster