"Su" konusunda yazılan her şeyi dikkatle okumaya çalışıyorum...
Sınırlı bilgim ile ben de Su Konusunda 'yazmaya' özen gösteriyorum.
Evet, bir büyük kirliliğin ve bir amansız doğa yıkımının anforunfa, bizde ve her coğrafyada su kaynakları azalıyor.
O arada milyarca kişi sağlıklı içme suyuna erişme imkanından da yoksun bulunuyor...
Evet Tanrı'nın en büyük nimetinden söz ediyoruz...
Akarsular, göletler, göller, dağların eteklerinden şehirlere kavuşan temiz sular ve elbet güzelim mağrur ve mahsun denizler...
Hiç bu kadar sahipsiz kalıp da hiç bu kadar sahiplenilmek için düşünülmediler...
Şiirlerde, şarkılarda ve yakın geleceğin savaşlarında "su" yine olacak.
O arada kimi kuramcılara göre; 3.Dünya Savaşı, Urallardan Altaylar'a su için kapışmaları da özünde taşıyacak.
Kimileri "komplo teorisi" diyor, bu önyargı ise, sorumluluğu yaymaktan başka işe yaramıyor;
Şu ise yalın ve berrak bir gerçek olarak hiç değişmiyor: Merkezi yönetimler, yerel yönetimler ve uluslararası kuruluşlar, su havzaları ve kaynaklarının korunması ve...
İnsanlığın hakça bu kaynaklardan yararlanması konusunda dün, bugün, yarın için sorumludurlar...
Tekrar başa dönelim;
"Su konusu savaşların da konusudur artık" diyen tezlere katılıyorum...
Barışa katkı için de ülkemizde bir Dicle ve Fırat Suları Üst Planlama Kurulu oluşturulmasını dört yıldır savunuyorum.
Öte yandan, "su meselesinde" kendi durumumuzu da daim iyi etüt etmeliyiz...
Dünya çapında bir kurum olan DSİ'yi yapılandıran Türkiye'nin bu konuda son yıllarda yetişmiş akademisyenleri de var; onlardan azami şekilde yararlanmalıyız...
Benim alabildiğim notlar şunlar:
Türkiye'de ortalama yıllık yağış miktarı yaklaşık 643 mm’dir ve bu miktar, Avrupa ortalamasının altındadır.
Türkiye’de toplam yıllık kullanılabilir su potansiyeli yaklaşık 112 milyar metreküp olarak hesaplanmaktadır.
Büyük nehirler arasında Fırat, Dicle, Kızılırmak, Sakarya ve Büyük Menderes öne çıkarken, Van Gölü, Tuz Gölü ve Beyşehir Gölü gibi doğal göller de su kaynaklarının önemli bir parçasıdır.
Elbette "iklim değişikliği", nüfus artışı ve sanayileşme gibi faktörler, suya olan talebi artırmakta ve mevcut kaynaklar üzerindeki baskı yaratmaktadır.
Ancak geçenlerde yerinde gördüğüm gibi hiç bir olgu Beyşehir gölünün altıda beş oranında su kaybını ihmalden başka bir temelde açıklayamaz.
Öte yandan ülkemizde modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması ve su tasarrufu sağlayan yöntemlerin geliştirilmesi, tarımsal su kullanımında verimliliği artırabilecek tek yol ve asli yöntemdir.
Türkiye GAP'ı, Trakya Ovası Projesini, Konya Projesini mutlaka ve % 100 anlamda tamamlamalıdır.
Evet "Su Akar Türkiye Bakar" gibi bir duruma ve yoruma konu olmamalıyız.
Sonuç olarak, Türkiye’de su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi, gelecek nesillerin su ihtiyacının karşılanması ve de bağımsızlığımız açısından büyük önem taşımaktadır...
Not: Değerli okurlarım, yıllık iznimi kullanacağım için 6 Eylül'den sonrasında makalelerimle buluşmak umuduyla, saygılar sunarım.
