Türkiye Kürt sorununu çözemezse..

     Ankara'nın kalbindeki korkunç terör eylemi ve 100 civarında...

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

     Ankara'nın kalbindeki korkunç terör eylemi ve 100 civarında vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, hepimizi derinden sarstı. Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Yakınlarının acılarını yürekten paylaşıyorum.

     Pek çok şey, bu eylemin arkasında IŞİD olduğuna işaret ediyor. Bu noktada hemen belirtelim ki AKP iktidarı, Ankara katliamına çok benzeyen Suruç katliamının arkasında kim olduğunu hâlâ bulabilmiş ve ortaya koyabilmiş değil.

     IŞİD, Suriye iç savaşı ve AKP'nin bu konuda izlediği siyasete önümüzdeki günlerde daha ayrıntılı gireceğim (*).

     Kürtlerin AKP'yi terk etmesi

     Son yazımda, Kürtlerin AKP'yi terk ettiğini, 1 Kasım'da Kürt oylarının 7 Haziran'da olduğundan bile daha fazla HDP'de toplanacağını yazmıştım. Bu durumun 1 Kasım seçimleri açısından doğuracağı etkileri özetlemiştim.

     Ama belki daha önemlisi, Kürt oylarının HDP'de toplanmasının orta vadede hayati sonuçlar doğuracağına işaret etmiştim. Şimdi bu yazıda, işte o 'hayati sonuçlara'  değinmek istiyorum.

     Türkiye'nin sorunlarını yüreğinde hissedenlerin, bu hayati gelişmeye çok dikkat etmesi gerekiyor.

     Bunu şimdi söylüyor da değilim. Yıllardır aynı şeyi defalarca ifade ettim. Mesela 2007'de, "Siyaset parçalanmasın!" başlığı altında aynen şunları yazmıştım:

     " Önümüzdeki hayati görevlerden biri Türkiye’nin bütünlüğünün korunması. AKP, mevcut siyasi partiler arasında, bu bütünlüğün en büyük siyasi teminatı. Çünkü AKP, Türkiye’nin her bölgesinden güçlü bir şekilde oy alabilen tek parti.

     Keşke en az bir parti daha ülkenin bütün bölgelerinden güçlü bir şekilde oy alabilse. Böylelikle, AKP’nin oylarında bir miktar eksilme pahasına bile olsa, Türkiye’nin bütünlüğü için ilave bir güvenceye daha kavuşmuş olurduk.

     Bir ülke bölünürken önce siyaset parçalanıyor. Değişik etnik kökene veya mezhebe sahip insanlar, sadece kendi kimliklerinin temsilcisi olarak gördükleri partilere oy veriyor. Ülkenin tüm bölgelerinden oy alabilen ve bütün ülkeyi temsil edebilecek bir parti kalmıyor.

     Ardından o ülke parçalanıyor.

     Türkiye’nin bütünlüğünü sadece sözde değil, fakat gerçekten korumak isteyen tüm partilerin, ülkenin her bölgesinden, fakat o arada Doğu ve Güneydoğu’dan güçlü bir şekilde oy alabilecek politikalar izlemesi gerekiyor.

     Ülkenin her kesiminden ve her bölgesinden oy alamayan bir partinin, uzun vadede ülkenin bütünlüğünü koruyabilmek için gerekli siyasi liderliği taşıyabilmesi mümkün değil " (Zaman, 27.6.2007).

     Evet, sekiz sene önce AKP, gerçekten de Türkiye'nin bütünlüğünün en büyük siyasi teminatıydı. Çünkü ülkenin her tarafından oy alıyordu ve Kürtler arasında da açık ara birinci partiydi.

     Mesela Yugoslavya ve Irak'tan biliyoruz ki, bu ülkeler parçalanırken, önce siyaset parçalanmıştı. Yugoslavya'da Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar, Arnavutlar hep kendi partilerine oy vermeye başlamıştı.

     Irak'ta da Kürtler, Sünni Araplar ve Şii Araplar da hep kendi partilerine oy veriyordu. Orada da önce siyaset parçalanmıştı.

