''Yeni YÖK'ten, ''en yeni''YÖK’e

Kurulduğu 1981 yılından bu yana kırk yıldır tartışmalara sebep olan, Türkiye’de kurulu her politik partinin programında kaldırılacağı söylenen ve Türkiye’de herkesin karşı çıktığı tek kurum olan YÖK’ün dosyasını açıyoruz. VARAN 3: YÖK, Vakıf Üniversitelerine “Kalite Tacizine” Devam Ediyor…  

 HABER3.COM // ÖZEL HABER 

Bundan önceki son başkan “Yeni YÖK” diyerek, vakıf üniversitelerine “kalite tacizi” yaparken, bugün YÖK’ün yeni başkanı vakıf üniversitelerinin öğrenim fiyatını ennflasyon altında tutulması talimatı vererek bir maliyet kalemi olan kaliteyi pek umursamadığını ima ediyor. Vakıf üniversiteleri bu anlamda, maliyetleri altında bedellere çalıştığında veya değişik nedenlerle öğrencilerine “burslar” verdiğinde ise YÖK tarafından uyarılıyor. Devlet üniversiteleri ise, bir kaçı dışında, kalitesizlik timsali olma yönünde büyük başarılara imza atmaları sanki YÖK’ün sorunu değilmişçesine denetlemelerden muaf tutuluyor.

Bir yandan kalite beklenirken, bir yandan kaliteli olmanın bedelini görmezden gelen YÖK, bu keyfilikle kanuna, hukuka ve kendi mevzuatına aykırı işler yapma becerisi göstermekle kalmıyor, iki ay önce karar altına aldığı önemli sonuçlar doğran bir kararı değiştirebiliyor veya sonuçlarını ortadan kaldırmadan geri çekebiliyor.

YÖK’ün sürekli değişkenlik gösteren sadece hukuka değil akla da aykırı işlemleri saymakla bitmiyor. Uzmanlar, YÖK’ün bir an önce kaldırılmasını savunuyorlar; başta AK Partili olmak üzere bütün politikacılar iktidara geldiklerinde kaldıracaklarını ilan edip parti programlarının değişmez maddesi haline getiriyorlar fakat YÖK’ün kılına dokunulamıyor. Bu arada ilk öğrenimden başlayarak tüm eğitim sistemi YÖK edilmeye devam ediyor. En son üniversite sınavında barajıkaldıran YÖK, bir çok vakıf üniversitesinin kontenjan arttırma istemlerini geri çevirebiliyor.

Bünyesinde barındırdığı ÜAK ve ÖSYM gibi alt idarelerde ise (bazıları kağıt üstünde ayrılsalar da) skandallar bitmek bilmiyor. Soruların çalınması veya sınav öncesinde dağıtılması veya soru yanlışlıkları gibi aksaklıklar, doçentlik sınavlarını gelişigüzel hale getiren elektronik başvuru sistemleri akademik hayatı olumsuz etkiliyor.

YÖK  CUMHURBAŞKANI TARAFINDAN DA ELEŞTİRİLİYOR

YÖK sadece tüm eğitim sistemini değil Cumhurbaşkanlığı makamını da güç durumda bırakacak çeşitli kararlar alıyor ve büyük sorunlar açacak işlemleri uygulamaya sokuyor.

YÖK, sadece üniversiteleri değil, kendisi de benzer işlem ve uygulamalar yapan YÖKAK ve CBEÖPK’yı da karşısına almış durumda. Bu karşıtlık şimdilik kamuoyuna yansıyan biçimlere bürünmese de, YÖK’ün bu iki kurulu kendi varlığına tehdit olarak algılaması, Türkiye’deki yükseköğrenimi kestirilemez hale getiriyor. YÖK gerçekten en yüksek düzeyde başarısızlığı ifade edilmiş bir kurum halinde, ülkenin en önemli sorunlarına keyfi uygulamalarla müphemlik ve işlemezlik katıyor.

