Almanya’da yeni hükümet ve Fransa seçimleri Türkiye’ye yeni fırsatlar sunuyor

Haber3.com yazarı Haluk Özdalga yazdı: Almanya’da yeni hükümet ve Fransa seçimleri Türkiye’ye yeni fırsatlar sunuyor

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

Avrupa Birliği’nin fili liderliğini yürüten Almanya ve Fransa’daki seçimler sonunda, yetki tazelemiş yeni iktidarlar yakın arayla işbaşına gelmiş olacak.

AB’nin motoru Almanya’da, Olaf Scholz liderliğinde kurulan Sosyal Demokrat (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratlar’dan (FPD) oluşan koalisyon hükümeti güvenoyu alarak göreve başladı.

Sadece dört ay sonra, Nisan’da tamamlanacak iki turlu seçimlerle birliğin ikinci büyük ülkesi Fransa’da yeni Cumhurbaşkanı belli olacak.

Fransa seçimlerinin sonucunu henüz bilmesek de, AB’nin iki lider ülkesindeki seçimlerin Türkiye’ye yeni fırsatlar sunduğunu söyleyebiliriz.

*     *     *

Eylül sonundaki Almanya seçimlerinden sadece birkaç gün sonra kaleme aldığımız yorumlar şöyleydi:

“… (hükümet kurabileceği söylenen Hristiyan Demokratların lideri Armin)  Laschet önümüzdeki haftalarda havlu bile atabilir, koalisyon meydanı tamamen sosyal demokratlara kalır…

Berlin’de olasılığı en yüksek senaryo, sosyal demokrat Scholz’un Başbakan ve AB’nin yeni kaptanı olması.

Sıkı mali politikalardan ödün vermeme gibi konularda çok duyarlı FPD, herhalde Maliye Bakanlığını isteyecektir. O durumda Yeşiller, Dışişleri ve Çevre Bakanlığını alır. Partinin başbakan adayı Annalena Baerbock, Dışişleri Bakanı olabilir…

Yeşiller ve Baerbock, dünyanın değişik yörelerinde yükselen bütün otoriter rejimlere karşı sert durulmasını ve Avrupa-ABD işbirliğinin güçlenmesini istiyor…

Almanya’da değişim Ankara’yı derinden etkileyecek. Kendi yanlışları nedeniyle köşeye sıkışan AKP iktidarının hareket alanı iyice daralacak. AKP iktidarı üzerinde artık jeopolitik tarafını seç baskısı artacak. Ya NATO ya Rusya.

Almanya’da 16 yıldır Başbakan olan Merkel, Türkiye’de yükselen otoriter rejimi umursamadı.

Şimdi bu da değişecek. Almanya’nın dış politikasını büyük olasılıkla, demokrasi ve hukuk devleti gibi temel değerlere önem veren Yeşiller yönetecek. Yeşiller Türkiye’nin Avrupa’daki en güçlü dostlarından biri. Ama demokratik bir Türkiye istiyorlar.”

Laschet’in havlu atması dahil öngörülerimiz aynen gerçekleşti.

Kimi yorumcuların sandığının tersine, Alman Yeşilleri çevre konularını iyi bilen ama uluslararası ilişkilerde zayıf bir parti değil. Tam aksine, Merkel’in inisiyatif almaktan kaçınan vizyonsuz çizgisi karşısında bugün Almanya’nın en güçlü ve tutarlı dış politika seçeneğini temsil ediyorlar.

Merkel’in Türkiye dostu olmayan statükocu dış politikasına en güçlü hayatiyet kazandırma yeteneğine sahip parti Yeşiller.

Daha sıkı AB işbirliği istiyorlar. Çin ve Rusya’ya karşı en net tavır alınmasını isteyen, yine Yeşiller. Demokrasi ve hukuk devleti gibi değerlerin dış politikada daha çok ağırlık taşımasından yanalar. NATO üyeliğine büyük değer veriyor, ABD’yle güçlü ittifak istiyorlar. Yaklaşık 180 sayfalık Koalisyon Sözleşmesi’nden:

”Amacımız dünyada, özelikle bizim demokratik değerlerimizi paylaşan devletlerle çok taraflı yakın işbirliği. Bu aynı zamanda otoriter devletlerle sistematik rekabet ve demokratik ortaklarımızla dayanışma demektir… NATO güvenliğimizin vazgeçilmez parçasıdır… NATO’nun siyasi boyutunu güçlendirmeyi taahhüt ediyoruz” (s. 143 ve 145).

