Yazar ve Yönetmen Erim Şişman: ''Sanatçıları sanatçı yapan şey varoluşsal bir sorguydu''

Güncelleme:

Haber3.com yazarı Pınar Korkut sordu, yazar ve yönetmen Erim Şişman yanıtladı...

Çocukluğunu resim çizerek ve video kasetlerden filmler izleyerek geçirdi. Ankara sokaklarındaki bir seri katilin ağzından yazdığı Zürafa Tozu kitabı henüz 19 yaşındayken yayımlandı. Bu süreçte Zürafa Tozu kitabı, çok satanlar listesine girdi ve dört dile çevrilerek İngiltere, Almanya, Romanya ve Polonya'da yayımlandı. Şimdilerde BluTv’de yayımlanan ilk filmi Rosto ile birçok uluslararası film festivalinde ödül alan yazar ve yönetmen Erim Şişman ile Kadıköy’de buluştuk.

Yazar ve Yönetmen Erim Şişman: ''Sanatçıları sanatçı yapan şey varoluşsal bir sorguydu'' - Resim : 2
Birce Kirkova, Erim Şişman, Türkü Turan

Seni senden dinleyebilir miyiz? Kendini nasıl bir sanatçı olarak tanımlıyorsun?

Bu soruya daha geniş bir açıdan bakıp cevap vermenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Öncelikle “ben” kavramıyla pek vakit kaybetmemeye çalışıyorum. Bu yüzden de kendimi tanımlamaya çalışmıyorum. Sanat konusuna gelecek olursak da sanatsal üretim sürecini varoluşsal bir sorgulamanın neticesi olarak görüyorum. “Neden buradayız?” sorusunu sorabilmek için Heidegger’in “Dasein” olarak adlandırdığı “varlığının farkında olan”, “burada olan” insan kavramına dönüşebilmek gereklidir değil mi? Kapitalist yaşamın koşturmacası içinde çeşitli kaygılar ve gayeler nedeniyle varlığını, kendiliğini ya da burada olduğunu unutan insanlardan sıyrılıp, akışın içindeki özgün varlığımızı farkettiğimiz sanatsal üretim kendiliğinden geliyor diye düşünüyorum. Sanatın amacı sorgulandığında Arjantin’deki Cueva de las Manos aklıma gelir. Bu mağarada birçok sanat eseri bulunur. Ama en çok da bu mağarada bulunan el izleri beni büyülüyor. Mağaranın duvarına üç renk boya kullanarak onlarca el izini bırakmış bir sanatçı ya da sanatçılardan bahsediyoruz. Belki bir kişi, belki de onlarca insanın kolektif bir ürünüdür bu izler. Bu izler milattan önce 7300’lere kadar dayanıyor. Bunu yapmaya iten şey neydi? Geleceğe iz bırakmak mı? Yoksa tamamen oyun amaçlı mıydı? Mesela Göbeklitepe’de bulunan stellerdeki tasvirler çok daha bilinçli bir amaç uğruna yapılmış gibi gözüküyor. Muhtemelen o bölgedeki yapıların bir tapınak olduğu söyleniyor. Birbirinden çok uzak bu iki bölgedeki buluntuları ben sanat eserleri olarak görüyorum. Bu iki sanat eseri de varoluşsal bir sorguya sahip. Yani Neolitik Çağ’da bile olsa sanatçıları sanatçı yapan şey varoluşsal bir sorguydu. Şimdi burada benim üstüme düşen şey ne? Hali hazırda yapılmış üretimleri manipüle edip bir kolaj yaratarak bunu sanat eseri olarak dünyaya sunmak mı? Hayır. Kendi özgün manifestomu üretip, bu manifestonun sunumu için en uygun sanat dalından yararlanmak ve bunu en doğru formda dünyaya sunmak. Böylece kültürel yapıya bir tuğla da ben eklemiş olacağım. Belki bunu tek bir eserle sağlayamayabilirim. Hatta belki bunu hiç başaramayabilirim de. Başarısız olsam bile, ölümümden yıllar sonra yazdığım tek bir cümle bile birisi tarafından okunduğunda yeniden var olacağım. Bu bile aslında tüm bu çabaya değer.  Bununla alakalı Puşkin’in bir şiirinde çok güzel bir dörtlük vardır;

“Ey sen, hatırasını koruyan,

Benim havai eserlerimin,

Hayırsever elin düzeltecek

Defne tacını bir ihtiyarın”.