     Şimdi korktuğum oldu ve Türkiye bu süreci yaşıyor. Kasım seçimleriyle beraber, Kürtler büyük çoğunlukla sadece kendi partilerine oy vermeye başlamış olacak.

     Kürt oyları niçin HDP'de toplanıyor?

     Tabii burada üzerinde durmamız gereken önemli bir husus daha var. Evet, AKP'nin  yanlışları nedeniyle Kürtler AKP'yi terk ediyor. Bu yanlışların ne olduğunu bir önceki  yazımızda ele aldık.

     Ama her şey bu kadar basit değil. Yani AKP'nin yanlış yapması, Kürt oylarının HDP'de toplanmasını açıklamak için yeterli değil.

     AKP'yi terk eden Kürtler, niçin başka bir partiye oy vermiyor da HDP'ye gidiyor?

     Çünkü, oy verebilecekleri başka parti yok!

     Bu noktada MHP'nin üzerinde durmaya bile değmez. Kürtler elbette MHP gibi bir partiye oy vermez.

     MHP'ye göre, Kürt sorunu diye bir şey yok. Terör sorunu var. Terör de, kuvvet kullanarak bitirilince, hiç bir sorun kalmayacak. Ama artık askerler bile böyle düşünmüyor. Kürt sorununun sadece kuvvet kullanarak çözülemeyeceğini artık askerler bile görüyor.

     Ancak sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir CHP var. Kürtler niçin CHP'ye oy vermiyor?

     Çünkü CHP, Kürtlerin oyunu alabilecek bir parti değil. CHP eğer gerçekten sosyal demokrat bir parti olsaydı, Türkiye'nin en önemli siyasi sorunu hakkında ciddi bir çözüm önerisi ortaya koyardı.

     CHP'nin bu konuda hiç bir çözüm önerisi yok. Bir sosyal demokrat parti düşünün ki, temelinde demokrasi eksikliği yatan, ülkenin bütünlüğünü tehdit eden en hayati bir konuda, somut hiç bir şey söylemiyor, söyleyemiyor!

     CHP'nin 7 Haziran ve 1 Kasım seçim beyannamelerini okudum. Parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuya ilişkin açıklamalarını izliyorum. Somut hiç bir öneri yok.

     CHP ve Kılıçdaroğlu'nun dedikleri şundan ibaret: Kürt sorununu parlamentoda çözeceğiz. Söylediği başka bir şey yok!

     Peki nasıl çözeceksiniz? Önerileriniz neler? Cevap kocaman bir tısss.

     Kürt sorununu çözmek için, Kılıçdaroğlu ayrıca dört ilke dile getiriyor. Eveleyip geveleyip bunları söylüyor. Bu dört ilke şunlar: Toplumsal uzlaşmayla çözeceğiz, gizli ajandamız olmayacak, samimi olacağız, şeffaf olacağız!

     Kılıçdaroğlu adeta milletle alay ediyor. En genel anlamdaki lafları, Kürt sorununa çözüm ilkeleri diye pazarlamaya çalışıyor.

     Bu ilkelerin Kürt sorunuyla ne alakası var? Bu genel ilkeler, herhangi bir sorun için, mesela iklim değişikliği veya kabak çekirdeği üretiminin artırılması için de geçerli şeyler.

     Konuya bu kadar gayri ciddi yaklaşan bir partiye Kürtler niye oy versin?

    Bu noktada, gerçek anlamda bir sosyal demokrat partiden, İspanya’daki sosyal demokrat parti PSOE'den bir örnek vereyim.

     Faşist Franko rejimi devrildikten sonra, İspanyol sosyal demokratları, ülkenin birliğini güçlendirmek amacıyla, özellikle Bask ve Katalan azınlıkların yaşadığı bölgeler çalışmalarını yoğunlaştırdı. Kuruluş döneminden itibaren, Katalanya ve Bask vilayetlerinde parti örgütlerinin güçlü bir şekilde inşa edilmesine birinci öncelik verdi.

