Yüzde 99’un Türkiye’si !

Haber3.com yazarı R. Bülend Kırmacı yazdı: Yüzde 99’un Türkiye’si !

R. Bülend Kırmacı r.b.kirmaci@gmail.com

 Türk halkının çok büyük çoğunluğu mütevazi bir yaşam içindedir.

Halkımız, geliri, geçimi, değer yargıları ve dayanışmacılığı açısından “sol” gibi yaşar.

Buna karşılık “sağ” tarafından yönetilir.

 Bunun toplumbilim, ekonomi, tarih açısından onlarca nedeni vardır; buraya sığmaz.

Ne ki ülkemizde siyaseten “sol” sol gibi, “sağ” sağ gibi değildir; tercümedir, tembeldir.

Olağanlaşmaya, doğallaşmaya, normalleşmeye ihtiyacımız vardır: Belki elli yıl ister!

 Dönelim yazıya… Siyaset ne için yapılır? Elbette toplum için! Siyasetçinin hedefi oy kazanmak, partilerin hedefi iktidar olmaktır. (Varlık nedenini tekzip edenleri tenzih ederim!)

 Cumhurbaşkanı ve Milletvekilliği seçimleri var… 85 milyonluk dev bir ülkeyiz…

Devlet Başkanı yüzde 50+1 ile veya ikinci tura kalırsa bir fazla oy ile seçilecek… Milletvekilleri ise, ülke genelinde bulunduğu çatı %7’yi aşan partilerin adayları arasında dağıtılan oylarla belirlenecek. İline göre kimi ortalama 100 bin kimi yirmi beş bin yurttaşın oyuyla Meclis’e girecek…

 Buraya kadar sistem konuştu. Şimdi sıra bende!

Gözümüzden kaçırmamız gereken bir olgu var:

Katılım!

Örnek verelim… Seçmen 65 milyon olsa, katılım yüzde seksen olursa ve Başkan seçilen kişi bu oyların (diyelim ikinci turda) yüzde 40’ını alsa; gerçekte net % 32 oyla seçilmiş olacak… Fakat 20 milyonun değil 65 milyonun temsilcisi olmak kuramsal bir zorunluluk...

 Cumhurbaşkanı da, milletvekili de kendisini seçen seçmeyen tüm ülke ve yöre halkının temsilcisi değil midir?

Zaten aday olduklarında bu kapsayıcılıktan söz etmekte ve hiçbir yurttaş / seçmen arasında ayrımcılık yapmayacaklarını taahhüt etmektedirler... Bu da doğaldır. Ancak bu söz-verim her zaman karşılığını bulmamakta, iktidar erki bir kez ele geçince ve kutuplaşma koyulaşınca, seçilen ile seçen arasında mesafe kaçınılmaz olarak açılmaktadır.

 Yine de gerçek bir başarı olabildiğince insanı “kapsamaktan” ve oy kazanmaktan çok gönülleri kazanmaya çalışmaktan geçer…

 Geliri, geçimi, değerleri ve hayalleri ile Türkiye’nin % 99’una hitap etmeye çalışmak esastır.

Hele ki, “halkçı” partiler için bu temel bir kontrol verisi, esaslı bir sağlama noktası, sosyal başarımın da vasatıdır…

 Sanayisi, tarımı, hizmetler sektörüyle; emek ve girişimcileriyle; öğretmen ve öğrencisiyle; köylü ve kentlisiyle; doğulusu-batılısıyla; zengini ve yoksuluyla; genci ve yaşlısıyla; bütün bir Türkiye’ye dürüstçe söyleyecek sözü olanların uzun vadede kazanacaklarını düşünüyorum.

 Bu arada peki % 1 ne olacak? derseniz; o Türkiye’nin iflah olmaz bakiyesidir derim…

“En az kazanan” ile “en fazla kazananlar” arasında dokuz kat gelir farkı bulunan bu ülkede son birkaç yılda “dolar milyoneri” olanlar; bu ülkede kazanıp, yurt dışında harcayanlar; siyaseti kullanıp varsıllaşarak adeta “siyasetin seçkinler sınıfınayazılanlar; taşı toprağı imar rantıyla cari varlığına katanlar; kamu varlıklarını on yerine bire satanlar; yozlaşmış kültürü sanat diye pompalayıp paraları istifleyenler; çimentodan demirden çalıp insanları deprem yıkıntısı altında bırakanlar; madenlerde güvenlik önlemleri almayıp servetine servet ekleyenler; her türlü kaçakçılığı yaparak ahlaksızca zenginleşenler; işte o, yüzde bir varsın konumuz olmasın…

 Biz, üstelik yalnız siyasetçiler de değil, gazeteciler ve aydınlar olarak, % 99’un Türkiye’sini aramak, bulmak, savunmak, onlarla güven bağı kurmak, bu bağı korumak, el ele hep birlikte yaşanılabilir bir ülke kurmak için çalışmak zorundayız… Demokrasiye katılım, siyasetin doğallaşması, sistemin olağanlaşması ve hakça bir Türkiye’nin inşası da bu çabalara bağlıdır, unutmamalıyız.