Yasasında kendine görev verilmiş işleri istişare kurullarına devrederek, “emir komuta ile istişare” kavramını devlet uygulamasına sokmuş bulunuyor.

YÖK’ün eğitim ve kültür alanlarını yok etmeye yönelik işlemlerini en yüksek düzeyde kamuoyu ile paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2017-2018 Akademik Yılı Açılış Töreni'nde YÖK'e iki hedef vererek özeleştiride bulunmuştu. Erdoğan ''İki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar eğitim ve öğretimdir. Kültürdür.'' demişti (2017).

Üç yıl sonra aynı saptamayı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu kez İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi Açılış Töreni'de, "Samimi bir muhasebe ile geçtiğimiz 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum." demişti (2020).

Görüşlerine başvurduğumuz bir çok ilgili, “Cumhurbaşkanının zımni olarak YÖK’ü hedef alarak bu saptamaları yapmasındaki isabet, YÖK’ün “öngörülebilir olmayan” işlem ve uygulamalarıdır” demektedir. Nitekim bu Cumhurbaşkanlığı makamında yapılan beyanlardan sonra YÖK Başkanı görevden alınmıştı. Cumhurbaşkanının tespitiyle, bir anlamda, eğitim ve kültürde ülkenin kanayan yarası YÖK olduğu halde, her YÖK Başkanına göre ise YÖK muazzam işler yapmaktadır.

CBEÖPK YÖK’E KARŞI

Cumhurbaşkanının tespitlerine, Cumhurbaşkanlığının en üst düzeydeki politika yapıcıları da katılmaktadır:

Cumhurbaşkanlığı Eğitim Öğrenim Politikaları Kurulu (CBEÖPK) üyelerinden, TED Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Öktem Vardar, kişisel web sitesinde YÖK’ü, vakıf üniversitelerine karşı uygulamalarında, hem de defalarca açık açık eleştirmektedir:

“…vakıf üniversiteleri denetimleri ve YÖK’ün mütevelli listesini onaylaması mütevelli kültürünün oluşturulmasına hizmet etmemektedir.” diyerek, YÖK’ün Vakıf üniversitelerindeki Mütevelli Heyeti ile yönetim uygulamasının, olması gereken bir “mütevelli kültürünü” önlediğini söylemektedir. “Bu basit bir ifade gibi görülmemelidir” diyerek Prof. Vardar’a katılan görüşlerine başvurduğumuz eğitim sendikacıları, vakıf üniversitelerinde YÖK’ün karşı olduğunu iddia ettiği mütevelli heyetin patronun dediklerine uyan kişilerden oluşmaması ilkesinin böylelikle çiğnendiğini ileri sürmektedirler.

Ayrıca eski bir Rektör olan Vardar, uyarısında, ayrıntıya girmeden, YÖK denetimlerinin de beyhude olduğuna dikkat çekmektedir. Oysa Vardar’a göre, “Gerçek vakıf üniversitesi mütevellileri  patrona tavsiyelerde bulunan bir heyet değil, aynı yetki ve sorumlulukla üniversitenin gelişmesi için beraberce çalışan ve başkan kadar kurumu sahiplenen üyelerden oluşan bir kurul olmalıdır.” Bu görüş, mütevelli heyeti uygulamasının kanunlarımızda olmaması ve Osmanlı vakıf geleneğinde yaygınlığı bulunmasa da, varolan şekli ile YÖK’ün mütevelli heyetlerine ne kadar şaşı baktığını vurgulamaktadır.

Aynı yazısında, Prof. Vardar, “Mütevelli heyet yetkilerini uygun gördüğü ölçüde başkana, rektöre veya yükseköğretim kurumunun diğer organlarına devredebilirse de pratikte ne Mütevelli Heyet Başkanları ne de YÖK denetçileri buna sıcak bakmamaktadır.” saptamasında da bulunarak, YÖK’ün hem Vakıf üniversitelerine karşı, hem de Vardar’a göre “patron görünümlü mütevelli heyeti başkanlarına” karşı olmasını boşta bıraktığını ifade etmektedir.