Koalisyon Sözleşmesi ayrıca, AKP’nin ‘bizi bağlamaz’ dediği AİHM kararlarını daha etkili kılmak istiyor.

Scholz’un Başbakanlığı ve Yeşillerin dış politika yönetiminde Almanya, ABD Başkanı Biden’ın sıklıkla vurguladığı demokrasi ve otoriter rejimler arasındaki mücadelede demokrasi lehine ciddi bir yeni ağırlık oluşturacak.

Özetle, AKP’nin seçenekleri azalıyor. Batı ve Rusya’yı birbirine karşı oynaması daha zorlaşacak. Ama Almanlar bu siyaseti, AKP sözcüleri gibi bağırıp çağırarak değil, elbette kendi üslupları içinde yürütecek.

*     *     *

Fransa cumhurbaşkanlığı seçiminde en öndeki yedi adayın oy oranları ve siyasi çizgileri:

– Macron, %24, Cumhurbaşkanı, merkez sağda kendi partisinin lideri.

– Le Pen, %17, aşırı sağda kendi partisinin lideri.

– Pecresse, %16, muhafazakar sağ Cumhuriyetçilerin adayı.

– Zemmour, %13, aşırı sağ, partisiz.

– Melenchon, %9, radikal Sol Parti adayı.

– Jadot, %7, Yeşillerin adayı.

– Hidalgo, %4, Soyalist Parti adayı, Paris Belediye Başkanı.

Cumhurbaşkanı Emanuel Macron en önde. Ama seçimlerin sürprizlerle dolu olduğunu, beş yıl önce kendisinin son aylarda başlattığı bir hareketle kazanmasından biliyoruz.

Cumhuriyetçilerin adayı 3. sıradaki Valerie Pecresse’in oyları hızla yükseliyor. Anketlere göre, ikinci tura kalırsa Macron’u mağlup edebilir. Aşırı sağda Marie Le Pen sürpriz yapabilir.

Sıralamanın çarpıcı bir yönü, Almanya’nın tersine, Fransa’da sol ve yeşillerin ehemmiyetsiz bir konuma düşmesi. Bir partisi bile olmayan aşırı sağ aday Zemmour hepsinin önünde.

Yukarıdaki listede görülmeyen adaylar dahil, sol ve yeşillerin toplam oyu %25 civarında. Mitterand ve Hollande ile son 40 yılın 19’unda cumhurbaşkanlığını elinde tutan sosyalistler 7. sırada.

Dahası, aşırı sağcı iki aday Le Pen ve Zemmour’un toplam oyu %30. Fransa seçmeninin ağırlık merkezi şaşırtıcı derecede sağa kaydı. Yeni cumhurbaşkanının merkez sağ veya aşırı sağdan çıkacağı neredeyse kesin.

Bazı gruplar sol ve yeşillerin tek aday çıkarmasını istiyor. Ortak adayı belirlemek için 27-30 Ocakta, sol seçmenlerin katılımına açık bir oylama yapılacak.

Troçkistler dahil farklı doğrultudaki partileri kapsayan solun tek aday etrafında birleşebilmesi zor. Ama büyük kısmının oyunu toplayacak tek bir aday çıkarsa, ikinci tura kalabilir. O durumda, ikinci tura kendini taşırsa, Le Pen’e cumhurbaşkanlığı yolu açılabilir.

Fransa nasıl bu noktaya geldi?

Siyaset gündemini belirleyen ana konular İslam, göç ve entegrasyon. Bunlar Müslüman göçmenler ve Müslümanların entegrasyonu diye okunabilir.

Le Pen yıllardır İslam karşıtlığı üzerinden siyaset yapıyor. Şimdi onu yetersiz bulan Eric Zemmour rahatça %10’dan fazlasını yakaladı. “Muhammed gibi Fransızca olmayan isimleri” yasaklayacağını, Müslüman göçmenlerin kitlesel olarak Fransa’dan sürülebileceğini söylüyor.

