Filler tepişir, halk ezilir!

Haber3.com yazarı R. Bülend Kırmacı yazdı: Filler tepişir, halk ezilir!

R. Bülend Kırmacı r.b.kirmaci@gmail.com

14 Mayıs’ta seçime gideceğiz, “çok gerildik”; biraz “gevşek” bir yazı yazayım istedim.

Mesela bilgisayar her şeyi bilirde, bir tek “bilgisayar” olduğunu bilmez, bizim siyasetimizse

“çok şeyi bilen” haddini bilmezlerle doludur…

 Dahası belden aşağı vuruşlar, galiz sövmeler, propagandanın en kaba yöntemleri sahnede…

“Sıhhi sebepten tekaüt olan mekkare katırı” benzeri fosiller ile arsızlığı tavan yapmış genç cazgırlar önce “listelere” abandılar; artık listeler açıklandı; akortsuz atışlar, tam gaz, devam!

 Ve de her akşam TV’lerde kerameti kendinden menkul “uzmanlar” büyük kıyametler koparmaktalar… Siyasetçi siyasetçi ile, “medyacı” siyasetçi ve medyacı ile, anketçi hepsiyle kapışıyor… Ağızlardan bal damlıyor mübareklerin, büyük panayır bu, büyük şenlik var!

 Kim, neyi, neden savunuyor; kim, kime neden saldırıyor; iki adım önce vuruşanlar nasıl da buluşuyor; bir koltuk uğruna “eteklenenler” veya etekleri tutuşanlar… Hiç birini anlamak mümkün değil… Oysa yangın var yangın; mutfaklar yanıyor, ekonomi yanıyor; dört bir yanımızda puşt zulası: askeri üsler ve namluları Türkiye’ye çevrilmiş bulunuyor…

 Buna karşılık “siyasetin zübüklerinin” en sonuncu dertleri memleket; önce “ben” diyorlar, sonra “bizim hanım”, esas oğlan, sekreter, aşçı, uşak, hizmetçi, şoför, terzi, hısım akraba, eş dost; bu zevat’tan kalırsa zaman, veririm seçmene saman! İşte bu hallerdeyiz!

Seçim sistemini ve Partiler yasasını demokrasi standartlarına yaraşır hale getirmedik; sandığa, geleceği kurmaya değil günü kurtarmaya gideceğiz…

 Yine de gideceğiz! Aysun Kayacı’yı tekzip edeceğiz. “Her bir oyun eşitliği” var ya işte o çok değerli… Zengine fakire, işverene işçiye, Doğuluya Batılıya, gence yaşlıya “bir oy” hakkı vermiş demokrasimiz… Koca Cumhuriyet çınarı altında son ve sonsuz saltanatımız, işte o tek bir oya sahip çıkmak zorundayız…

 Ben de istemem mi gerçek bir değişimi; fillerin tepiştiği halkın ezildiği bu düzenin değişmesini öylesine ve ölesiye isterim ki… “Herkese hak ettiği kadar, herkesten gücü kadar” diyerek; adil bir gelir dağılımı sağlayan, kamu üretken yatırımlarını yurt genelinde dengeli dağıtan, hızla kalkınan hakça bölüşen, Dünya ile yarışan bir Türkiye’nin özgürce kurulmasını ne çok isterim bir bilseniz…

 Böyle bir Türkiye mümkün ancak 14 Mayıs seçimleriyle muhtemel değil…

“Değil…” çünkü gözden geçirilmesi, onarılması, yenilenmesi gereken bir dolu işlem ve işleyiş yanılgıları içindeyiz: Üstelik hem iktidar, hem muhalefet açısından bu böyle…

Siyaseti halkın katılımına, gençlerin verimine, üretenlerin emeğine açmak, paralı ve pahalı bir koltuk alış-verişi olmaktan çıkarmak için, ekonomisiyle, eğitimiyle daha yapacak çok işimiz var…

 Gerçekten buna dair her adım Türkiye’yi büyük maratonda zafere ulaştıracak tek yoldur.

