Paradoks! Kılavuz karga olunca sahtekarlıklara şaşırmıyoruz

Haber3.com yazarı Koray Yücel yazdı: Türkiye'nin %23’ü yaşadığı ekonomik sorunları geçim sıkıntısı çekiyorum diye tarif ederken %20 si En büyük sorun pahalılık diye tarif ediyor. İlginç olan AKP’ye oy vereceğini söyleyen kitlenin %30’u geçim sıkıntısından şikayet ediyor. Aynı kitle işsizlikten ve sığınmacılardan da şikayet ediyor. Yani hem şikayet ediyor hem de oy vereceğini söylüyor.

Koray Yücel yucel.koray@gmail.com

O kadar çok şey kirlendi ki bu ülkede. Bu kirlilikten ne yazık ki araştırma sektörü de nasibini aldı. Objektif olması ve doğru verilerle kamuoyunu bilgilendirmesi gereken araştırmacıların bir çoğu ve “türedi araştırmacılar” doğru olmayan masa başında üretilmiş verileri araştırma verisiymiş gibi topluma şırıngalayıp sahtekarlık yapar oldular.

Bu sektörde sahtekarlık yaptığın zaman zararı birkaç kişiye değil son tahlilde bütün bir topluma dokunuyor, koca bir ülkenin kaderine etki ediyor çünkü.

Tıpkı TUİK’in gerçeği yansıtmayan enflasyon rakamları gibi. Nasıl ki TUİK’in rakamları piyasanın gerçek enflasyonunu yansıtmadığından milyonlarca vatandaşımız zarar görüyorsa bu da aynen böyle bir şey işte…

Eh kılavuz karga olunca böyle sahtekarlıklar insanı şaşırtmıyor.

Tabi ekonominin bu kadar kötüleştiği bir dönemde ayakta kalabilmek için para karşılığında gerçekleri bu kadar tahrif etmelerini anlayabiliyorum, ama yine de Türkiye’nin en kıdemli araştırmacılarından biri olarak bu durumu kabullenemiyorum.

Sadece sektörü suçlamak da doğru değil tabi ki, araştırmacıyı kamuoyunu yanıltması için rüşvet veren parti liderlerine ne demeli…

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit OZDAĞ, yaptığı çıkışlarla gündemi sallıyor olmasına ve oluşturduğu gündem günlerce kamuoyunu meşgul etmesine rağmen, bu türedi araştırmacıların raporlarında adı anılmıyor, adeta yok sayılıyor.

Yahu kardeşim…. Bu hayatın normal akışına aykırı, bari minareyi çalıyorsunuz kılıfını da hazırlayın, sektörün güvenilirliğini bu kadar hırpalamayın, yarın siz olmayacaksınız ama sektör var olmaya devam edecek, bu sektöre bu kadar hoyrat davranmayın ve bu güzel ülkeye bu kadar fütursuzca kötülük yapmayın.

Gelelim benim yaptığım araştırmaya…

Öncelikle şunu söyleyeyim; ben Zafer Partisini ve Ümit hocayı destekliyorum, bunu saklamıyorum. Ama bu benim profesyonel araştırmacı kimliğimi ve objektif değerlendirmelerimi etkilemiyor.

Umarım yazımı ve değerlendirmelerimi okurken samimiyetimi hissedersiniz.

Geçen seçimlerde 56 400.000 kayıtlı seçmen vardı ve seçime katılma oranı %88 oldu, yani yaklaşık 7 milyon seçmen oy kullanmadı.

Haziran 2023 seçimlerinde ise 6.000.000 civarında yeni seçmen öngörülüyor.

Ayrıca vatandaşlık verilen sığınmacıların seçmen nüfusunun yüzde kaçına tekabül edeceği henüz netlik kazanmış değil.

Eğer 1.000.000 civarında bir oy ise söz konusu olan; bunun yaklaşık %2-2,5 civarında bir oya denk geleceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Sadece Vatandaş olan sığınmacıların kullanacağı oylar değil, aynı zamanda son 20 yıldır yaşanan tecrübeler ışığında, muhalefetin kontrol edemediği sandıklarda kullanılacak haksız oylar var, moda tabirle manüpilatif oylar.

