Kürt Sorunu (4): Çözüm Demokratik Reformlar

21. yüzyıl başında Türkiye’nin önündeki en yaşamsal konu Kürt...

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

21. yüzyıl başında Türkiye’nin önündeki en yaşamsal konu Kürt sorunudur. Suriye savaşı bağlamında özellikle son iki yıl içinde yaşanan gelişmelerle, sorun uluslararası zeminlerde önde gelen bir gündem maddesine dönüştü. 

Kürt sorununun nasıl çözüleceği veya demokrasi, insan hakları ve gönüllü birlik temelinde çözülüp çözülemeyeceği, Türkiye’nin kaderini belirleyecek. Bu sorunu çözemeyen bir Türkiye’nin, demokrasi ve iktisadi gelişme dahil önünde duran diğer hedeflerin üstesinden gelmesi çok zor.

Artık Kürt milliyetçiliği safsata ve abes fikirlerden türetilmiş politikalarla idare edilmeyecek bir noktaya geldi. Gerçekçi ve ayakları yere basan tahlillere dayanan yaklaşımlara ihtiyaç var. Önümüzde artık kaybedecek on yıllarca daha zaman kalmadı.

Sadece askeri yöntemlerle sorunun çözülmesi mümkün değil. Başarısızlıkla son bulsa da, AKP iktidarının uyguladığı Çözüm Süreci, siyasetin büyük ölçüde bu gerçeğin farkında olduğunu gösteriyor. Yakın zamanda görev yapan ve askeri mücadelenin başında yer almış bir Genelkurmay Başkanı’nın da aynı şeyi ifade ettiğini dikkate alırsak, askerler dahi bu gerçeğin bilincinde.

Öyleyse nasıl?

Ülkü bütünlüğünün kalıcı olmasının tek yolu, gönüllü bir beraberliği sağlamaktan geçiyor. 21. yüzyılda Türkiye için mümkün olan tek yol bu.

Kürt sorunu bir milli kimlik ve milliyetçilik meselesidir. Türkiye’nin koşullarında doğru çözüm, iki parçadan oluşuyor: Birincisi, köklü ve cesur demokratik reformlar. İkincisi, Avrupa Birliği üyelik perspektifinin kazanılması ve AB üyeliği.

Türkiye’nin refahı, modernleşmesi ve demokratikleşmesi için en iyi ve doğru yol, AB’nin temsil ettiği değerler çerçevesinde bir düzen kurarak olabilecek en kısa süre içinde Avrupa Birliği’ne katılmaktır.

AB üyeliği Türkiye’nin bütünlüğünün en büyük güvencelerinden biri olacaktır. Ülkedeki Kürt nüfusun ezici çoğunluğunun, AB üyesi bir Türkiye’den ayrılmayı arzu etmesi düşünülemez. Sadece bu neden dahi, AB üyeliğinin Türkiye’nin birinci önceliği olması için yeterlidir.

Evet, AB bugün kendi içinde ciddi sorunlarla karşı karşıya ve bunların en azından bir bölümünün nasıl çözüleceği henüz belli değil. Ancak bunların hiç biri, Türkiye’nin AB üyeliği sonucunda başka türlü elde edemeyeceği kazanımlara sahip olacağı gerçeğini değiştirmiyor.

Bir taraftan Kürt kimliği (Kürt realitesi) kabul edilirken, onun ayrılıkçı boyutlara varmasını durdurmanın esas yolu ise, demokratik ve kültürel hakların kabul edilmesinden geçiyor. Demokrasi ve kapsamlı bir reform paketinin uygulanmasından geçiyor. 

Böyle bir paket başlıca üç parçadan oluşabilir:

- Üniter devlet yapısı içinde, güçlü yerel yönetimler. Esasen Kürt sorunundan bağımsız olarak, nüfusu 100 milyona doğru giden Türkiye, mevcut aşırı merkeziyetçi yapısıyla yola devam edemez. 

- Hukuki düzenlemeler. Anayasa ve yasaların eşitlikçi bakış açısıyla gözden geçirilmesi.

- Dile ilişkin konular.

Türkçe elbette resmi dil olarak kalacaktır. Ama ülkenin bir bölümünde kamu hizmetlerinin iki dilde verildiği bir düzene geçiş planlanabilir. Gayrimüslim vatandaşların dilinde veya Batı dillerinde eğitim verilirken, Kürt dilinde eğitimin yasaklanması sürdürülebilir değildir. Ana dil eğitimi veya ana dilde eğitim konuları ilk bakışta göründüğünden daha karmaşıktır ve çok farklı uygulama seçenekleri vardır.