Zemmour’a göre Maron gibi politikacılar, Müslümanların “Fransa’nın beyaz ve Hristiyan halkının yerini almasına” yardım ediyor ve “Fransa kendisinin Müslümanlar tarafından fethedilmesine, köleleştirilmesine ve sömürülmesine göz yumuyor.”

Merkez sağ, aşırılarla yarış içinde. Cumhuriyetçi partide Pecresse’e karşı son turda cumhurbaşkanı adaylığını kaybeden Nice milletvekili Eric Ciotti’ye göre Fransa bir “savaş durumu” içinde. Aynı partiden Guillaume Peltier tamamlıyor: “Bu bir savaştır. Düşmanı yok edelim, halkımızı koruyalım ve uygarlığımızı kurtaralım.”

Sağda liberal çizgideki Cumhurbaşkanı Macron, bilindiği gibi, “İslam’ın bütün dünyada kriz içinde bir din” olduğunu ilan etti ve “İslamcı ayrılıkçılık” karşıtı mücadele başlattı. Tepeden inme yöntemlerle “Aydınlanma İslamı” yaratmaya çalışıyor. Fas, Cezayir ve Tunus vatandaşlarına seyahat vizesini sıkı şekilde azaltacağını açıkladı. Macron’un özenle belirlediği İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’in dili ve zihniyeti, aşırı sağdan pek az farklı.

Fransa’nın bu noktaya gelmesinde, 2015’ten bu yana 250’den fazla kişinin İslamcı teröristler tarafından katledilmesinin elbette etkisi var. Bu masum insanların bir kısmı bıçakla boğazı kesilerek, vahşice ve barbarca öldürüldü.

Ancak Fransa’nın ciddi ırkçılık, İslam karşıtlığı (İslamfobisi) ve katı laikçilik sorunları da var. Yaygın algılamaya göre, cumhuriyet değerleriyle bağdaşmayan İslam’ın içinden insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi çıkması mümkün değil.

Çoğu başarıyla uyum sağlamış Fransa’daki Müslüman göçmenler yaygın endişe ve korku içinde. Fransa’nın izlediği yolun entegrasyon amacına hizmet ettiği kuşkulu.

Son yıllarda Avrupa’da en çok göç alan ülke Almanya’dan farklı olarak, sol ve yeşiller aşırı sağın yükselişi karşısında sessiz kaldı ve tartışma ortamını neredeyse tamamen terk etti.

Almanya’daki yeni koalisyon hükümetinin programında yer alan göçmenlerin vatandaşlığa geçişini kolaylaştırmak gibi ılımlı yaklaşımlar, Fransa’da siyasi intihar anlamı taşıyor.

Fransa ölçütlerine göre liberal Macron, Paris’in katı tutumunu eleştiren “bir kısım Anglosakson medyasını” bile, teröristlerin eylemlerini meşrulaştırmakla suçluyor!

 *     *     *

Metropoll son seçim anketine göre AKP ve MHP’nin toplam %40,9 oyuna karşı HDP dahil altı muhalefet partisinin oyu %56,7. Fark %15,8.

En geç 18 ay içinde yapılacak seçimlerden sonra, hukuk devleti ve demokrasiyi yeniden inşa edecek bir iktidar için Berlin’deki koalisyon hükümeti büyük bir fırsat ve destek anlamına gelecek.

Fransa’da giderek artan ırkçı ve İslam karşıtı eğilimlere Türkiye’den etkili bir cevap çıkmalı. Ancak bunu kendi ülkesinde hukuk devleti ve demokrasiyi yıkıntıya çevirmiş AKP’nin başarabilmesi, hele o yakışıksız üslubu içinde, olanaksız.

Cevap elbette siyasi söylem düzeyinde de olmalı. Ama İslam karşıtlığına Türkiye’nin verebileceği en güçlü yanıt, kendi ülkesinde demokrasiyi ve hukuk devletini ayağa kaldırmaktır. Seçimlerden sonra Ankara’da işbaşına gelebilecek iktidarın önünde bu tarihi fırsat duruyor.

Son olarak muhalefetimiz için, daha önce yaptığım bir öneriyi tekrarlayacağım. Almanya seçimlerini iyi incelesinler. Umarım, Hristiyan Demokrat (CDU) parti ağalarının yaptığı gibi, ‘seçimi nasıl olsa kazanıyoruz, daha zayıf olsun adamım olsun’ diye aday belirlemezler.   

