Çözüm süreci...

Çözüm süreci...

Dr. R. Bülend Kırmacı r.b.kirmaci@gmail.com

Öyle bir "çözüm süreci" ki, ne geçmişten ders alınmışa benziyor, ne geleceğe ilişkin umut veriyor...

Bölgemizde amerikan emperyalizminin namluları üzerimize çevrilmiş durumdayken ulusal birliği böyle mi güçlendireceğiz?

"Kürt sorununa eşitlikçi temelde çözüm" demek, asimilasyona dayanmayan halkçı cumhuriyet varlığından kürtleri ayrıştırmak demektir.Böyle bir üstünkörü yaklaşım, gerçek "eşitsizliği" gündeme getirebilir. Dahası, kürt kökenli yurttaşlarımızdan kimilerini bir tür "tercüme milliyetçiliğe" itebilecek böyle bir iklim, emperyalizmin kucağına düşmekle sonuçlanır.

Öte yandan yine çözüm süreci ve "kürt sorununun çözümü" bağlamında demokratikleşme vurgusu yapılmaktadır... 

Evet, demokrasiyle ilgili işlevsel, idari, hukuki, ekonomik ve hatta kültürel sorunlarımız vardır ve ancak "bu sorun-lar" bir coğrafyaya özgü değil bütün bir ülke olarak aşılması gereken zorlukları içermektedir, 

Örneğin, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün ve de basın özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması tüm kesimlerin ortak çabasıyla yükseltilecek toplumsal taleplere bağlıdır...

Tıpkı "açılım" sürecine özgülenen ve daha ne olduğu pek bilinmeyen "reformlar" konusunda olduğu gibi, reform yapmak için belli bir kültürel ve siyasi kimliğe vurgu yapmak, 

"kişiye özel yasa" ya da "kitleye özgü yasa" gibi söylemleri çağrıştırmak, o kesim başta tüm toplumsal kesimlere de haksızlık yapmak ve yapılması gereken işleri sulandırmak değil midir?

Güneydoğu'nun kadim sorunu topraksızlık üzerinde sanayileşme noksanlığı ve kimi kötü idarecilerin halkta bıraktığı gönül kırıklıklarıdır.

Ancak "sorunun" dinamiğine özgü unsurlar yalnızca Doğumuza özgü değildir... 

Toprak reformunun akamete uğratılması, köy enstitülerinin adeta lağvedilmesi, bölgeye özgü yatırım teşviklerinin yeterince denetlenmemesi...

... almış getirmiş bu sorunları / olguları, narkotik terör örgütü ve büyük burjuvaların iş birliğinde ve emperyalist pusulasıyla, boynumuzu sıkan bir cendere haline büründürmüştür...

O cendereyi kırmak zorundayız... 

Ekonomik kalkınma, küçük orta ölçekli sanayileşme, serbest bölgeler, tarım ve toprak reformu ile eğitim seferberliği ve bölgeye çok donanımlı idarecilerin atanmasına gereken önemin verilmesiyle tüm sorunları aşmış ve gerçek bir reform yapmış oluruz...

Unutmayalım ulus - devletimizi korumak için emperyalizme karşı birlik olmak zorundayız. Hem de her zamankinden fazla...

Ayrışmak bizi, özgürleştirmez, zenginleştirmez, mutlu etmez... Ayrışmak, İsrail'e toprak kaptırmayı kolaylaştırmak ve yoksul gençlerin belki de paralı asker olarak devşirilmesi demektir. 

İrlanda, İspanya, hatta Fransa ve İtalya; tüm bu ülkeler ve halklar "esenliği", kendilerini duygusal ve iktisadi olarak sömüren siyasetçilerden ve (dinci, etnik kökenci, kozmopolit) gerici yapılardan uzak durarak buldular, huzur doldular!

Önceliğimiz ekonomidir, bir başka önceliğimiz de dış politikada ulusal çıkarlarımızı hep birlikte gözetmektir.

Türkiye, örneğin, sınırlarımızın yamacında Suriye'de Kürt ve Türkmenlerin haklarının korunmasında duyarlılık sergileyebilir. 

Bu gibi muktesabatımıza yaraşır tutumlar dışarıda Türkiye'yi güçlendirir, içeride halkımızı daha da birleştirir.

Bu ve her konuda, aklın bilimin tarihin ışığında davranmak zorundayız. 

