Tehlikeli plan: Güvenli ve uçuşa yasak bölge

Tehlikeli plan: Güvenli ve uçuşa yasak bölge

AK Parti'den istifa eden Ankara Bağımsız Milletvekili Haluk Özdalga, IŞİD tehlikesinin doğurduğu tehlikeleri yazdı.

ABD Başkanı Barak Obama, ağustos sonunda "IŞİD'e karşı henüz bir stratejimiz yok" dedi ve sert eleştirilere hedef oldu.Hemen sonra ve yoğun iç siyasi baskı altında, 10 Eylül'de, stratejisini açıkladı: Amerika IŞİD'i havadan bombalayacak ama asker göndermeyecek; karada savaşı Irak ordusu, Suriye'deki ılımlı milisler ve Kürtler yapacak. Açıklanan strateji, sorunu sadece terörle mücadele olarak görüyor ve pek çok bakımdan yetersiz. Kısa sürede çıkmaza girdi. Bombardıman başladığından bu yana IŞİD, Suriye ve Irak'ta kontrol ettiği araziyi genişletti. Örgüt zayıflamadı, güçlendi. Buna karşılık Kobane gösterdi ki, Kürtlerin elde edebileceği en iyi sonuç ellerindeki araziyi korumak. Ilımlı Suriye muhalefeti ve Irak ordusu IŞİD'le savaşacak kapasiteye sahip değil. İngiltere ve Fransa gibi güçlü orduya sahip Batılı ülkeler de asker göndermek istemiyor. Ama herkes biliyor ki, etkili bir kara gücü olmadan savaş kazanılmaz. Bu durumda Türk ordusunu IŞİD'e karşı savaşa sokmak, Amerika için çıkış yolu gibi görünüyor. Ankara'ya baskı yapıyorlar.  AKP iktidarı en yetkili ağızlardan, Amerika'nın önerisini ancak şartlı kabul edebileceğini açıkladı: IŞİD'i yok etmeyi hedefleyen savaş, Esed rejimini de devirecek şekilde genişlemeli. Bu amaçla Suriye topraklarında, Türk askerlerinin konuşlanacağı güvenli ve uçuşa yasak bölge kurulmalı. Askeri üs olarak kullanılacak bu bölgede aynı zamanda ılımlı milisler eğitilecek ve Suriyeli göçmenler yerleştirilecek.

AKP'nin önerisi Türkiye için hayati tehditler içeriyor. Türk askerinin gireceği arazi hukuken Suriye toprağı ve Esed ordusunun açık hedefi olacak. Bu arazinin çoğu şimdi fiilen IŞİD, El Nusra gibi cihadi Selefi radikal grupların elinde ve onlar da Türk askerlerine saldıracak. Türkiye'nin değişik şehirlerinde uykudaki IŞİD hücreleri kanlı sabotajlara başlayacak. Esed rejimini kendi varlığının teminatı olarak gören Hizbullah askerlerinin de Lübnan'a yakın bölgelerde saldırıya geçeceği muhakkak. Lübnan'ı işgal eden İsrail ordusunun dahi Hizbullah karşısında başarılı olamadığını hatırlayalım. Kürtler, yönettikleri bölgelerin Türkiye'nin denetimine girmesine şiddetle karşı ve en iyi ihtimalle dostça olmayan bir tutum içine girecekler.

Güvenli bölgenin korunması için yapılması gereken ilk işlerden biri, Suriye hava kuvvetinin ve hava savunma sisteminin yok edilmesi. Bu işi sadece Amerika yapabilir. Ancak Rusya ve İran, defalarca ifade ettikleri gibi, seyirci kalmayacak. Moskova, daha önce hiçbir ülkeye vermediği ileri teknoloji ürünü silahları Esed'e verebileceğini açıkladı. Savaş muhtemelen öngörülemez bir şekilde büyüyecek ve yayılacak. Rusya ve İran, ekonomik ilişkilerinde siyasi gerekçeleri kolayca kullanan iki ülke. Türkiye, doğalgazının % 77'sini bu iki ülkeden alıyor. Ayrıca İran'ın nispeten az bilinen bir özelliği, ilk bakışta büyük düşmanı gibi görünen El Kaide ve benzeri radikal Sünni örgütleri kendi amaçları için kullanması. Türkiye'yi hedef alacak bu tür girişimler için uygun ortam doğmuş olacak. Şüphe yok ki Irak da Türkiye'nin bölgeye asker sokmasına karşı çıkacak. Son olarak, Türkiye'nin Suriye politikası nedeniyle bölge ülkelerinin PKK'ya sağladığı zaten artmış askeri desteğin zirve yapacağını da hesaba katalım.

