Sevgiye Mektup

Aşk yazmaya cahil cesaretiyle cüret edince hem okurumuz hem yorumcumuz çok oluyor. Bence de böyle...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Aşk yazmaya cahil cesaretiyle cüret edince hem okurumuz hem yorumcumuz çok oluyor. Bence de böyle olması çok doğal. Herkes ışığa koşan pervaneler gibi aşkın etrafında dönüyor. Belki de dünya aşkın titreşimi ile dönüyor. Her neyse aşk dediğimizde herkesin kendine göre ayrı fikri var. O da son derece doğal nasıl bir tane gerçek yoksa tabiat kanunu olarak aşkın da belirgin bir tanımı yok. Soyut bir kavramı kısıtlı kelimelerle tam olarak ifade edebilmek olayın kendisini anlatmaya yetmiyor. Kimisi aşk tanımını göz ardı ediyor. Bunun yalnıca Allah’ a duyulabilecek bir his olduğuna inanıyor. Kimisi Allah’ a olan inancın küçük tezahürleri olarak insana duyulan aşkı nitelendiriyor. Kimisi tamamen bedensel bir durum olduğunu, kalbin daha hızlı çarptığını, adrenalin salgılandığını, aklın havaya uçtuğunu iddia ediyor. Bazı psikiyatrlar aşkın hastalıklı bir akıl bozukluğu olduğunu, gerçekle bağlantının koptuğunu v.s iddia ediyor. Hepsi doğru olabilir, hepsi yalnış olabilir ama doğru olan bir şey var ki, tanımı ne olursa olsun aşk yaşanıyor ve bu dünyada insanlar arasında, hayvanlar arasında, dostlar arasında hissediliyor.

Yaşam dinamiğinin en keyifli, en gerçek, en ateşleyici duygusu doğrusu. İster Yaratan’ a duyulsun, ister çiçeğe, böceğe olsun insan ruhunu yaşatan bir mekanizma. Hiç ayırmaya, bölmeye, yansıtmaya gerek yok. Dünyevi ya da ilahi diye adlandırmak doğru olmaz kanısındayım.

Nasıl yüzyıllar önce Mevlana ve Şems arasında büyük bir sevgi ve dostluğa dayalı aşk yaşanmışsa bu gün de pekala insanlar, dostlar arasında buna benzer aşklar yaşanabilir. İnsanların birbirine duyduğu aşkın derecesini kim ölçebilir ki?

Bana kalırsa insanın en büyük aşkı kendi ruhunda yanan enerjisi  Tanrısal ateşidir. Bu insanlara bakarken duyduğu sevginin, merhametin, sıcaklığın itici gücüdür. Hepimiz o ateşten bir parçayız aslında. Ruhlarımızda ilahi dediğimiz ışığın ateşini taşıyoruz. Kimimiz bunu daha derin ve kuvvetli hissediyor, kimimiz zaman zaman hissediyor. Ama bu duygudan tamamen ayrı düşmemiz mümkün değil. Sevgili Özhan’ ın çok güzel bir tanımı vardır aşkla ilgili. Hiç bir şeyin sürekli olmadığını anlarda yaşandığını anlatır. Dem Vakti der. Tasavvuf kültürünü benimsemiş bir insan olduğu için o aşk ve cezbe halinin ( çeşitli anlar da) demlerde geldiğini anlatır. O bir andır der, yakar, geçer içini....
Ben farklı bir yoldan benzer şeyleri hisseder farklı anlatırım ama hepsi aynı kapıya çıkar.
Aşkın içinde cinsellik olan kısmından bahsetmiyorum. Onu yok saydığımdan değil, aşkın hissi, enerjisi, hissettirdiği duygu  yanında daha önemsiz olduğundan ve tabii ki yerinin burası olmadığından. Yoksa böyle bir konuya girmek belki bana daha çok okunurluk getirir ama yazımın değerini de kaybettirir. Onu yapanlar var zaten bize de başka konularda yazmak düşmüş olsun diyelim.