Dileyelim insancıl sol ve hakça bir dünya burada ve her yerde kurulsun!

">

Öyle bir "çözüm süreci" ki, ne geçmişten ders alınmışa benziyor, ne geleceğe ilişkin umut veriyor...

Bölgemizde amerikan emperyalizminin namluları üzerimize çevrilmiş durumdayken ulusal birliği böyle mi güçlendireceğiz?

"Kürt sorununa eşitlikçi temelde çözüm" demek, asimilasyona dayanmayan halkçı cumhuriyet varlığından kürtleri ayrıştırmak demektir.Böyle bir üstünkörü yaklaşım, gerçek "eşitsizliği" gündeme getirebilir. Dahası, kürt kökenli yurttaşlarımızdan kimilerini bir tür "tercüme milliyetçiliğe" itebilecek böyle bir iklim, emperyalizmin kucağına düşmekle sonuçlanır.

Öte yandan yine çözüm süreci ve "kürt sorununun çözümü" bağlamında demokratikleşme vurgusu yapılmaktadır... 

Evet, demokrasiyle ilgili işlevsel, idari, hukuki, ekonomik ve hatta kültürel sorunlarımız vardır ve ancak "bu sorun-lar" bir coğrafyaya özgü değil bütün bir ülke olarak aşılması gereken zorlukları içermektedir, 

Örneğin, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün ve de basın özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması tüm kesimlerin ortak çabasıyla yükseltilecek toplumsal taleplere bağlıdır...

Tıpkı "açılım" sürecine özgülenen ve daha ne olduğu pek bilinmeyen "reformlar" konusunda olduğu gibi, reform yapmak için belli bir kültürel ve siyasi kimliğe vurgu yapmak, 

"kişiye özel yasa" ya da "kitleye özgü yasa" gibi söylemleri çağrıştırmak, o kesim başta tüm toplumsal kesimlere de haksızlık yapmak ve yapılması gereken işleri sulandırmak değil midir?

Güneydoğu'nun kadim sorunu topraksızlık üzerinde sanayileşme noksanlığı ve kimi kötü idarecilerin halkta bıraktığı gönül kırıklıklarıdır.

Ancak "sorunun" dinamiğine özgü unsurlar yalnızca Doğumuza özgü değildir... 

Toprak reformunun akamete uğratılması, köy enstitülerinin adeta lağvedilmesi, bölgeye özgü yatırım teşviklerinin yeterince denetlenmemesi...

... almış getirmiş bu sorunları / olguları, narkotik terör örgütü ve büyük burjuvaların iş birliğinde ve emperyalist pusulasıyla, boynumuzu sıkan bir cendere haline büründürmüştür...

O cendereyi kırmak zorundayız... 

Ekonomik kalkınma, küçük orta ölçekli sanayileşme, serbest bölgeler, tarım ve toprak reformu ile eğitim seferberliği ve bölgeye çok donanımlı idarecilerin atanmasına gereken önemin verilmesiyle tüm sorunları aşmış ve gerçek bir reform yapmış oluruz...

Unutmayalım ulus - devletimizi korumak için emperyalizme karşı birlik olmak zorundayız. Hem de her zamankinden fazla...

Ayrışmak bizi, özgürleştirmez, zenginleştirmez, mutlu etmez... Ayrışmak, İsrail'e toprak kaptırmayı kolaylaştırmak ve yoksul gençlerin belki de paralı asker olarak devşirilmesi demektir. 

İrlanda, İspanya, hatta Fransa ve İtalya; tüm bu ülkeler ve halklar "esenliği", kendilerini duygusal ve iktisadi olarak sömüren siyasetçilerden ve (dinci, etnik kökenci, kozmopolit) gerici yapılardan uzak durarak buldular, huzur doldular!

Önceliğimiz ekonomidir, bir başka önceliğimiz de dış politikada ulusal çıkarlarımızı hep birlikte gözetmektir.

Türkiye, örneğin, sınırlarımızın yamacında Suriye'de Kürt ve Türkmenlerin haklarının korunmasında duyarlılık sergileyebilir. 

Bu gibi muktesabatımıza yaraşır tutumlar dışarıda Türkiye'yi güçlendirir, içeride halkımızı daha da birleştirir.

Bu ve her konuda, aklın bilimin tarihin ışığında davranmak zorundayız. 

Dileyelim insancıl sol ve hakça bir dünya burada ve her yerde kurulsun!

Tüm yazılarını göster