Bir mütevelli heyeti üyesine göre, “hem Mütevelli Heyet’in yetkilerini başka organlara devretmesini önleyen, hem de tek elden yönetimi karşı olduğunu söyleyen YÖK’ün sağlam bir mütevelli heyet kültürünü oluşturmak istememesinin sonucunda Cumhurbaşkanının yaptığı saptamaları doğurduğunu kuşkusuzdur.”

Kısacası, eğitim ve öğrenim konularında politika geliştirmekle Cumhurbaşkanlığına doğrudan bağlı bir kurul üyesi olarak, Vardar, YÖK’e “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” ifadesinin kibarcasını iletmektedir.

YÖK’e en somut itiraz görüldüğü gibi şahsen Cumhurbaşkanı tarafından da, Cumhurbaşkanlığı düzeyinde zımni olarak yapılıyor.

ESKİ “FARABİ” VARKEN YENİ “ÖĞRETİM ÜYESİ SEFERBELİĞİ” NE OLUYOR?

Ancak YÖK, üniversitelere, devlet olsun vakıf olsun, “eğitimde kalite” olarak paketlediği karmaşa içindeki kararlarını alırken Cumhurbaşkanının yönelttiği eleştirileri kaale almadığını gösteriyor. Sanki eski “Yeni YÖK” döneminde uygulamaya sokulan Farabi programı, taşra üniversiteleri başta olmak üzere öğretim elemanı değiş tokuşu değilmiş gibi, şimdiki en yeni YÖK yönetimi 7 Kasım 2022’de “YÖK Akademik Hareketlilik Projesi”  adı altında adeta “akademik seferberlik” ilan edince “YÖK’ün kendi ugulamakta olduğu programlarından da bihaber olduğu izlenimi veriyor bana” diyen emekli bir öğretim üyesi, “akademik seferberlik” ilan edilmesinin, bir anlamda öğretim üyelerini ürküteceğini de ekliyor. “Seferberlik ilanının gönüllülüğe dayanmayan bir uygulama olması nedeniyle, bu seferberlikten imtina etmek yaygın bir duygu olacak” saptamasını yapıyor.

YÖKAK’IN DA YÖK İLE ARASI LİMONİ

Kalite ve akademik düzeyin arttırılması açısından üniversitelerde sadece inzibati denetim yapan, kalite süreçlerinin hiç birini kendisi tarafından içselleştirmemiş olan YÖK, YÖKAK’ın da gelişmesine ve etkinleşmesine izin vermiyor.

Uzmanların “kalite tacizi” olarak adlandırdıkları YÖK’ün kalite politikası, çok uzun zamandır, Türk yüksek öğrenim sektörünün Bologna Süreci olarak adlandırılan Avrupa Yüksek Öğrenim Alanına girmesi ile başlayan “iyi niyetli” bir süreç olarak lanse edilse de, keyfi ve tarafgir işlemlerle bir çok Vakıf üniversitesini özellikle zor durumda bırakarak, öğrencileri de olumsuz hale getiriyor.

YÖK’ün, YÖKAK olarak çalışmaya başlayan Yükseköğretim Kalite Kurulu’na karşı olumsuz tavrı, YÖKAK’ın kuruluşundan bu yana biliniyor. Eski YÖKAK Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Elmas, YÖK’ün, kendi uhdesinde görmek istediği üniversitelerde kalite süreçlerini, bir kontrol mekenizması olarak gördüğünü, oysa, kalite süreçlerinin bir izleme ve gözlem süreçleri olduğunu ve kontrolden uzak bir öneri ve iyileştirmesüreci olduğunu çecresinde dillendiriyor.