Yazar ve Yönetmen Erim Şişman: ''Sanatçıları sanatçı yapan şey varoluşsal bir sorguydu'' - Resim : 3

 “Bence her çocuk dahi bir sanatçı olarak dünyaya geliyor. Eğitim ve öğretimle ne yazık ki çoğunun dehası ve sanatçı ruhu yok ediliyor.”

İlk kitabın Zürafa Tozu sen 19 yaşında iken çıktı. Peki yazıya olan merakını ilk ne zaman keşfettin?

Kendimi bildim bileli resim yaparım, yeni enstrümanlar çalmayı öğrenirim, beste yaparım, yazılar ve şiirler yazarım. Bence her çocuk dahi bir sanatçı olarak dünyaya geliyor. Eğitim ve öğretimle ne yazık ki çoğunun dehası ve sanatçı ruhu yok ediliyor. Ben sadece şanslı bir çocuktum. İlkokul öğretmenim falan oldukça sıkıntılıydı, büyüdüğüm mahallede belalı ve sorunlu çocuklar vardı, akıl sağlığı yerinde olmayan insanlarla karşılaştım, hayat karşıma hep farklı insanlar çıkardı. İyi ya da kötü insanlardan ziyade farklı insanlar çıktı karşıma. Çevremdeki insanlar bana göre daha normal olaylar ve daha rutin bir hayat yaşıyorlardı. Ergenlik çağıma geldiğimde normalden ve rutinden nefret eden, farklı ve garip olayların dozunu giderek artırmaya çalışan birine dönüştüm. Tekinsiz insanlar ve sokaklar bu arayışımı fazlasıyla karşılıyordu. Psikolojik ve fiziksel olarak epey zarar gördüm ama tanıştığım kimsenin sahip olmadığı kadar “farklı” ve “garip” hikayelerle doldurdum kafamı. Tabii bir de rüyalar var. Bilinç dışımda depolanan bunca deneyim, rüyalarda çok daha garip şekillerde tezahür ediyordu. Tüm bu olayları, insanları, duyguları ve deneyimleri arşivlemek ya da aktarmak istiyorsunuz. Bazen bir şiir, bazen bir resim olarak dışa vuruyordum bunları. İlk kitabım Zürafa Tozu, epey büyük bir birikmişliğin sonucu olarak ortaya çıktı. Yol haritası çizmeden, kurgulamadan, direkt olarak Nedjima adında bir barın servis kağıdının arkasına yazmaya başladım. Gece eve gittiğimde bu servis kağıdına yazdıklarımı bilgisayarda temize çekerek yazmaya devam ettim. İkinci kez okumadan, düzenlemeden o haliyle çıksın istedim. Zaten çıkarmak gibi bir niyetim yoktu. O dönem sevgilim olan eşimi yönlendirmesiyle bir yayınevine göndermeye karar verdim ve yayınevi olumlu dönüş yaparak kitabı yayımladı. Bir anda kendimi bu işin içinde buldum.

Yazar ve Yönetmen Erim Şişman: ''Sanatçıları sanatçı yapan şey varoluşsal bir sorguydu'' - Resim : 4

“Unutulmuş, kıyıda köşede kalmış olay ve insanların peşine düştüm. Bir tür arkeolog gibi, tozlu arşivleri kazıyarak muhteşem hikayelere ulaşmaya başladım. ”

Podcast dizisi olarak başlayan Ottopunk ve sonrasında romana dönüşen Ottomania 2020 yılının "En İyi Yerli Bilim Kurgu Kitabı" seçiliyor. Bize biraz da bu yolculuğundan bahseder misin?