Her neyse bu gün beni bu duygulara sürükleyen sevgili dostum, kardeşim, çocuğum, arkadaşım kısaca hepsi olan Sevgi’ dir . Sevgi benim yaklaşık 10 yıldır tanıdığım benim daha genç onunsa çocuk olduğu dönemlere denk gelen canım iş arkadaşımdır. Ne zaman bir şeye üzülsem, ne zaman sevinsem, ne zaman ruhumu titreten bir şey olsa o hep benim yanımdadır. Ben de onun tabii. Annesinin yokluğundan mıdır  nedir bilmem aramızda 10 yaş olmasına rağmen çocuğum gibi de severim onu. Geçirdiği kötü günlerde bana kalmaya gelir, günlerce anlatır sıkıntılarını, dinlerim, kızarım, teselli ederim, beraber ağlarız, güleriz daha neler neler. Şimdi çok mutlu, çok başarılı, çok güzel ve harika bir yaşamı var. Uzun zamandır hayalini kurduğu pek çok şeyi başardı, kendi ayaklarının üstünde durabiliyor. Üzüntülerine şahit olduğum kadar mutlu anlarına da şahit oluyorum sesi cıvıl cıvıl geliyor uzaktan. Benim de içime mutluluk doluyor, ben de sığamıyorum kabıma. Beni üzen kafama takılan sorunlardan biri halloldu oh be diyorum içimden. Başka arkadaşlarım, dostlarım daha var tabii ki böyle kimyamı bozan ya da düzelten. Canan, Nilgün, Mine, Müge Seren, Özlem, Tuba, Deniz, Bahar,  ve daha pek çok isim.... Hepsini ayrı ayrı çok seviyorum daha ismini hatırlamadığım bir sürü dostum var doğrusu ne olur kimse alınmasın. Ama bu günkü coşkumun, keyfimin kaynağı Sevgi’ cik. Ben ona öyle diyorum ismi ile anılsın, iyi ki sen de varsın, iyi ki benim dostumsun, arkadaşımsın, yaşamımızın sonuna kadar da öyle kalacaksın....

Şimdi bu duyguların adına aşk denmez mi, sevgi denmez mi, dostluk denmez mi? Ne denirse densin umurumda değil....Ne gerek şekile, isme, cisme.....Bir önceki yazıma yaptığın yorumuna da çok teşekkür ederim....

">

Aşk yazmaya cahil cesaretiyle cüret edince hem okurumuz hem yorumcumuz çok oluyor. Bence de böyle olması çok doğal. Herkes ışığa koşan pervaneler gibi aşkın etrafında dönüyor. Belki de dünya aşkın titreşimi ile dönüyor. Her neyse aşk dediğimizde herkesin kendine göre ayrı fikri var. O da son derece doğal nasıl bir tane gerçek yoksa tabiat kanunu olarak aşkın da belirgin bir tanımı yok. Soyut bir kavramı kısıtlı kelimelerle tam olarak ifade edebilmek olayın kendisini anlatmaya yetmiyor. Kimisi aşk tanımını göz ardı ediyor. Bunun yalnıca Allah’ a duyulabilecek bir his olduğuna inanıyor. Kimisi Allah’ a olan inancın küçük tezahürleri olarak insana duyulan aşkı nitelendiriyor. Kimisi tamamen bedensel bir durum olduğunu, kalbin daha hızlı çarptığını, adrenalin salgılandığını, aklın havaya uçtuğunu iddia ediyor. Bazı psikiyatrlar aşkın hastalıklı bir akıl bozukluğu olduğunu, gerçekle bağlantının koptuğunu v.s iddia ediyor. Hepsi doğru olabilir, hepsi yalnış olabilir ama doğru olan bir şey var ki, tanımı ne olursa olsun aşk yaşanıyor ve bu dünyada insanlar arasında, hayvanlar arasında, dostlar arasında hissediliyor.

Yaşam dinamiğinin en keyifli, en gerçek, en ateşleyici duygusu doğrusu. İster Yaratan’ a duyulsun, ister çiçeğe, böceğe olsun insan ruhunu yaşatan bir mekanizma. Hiç ayırmaya, bölmeye, yansıtmaya gerek yok. Dünyevi ya da ilahi diye adlandırmak doğru olmaz kanısındayım.