Böylesine kapsamlı bir reform sürecinin sahipliğini üstlenecek bir siyasi iktidarın hazırlayacağı reform paketi, kamuoyunda tartışıldıktan sonra son şeklini almalıdır. Tartışılacak konular hayli geniştir ve ayrıntıları tartışmanın yeri burası değildir.

Böyle bir paketin hayata geçirilmesinde, AKP’nin yaptığı gibi Öcalan veya PKK’yla müzakereye gerek yoktur.

Türkiye’nin çağdaş düzeyde bir temel haklar ve demokrasi rejimine ulaşabilmesi için, PKK’nın veya Öcalan’ın desteğine, onayına ihtiyaç yoktur.

Onlarla görüşülecek tek konu, eğer isterlerse, silah bırakmalarının, dağdan inmelerinin ve topluma kazandırılmalarının yolunu açmaya dönük düzenlemeler olabilir.

Mevcut kadroların bir bölümünün sivil siyasete dönüşü de mümkün olabilir. Ancak bunun mutlak bir koşulu vardır: Siyasi tekel hevesinden koşulsuz vazgeçmeleri gerekiyor. Türkiye’de var olan çoğulcu demokrasiden farklı, zora dayalı bir siyasi tek parti düzenine ülkenin belli bölgelerinde göz yumulması mümkün değildir. Türkiye’nin genelinde olduğu gibi, Kürt coğrafyasında da ortaya çıkacağı muhakkak olan çoğulcu siyasi yaşamın zor yoluyla ezilmesi kabul edilemez.

Terörle mücadelenin kazanılmasının temelini, hukuk ve demokrasi alanındaki reformların kararlılıkla gerçekleştirilmesi oluşturacaktır. Terörü ve şiddeti besleyen zemini kurutacak şey, hak ve özgürlükler alanında sahip olmamız gereken demokratik olgunluk düzeyine ulaşmaktır.

Beslendiği ortam ortadan kalktıktan sonra PKK bildiği yolda devam ederse, elbette verilecek cevap vardır: Haklar ve özgürlükler düzenine kararlılıkla sahip çıkarken, terörün ve şiddetin üstüne de aynı kararlılıkla gidilmesi.

Türkiye’nin en temel iç sorununu barış içinde ve başarıyla çözüp çözemeyeceği, yalnız Türkiye’de yaşayan değil, tüm Ortadoğu Kürtlerinin kaderini etkileyecek. Kürtlerin bu ülkenin demokrasi ve refah içinde yaşayan gönüllü yurttaşları haline gelmesi hem Türkiye’nin zaman zaman aşırı ölçülere varan korkularına son vereceği, hem Ortadoğu Kürtlerinin Türkiye’ye bakışını değiştireceği için, onların da demokrasi ve refah yolunda gelişmesine büyük katkılar sağlayacak. Böyle bir gelişme, Ortadoğu Kürtleri için de en büyük ödül olacaktır.

Aksine bir gelişme, yani Kürt sorununu demokrasi, refah ve gönüllü beraberlik temelinde çözmeyi başaramaması, Türkiye’nin karanlık bir gayya kuyusuna yuvarlanmasına neden olabilir. Türkiye için 21. yüzyıl, Anadolu ve Ortadoğu Kürtleri ile beraber parçalanmaların, acıların, yıkımların ve gözyaşlarının yüzyılına dönüşebilir

Doğru politikaların uygulanınca, bölünme korkusunun dayanağı olmadığını ortaya çıkaracaktır. Asıl korkulması gereken ve bölünmeye yol açacak olan, yanlış politikalardır. Unutmayalım ki, bölünmeyi engelleyecek olan şey milliyetçilik değil, herkesin kimliğine ve kültürüne saygılı, hukuk güvencesi altında ve eşit haklara sahip yurttaşlık temelinde inşa edilecek bir yaşam biçimdir. 

Türkiye’deki sorunun çözülmesi durumunda, Ortadoğu Kürtlerinin tüm dünyaya açılmak için, Türkiye ve Türkiye Kürtlerinden daha iyi bir seçeneği yoktur. Hatta kıyaslanabilir bir başka seçeneğe dahi sahip değiller. 

Bin yıldır olduğu gibi bugün de Türkler ve Kürtler ortak bir kadere bağlı görünüyor. Çünkü kendi içinde Kürt sorununu çözememiş bir Türkiye’nin, başka hiçbir konuda kalıcı bir başarı kazanması mümkün değil. İyi işleyen bir demokrasiye sahip olması da, ekonomisini düzeltmesi de, kendi bölgesinde sahip olması gereken stratejik etkinliğe ulaşabilmesi de ve nihayet Avrupa’yla bütünleşmeyi başarabilmesi de buna bağlıdır.