Sokaklardan ve tanıştığım farklı insanların anılarından beslenme merakım bir noktada sahaflardaki mektuplara sıçradı. Bu merak beni çok farklı ve heyecan verici bir yola soktu. Unutulmuş, kıyıda köşede kalmış olay ve insanların peşine düştüm. Bir tür arkeolog gibi, tozlu arşivleri kazıyarak muhteşem hikayelere ulaşmaya başladım. 2018 yılında Dış İşleri Bakanlığı’nın desteğiyle Fransa Milli Arşivleri’ne erişim sağlama imkanı buldum. Anadolu tarihi genel olarak siyasi bir perspektifle incelenmiş ve sosyal hayata dair birçok olay gözden kaçırılmış. Mesela külhanbeylerinin yaşantısını ve kültürlerini büyük ölçüde Ebüzziya Tevfik Paşa’nın Rodos’ta sürgündeyken tanıştığı Sami adlı eski bir külhanbeyiyle arasında geçen sohbeti not alması sayesinde biliyoruz. Kaşıma çıkan belgeler sayesinde özellikle 1890-1910 yılları arasında İstanbul’un adeta bir günah şehrine dönüşmüş olduğunu gördüm. Başta bu hikayeleri tarihi bir roman olarak yazmayı düşündüm fakat çok fazla insan ve olay vardı. Birbirinden farklı zamanlarda yaşamış insanları ve farklı zamanlarda yaşanmış olayları tek bir evrende kurgulamak istiyordum. Bir yandan da korku ve bilim kurgu filmleri izleyerek, kitapları okuyarak büyümüş bir çocuk olarak steampunk ya da dieselpunk gibi tarih ve fütüristik teknolojinin iç içe geçtiği bir evren yaratma arzum vardı. Kafamdaki tüm planlar bir araya geldiğinde Ottopunk kendiliğinden doğmuş oldu. Tekinsiz bir atmosfer, İstanbul’da yaşanmış, henüz kimse tarafından ortaya çıkarılmamış olaylar ve kişiler, fütüristik teknolojiyle bir araya geldi ve kendimi Ottopunk evrenini yazarken buldum. Spotify’da çok kısa süre içinde yüksek dinleme sayılarına ulaşınca listelerin başında yer aldı. Editörüm Burak Albayrak’ın muhteşem yönlendirmeleriyle bu dünyanın oluşma sürecini Ottomania adıyla kaleme aldım ve İthaki Yayınları tarafından okurla buluşturuldu. Daha sonra yine Burak Albayrak’ın isteğiyle Kafa Dergisi’nde Ottopunk evreninde geçen kısa öyküler yayınlamaya başladım. İlk fırsatta Ottopunk’ı kitap olarak çıkartacağım. Uzun zamandır okurlar tarafından ciddi bir talep var ve bu beni çok mutlu ediyor.

Yazar ve Yönetmen Erim Şişman: ''Sanatçıları sanatçı yapan şey varoluşsal bir sorguydu'' - Resim : 5

İlk filmin Rosto ile birçok uluslararası film festivalinde ödül aldın. Yazarlıktan film yönetmenliğine geçiş nasıl oldu?

Konuşmamızın başında dediğim gibi önce manifestoyu buluyorum ve daha sonra bu manifestonun en iyi sunum çeşidini düşünüyorum. Rosto, çift yarık deneyinden yola çıkarak Lovecraftyen bir antagonist (kötü/canavar) yaratmayı amaçladığım, kozmik korku diyebileceğimiz bir öyküydü. Öncesinde Neslihan Yeşilyurt’a, Ottopunk evreninde geçen “Rental Mom” adlı bir öykü yazmıştım ve bu öyküde yer alan karakterlerin Şevval Sam ve Taro (Tarık Emir Tekin) tarafından ete kemiğe büründüğünü gördüğümde çok büyülenmiştim. O güne kadar sağlam bir sinema tüketicisi iken, o anda sinema üreticisi olmaya karar verdim. Rosto’yu en başta kinetik heykel olarak ortaya koymayı düşünmüştüm fakat bir türlü içime sinmiyordu. Sonunda kendimi Rosto’nun Storyboard’unu çizerken buldum. Kendi imkanlarımla, amatör bir ekiple çektim. Makyajı da, sanatı da arkadaşlarım, eşim ve kardeşimle yaptım. Hatta karakterlerden birini en yakın arkadaşım, diğerini de sürekli çalıştığım bir usta oynadı. Cüneyt Mete’den rica ettim, o da sağ olsun destek oldu ve filmimde yer aldı. Ben ödülü geçtim, filmin neticeleneceğine bile ihtimal veremiyordum. Cannes Shorts’da “En İyi İlk Yönetmenlik”, Top Shorts’da “En iyi Korku” ödüllerini alması falan büyük sürpriz oldu. Tokyo Film Festivali’nde finale kalmasını ve diğer festivalleri saymıyorum bile. Sonuçta Blutv’de yayınlandı ve gelen yorumlar beni daha da motive etti. Beni bir anda yazar koltuğuna oturtan hayat bu kez de yönetmen koltuğuna oturtmuş oldu. Artık tamamen teslim oldum ben de. Sadece elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ve süreç beni nereye götürürse direnmeden ilerliyorum.