Kaynak: HalukOzdalga.com

">

Avrupa Birliği’nin fili liderliğini yürüten Almanya ve Fransa’daki seçimler sonunda, yetki tazelemiş yeni iktidarlar yakın arayla işbaşına gelmiş olacak.

AB’nin motoru Almanya’da, Olaf Scholz liderliğinde kurulan Sosyal Demokrat (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratlar’dan (FPD) oluşan koalisyon hükümeti güvenoyu alarak göreve başladı.

Sadece dört ay sonra, Nisan’da tamamlanacak iki turlu seçimlerle birliğin ikinci büyük ülkesi Fransa’da yeni Cumhurbaşkanı belli olacak.

Fransa seçimlerinin sonucunu henüz bilmesek de, AB’nin iki lider ülkesindeki seçimlerin Türkiye’ye yeni fırsatlar sunduğunu söyleyebiliriz.

*     *     *

Eylül sonundaki Almanya seçimlerinden sadece birkaç gün sonra kaleme aldığımız yorumlar şöyleydi:

“… (hükümet kurabileceği söylenen Hristiyan Demokratların lideri Armin)  Laschet önümüzdeki haftalarda havlu bile atabilir, koalisyon meydanı tamamen sosyal demokratlara kalır…

Berlin’de olasılığı en yüksek senaryo, sosyal demokrat Scholz’un Başbakan ve AB’nin yeni kaptanı olması.

Sıkı mali politikalardan ödün vermeme gibi konularda çok duyarlı FPD, herhalde Maliye Bakanlığını isteyecektir. O durumda Yeşiller, Dışişleri ve Çevre Bakanlığını alır. Partinin başbakan adayı Annalena Baerbock, Dışişleri Bakanı olabilir…

Yeşiller ve Baerbock, dünyanın değişik yörelerinde yükselen bütün otoriter rejimlere karşı sert durulmasını ve Avrupa-ABD işbirliğinin güçlenmesini istiyor…

Almanya’da değişim Ankara’yı derinden etkileyecek. Kendi yanlışları nedeniyle köşeye sıkışan AKP iktidarının hareket alanı iyice daralacak. AKP iktidarı üzerinde artık jeopolitik tarafını seç baskısı artacak. Ya NATO ya Rusya.

Almanya’da 16 yıldır Başbakan olan Merkel, Türkiye’de yükselen otoriter rejimi umursamadı.

Şimdi bu da değişecek. Almanya’nın dış politikasını büyük olasılıkla, demokrasi ve hukuk devleti gibi temel değerlere önem veren Yeşiller yönetecek. Yeşiller Türkiye’nin Avrupa’daki en güçlü dostlarından biri. Ama demokratik bir Türkiye istiyorlar.”

Laschet’in havlu atması dahil öngörülerimiz aynen gerçekleşti.

Kimi yorumcuların sandığının tersine, Alman Yeşilleri çevre konularını iyi bilen ama uluslararası ilişkilerde zayıf bir parti değil. Tam aksine, Merkel’in inisiyatif almaktan kaçınan vizyonsuz çizgisi karşısında bugün Almanya’nın en güçlü ve tutarlı dış politika seçeneğini temsil ediyorlar.

Merkel’in Türkiye dostu olmayan statükocu dış politikasına en güçlü hayatiyet kazandırma yeteneğine sahip parti Yeşiller.

Daha sıkı AB işbirliği istiyorlar. Çin ve Rusya’ya karşı en net tavır alınmasını isteyen, yine Yeşiller. Demokrasi ve hukuk devleti gibi değerlerin dış politikada daha çok ağırlık taşımasından yanalar. NATO üyeliğine büyük değer veriyor, ABD’yle güçlü ittifak istiyorlar. Yaklaşık 180 sayfalık Koalisyon Sözleşmesi’nden:

”Amacımız dünyada, özelikle bizim demokratik değerlerimizi paylaşan devletlerle çok taraflı yakın işbirliği. Bu aynı zamanda otoriter devletlerle sistematik rekabet ve demokratik ortaklarımızla dayanışma demektir… NATO güvenliğimizin vazgeçilmez parçasıdır… NATO’nun siyasi boyutunu güçlendirmeyi taahhüt ediyoruz” (s. 143 ve 145).