Sandık içinde sandığa ve bu seçime gelecek seçimlerin kapısını aralamaya giderken, tırnağın taşa değmesin, başın öne eğilmesin ve de güzel geleceğinle daim gönenesin güzel ülkem Türkiye’m, diyorum…

">

14 Mayıs’ta seçime gideceğiz, “çok gerildik”; biraz “gevşek” bir yazı yazayım istedim.

Mesela bilgisayar her şeyi bilirde, bir tek “bilgisayar” olduğunu bilmez, bizim siyasetimizse

“çok şeyi bilen” haddini bilmezlerle doludur…

 Dahası belden aşağı vuruşlar, galiz sövmeler, propagandanın en kaba yöntemleri sahnede…

“Sıhhi sebepten tekaüt olan mekkare katırı” benzeri fosiller ile arsızlığı tavan yapmış genç cazgırlar önce “listelere” abandılar; artık listeler açıklandı; akortsuz atışlar, tam gaz, devam!

 Ve de her akşam TV’lerde kerameti kendinden menkul “uzmanlar” büyük kıyametler koparmaktalar… Siyasetçi siyasetçi ile, “medyacı” siyasetçi ve medyacı ile, anketçi hepsiyle kapışıyor… Ağızlardan bal damlıyor mübareklerin, büyük panayır bu, büyük şenlik var!

 Kim, neyi, neden savunuyor; kim, kime neden saldırıyor; iki adım önce vuruşanlar nasıl da buluşuyor; bir koltuk uğruna “eteklenenler” veya etekleri tutuşanlar… Hiç birini anlamak mümkün değil… Oysa yangın var yangın; mutfaklar yanıyor, ekonomi yanıyor; dört bir yanımızda puşt zulası: askeri üsler ve namluları Türkiye’ye çevrilmiş bulunuyor…

 Buna karşılık “siyasetin zübüklerinin” en sonuncu dertleri memleket; önce “ben” diyorlar, sonra “bizim hanım”, esas oğlan, sekreter, aşçı, uşak, hizmetçi, şoför, terzi, hısım akraba, eş dost; bu zevat’tan kalırsa zaman, veririm seçmene saman! İşte bu hallerdeyiz!

Seçim sistemini ve Partiler yasasını demokrasi standartlarına yaraşır hale getirmedik; sandığa, geleceği kurmaya değil günü kurtarmaya gideceğiz…

 Yine de gideceğiz! Aysun Kayacı’yı tekzip edeceğiz. “Her bir oyun eşitliği” var ya işte o çok değerli… Zengine fakire, işverene işçiye, Doğuluya Batılıya, gence yaşlıya “bir oy” hakkı vermiş demokrasimiz… Koca Cumhuriyet çınarı altında son ve sonsuz saltanatımız, işte o tek bir oya sahip çıkmak zorundayız…

 Ben de istemem mi gerçek bir değişimi; fillerin tepiştiği halkın ezildiği bu düzenin değişmesini öylesine ve ölesiye isterim ki… “Herkese hak ettiği kadar, herkesten gücü kadar” diyerek; adil bir gelir dağılımı sağlayan, kamu üretken yatırımlarını yurt genelinde dengeli dağıtan, hızla kalkınan hakça bölüşen, Dünya ile yarışan bir Türkiye’nin özgürce kurulmasını ne çok isterim bir bilseniz…

 Böyle bir Türkiye mümkün ancak 14 Mayıs seçimleriyle muhtemel değil…

“Değil…” çünkü gözden geçirilmesi, onarılması, yenilenmesi gereken bir dolu işlem ve işleyiş yanılgıları içindeyiz: Üstelik hem iktidar, hem muhalefet açısından bu böyle…

Siyaseti halkın katılımına, gençlerin verimine, üretenlerin emeğine açmak, paralı ve pahalı bir koltuk alış-verişi olmaktan çıkarmak için, ekonomisiyle, eğitimiyle daha yapacak çok işimiz var…

 Gerçekten buna dair her adım Türkiye’yi büyük maratonda zafere ulaştıracak tek yoldur.

Sandık içinde sandığa ve bu seçime gelecek seçimlerin kapısını aralamaya giderken, tırnağın taşa değmesin, başın öne eğilmesin ve de güzel geleceğinle daim gönenesin güzel ülkem Türkiye’m, diyorum…

Tüm yazılarını göster