'Ayıptır söylemesi, çok iyi zarflarım' diyen gazeteci kime destek çıktı?

Tümgeneral Yılmaz” ne yaptı? PKK adına ya da başka bir gizli örgüt adına bilgi mi sızdırmaya çalıştı TSK’dan. Generalimizin yaptığı tek iş, onlarca şehit vermiş ülkem insanına farklı ve daha doğru bilgileri ulaştırmaktı.

Sevilay Yükselir/Gazeteport Ayıptır söylemesi çok iyi zarflarım! Dağlıca baskınının ardından bir muhabirin "Ben Tümgeneral Yılmaz" diye TSK'yı arayıp gizli bilgiler edinmeye çalışması gazetecilikte sıkça kullanılan "Zarflama" yöntemini de tartışmaya açtı. “Zarflamalı mı, zarflamamalı mı?” derken, Vatan Gazetesi Yayın Yönetmeni Tayfun Develioğlu, TSK’yı zarflamaya çalışan muhabirin kendi gazetesinden olmasından büyük utanç duyduğunu yazdı. Aslına bakarsanız, ben de utanç duydum. Ama utanç duyduğum, böylesine önemli bir konuda bir parçacık farklı bilgi almaya çalışıp, rakiplerine haber atlatmaya çalışan muhabir arkadaşım değil, Türkiye’de önemli bir okur kitlesine sahip olan Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Develioğlu’nun anlamsız açıklamasıydı… Kendisiyle hiç çalışmadım. Tanımam...Bilmem. Ama bu konuda gösterdiği tavırla Develioğlu’nun, habere ve haberciliğe yaklaşımının benim birlikte çalıştığım ustalardan çok farklı olduğuna yüzde yüz kanaat getirdim. Örneğin, gazeteci ustalarım Yıldırım Çavlı, Ufuk Güldemir ya da Fatih Altaylı. Böyle olunca da, kendi kendime “Aman Sevilay. İyi ki onunla çalışmamışsın. Yoksa Develioğlu yaptığın zarflama işlerden dolayı seni ikinci günü kapının önüne koyardı” dedim. Çünkü ben gerçekten iyi bir zarfçıyımdır. Haberi almak, bilgileri ve belgeleri toplamak için farklı yöntemler denerim. Bunu beni kadrosunda çalıştırmış tüm genel yayın yönetmenleri iyi bilir. Ve hiç biri de, “Ya yanlış yapıyorsun. Ben senden haber istiyorum ama zarflayarak değil” dememiştir… Kaldı ki, habercilik kamu adına yapılan bir görevdir, dolayısıyla haberin kutsallığı vardır. Eğer siz haberi sayfalarınıza taşıdığınızda ya da ekranlara verdiğinizde kamu çıkarları ön plana çıkıyorsa, burada tartışılacak şey haberin nasıl ele geçirildiği değil, vardığı sonuçtur. Zarflamalarda dikkat ettiğim en önemli ayrıntı ise bunu yaparken masum insanları harcamamaktır. Peki, “Tümgeneral Yılmaz” ne yaptı? PKK adına ya da başka bir gizli örgüt adına bilgi mi sızdırmaya çalıştı TSK’dan. Generalimizin yaptığı tek iş, onlarca şehit vermiş ülkem insanına farklı ve daha doğru bilgileri ulaştırmaktı. Ve bunu yaparken de çok masumane bir yaklaşımla zarflama yöntemini kullandı. Elbette ki, TSK’nın, “Aferin sana Yılmaz” demesi beklenemez. Ama bunun karşısında, çalıştığı gazetenin yayın yönetmeninin de, “Olmadı arkadaş ayıp ettin” deyip, iş çıkışını vermek yakışık almaz! Kaldı ki, benim getirdiğim bir haberin, nasıl ve ne şekilde ele geçirildiğinin sorgulaması üstlerim tarafından yapılamaz. Meslek hayatım boyunca onlarca habere imza attım. Hem de Türkiye’yi sallayan, aylarca gündemden düşmeyen. Bunların çoğunu okumuş, hafızalarınıza kaydetmişsinizdir. Mesela, POAŞ Vergi Borcu, Hilton Dosyası, PO CEO’su Jan Nahum’un Maliye Bakanı ile çekilmiş yakın markaj fotoğrafları, eşini boşayıp 21 gün sonra sevgilisiyle gizlice evlenen AKP’li vekil Sabri Varan’ın öyküsü ya da İncirlik’te Amerikalı askerler tarafından eşiyle birlikte kelepçelenen Binbaşı Ferih Dinçer olayı v.s. v.s… Onlarca haber. Bunların hiç biri, “Armut piş, ağzıma düş” yöntemlerle okuyucuya ulaşmadı. Hepsinde değişik yollar, değişik yöntemler kullandım. Bunu yapan sadece ben değilim elbette. Birçok muhabir arkadaşım öyle ya da böyle gerek zarflama, gerekse paketleme ya da kolileme yöntemlerinden birine başvurmuştur ve bunu saklama gereği de duymamıştır. Aslına bakarsanız, “Armut piş, ağzıma düş’çü” gazeteci tipi, “Vallahi hiç zarflama yapmadım. Bunu ilk kez duyuyorum” diyen haberci ruhu taşımayan, hazırcı ve israfçı, ironik tiplerdir. İşin komik yanı, biz “zarfçı” muhabirler bir araya geldiğimizde, birbirimize, zarflama ile ilgili anılarımızı anlatıp, yöntem geliştirmenin yollarını tararız. Benim yöntemlerim arkadaşlarımın çok hoşuna gider. Övünmek gibi olmasın acayip bir tiyatral yeteneğim vardır. Mesela bunlardan biri, PO CEO’su Jan Nahum ile Maliye Bakanı Unakıtan’ın, tam da Petrol Ofisi’nin vergi borçları gündemdeyken yan yana çekilmiş pozları…Sabah’ın sürmanşetinden, “Yakın Markaj” başlığı ile verilen haber. Önce müşteri, sonra belediye memuru kılığına girerek ele geçirdiğim fotoğraflar günlerce konuşulmuş, haber büyük tartışma yaratmış ve Nahum koltuğundan olmuştu. O haberle, Türkiye şu polemikle tanışmıştı: Bir ülkenin maliye bakanının, 1.2 milyar dolar borcu olan bir şirketin genel müdürü ile tam da tartışmaların orta yerinde bu kadar yakın olması etik midir? Bu arada, bu konu aslında soğumuştu. Ben neden biraz geç kaldım yazmakta. Çünkü dün sabah bunun mevzusu oldu. Bir arkadaşım, “Aramızda en iyi zarfçılardan biri sensin. Anlatacak çok öykün var. Evet, bazı köşe yazarları, yayın yönetmenleri yazdı bu konuyu ama bir muhabir olarak sen de yazarak destek olmalıydın Tümgeneral Yılmaz’a” deyince kaleme sarıldım. Niye yalan söyleyeyim. Bayağı da rahatladım…
Sonraki Haber