Nesli tüketilen dinozorlar ve 12 Eylül

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden tam 29 yıl geçti. 1980 ve sonrasında doğanların, karanlığa...

Özden Yolagiden ozden.yolagiden@gmail.com

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden tam 29 yıl geçti. 1980 ve sonrasında doğanların, karanlığa sebep olanları hiç bilmediği koskoca 29 koca yıl.

Düşünce sistemi kısırlaştırılmış bir ülkenin yurttaşlarına göre 12 Eylül sabahı her gün kan gölüne çevrilmekten kurtarılmıştı ülkemiz. Bir darbe değil, kurtuluş gözü ile baktılar.

Öyle ya; polisin, polisi, kardeşin kardeşi yok ettiği bir ortamdan geçilmişti.Yargı-eğitim, polis bölünmüş, gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler, aydınlar sokak ortasında vuruluyordu.

Her ne olduysa oldu... Askerin, polisin nöbet tuttuğu ama her gün silahların konuştuğu sokaklara bir anda karanfiller ekilmişti. Silahlar, yerini rahatlatıcı bir sessizliğe bıraktı.

Okyanus ötesine uçurulan haberde Amerikalı Paul Henze, Başkanı Carter’a “Bizim çocuklar başardı” diyordu.

Sahiden de, 11 Eylül’e kadar yıllarca silahların susmasını engelleyemeyen “bizim çocuklar“ 12 Eylül sabahı biranda “başarmışlardı”.

Asker yönetime el koydu. TBMM kapatıldı. Kısa bir ara rejimden sonra darbeci General Kenan Evren Cumhurbaşkanı olmuştu.

Sonuçta kan durmuştu işte.

TUBİTAK’IN 2009 yılın Martında 289 lise öğrencisi üzerinde yaptığı bir saha araştırmasında öğrencilerin Kenan Evren’i tanımadığı ortaya çıkmıştı. Gazetelerde yayınlandı.

Oysa Kenan Evren, 12 Eylül sabahı yönetime el koymasıyla birlikte, siyasi partileri, Atatürk’ün açtığı kurumları kapatmış, 50 civarı kişinin idamını onaylamış, düşünce suçu, sakıncalı kitap ve yasak dergi gibi kavramların hayatımıza girmesini sağlayan bir Orgeneraldi!

Aynı Orgeneral 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşının büyütülerek idam edilmesine imza veren birisiydi.

Darbe ile birlikte insanların fişlenmesi, idam cezalarının havada uçuştuğu, kitap, dergi ve gazetelerin yasaklandığı ve yakıldığı bir dönem başlamıştı.

Çok acı çekti bu ülke coğrafyası...

İnsanlarımız, artık acılar içinde yaşamak istemiyordu. Kardeşi ile, çocuğu ile, arkadaşı ile amansız tartışmalara giren insanlarımız sustular.

Düşünce suçu gibi garip bir suçtan dolayı yıllarca hapis yatan, işkencelerden geçen insanlar yorgun düşmüşlerdi. Bu yüzden düşünmeyi yasakladılar çocuklarına. Düşünce ile beslenen beyinler paslanır oldu!

Siyaset ile yatıp-kalkan büyükler çocuklarına siyaseti “kaka” gibi gösterdiler! Artık kadere ve kaderciliğe daha çok inanıyorlardı.

İtiraz etmenin “komünistlikle” bir görüldüğü ve beraberinde muhafazakar, sağcı, yabancı hayranlığının ve Amerikancılığın güçlendiği, İslamcıların yönetim tarafından desteklenmiş söz hakkının olduğu biat dönemi 12 Eylül ile başladı.

Gençlik “koşulsuz kabulün” anlamını kavradı. Kolay zengin olma umutları tek tesellileri oldu.. İnsanlarımız zenginlerinde ağladığını televizyonlarda gördüler. Okumanın gereksiz ve sakıncalı olduğu aşılandı beyinlerine. Bilgiyi erdem, eğitimi şart gören, bağımsızlık ateşini yüreğinde hisseden demokrasi insanları birer dinozor olmuşlardı.

Şimdi bu gençliğe 12 Eylül’ü ve etkilerini anlatmak deveye hendek atlatmak kadar zordur!

2000’li yılların ortasındayız, kimine göre çok rahatlatıcı, kimine göre çok rahatsız edici bir sessizliğin hüküm sürdüğü Türkiye sokaklarında dolaşan insanlar hala uyku halini koruyor.