Koalisyon Sözleşmesi ayrıca, AKP’nin ‘bizi bağlamaz’ dediği AİHM kararlarını daha etkili kılmak istiyor.

Scholz’un Başbakanlığı ve Yeşillerin dış politika yönetiminde Almanya, ABD Başkanı Biden’ın sıklıkla vurguladığı demokrasi ve otoriter rejimler arasındaki mücadelede demokrasi lehine ciddi bir yeni ağırlık oluşturacak.

Özetle, AKP’nin seçenekleri azalıyor. Batı ve Rusya’yı birbirine karşı oynaması daha zorlaşacak. Ama Almanlar bu siyaseti, AKP sözcüleri gibi bağırıp çağırarak değil, elbette kendi üslupları içinde yürütecek.

*     *     *

Fransa cumhurbaşkanlığı seçiminde en öndeki yedi adayın oy oranları ve siyasi çizgileri:

– Macron, %24, Cumhurbaşkanı, merkez sağda kendi partisinin lideri.

– Le Pen, %17, aşırı sağda kendi partisinin lideri.

– Pecresse, %16, muhafazakar sağ Cumhuriyetçilerin adayı.

– Zemmour, %13, aşırı sağ, partisiz.

– Melenchon, %9, radikal Sol Parti adayı.

– Jadot, %7, Yeşillerin adayı.

– Hidalgo, %4, Soyalist Parti adayı, Paris Belediye Başkanı.

Cumhurbaşkanı Emanuel Macron en önde. Ama seçimlerin sürprizlerle dolu olduğunu, beş yıl önce kendisinin son aylarda başlattığı bir hareketle kazanmasından biliyoruz.

Cumhuriyetçilerin adayı 3. sıradaki Valerie Pecresse’in oyları hızla yükseliyor. Anketlere göre, ikinci tura kalırsa Macron’u mağlup edebilir. Aşırı sağda Marie Le Pen sürpriz yapabilir.

Sıralamanın çarpıcı bir yönü, Almanya’nın tersine, Fransa’da sol ve yeşillerin ehemmiyetsiz bir konuma düşmesi. Bir partisi bile olmayan aşırı sağ aday Zemmour hepsinin önünde.

Yukarıdaki listede görülmeyen adaylar dahil, sol ve yeşillerin toplam oyu %25 civarında. Mitterand ve Hollande ile son 40 yılın 19’unda cumhurbaşkanlığını elinde tutan sosyalistler 7. sırada.

Dahası, aşırı sağcı iki aday Le Pen ve Zemmour’un toplam oyu %30. Fransa seçmeninin ağırlık merkezi şaşırtıcı derecede sağa kaydı. Yeni cumhurbaşkanının merkez sağ veya aşırı sağdan çıkacağı neredeyse kesin.

Bazı gruplar sol ve yeşillerin tek aday çıkarmasını istiyor. Ortak adayı belirlemek için 27-30 Ocakta, sol seçmenlerin katılımına açık bir oylama yapılacak.

Troçkistler dahil farklı doğrultudaki partileri kapsayan solun tek aday etrafında birleşebilmesi zor. Ama büyük kısmının oyunu toplayacak tek bir aday çıkarsa, ikinci tura kalabilir. O durumda, ikinci tura kendini taşırsa, Le Pen’e cumhurbaşkanlığı yolu açılabilir.

Fransa nasıl bu noktaya geldi?

Siyaset gündemini belirleyen ana konular İslam, göç ve entegrasyon. Bunlar Müslüman göçmenler ve Müslümanların entegrasyonu diye okunabilir.

Le Pen yıllardır İslam karşıtlığı üzerinden siyaset yapıyor. Şimdi onu yetersiz bulan Eric Zemmour rahatça %10’dan fazlasını yakaladı. “Muhammed gibi Fransızca olmayan isimleri” yasaklayacağını, Müslüman göçmenlerin kitlesel olarak Fransa’dan sürülebileceğini söylüyor.

Zemmour’a göre Maron gibi politikacılar, Müslümanların “Fransa’nın beyaz ve Hristiyan halkının yerini almasına” yardım ediyor ve “Fransa kendisinin Müslümanlar tarafından fethedilmesine, köleleştirilmesine ve sömürülmesine göz yumuyor.”