Bu haksız oyların toplam %5’e denk gelebileceği varsayımında bulunursak eğer, olası bir iktidar değişikliği beklentisinde olabilmek için Sayın Cumhurbaşkanı’na rakip olacak adayın en az %55 oy alması gerekecektir. Bunu kırk yıldır seçimleri takip etmenin verdiği tecrübe ile söylüyorum. 

İktidar değişikliği beklentisi ancak minimum böyle bir farkın gerçekleşmesi halinde olabilir.

Bir başka deyişle muhalefet adayı oyların %55’ini alırsa, muhtemelen bu durum tabelaya ancak nefes nefese 50,5 gibi yansıyabilecektir.

Sayın Erdoğan’ın rakibinin her kim olacaksa, seçimi kazanabilmesi için ön şart seçimi açık ara tamamlamasıdır.

Bizim araştırmamıza göre Ak parti ve Sayın Cumhurbaşkanı, oy oranı bakımından kan kaybetmeye devam ediyor ve tarihinin en düşük düzeyinde seyrediyor.

Her ne kadar kararsızlar geleneksel şekilde oransal dağıtıldığında %35 lik oy oranına ulaşıyor gibi gözükse de, kararsızlar ve söylemeyenler tek tek incelendiğinde bu iki gruptan eser derecede oy aldıkları gözleniyor.

Öte yandan başta CHP olmak üzere millet ittifakını oluşturan muhalefet partileri, her türlü siyasi görüşü temsil etme iddiasında olmalarına rağmen, AKP ve MHP nin kaybettiği oyları toplayabilmek için gerekli atılımı yapamıyor.

Tam bu noktada Zafer Partisi, kararsızlar dağıtılmadan önce %5.4 dağıtıldığında %7.2 oy alıyor. (Bu araştırmanın hata marjı artı eksi 1.7 dir ve güvenilirlik sınırı %95 tir )

Araştırmada herhangi bir mecrada Sayın Özdağ’ı takip edememiş yeterince tanımayan %43 dolayında bir seçmen var.

Tanıyan %57’nin %28’i sayın Özdağ’ın siyasi duruşunu ve muhalefet tarzını çok etkili ve doğru buluyor, %43’ü sadece etkili buluyor, %13‘ü Doğru ama üslubunu sert buluyor, % 12 si de Etkisiz buluyor.

Yukarıdaki %28’i seçmenin tamamına oranlayarak hesap ettiğimizde, Sayın Özdağ’ın muhalefet tarzını ve siyasi duruşunu etkili ve doğru bulanların oranı %16.3 olarak karşımıza çıkıyor.

Bu rakam gelecekte zafer partisinin ulaşabileceği oy potansiyeline işaret ediyor.

Son seçimde verilen oylardaki deplasmanlar incelendiğinde Zafer Partisi millet ittifakından oy alıyor ama ağırlıklı olarak Cumhur ittifakından oy transfer ediyor.

Zafer partisinin aldığı oyların %30’u AKP den, %15’i MHP’den gelirken, %17,5‘u CHP’den, %7.5 İyi Partiden ve %25’i de son seçimde kullandığı oy tercihini söylemeyenlerden geliyor.

İlginç bir veri de şu:

Türkiye'nin %23’ü yaşadığı ekonomik sorunları geçim sıkıntısı çekiyorum diye tarif ederken %20 si En büyük sorun pahalılık diye tarif ediyor.

İlginç olan AKP’ye oy vereceğini söyleyen kitlenin %30’u geçim sıkıntısından şikayet ediyor. Aynı kitle işsizlikten ve sığınmacılardan da şikayet ediyor. Yani hem şikayet ediyor hem de oy vereceğini söylüyor.

Bu paradoksun iki izahı olabilir; ilki, korktuğu için aslında oy vermeyecek olduğu halde oy vereceğini söylüyor, ya da başka bir siyasi seçenek göremediği için bu davranışı sergiliyor.