">

21. yüzyıl başında Türkiye’nin önündeki en yaşamsal konu Kürt sorunudur. Suriye savaşı bağlamında özellikle son iki yıl içinde yaşanan gelişmelerle, sorun uluslararası zeminlerde önde gelen bir gündem maddesine dönüştü. 

Kürt sorununun nasıl çözüleceği veya demokrasi, insan hakları ve gönüllü birlik temelinde çözülüp çözülemeyeceği, Türkiye’nin kaderini belirleyecek. Bu sorunu çözemeyen bir Türkiye’nin, demokrasi ve iktisadi gelişme dahil önünde duran diğer hedeflerin üstesinden gelmesi çok zor.

Artık Kürt milliyetçiliği safsata ve abes fikirlerden türetilmiş politikalarla idare edilmeyecek bir noktaya geldi. Gerçekçi ve ayakları yere basan tahlillere dayanan yaklaşımlara ihtiyaç var. Önümüzde artık kaybedecek on yıllarca daha zaman kalmadı.

Sadece askeri yöntemlerle sorunun çözülmesi mümkün değil. Başarısızlıkla son bulsa da, AKP iktidarının uyguladığı Çözüm Süreci, siyasetin büyük ölçüde bu gerçeğin farkında olduğunu gösteriyor. Yakın zamanda görev yapan ve askeri mücadelenin başında yer almış bir Genelkurmay Başkanı’nın da aynı şeyi ifade ettiğini dikkate alırsak, askerler dahi bu gerçeğin bilincinde.

Öyleyse nasıl?

Ülkü bütünlüğünün kalıcı olmasının tek yolu, gönüllü bir beraberliği sağlamaktan geçiyor. 21. yüzyılda Türkiye için mümkün olan tek yol bu.

Kürt sorunu bir milli kimlik ve milliyetçilik meselesidir. Türkiye’nin koşullarında doğru çözüm, iki parçadan oluşuyor: Birincisi, köklü ve cesur demokratik reformlar. İkincisi, Avrupa Birliği üyelik perspektifinin kazanılması ve AB üyeliği.

Türkiye’nin refahı, modernleşmesi ve demokratikleşmesi için en iyi ve doğru yol, AB’nin temsil ettiği değerler çerçevesinde bir düzen kurarak olabilecek en kısa süre içinde Avrupa Birliği’ne katılmaktır.

AB üyeliği Türkiye’nin bütünlüğünün en büyük güvencelerinden biri olacaktır. Ülkedeki Kürt nüfusun ezici çoğunluğunun, AB üyesi bir Türkiye’den ayrılmayı arzu etmesi düşünülemez. Sadece bu neden dahi, AB üyeliğinin Türkiye’nin birinci önceliği olması için yeterlidir.

Evet, AB bugün kendi içinde ciddi sorunlarla karşı karşıya ve bunların en azından bir bölümünün nasıl çözüleceği henüz belli değil. Ancak bunların hiç biri, Türkiye’nin AB üyeliği sonucunda başka türlü elde edemeyeceği kazanımlara sahip olacağı gerçeğini değiştirmiyor.

Bir taraftan Kürt kimliği (Kürt realitesi) kabul edilirken, onun ayrılıkçı boyutlara varmasını durdurmanın esas yolu ise, demokratik ve kültürel hakların kabul edilmesinden geçiyor. Demokrasi ve kapsamlı bir reform paketinin uygulanmasından geçiyor. 

Böyle bir paket başlıca üç parçadan oluşabilir:

- Üniter devlet yapısı içinde, güçlü yerel yönetimler. Esasen Kürt sorunundan bağımsız olarak, nüfusu 100 milyona doğru giden Türkiye, mevcut aşırı merkeziyetçi yapısıyla yola devam edemez. 

- Hukuki düzenlemeler. Anayasa ve yasaların eşitlikçi bakış açısıyla gözden geçirilmesi.

- Dile ilişkin konular.

Türkçe elbette resmi dil olarak kalacaktır. Ama ülkenin bir bölümünde kamu hizmetlerinin iki dilde verildiği bir düzene geçiş planlanabilir. Gayrimüslim vatandaşların dilinde veya Batı dillerinde eğitim verilirken, Kürt dilinde eğitimin yasaklanması sürdürülebilir değildir. Ana dil eğitimi veya ana dilde eğitim konuları ilk bakışta göründüğünden daha karmaşıktır ve çok farklı uygulama seçenekleri vardır.