     Bask ve Katalan seçmenlerin desteğini alacak şekilde politikalar ve programlar uyguladı. Bunun neticesinde İspanyol sosyal demokrat partisi, o bölgelerde en güçlü milli parti durumuna geldi. Ciddi başarılar elde ettiler.

     İşte gerçek sosyal demokrat partiler böyle yapıyor. Ya CHP?

         Kürt sorununu çözemezsek

     Kasım seçimleriyle beraber Kürt sorunu hayati bir aşamaya girmiş olacak.  Kürt sorunu mevcut şekliyle on yıllar boyunca devam edemez. Bu sorun önümüzdeki 10 veya en çok 15 yıl içinde çözülmüş olacak.

     Çözüm ya demokratikleşme ve Türkiye'nin birliği temelinde olacak. Ya da, Türkiye önümüzdeki 10-15 yıl içinde bu sorunu çözemezse, Kürt sorunu Türkiye'yi çözecek.

---------------------------- 

(*)- IŞİD'in ortaya çıkışı ve ideolojisi hakkında ayrıntılı bilgi edinmek isteyen okuyucular, geçtiğimiz hafta sonu Zaman'da yayınlanan iki makaleme şu bilgilerle kolayca ulaşabilir (mesela Google üzerinden): "Ortadoğu yeniden şekillenirken IŞİD'in ilerleyişi" (10.10.2015) ve "Tekfirci eğilimler sadece 'dış mihrakların komplosu' diye geçiştirilemez" (11.10.2015).

">

     Ankara'nın kalbindeki korkunç terör eylemi ve 100 civarında vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, hepimizi derinden sarstı. Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Yakınlarının acılarını yürekten paylaşıyorum.

     Pek çok şey, bu eylemin arkasında IŞİD olduğuna işaret ediyor. Bu noktada hemen belirtelim ki AKP iktidarı, Ankara katliamına çok benzeyen Suruç katliamının arkasında kim olduğunu hâlâ bulabilmiş ve ortaya koyabilmiş değil.

     IŞİD, Suriye iç savaşı ve AKP'nin bu konuda izlediği siyasete önümüzdeki günlerde daha ayrıntılı gireceğim (*).

     Kürtlerin AKP'yi terk etmesi

     Son yazımda, Kürtlerin AKP'yi terk ettiğini, 1 Kasım'da Kürt oylarının 7 Haziran'da olduğundan bile daha fazla HDP'de toplanacağını yazmıştım. Bu durumun 1 Kasım seçimleri açısından doğuracağı etkileri özetlemiştim.

     Ama belki daha önemlisi, Kürt oylarının HDP'de toplanmasının orta vadede hayati sonuçlar doğuracağına işaret etmiştim. Şimdi bu yazıda, işte o 'hayati sonuçlara'  değinmek istiyorum.

     Türkiye'nin sorunlarını yüreğinde hissedenlerin, bu hayati gelişmeye çok dikkat etmesi gerekiyor.

     Bunu şimdi söylüyor da değilim. Yıllardır aynı şeyi defalarca ifade ettim. Mesela 2007'de, "Siyaset parçalanmasın!" başlığı altında aynen şunları yazmıştım:

     " Önümüzdeki hayati görevlerden biri Türkiye’nin bütünlüğünün korunması. AKP, mevcut siyasi partiler arasında, bu bütünlüğün en büyük siyasi teminatı. Çünkü AKP, Türkiye’nin her bölgesinden güçlü bir şekilde oy alabilen tek parti.

     Keşke en az bir parti daha ülkenin bütün bölgelerinden güçlü bir şekilde oy alabilse. Böylelikle, AKP’nin oylarında bir miktar eksilme pahasına bile olsa, Türkiye’nin bütünlüğü için ilave bir güvenceye daha kavuşmuş olurduk.

     Bir ülke bölünürken önce siyaset parçalanıyor. Değişik etnik kökene veya mezhebe sahip insanlar, sadece kendi kimliklerinin temsilcisi olarak gördükleri partilere oy veriyor. Ülkenin tüm bölgelerinden oy alabilen ve bütün ülkeyi temsil edebilecek bir parti kalmıyor.