SONUÇ OLARAK;

Bu gerçek araştırma bulgularını, toplum mühendisliği yapmaya çalışan amatör türedi araştırmacıların bilgisine bir ağabeyleri olarak sunmak benim görevim diye düşünüyorum. Umarım mesleki gelecekleri için faydalanırlar. Çünkü isim bir çıkarsa dokuza bir daha inmez sekize.

">

O kadar çok şey kirlendi ki bu ülkede. Bu kirlilikten ne yazık ki araştırma sektörü de nasibini aldı. Objektif olması ve doğru verilerle kamuoyunu bilgilendirmesi gereken araştırmacıların bir çoğu ve “türedi araştırmacılar” doğru olmayan masa başında üretilmiş verileri araştırma verisiymiş gibi topluma şırıngalayıp sahtekarlık yapar oldular.

Bu sektörde sahtekarlık yaptığın zaman zararı birkaç kişiye değil son tahlilde bütün bir topluma dokunuyor, koca bir ülkenin kaderine etki ediyor çünkü.

Tıpkı TUİK’in gerçeği yansıtmayan enflasyon rakamları gibi. Nasıl ki TUİK’in rakamları piyasanın gerçek enflasyonunu yansıtmadığından milyonlarca vatandaşımız zarar görüyorsa bu da aynen böyle bir şey işte…

Eh kılavuz karga olunca böyle sahtekarlıklar insanı şaşırtmıyor.

Tabi ekonominin bu kadar kötüleştiği bir dönemde ayakta kalabilmek için para karşılığında gerçekleri bu kadar tahrif etmelerini anlayabiliyorum, ama yine de Türkiye’nin en kıdemli araştırmacılarından biri olarak bu durumu kabullenemiyorum.

Sadece sektörü suçlamak da doğru değil tabi ki, araştırmacıyı kamuoyunu yanıltması için rüşvet veren parti liderlerine ne demeli…

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit OZDAĞ, yaptığı çıkışlarla gündemi sallıyor olmasına ve oluşturduğu gündem günlerce kamuoyunu meşgul etmesine rağmen, bu türedi araştırmacıların raporlarında adı anılmıyor, adeta yok sayılıyor.

Yahu kardeşim…. Bu hayatın normal akışına aykırı, bari minareyi çalıyorsunuz kılıfını da hazırlayın, sektörün güvenilirliğini bu kadar hırpalamayın, yarın siz olmayacaksınız ama sektör var olmaya devam edecek, bu sektöre bu kadar hoyrat davranmayın ve bu güzel ülkeye bu kadar fütursuzca kötülük yapmayın.

Gelelim benim yaptığım araştırmaya…

Öncelikle şunu söyleyeyim; ben Zafer Partisini ve Ümit hocayı destekliyorum, bunu saklamıyorum. Ama bu benim profesyonel araştırmacı kimliğimi ve objektif değerlendirmelerimi etkilemiyor.

Umarım yazımı ve değerlendirmelerimi okurken samimiyetimi hissedersiniz.

Geçen seçimlerde 56 400.000 kayıtlı seçmen vardı ve seçime katılma oranı %88 oldu, yani yaklaşık 7 milyon seçmen oy kullanmadı.

Haziran 2023 seçimlerinde ise 6.000.000 civarında yeni seçmen öngörülüyor.

Ayrıca vatandaşlık verilen sığınmacıların seçmen nüfusunun yüzde kaçına tekabül edeceği henüz netlik kazanmış değil.

Eğer 1.000.000 civarında bir oy ise söz konusu olan; bunun yaklaşık %2-2,5 civarında bir oya denk geleceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Sadece Vatandaş olan sığınmacıların kullanacağı oylar değil, aynı zamanda son 20 yıldır yaşanan tecrübeler ışığında, muhalefetin kontrol edemediği sandıklarda kullanılacak haksız oylar var, moda tabirle manüpilatif oylar.

Bu haksız oyların toplam %5’e denk gelebileceği varsayımında bulunursak eğer, olası bir iktidar değişikliği beklentisinde olabilmek için Sayın Cumhurbaşkanı’na rakip olacak adayın en az %55 oy alması gerekecektir. Bunu kırk yıldır seçimleri takip etmenin verdiği tecrübe ile söylüyorum. 