">
"Su" konusunda yazılan her şeyi dikkatle okumaya çalışıyorum...
Sınırlı bilgim ile ben de Su Konusunda 'yazmaya' özen gösteriyorum.
Evet, bir büyük kirliliğin ve bir amansız doğa yıkımının anforunfa, bizde ve her coğrafyada su kaynakları azalıyor.
O arada milyarca kişi sağlıklı içme suyuna erişme imkanından da yoksun bulunuyor...
Evet Tanrı'nın en büyük nimetinden söz ediyoruz...
Akarsular, göletler, göller, dağların eteklerinden şehirlere kavuşan temiz sular ve elbet güzelim mağrur ve mahsun denizler...
Hiç bu kadar sahipsiz kalıp da hiç bu kadar sahiplenilmek için düşünülmediler...
Şiirlerde, şarkılarda ve yakın geleceğin savaşlarında "su" yine olacak.
O arada kimi kuramcılara göre; 3.Dünya Savaşı, Urallardan Altaylar'a su için kapışmaları da özünde taşıyacak.
Kimileri "komplo teorisi" diyor, bu önyargı ise, sorumluluğu yaymaktan başka işe yaramıyor;
Şu ise yalın ve berrak bir gerçek olarak hiç değişmiyor: Merkezi yönetimler, yerel yönetimler ve uluslararası kuruluşlar, su havzaları ve kaynaklarının korunması ve...
İnsanlığın hakça bu kaynaklardan yararlanması konusunda dün, bugün, yarın için sorumludurlar...
Tekrar başa dönelim;
"Su konusu savaşların da konusudur artık" diyen tezlere katılıyorum...
Barışa katkı için de ülkemizde bir Dicle ve Fırat Suları Üst Planlama Kurulu oluşturulmasını dört yıldır savunuyorum.
Öte yandan, "su meselesinde" kendi durumumuzu da daim iyi etüt etmeliyiz...
Dünya çapında bir kurum olan DSİ'yi yapılandıran Türkiye'nin bu konuda son yıllarda yetişmiş akademisyenleri de var; onlardan azami şekilde yararlanmalıyız...
Benim alabildiğim notlar şunlar:
Türkiye'de ortalama yıllık yağış miktarı yaklaşık 643 mm’dir ve bu miktar, Avrupa ortalamasının altındadır.
Türkiye’de toplam yıllık kullanılabilir su potansiyeli yaklaşık 112 milyar metreküp olarak hesaplanmaktadır.
Büyük nehirler arasında Fırat, Dicle, Kızılırmak, Sakarya ve Büyük Menderes öne çıkarken, Van Gölü, Tuz Gölü ve Beyşehir Gölü gibi doğal göller de su kaynaklarının önemli bir parçasıdır.
Elbette "iklim değişikliği", nüfus artışı ve sanayileşme gibi faktörler, suya olan talebi artırmakta ve mevcut kaynaklar üzerindeki baskı yaratmaktadır.
Ancak geçenlerde yerinde gördüğüm gibi hiç bir olgu Beyşehir gölünün altıda beş oranında su kaybını ihmalden başka bir temelde açıklayamaz.
Öte yandan ülkemizde modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması ve su tasarrufu sağlayan yöntemlerin geliştirilmesi, tarımsal su kullanımında verimliliği artırabilecek tek yol ve asli yöntemdir.
Türkiye GAP'ı, Trakya Ovası Projesini, Konya Projesini mutlaka ve % 100 anlamda tamamlamalıdır.
Evet "Su Akar Türkiye Bakar" gibi bir duruma ve yoruma konu olmamalıyız.
Sonuç olarak, Türkiye’de su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi, gelecek nesillerin su ihtiyacının karşılanması ve de bağımsızlığımız açısından büyük önem taşımaktadır...
Not: Değerli okurlarım, yıllık iznimi kullanacağım için 6 Eylül'den sonrasında makalelerimle buluşmak umuduyla, saygılar sunarım.