Merkez sağ, aşırılarla yarış içinde. Cumhuriyetçi partide Pecresse’e karşı son turda cumhurbaşkanı adaylığını kaybeden Nice milletvekili Eric Ciotti’ye göre Fransa bir “savaş durumu” içinde. Aynı partiden Guillaume Peltier tamamlıyor: “Bu bir savaştır. Düşmanı yok edelim, halkımızı koruyalım ve uygarlığımızı kurtaralım.”

Sağda liberal çizgideki Cumhurbaşkanı Macron, bilindiği gibi, “İslam’ın bütün dünyada kriz içinde bir din” olduğunu ilan etti ve “İslamcı ayrılıkçılık” karşıtı mücadele başlattı. Tepeden inme yöntemlerle “Aydınlanma İslamı” yaratmaya çalışıyor. Fas, Cezayir ve Tunus vatandaşlarına seyahat vizesini sıkı şekilde azaltacağını açıkladı. Macron’un özenle belirlediği İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’in dili ve zihniyeti, aşırı sağdan pek az farklı.

Fransa’nın bu noktaya gelmesinde, 2015’ten bu yana 250’den fazla kişinin İslamcı teröristler tarafından katledilmesinin elbette etkisi var. Bu masum insanların bir kısmı bıçakla boğazı kesilerek, vahşice ve barbarca öldürüldü.

Ancak Fransa’nın ciddi ırkçılık, İslam karşıtlığı (İslamfobisi) ve katı laikçilik sorunları da var. Yaygın algılamaya göre, cumhuriyet değerleriyle bağdaşmayan İslam’ın içinden insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi çıkması mümkün değil.

Çoğu başarıyla uyum sağlamış Fransa’daki Müslüman göçmenler yaygın endişe ve korku içinde. Fransa’nın izlediği yolun entegrasyon amacına hizmet ettiği kuşkulu.

Son yıllarda Avrupa’da en çok göç alan ülke Almanya’dan farklı olarak, sol ve yeşiller aşırı sağın yükselişi karşısında sessiz kaldı ve tartışma ortamını neredeyse tamamen terk etti.

Almanya’daki yeni koalisyon hükümetinin programında yer alan göçmenlerin vatandaşlığa geçişini kolaylaştırmak gibi ılımlı yaklaşımlar, Fransa’da siyasi intihar anlamı taşıyor.

Fransa ölçütlerine göre liberal Macron, Paris’in katı tutumunu eleştiren “bir kısım Anglosakson medyasını” bile, teröristlerin eylemlerini meşrulaştırmakla suçluyor!

 *     *     *

Metropoll son seçim anketine göre AKP ve MHP’nin toplam %40,9 oyuna karşı HDP dahil altı muhalefet partisinin oyu %56,7. Fark %15,8.

En geç 18 ay içinde yapılacak seçimlerden sonra, hukuk devleti ve demokrasiyi yeniden inşa edecek bir iktidar için Berlin’deki koalisyon hükümeti büyük bir fırsat ve destek anlamına gelecek.

Fransa’da giderek artan ırkçı ve İslam karşıtı eğilimlere Türkiye’den etkili bir cevap çıkmalı. Ancak bunu kendi ülkesinde hukuk devleti ve demokrasiyi yıkıntıya çevirmiş AKP’nin başarabilmesi, hele o yakışıksız üslubu içinde, olanaksız.

Cevap elbette siyasi söylem düzeyinde de olmalı. Ama İslam karşıtlığına Türkiye’nin verebileceği en güçlü yanıt, kendi ülkesinde demokrasiyi ve hukuk devletini ayağa kaldırmaktır. Seçimlerden sonra Ankara’da işbaşına gelebilecek iktidarın önünde bu tarihi fırsat duruyor.

Son olarak muhalefetimiz için, daha önce yaptığım bir öneriyi tekrarlayacağım. Almanya seçimlerini iyi incelesinler. Umarım, Hristiyan Demokrat (CDU) parti ağalarının yaptığı gibi, ‘seçimi nasıl olsa kazanıyoruz, daha zayıf olsun adamım olsun’ diye aday belirlemezler.   

Kaynak: HalukOzdalga.com

Tüm yazılarını göster