">

 Türk halkının çok büyük çoğunluğu mütevazi bir yaşam içindedir.

Halkımız, geliri, geçimi, değer yargıları ve dayanışmacılığı açısından “sol” gibi yaşar.

Buna karşılık “sağ” tarafından yönetilir.

 Bunun toplumbilim, ekonomi, tarih açısından onlarca nedeni vardır; buraya sığmaz.

Ne ki ülkemizde siyaseten “sol” sol gibi, “sağ” sağ gibi değildir; tercümedir, tembeldir.

Olağanlaşmaya, doğallaşmaya, normalleşmeye ihtiyacımız vardır: Belki elli yıl ister!

 Dönelim yazıya… Siyaset ne için yapılır? Elbette toplum için! Siyasetçinin hedefi oy kazanmak, partilerin hedefi iktidar olmaktır. (Varlık nedenini tekzip edenleri tenzih ederim!)

 Cumhurbaşkanı ve Milletvekilliği seçimleri var… 85 milyonluk dev bir ülkeyiz…

Devlet Başkanı yüzde 50+1 ile veya ikinci tura kalırsa bir fazla oy ile seçilecek… Milletvekilleri ise, ülke genelinde bulunduğu çatı %7’yi aşan partilerin adayları arasında dağıtılan oylarla belirlenecek. İline göre kimi ortalama 100 bin kimi yirmi beş bin yurttaşın oyuyla Meclis’e girecek…

 Buraya kadar sistem konuştu. Şimdi sıra bende!

Gözümüzden kaçırmamız gereken bir olgu var:

Katılım!

Örnek verelim… Seçmen 65 milyon olsa, katılım yüzde seksen olursa ve Başkan seçilen kişi bu oyların (diyelim ikinci turda) yüzde 40’ını alsa; gerçekte net % 32 oyla seçilmiş olacak… Fakat 20 milyonun değil 65 milyonun temsilcisi olmak kuramsal bir zorunluluk...

 Cumhurbaşkanı da, milletvekili de kendisini seçen seçmeyen tüm ülke ve yöre halkının temsilcisi değil midir?

Zaten aday olduklarında bu kapsayıcılıktan söz etmekte ve hiçbir yurttaş / seçmen arasında ayrımcılık yapmayacaklarını taahhüt etmektedirler... Bu da doğaldır. Ancak bu söz-verim her zaman karşılığını bulmamakta, iktidar erki bir kez ele geçince ve kutuplaşma koyulaşınca, seçilen ile seçen arasında mesafe kaçınılmaz olarak açılmaktadır.

 Yine de gerçek bir başarı olabildiğince insanı “kapsamaktan” ve oy kazanmaktan çok gönülleri kazanmaya çalışmaktan geçer…

 Geliri, geçimi, değerleri ve hayalleri ile Türkiye’nin % 99’una hitap etmeye çalışmak esastır.

Hele ki, “halkçı” partiler için bu temel bir kontrol verisi, esaslı bir sağlama noktası, sosyal başarımın da vasatıdır…

 Sanayisi, tarımı, hizmetler sektörüyle; emek ve girişimcileriyle; öğretmen ve öğrencisiyle; köylü ve kentlisiyle; doğulusu-batılısıyla; zengini ve yoksuluyla; genci ve yaşlısıyla; bütün bir Türkiye’ye dürüstçe söyleyecek sözü olanların uzun vadede kazanacaklarını düşünüyorum.

 Bu arada peki % 1 ne olacak? derseniz; o Türkiye’nin iflah olmaz bakiyesidir derim…

“En az kazanan” ile “en fazla kazananlar” arasında dokuz kat gelir farkı bulunan bu ülkede son birkaç yılda “dolar milyoneri” olanlar; bu ülkede kazanıp, yurt dışında harcayanlar; siyaseti kullanıp varsıllaşarak adeta “siyasetin seçkinler sınıfınayazılanlar; taşı toprağı imar rantıyla cari varlığına katanlar; kamu varlıklarını on yerine bire satanlar; yozlaşmış kültürü sanat diye pompalayıp paraları istifleyenler; çimentodan demirden çalıp insanları deprem yıkıntısı altında bırakanlar; madenlerde güvenlik önlemleri almayıp servetine servet ekleyenler; her türlü kaçakçılığı yaparak ahlaksızca zenginleşenler; işte o, yüzde bir varsın konumuz olmasın…

 Biz, üstelik yalnız siyasetçiler de değil, gazeteciler ve aydınlar olarak, % 99’un Türkiye’sini aramak, bulmak, savunmak, onlarla güven bağı kurmak, bu bağı korumak, el ele hep birlikte yaşanılabilir bir ülke kurmak için çalışmak zorundayız… Demokrasiye katılım, siyasetin doğallaşması, sistemin olağanlaşması ve hakça bir Türkiye’nin inşası da bu çabalara bağlıdır, unutmamalıyız.

Tüm yazılarını göster