Hasım güçlerin askeri yeteneklerini ve diğer bütün faktörleri değerlendiren objektif bir harekât planı çalışması sonunda, TSK'daki hiçbir kurmayın, IŞİD'le savaşmak veya Esed rejimini devirmek amacıyla Türk askerini Suriye'ye göndermeyi uygun bulabileceğini tahmin etmiyorum. Askeri göz göre göre ziyan yoluna göndermenin ağır vebali vardır. Üstelik başlangıçta Türk kuvvetlerinin sadece güvenli bölge içinde kalması planlansa bile, savaş ortamında bunun mümkün olmayacağı da hesaba katılmalı.

Eğit-donat

Güvenli ve uçuşa yasak bölge önerisi, sağlam bir analiz üzerine kurulu değil. İleri sürülen tek gerekçe, Esed rejimi devrilmeden IŞİD örgütünün bitmeyeceği. Ancak bu teşhis ikna edici değil ve dünyada bu görüşe itibar eden pek yok. Aksine, Esed rejimi devrilirse radikal örgütlerin önü açılacak. Gelinen noktada, Suriye rejimi ile cihadi Selefiler arasında geçen iç savaşta birinin diğerini mağlup edebilmesi uzak ihtimal olmakla beraber, eğer Esed rejimi devrilecekse, bunu ancak Selefiler yapabilir. Çünkü kayda değer ılımlı muhalif güç kalmadı. Ama mevcut plana göre, ılımlı muhalifler Amerika'nın denetiminde Türkiye'de eğitilecek, silahla donatılacak ve hem Esed'i hem IŞİD'i bitirmek üzere Suriye'ye gönderilecek. Bu bir hayal! Amerika daha önce başka ülkelerde muhalif güçleri eğitip rejim değiştirme projeleri yürüttü ve bu konuda tecrübeli. Ama bu projelerin hiçbiri başarıya ulaşmadı. Bu gerçeği en çok vurgulayan kişi, bizzat Başkan Obama'nın kendisi. Amerika mesela 1960'larda Küba'da Castro rejimini, 1980'lerde Nikaragua'da Sandinista hükümetini devirmek için yerel milislere eğitim ve silah verdi, ama hepsi fiyaskoyla sonuçlandı. 2000'lerde aynı yöntemle Taliban'ı bertaraf etmek istedi, başaramadı. Amerika son olarak 2006'da Somali'de savaş ağalarına büyük paralar ve silahlar verip örgütledi, ama İslamcılar karşısında bozguna uğradılar.

Amerikalı askeri yetkililere göre, eğitilmiş ilk ılımlı milislerin araziye çıkabilmesi dahi en az 8-10 ay gerektiriyor. Arazide ise öncelikli hedefleri ABD'ye göre IŞİD, Türkiye'ye göre Esed rejimi olacak! Mümkün değil ama, bir an için, dışarıdan beslenen bu milislerin Esed ve IŞİD kuvvetlerini yendiğini varsayalım. Ancak sonuç herhalde yine hezimet olacaktır. Çünkü milli bir liderliğe sahip değiller. Amerika, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi her biri farklı hedefe sahip dış güçlere göbekten bağlı ve ortak milli liderlikten yoksun milisler, Suriye'yi yönetemez. Sovyetler Afganistan'dan çekilmek zorunda kalınca, savaşı kazanan ama ortak liderliğe sahip olmayan değişik mücahit gruplar kendi arasında iktidar savaşına başladı. Sonunda, en radikaller hepsini tepeledi ve Taliban iktidarı doğdu. Öyleyse Amerika eğit-donat projesini niçin destekliyor? Çünkü Amerika'nın amacı, pek çok yetkilinin ve en son Obama'nın 24 Eylül BM konuşmasında açıkça ifade ettiği gibi, Esed rejimini devirmek değil. Amaç, savaş alanına ilave silahlı güçler sokarak Esed'i siyasi çözüme zorlamak.