İktidar değişikliği beklentisi ancak minimum böyle bir farkın gerçekleşmesi halinde olabilir.

Bir başka deyişle muhalefet adayı oyların %55’ini alırsa, muhtemelen bu durum tabelaya ancak nefes nefese 50,5 gibi yansıyabilecektir.

Sayın Erdoğan’ın rakibinin her kim olacaksa, seçimi kazanabilmesi için ön şart seçimi açık ara tamamlamasıdır.

Bizim araştırmamıza göre Ak parti ve Sayın Cumhurbaşkanı, oy oranı bakımından kan kaybetmeye devam ediyor ve tarihinin en düşük düzeyinde seyrediyor.

Her ne kadar kararsızlar geleneksel şekilde oransal dağıtıldığında %35 lik oy oranına ulaşıyor gibi gözükse de, kararsızlar ve söylemeyenler tek tek incelendiğinde bu iki gruptan eser derecede oy aldıkları gözleniyor.

Öte yandan başta CHP olmak üzere millet ittifakını oluşturan muhalefet partileri, her türlü siyasi görüşü temsil etme iddiasında olmalarına rağmen, AKP ve MHP nin kaybettiği oyları toplayabilmek için gerekli atılımı yapamıyor.

Tam bu noktada Zafer Partisi, kararsızlar dağıtılmadan önce %5.4 dağıtıldığında %7.2 oy alıyor. (Bu araştırmanın hata marjı artı eksi 1.7 dir ve güvenilirlik sınırı %95 tir )

Araştırmada herhangi bir mecrada Sayın Özdağ’ı takip edememiş yeterince tanımayan %43 dolayında bir seçmen var.

Tanıyan %57’nin %28’i sayın Özdağ’ın siyasi duruşunu ve muhalefet tarzını çok etkili ve doğru buluyor, %43’ü sadece etkili buluyor, %13‘ü Doğru ama üslubunu sert buluyor, % 12 si de Etkisiz buluyor.

Yukarıdaki %28’i seçmenin tamamına oranlayarak hesap ettiğimizde, Sayın Özdağ’ın muhalefet tarzını ve siyasi duruşunu etkili ve doğru bulanların oranı %16.3 olarak karşımıza çıkıyor.

Bu rakam gelecekte zafer partisinin ulaşabileceği oy potansiyeline işaret ediyor.

Son seçimde verilen oylardaki deplasmanlar incelendiğinde Zafer Partisi millet ittifakından oy alıyor ama ağırlıklı olarak Cumhur ittifakından oy transfer ediyor.

Zafer partisinin aldığı oyların %30’u AKP den, %15’i MHP’den gelirken, %17,5‘u CHP’den, %7.5 İyi Partiden ve %25’i de son seçimde kullandığı oy tercihini söylemeyenlerden geliyor.

İlginç bir veri de şu:

Türkiye'nin %23’ü yaşadığı ekonomik sorunları geçim sıkıntısı çekiyorum diye tarif ederken %20 si En büyük sorun pahalılık diye tarif ediyor.

İlginç olan AKP’ye oy vereceğini söyleyen kitlenin %30’u geçim sıkıntısından şikayet ediyor. Aynı kitle işsizlikten ve sığınmacılardan da şikayet ediyor. Yani hem şikayet ediyor hem de oy vereceğini söylüyor.

Bu paradoksun iki izahı olabilir; ilki, korktuğu için aslında oy vermeyecek olduğu halde oy vereceğini söylüyor, ya da başka bir siyasi seçenek göremediği için bu davranışı sergiliyor.

SONUÇ OLARAK;

Bu gerçek araştırma bulgularını, toplum mühendisliği yapmaya çalışan amatör türedi araştırmacıların bilgisine bir ağabeyleri olarak sunmak benim görevim diye düşünüyorum. Umarım mesleki gelecekleri için faydalanırlar. Çünkü isim bir çıkarsa dokuza bir daha inmez sekize.

Tüm yazılarını göster