Böylece,YÖK denetlemelerinin kalite ile yakından uzaktan ilgili olmadığını kurduğu kalite ve akreditasyon süreci sistemi  ile ortaya koyan YÖKAK, üniversiteleri sadece izleyerek ve önerilerde bulunarak bir anlamda “şefkatli bir anne” olma vasfının YÖK tarafından hazmedilmediği fikrende olan yükseköğretim camiası, bu iki kurumun eşgüdümü değil, birbirlerini ortadan kaldırılmaya yol açan işlemlerinden rahatsız oluyor.

YÖKAK NEDEN DEVREDIŞI ?

YÖKAK’ın kalite süreçlerinde uzun süre yedekte tutulmuş olmasının altında yatan birinci nedenin de, Cumhurbaşkanlığının YÖKAK’ı öncelikli bir kurum haline getirerek yükseköğretimi YÖK’ün tasallutundan kurtarmaya çalışması girişiminin YÖK’ün bir önceki başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç tarafından önlendiği gerçeği. Şu andaki YÖK Başkanlığı ise konuya yeterince hakim olmadığını kurduğu çeşitli istişare kurulları ile ima ediyor.

YÖK’ün eski Başkanı Prof. Saraç zamanında başlayan YÖKAK ile sürekli bir didişmenin yaşandığı süreç yeni Başkanlık ile de bitmiş gözükmüyor. Şu anda her iki kurum da, bağımsız olarak aynı şeyleri mükerreren yapmaya devam ediyorlar. Bu da devlet kaynaklarının israfı demek.

 YÖK’TE SONA DOĞRU MU?

Uzmanlar arasında, YÖK, YÖKAK ve CBEÖPK olarak organize edilmiş olan yükseköğretimin bu kurullar arasında eşgüdüm sağlanmadığı sürece ve YÖK’ün vakıf üniversitelerine uyguladığı tacize varan kalite ayrımcılığı devam ettikçe ve vakıf üniversitelerinin asli görevi olan “öğrenci odaklı” eğitim yapmasını, bilerek veya bilmeyerek önünün kapatılmasını sağlaması ile Cumhurbaşkanının serzenişlerine dayanak olmaya devam edeceği görüşü hakim.

Görüşüne başvurduğumuz bir öğretim üyesi, “…vakıf üniversitelerinden araştırma yapması beklenmemeli. Çapraz finansman ile mali yapılarını kurmuş olan bazı üniversiteler, istihdam piyasasına baktığımızda istihdama dönüşen bir mezun profiline sahip değiller. Bunlar, boylarından büyük ARGE işlerine daldıkça, öğrenciye mesleki yeterlilik bilgilerinin aktarma düzelderi düşüyor. Bu da devlet parasını denetimsiz ve keyfi olarak kullanan devlet üniversitelerinin tersinden düştükleri araştırma üniversitesi tuzağına düşüyorlar. Kalite bir üniversitenin araştırma ve yayın faalliyetlerine bakılarak değil, öğrencisine mesleki yeterlilik kazandırıp kazandırmamasına bakılarak incelenmeli. Türkiye YÖK nedeniyle, arabayı atların önüne bağlamış durumda” diyerek, şu andaki YÖK’ün kalite tacizinin ve ölçütlerinin çıkmaz sokak olduğunu vurguluyor.

Kurulduğu 1981 yılından bu yana kırk yıldır tartışmalara sebep olan, Türkiye’de kurulu her politik partinin programında kaldırılacağı söylenen YÖK her geçen gün yasalara aykırı işlem ve uygulamalarını arttırarak sürdürüyor.  Kanunu, Anayasa’dan (1982) önce yapılan YÖK (1981) zamanın askeri yönetimi marifetiyle ile Anayasa’ya sokulmuş (Madde131), daha sonra da kapatılması bu nedenle zorlaştırılmış ve bir yük haline gelmiş durumda.

Haber3.com, bu haberdeki iddialar için, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar’a da ulaşarak, görüşlerini almak istedi.

 Ancak, YÖK başkanı gönderdiğimiz sorulara, yanıt vermedi..

 İşte, yolladığımız e-mail:

Sonraki Haber