Ve nesli tüketilen dinozorlar uyuyan kalabalığa kalk diyor!

">

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden tam 29 yıl geçti. 1980 ve sonrasında doğanların, karanlığa sebep olanları hiç bilmediği koskoca 29 koca yıl.

Düşünce sistemi kısırlaştırılmış bir ülkenin yurttaşlarına göre 12 Eylül sabahı her gün kan gölüne çevrilmekten kurtarılmıştı ülkemiz. Bir darbe değil, kurtuluş gözü ile baktılar.

Öyle ya; polisin, polisi, kardeşin kardeşi yok ettiği bir ortamdan geçilmişti.Yargı-eğitim, polis bölünmüş, gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler, aydınlar sokak ortasında vuruluyordu.

Her ne olduysa oldu... Askerin, polisin nöbet tuttuğu ama her gün silahların konuştuğu sokaklara bir anda karanfiller ekilmişti. Silahlar, yerini rahatlatıcı bir sessizliğe bıraktı.

Okyanus ötesine uçurulan haberde Amerikalı Paul Henze, Başkanı Carter’a “Bizim çocuklar başardı” diyordu.

Sahiden de, 11 Eylül’e kadar yıllarca silahların susmasını engelleyemeyen “bizim çocuklar“ 12 Eylül sabahı biranda “başarmışlardı”.

Asker yönetime el koydu. TBMM kapatıldı. Kısa bir ara rejimden sonra darbeci General Kenan Evren Cumhurbaşkanı olmuştu.

Sonuçta kan durmuştu işte.

TUBİTAK’IN 2009 yılın Martında 289 lise öğrencisi üzerinde yaptığı bir saha araştırmasında öğrencilerin Kenan Evren’i tanımadığı ortaya çıkmıştı. Gazetelerde yayınlandı.

Oysa Kenan Evren, 12 Eylül sabahı yönetime el koymasıyla birlikte, siyasi partileri, Atatürk’ün açtığı kurumları kapatmış, 50 civarı kişinin idamını onaylamış, düşünce suçu, sakıncalı kitap ve yasak dergi gibi kavramların hayatımıza girmesini sağlayan bir Orgeneraldi!

Aynı Orgeneral 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşının büyütülerek idam edilmesine imza veren birisiydi.

Darbe ile birlikte insanların fişlenmesi, idam cezalarının havada uçuştuğu, kitap, dergi ve gazetelerin yasaklandığı ve yakıldığı bir dönem başlamıştı.

Çok acı çekti bu ülke coğrafyası...

İnsanlarımız, artık acılar içinde yaşamak istemiyordu. Kardeşi ile, çocuğu ile, arkadaşı ile amansız tartışmalara giren insanlarımız sustular.

Düşünce suçu gibi garip bir suçtan dolayı yıllarca hapis yatan, işkencelerden geçen insanlar yorgun düşmüşlerdi. Bu yüzden düşünmeyi yasakladılar çocuklarına. Düşünce ile beslenen beyinler paslanır oldu!

Siyaset ile yatıp-kalkan büyükler çocuklarına siyaseti “kaka” gibi gösterdiler! Artık kadere ve kaderciliğe daha çok inanıyorlardı.

İtiraz etmenin “komünistlikle” bir görüldüğü ve beraberinde muhafazakar, sağcı, yabancı hayranlığının ve Amerikancılığın güçlendiği, İslamcıların yönetim tarafından desteklenmiş söz hakkının olduğu biat dönemi 12 Eylül ile başladı.

Gençlik “koşulsuz kabulün” anlamını kavradı. Kolay zengin olma umutları tek tesellileri oldu.. İnsanlarımız zenginlerinde ağladığını televizyonlarda gördüler. Okumanın gereksiz ve sakıncalı olduğu aşılandı beyinlerine. Bilgiyi erdem, eğitimi şart gören, bağımsızlık ateşini yüreğinde hisseden demokrasi insanları birer dinozor olmuşlardı.

Şimdi bu gençliğe 12 Eylül’ü ve etkilerini anlatmak deveye hendek atlatmak kadar zordur!

2000’li yılların ortasındayız, kimine göre çok rahatlatıcı, kimine göre çok rahatsız edici bir sessizliğin hüküm sürdüğü Türkiye sokaklarında dolaşan insanlar hala uyku halini koruyor.

Ve nesli tüketilen dinozorlar uyuyan kalabalığa kalk diyor!

Tüm yazılarını göster