Böylesine kapsamlı bir reform sürecinin sahipliğini üstlenecek bir siyasi iktidarın hazırlayacağı reform paketi, kamuoyunda tartışıldıktan sonra son şeklini almalıdır. Tartışılacak konular hayli geniştir ve ayrıntıları tartışmanın yeri burası değildir.

Böyle bir paketin hayata geçirilmesinde, AKP’nin yaptığı gibi Öcalan veya PKK’yla müzakereye gerek yoktur.

Türkiye’nin çağdaş düzeyde bir temel haklar ve demokrasi rejimine ulaşabilmesi için, PKK’nın veya Öcalan’ın desteğine, onayına ihtiyaç yoktur.

Onlarla görüşülecek tek konu, eğer isterlerse, silah bırakmalarının, dağdan inmelerinin ve topluma kazandırılmalarının yolunu açmaya dönük düzenlemeler olabilir.

Mevcut kadroların bir bölümünün sivil siyasete dönüşü de mümkün olabilir. Ancak bunun mutlak bir koşulu vardır: Siyasi tekel hevesinden koşulsuz vazgeçmeleri gerekiyor. Türkiye’de var olan çoğulcu demokrasiden farklı, zora dayalı bir siyasi tek parti düzenine ülkenin belli bölgelerinde göz yumulması mümkün değildir. Türkiye’nin genelinde olduğu gibi, Kürt coğrafyasında da ortaya çıkacağı muhakkak olan çoğulcu siyasi yaşamın zor yoluyla ezilmesi kabul edilemez.

Terörle mücadelenin kazanılmasının temelini, hukuk ve demokrasi alanındaki reformların kararlılıkla gerçekleştirilmesi oluşturacaktır. Terörü ve şiddeti besleyen zemini kurutacak şey, hak ve özgürlükler alanında sahip olmamız gereken demokratik olgunluk düzeyine ulaşmaktır.

Beslendiği ortam ortadan kalktıktan sonra PKK bildiği yolda devam ederse, elbette verilecek cevap vardır: Haklar ve özgürlükler düzenine kararlılıkla sahip çıkarken, terörün ve şiddetin üstüne de aynı kararlılıkla gidilmesi.

Türkiye’nin en temel iç sorununu barış içinde ve başarıyla çözüp çözemeyeceği, yalnız Türkiye’de yaşayan değil, tüm Ortadoğu Kürtlerinin kaderini etkileyecek. Kürtlerin bu ülkenin demokrasi ve refah içinde yaşayan gönüllü yurttaşları haline gelmesi hem Türkiye’nin zaman zaman aşırı ölçülere varan korkularına son vereceği, hem Ortadoğu Kürtlerinin Türkiye’ye bakışını değiştireceği için, onların da demokrasi ve refah yolunda gelişmesine büyük katkılar sağlayacak. Böyle bir gelişme, Ortadoğu Kürtleri için de en büyük ödül olacaktır.

Aksine bir gelişme, yani Kürt sorununu demokrasi, refah ve gönüllü beraberlik temelinde çözmeyi başaramaması, Türkiye’nin karanlık bir gayya kuyusuna yuvarlanmasına neden olabilir. Türkiye için 21. yüzyıl, Anadolu ve Ortadoğu Kürtleri ile beraber parçalanmaların, acıların, yıkımların ve gözyaşlarının yüzyılına dönüşebilir

Doğru politikaların uygulanınca, bölünme korkusunun dayanağı olmadığını ortaya çıkaracaktır. Asıl korkulması gereken ve bölünmeye yol açacak olan, yanlış politikalardır. Unutmayalım ki, bölünmeyi engelleyecek olan şey milliyetçilik değil, herkesin kimliğine ve kültürüne saygılı, hukuk güvencesi altında ve eşit haklara sahip yurttaşlık temelinde inşa edilecek bir yaşam biçimdir. 

Türkiye’deki sorunun çözülmesi durumunda, Ortadoğu Kürtlerinin tüm dünyaya açılmak için, Türkiye ve Türkiye Kürtlerinden daha iyi bir seçeneği yoktur. Hatta kıyaslanabilir bir başka seçeneğe dahi sahip değiller. 

Bin yıldır olduğu gibi bugün de Türkler ve Kürtler ortak bir kadere bağlı görünüyor. Çünkü kendi içinde Kürt sorununu çözememiş bir Türkiye’nin, başka hiçbir konuda kalıcı bir başarı kazanması mümkün değil. İyi işleyen bir demokrasiye sahip olması da, ekonomisini düzeltmesi de, kendi bölgesinde sahip olması gereken stratejik etkinliğe ulaşabilmesi de ve nihayet Avrupa’yla bütünleşmeyi başarabilmesi de buna bağlıdır.

Tüm yazılarını göster