Nasıl yüzyıllar önce Mevlana ve Şems arasında büyük bir sevgi ve dostluğa dayalı aşk yaşanmışsa bu gün de pekala insanlar, dostlar arasında buna benzer aşklar yaşanabilir. İnsanların birbirine duyduğu aşkın derecesini kim ölçebilir ki?

Bana kalırsa insanın en büyük aşkı kendi ruhunda yanan enerjisi  Tanrısal ateşidir. Bu insanlara bakarken duyduğu sevginin, merhametin, sıcaklığın itici gücüdür. Hepimiz o ateşten bir parçayız aslında. Ruhlarımızda ilahi dediğimiz ışığın ateşini taşıyoruz. Kimimiz bunu daha derin ve kuvvetli hissediyor, kimimiz zaman zaman hissediyor. Ama bu duygudan tamamen ayrı düşmemiz mümkün değil. Sevgili Özhan’ ın çok güzel bir tanımı vardır aşkla ilgili. Hiç bir şeyin sürekli olmadığını anlarda yaşandığını anlatır. Dem Vakti der. Tasavvuf kültürünü benimsemiş bir insan olduğu için o aşk ve cezbe halinin ( çeşitli anlar da) demlerde geldiğini anlatır. O bir andır der, yakar, geçer içini....
Ben farklı bir yoldan benzer şeyleri hisseder farklı anlatırım ama hepsi aynı kapıya çıkar.
Aşkın içinde cinsellik olan kısmından bahsetmiyorum. Onu yok saydığımdan değil, aşkın hissi, enerjisi, hissettirdiği duygu  yanında daha önemsiz olduğundan ve tabii ki yerinin burası olmadığından. Yoksa böyle bir konuya girmek belki bana daha çok okunurluk getirir ama yazımın değerini de kaybettirir. Onu yapanlar var zaten bize de başka konularda yazmak düşmüş olsun diyelim.

Her neyse bu gün beni bu duygulara sürükleyen sevgili dostum, kardeşim, çocuğum, arkadaşım kısaca hepsi olan Sevgi’ dir . Sevgi benim yaklaşık 10 yıldır tanıdığım benim daha genç onunsa çocuk olduğu dönemlere denk gelen canım iş arkadaşımdır. Ne zaman bir şeye üzülsem, ne zaman sevinsem, ne zaman ruhumu titreten bir şey olsa o hep benim yanımdadır. Ben de onun tabii. Annesinin yokluğundan mıdır  nedir bilmem aramızda 10 yaş olmasına rağmen çocuğum gibi de severim onu. Geçirdiği kötü günlerde bana kalmaya gelir, günlerce anlatır sıkıntılarını, dinlerim, kızarım, teselli ederim, beraber ağlarız, güleriz daha neler neler. Şimdi çok mutlu, çok başarılı, çok güzel ve harika bir yaşamı var. Uzun zamandır hayalini kurduğu pek çok şeyi başardı, kendi ayaklarının üstünde durabiliyor. Üzüntülerine şahit olduğum kadar mutlu anlarına da şahit oluyorum sesi cıvıl cıvıl geliyor uzaktan. Benim de içime mutluluk doluyor, ben de sığamıyorum kabıma. Beni üzen kafama takılan sorunlardan biri halloldu oh be diyorum içimden. Başka arkadaşlarım, dostlarım daha var tabii ki böyle kimyamı bozan ya da düzelten. Canan, Nilgün, Mine, Müge Seren, Özlem, Tuba, Deniz, Bahar,  ve daha pek çok isim.... Hepsini ayrı ayrı çok seviyorum daha ismini hatırlamadığım bir sürü dostum var doğrusu ne olur kimse alınmasın. Ama bu günkü coşkumun, keyfimin kaynağı Sevgi’ cik. Ben ona öyle diyorum ismi ile anılsın, iyi ki sen de varsın, iyi ki benim dostumsun, arkadaşımsın, yaşamımızın sonuna kadar da öyle kalacaksın....

Şimdi bu duyguların adına aşk denmez mi, sevgi denmez mi, dostluk denmez mi? Ne denirse densin umurumda değil....Ne gerek şekile, isme, cisme.....Bir önceki yazıma yaptığın yorumuna da çok teşekkür ederim....

Tüm yazılarını göster