Kiminle savaşalım, kiminle ticaret yapalım?! -2

Kiminle savaşalım, kiminle ticaret yapalım?! -2

Dr. R. Bülend Kırmacı r.b.kirmaci@gmail.com

Dış politikada hatalar ve ağır dış borçlar; kuşkusuz “dış karışmacılık” heveslerini artırır.

Ne ki geçen yazımda da belirttiğim gibi “dış karışmacılık heveslerini tetikleyen” iki olgu daha vardır;

Birincisifonlanan kimi medya unsurlarının yarattığı kamuoyu” -etiketlemeler-,

ikincisi, “modernite algımıza ilişkin toplumun belli bir kesiminin yanılgıları -kuruluş felsefesinden kopma- ve bunun getirdiği kırılgan ortam”…

İşte bu “etiketleme” ve “kopma” noktalarının iç cephede açtığı gediklerden de medet uman kimi yabancı çevreler; çeşitli düşünce kuruluşları, vakıflar, basın ve siyasal kurumlar yoluyla toplumumuzu ve yönetimi etkilemeye fazlasıyla heves ediyorlar…

Adeta “kiminle savaşacağımız”, “kiminle ticaret yapacağımız” bunların öğütlerine, telkinlerine, yaptırımlarına göre şekillenecek ve Türkiye’ye istedikleri kalıba sokacaklar!

Geçen yazımda da belirttim, birileri “ülkemizin Rusya ile kapışması için gaz veriyor”, diğerleri de, “ben sana kota koyarım ancak senin gümrük duvarlarını deler geçerim ve üçüncü ülkelerle ticareti benden vize alarak yaparsın” demeye kalkışıyor…

Buna karşılık Türkiye, bir dolu sorununa karşılık, iyi yetişmiş gençleri, iş insanları, bilim insanları ve dürüstlüğünü koruyan basın mensupları sayesinde, “üzerine her şeyin yazılabileceği boş bir kağıt parçası” değildir…

Elbet “onlar” durmayacak”…

Ancak biz arazimizi kırılgan halden kurtarmak zorundayız

Yapmamız gerekenler belli, üreteceğiz, borçlanmayacağız, doğru, dinamik, dengeli dış politika izleyeceğiz ve de “yabancı fonlardan nemalanıp yabancının düdüğünü çalanları” ifşa edip, aramızdan ayıklayacağız…

Gelelimmodernite / çağdaşlaşma” algısının doğru okunmasına…

Bu olgu toplumun tüm kesimlerinin devlet yönetiminin direncine bilinçli katkı sağlaması açısından yaşamsal önemdedir ve defalarca üzerinden durulmaya değerdir…

Öncelikle şunu ifade etmeliyim, bizim Cumhuriyet devrimlerimiz halkımızın desteğiyle gerçekleştirilmiştir.

Elbette “biz dünyayı etkilediğimiz gibi, Dünya’dan da etkilendik”, medeni yasamıza, ceza yasamıza kendi kültürümüz eşliğinde çağdaşlığın ışığını kattık.

Bizim modernleşmemiz Tanzimat “Batıcılığına” değil Türk çağdaşlaşmasına dayalıdır.

Bir çağdaş yaşam,

Bir sosyal yaşam,

Bir de ekonomik saikiyle “yaşam kalitesi” anlayışını inşa ettik…

Ne kadar başardık sorusu ayrıdır, yol doğrudur, dönemin kaptanları yanlış olabilir

Latin harfleri bizim binlerce yıllık uygarlığımız içinden yansıdı, abece’miz sesimizi, sözümüzü hayata aktardı.

İşte bu gerçeklerin yanı sıra, kültürel özgürlükler ve siyasal düşünce özgürlüğüne giden esaslı alt yapıyı biz bu toprakların insanları hep birlikte hazırladık.

Türk Devriminin ve Türkiye’nin çağdaşlaşma hedefinin doğru anlaşılması ve tüm toplum tarafından benimsenmesi, hiç kuşkusuz ulusal birliğe önemli katkı sağlaması kadar, iş başında bulunan güncel siyasal otoritenin dışarıya karşı daha bağımsız politika izlemesine güç verecektir.

Bu konuda aydınlar, akademisyenler üzerlerine düşen görevleri yaparlarsa, bu moment, hem çağdaşlaşmamızın daha iyi kavranılmasına hem de aydın halk bütünleşmesine ivme katılacaktır.

Nihayet yanlış ve yanlı tasvirlerden arınan, düşüncesi berraklaşan, birbirlerine tıpkı Cumhuriyet’in dediği gibi “imtiyazsız, sınıfsız, ayrıcalıksız ve ayrımsız olarak kaynaşan” bir topluma yönelik “dış karışmacılık” hevesleri de alabildiğine kırılacaktır…

Türkiye kendi kararlarını kendi halkının esenliği ve devlet varlığında kaim olan insancıl değerleri dikkate alarak uygulayan, o arada, teknolojiye dayalı katma değer üreten hasılasıyla kiminle ne zaman, ne kadar ticaret yapacağına dair konumunu kendisi belirleyebilecek güçte bir ülkedir…

Yeter ki tarihi doğru okuma ödevimize ve geleceği birlikte kurma bilincimize sımsıkı sarılalım…

">

Dış politikada hatalar ve ağır dış borçlar; kuşkusuz “dış karışmacılık” heveslerini artırır.