Yazar ve Yönetmen Erim Şişman: ''Sanatçıları sanatçı yapan şey varoluşsal bir sorguydu'' - Resim : 6

Açıkçası yapay zekanın sanatçıyı yok edeceğini düşünmüyorum. Sadece sanat üretim malzemeleri değişecek ama sanat daha güçlü bir noktaya evrimleşecek.

Her alanda olduğu gibi yine sanatın da her alanında bir dijitalleşme söz konusu. Bu konudaki düşüncelerini alabilir miyiz?

Ben açıkçası bu durumdan memnun olmakla birlikte gidişatı da merakla takip ediyorum. Mesela ilk filmimde terk edilmiş bir köye gidip çekim yapmıştık ama arzuladığım görseli bulamamıştım. Bir arkadaşımla birlikte Unreal Engine motorunda çalışmayı öğrendik ve tam hayal ettiğim köy görselini tasarladık. Henüz kurgusu devam eden Laplace adlı kısa filmimin konsept tasarımlarını Mid Journey adlı yapay zeka motoruyla tasarladım ve sonuçlar beni fazlasıyla tatmin etti. Yeni çıkan Chat Gpt ile kısa bir korku hikayesi yazmayı denedim. Hiç fena değildi. Açıkçası yapay zekanın sanatçıyı yok edeceğini düşünmüyorum. Sadece sanatsal üretim malzemeleri değişecek ama sanat daha güçlü bir noktaya evrimleşecek. Burada kaygılanması gerekenler dijital çağa ayak uyduramamış olanlar ne yazık ki ve haklı bir kaygı bence bu. Çünkü ucunu kaçırdığınızda yakalamanız mümkün olmuyor. Belki bu süreç beni de yok edecek bilemiyorum. Fakat insanlık ve kolektif birikimin geleceği noktayı düşününce buna değeceğini düşünüyorum. Tabi süreç tam tersi yönde de ilerleyebilir. Bugün bir distopyada yaşadığını düşünen biri olarak o kısımdan bahsedip iç karartmak istemem.

Yazar ve Yönetmen Erim Şişman: ''Sanatçıları sanatçı yapan şey varoluşsal bir sorguydu'' - Resim : 7

Sence ülkemizde sanata karşı bir sansür uygulanıyor mu?

Uygulanmıyor demek komik olur. Medyanın amacı budur zaten. Otorite tarafından istenilen mesajı vermek, istenmeyen mesajları engellemek. Bu yüzden baskıcı rejimlerin en büyük düşmanı dijitalleşmedir. Benim ilk romanım mesela bir Cimer şikayetiyle toplatıldı ve iki yıl boyunca yayınlanmadı. O süreçte bir okur kitabımı internete yüklemiş. Bir anda okur sayım arttı. Sansür uygulamaları bence sansür uygulanan mesaj ya da kişiyi daha da güçlendiriyor.

Son olarak gelecek için hedeflerinde neler var?

Yakın gelecekte ilk uzun metrajımı çekmek ve ilk korku romanımı yayınlamak istiyorum. Uzun gelecek kısmını planlamıyorum, o kısmı hayat kendi hallediyor.

Yazar ve Yönetmen Erim Şişman: ''Sanatçıları sanatçı yapan şey varoluşsal bir sorguydu'' - Resim : 8

Diğer Yazıları