Ankara, 2011 sonbaharında fevri bir kararla, Suriye'de dışarıdan askeri müdahaleyle rejim değişikliği politikasını benimsedi. Bu yanlış siyaset yürümedi. Son aylarda IŞİD'in güçlenmesiyle ortaya çıkan yeni durum, düzeltme yapmak için bir fırsat yarattı. Ama AKP, aynı politikaya daha çok yanlışla devam etmeyi tercih etti. Şimdi Türkiye içinde açık bir şekilde yabancı milisler eğitilecek, silahlandırılacak ve komşu ülkede rejimi değiştirmeye gönderilecek. Ayrıca Türk askerinin gönderilmesi planlanıyor. Ne var ki Türkiye sırça köşkte oturuyor ve bizim yaptıklarımızı başka ülkelerin bize karşı yapması için bol gerekçe sağlıyoruz.

Vietnam örneği

Amerika, yukarıda özetlenen değerlendirmelere benzer nedenlerle, güvenli ve uçuşa yasak bölge önerisini kabul etmiyor. Bu bizim için bir şans! Ama yarın ne olur, belli değil. Tam 50 yıl önce 1964'te, Amerika Vietnam'ı havadan şiddetle bombalamaya başladı. Dönemin Başkanı Lyndon Johnson, kara kuvveti kesinlikle gönderilmeyecek dedi. Ama bir yıl sonra asker sevkiyatı başladı. Savaş on yıl sürdü, iki milyon Vietnamlı, altmış bin Amerikalı öldü. Amerika savaşı kaybetti ve çekilmek zorunda kaldı. Cihadi Selefi söylemde, iyi inceledikleri Vietnam Savaşı'nın özel bir yeri vardır. Amerika gelsin burada savaşalım, biz de Vietnam kadar, hatta gerekirse dört milyon şehit veririz, ama sonuçta Amerika'yı bölgeden atmanın tek yolu budur diye meydan okurlar. Amerika'nın şimdi aynı hatayı yapma ihtimali var. O durumda savaş, işgalci Hıristiyanlara karşı ümmetin cihadına dönüşür, bölge cehenneme döner, belki Afrika'ya sıçrar, ama Amerika kazanamaz.

Bu savaş bizim savaşımız değil. Türkiye, komşusu bir Müslüman ülkede işgalci duruma düşmemeli. Kimsenin toprağında gözümüz yok açıklaması yeterli değil. Bir işgalin ilhak amacıyla yapılmaması, onun işgal olduğu gerçeğini değiştirmez. Güvenlik Konseyi'nden karar çıkması mümkün görünmüyor ve açıkça hukuk dışı bir işgal söz konusu olacak. Güvenli ve uçuşa yasak bölge siyaseti bir an önce terk edilmeli. Çünkü Amerika yarın savaşı genişletme kararı alırsa, Türkiye için dönüş yapmak zor olacaktır. Tabii Türkiye'nin göçmen akımını daha iyi denetleme hakkı var. Ama bunun için Suriye'ye asker göndermek gerekmiyor. Sınır sıkı bir şekilde kontrol altına alınmalı ve Türkiye tarafında iyi denetlenen güvenli bölgeler kurulmalı. Bunları yapmakta geç bile kaldık.

Batı'yla diyaloğumuz da sorunlu. Bir taraftan Batı'yı petrol için bomba yağdıranlar diye eleştiriyoruz, diğer taraftan Amerika'yı daha çok bombala diye teşvik ediyoruz. Bu güven veren bir üslup değil. Tam tersini yapmalıyız. Batı'yla iyi bir müttefik diliyle konuşmalı, fakat Ortadoğu'ya artık askeri müdahale yapmamaları için ikna etmeye çalışmalıyız. Muhalefetimizin durumu da umut vermiyor. Anamuhalefet partisi, savaş tarihinde pek görülmemiş bir şekilde savaşa girmeyelim ama sadece bir muharebesine katılalım diyor! Aynı partinin dış politikada tecrübeli bir siyasetçisi ise güvenli ve uçuşa yasak bölge önerisini hararetle destekliyor, AKP sakın vazgeçmesin diyor. Allah yardımcımız olsun.