Ne ki geçen yazımda da belirttiğim gibi “dış karışmacılık heveslerini tetikleyen” iki olgu daha vardır;

Birincisifonlanan kimi medya unsurlarının yarattığı kamuoyu” -etiketlemeler-,

ikincisi, “modernite algımıza ilişkin toplumun belli bir kesiminin yanılgıları -kuruluş felsefesinden kopma- ve bunun getirdiği kırılgan ortam”…

İşte bu “etiketleme” ve “kopma” noktalarının iç cephede açtığı gediklerden de medet uman kimi yabancı çevreler; çeşitli düşünce kuruluşları, vakıflar, basın ve siyasal kurumlar yoluyla toplumumuzu ve yönetimi etkilemeye fazlasıyla heves ediyorlar…

Adeta “kiminle savaşacağımız”, “kiminle ticaret yapacağımız” bunların öğütlerine, telkinlerine, yaptırımlarına göre şekillenecek ve Türkiye’ye istedikleri kalıba sokacaklar!

Geçen yazımda da belirttim, birileri “ülkemizin Rusya ile kapışması için gaz veriyor”, diğerleri de, “ben sana kota koyarım ancak senin gümrük duvarlarını deler geçerim ve üçüncü ülkelerle ticareti benden vize alarak yaparsın” demeye kalkışıyor…

Buna karşılık Türkiye, bir dolu sorununa karşılık, iyi yetişmiş gençleri, iş insanları, bilim insanları ve dürüstlüğünü koruyan basın mensupları sayesinde, “üzerine her şeyin yazılabileceği boş bir kağıt parçası” değildir…

Elbet “onlar” durmayacak”…

Ancak biz arazimizi kırılgan halden kurtarmak zorundayız

Yapmamız gerekenler belli, üreteceğiz, borçlanmayacağız, doğru, dinamik, dengeli dış politika izleyeceğiz ve de “yabancı fonlardan nemalanıp yabancının düdüğünü çalanları” ifşa edip, aramızdan ayıklayacağız…

Gelelimmodernite / çağdaşlaşma” algısının doğru okunmasına…

Bu olgu toplumun tüm kesimlerinin devlet yönetiminin direncine bilinçli katkı sağlaması açısından yaşamsal önemdedir ve defalarca üzerinden durulmaya değerdir…

Öncelikle şunu ifade etmeliyim, bizim Cumhuriyet devrimlerimiz halkımızın desteğiyle gerçekleştirilmiştir.

Elbette “biz dünyayı etkilediğimiz gibi, Dünya’dan da etkilendik”, medeni yasamıza, ceza yasamıza kendi kültürümüz eşliğinde çağdaşlığın ışığını kattık.

Bizim modernleşmemiz Tanzimat “Batıcılığına” değil Türk çağdaşlaşmasına dayalıdır.

Bir çağdaş yaşam,

Bir sosyal yaşam,

Bir de ekonomik saikiyle “yaşam kalitesi” anlayışını inşa ettik…

Ne kadar başardık sorusu ayrıdır, yol doğrudur, dönemin kaptanları yanlış olabilir

Latin harfleri bizim binlerce yıllık uygarlığımız içinden yansıdı, abece’miz sesimizi, sözümüzü hayata aktardı.

İşte bu gerçeklerin yanı sıra, kültürel özgürlükler ve siyasal düşünce özgürlüğüne giden esaslı alt yapıyı biz bu toprakların insanları hep birlikte hazırladık.

Türk Devriminin ve Türkiye’nin çağdaşlaşma hedefinin doğru anlaşılması ve tüm toplum tarafından benimsenmesi, hiç kuşkusuz ulusal birliğe önemli katkı sağlaması kadar, iş başında bulunan güncel siyasal otoritenin dışarıya karşı daha bağımsız politika izlemesine güç verecektir.

Bu konuda aydınlar, akademisyenler üzerlerine düşen görevleri yaparlarsa, bu moment, hem çağdaşlaşmamızın daha iyi kavranılmasına hem de aydın halk bütünleşmesine ivme katılacaktır.

Nihayet yanlış ve yanlı tasvirlerden arınan, düşüncesi berraklaşan, birbirlerine tıpkı Cumhuriyet’in dediği gibi “imtiyazsız, sınıfsız, ayrıcalıksız ve ayrımsız olarak kaynaşan” bir topluma yönelik “dış karışmacılık” hevesleri de alabildiğine kırılacaktır…

Türkiye kendi kararlarını kendi halkının esenliği ve devlet varlığında kaim olan insancıl değerleri dikkate alarak uygulayan, o arada, teknolojiye dayalı katma değer üreten hasılasıyla kiminle ne zaman, ne kadar ticaret yapacağına dair konumunu kendisi belirleyebilecek güçte bir ülkedir…

Yeter ki tarihi doğru okuma ödevimize ve geleceği birlikte kurma bilincimize sımsıkı sarılalım…

Tüm yazılarını göster