     Ardından o ülke parçalanıyor.

     Türkiye’nin bütünlüğünü sadece sözde değil, fakat gerçekten korumak isteyen tüm partilerin, ülkenin her bölgesinden, fakat o arada Doğu ve Güneydoğu’dan güçlü bir şekilde oy alabilecek politikalar izlemesi gerekiyor.

     Ülkenin her kesiminden ve her bölgesinden oy alamayan bir partinin, uzun vadede ülkenin bütünlüğünü koruyabilmek için gerekli siyasi liderliği taşıyabilmesi mümkün değil " (Zaman, 27.6.2007).

     Evet, sekiz sene önce AKP, gerçekten de Türkiye'nin bütünlüğünün en büyük siyasi teminatıydı. Çünkü ülkenin her tarafından oy alıyordu ve Kürtler arasında da açık ara birinci partiydi.

     Mesela Yugoslavya ve Irak'tan biliyoruz ki, bu ülkeler parçalanırken, önce siyaset parçalanmıştı. Yugoslavya'da Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar, Arnavutlar hep kendi partilerine oy vermeye başlamıştı.

     Irak'ta da Kürtler, Sünni Araplar ve Şii Araplar da hep kendi partilerine oy veriyordu. Orada da önce siyaset parçalanmıştı.

     Şimdi korktuğum oldu ve Türkiye bu süreci yaşıyor. Kasım seçimleriyle beraber, Kürtler büyük çoğunlukla sadece kendi partilerine oy vermeye başlamış olacak.

     Kürt oyları niçin HDP'de toplanıyor?

     Tabii burada üzerinde durmamız gereken önemli bir husus daha var. Evet, AKP'nin  yanlışları nedeniyle Kürtler AKP'yi terk ediyor. Bu yanlışların ne olduğunu bir önceki  yazımızda ele aldık.

     Ama her şey bu kadar basit değil. Yani AKP'nin yanlış yapması, Kürt oylarının HDP'de toplanmasını açıklamak için yeterli değil.

     AKP'yi terk eden Kürtler, niçin başka bir partiye oy vermiyor da HDP'ye gidiyor?

     Çünkü, oy verebilecekleri başka parti yok!

     Bu noktada MHP'nin üzerinde durmaya bile değmez. Kürtler elbette MHP gibi bir partiye oy vermez.

     MHP'ye göre, Kürt sorunu diye bir şey yok. Terör sorunu var. Terör de, kuvvet kullanarak bitirilince, hiç bir sorun kalmayacak. Ama artık askerler bile böyle düşünmüyor. Kürt sorununun sadece kuvvet kullanarak çözülemeyeceğini artık askerler bile görüyor.

     Ancak sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir CHP var. Kürtler niçin CHP'ye oy vermiyor?

     Çünkü CHP, Kürtlerin oyunu alabilecek bir parti değil. CHP eğer gerçekten sosyal demokrat bir parti olsaydı, Türkiye'nin en önemli siyasi sorunu hakkında ciddi bir çözüm önerisi ortaya koyardı.

     CHP'nin bu konuda hiç bir çözüm önerisi yok. Bir sosyal demokrat parti düşünün ki, temelinde demokrasi eksikliği yatan, ülkenin bütünlüğünü tehdit eden en hayati bir konuda, somut hiç bir şey söylemiyor, söyleyemiyor!

     CHP'nin 7 Haziran ve 1 Kasım seçim beyannamelerini okudum. Parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuya ilişkin açıklamalarını izliyorum. Somut hiç bir öneri yok.

     CHP ve Kılıçdaroğlu'nun dedikleri şundan ibaret: Kürt sorununu parlamentoda çözeceğiz. Söylediği başka bir şey yok!

     Peki nasıl çözeceksiniz? Önerileriniz neler? Cevap kocaman bir tısss.

     Kürt sorununu çözmek için, Kılıçdaroğlu ayrıca dört ilke dile getiriyor. Eveleyip geveleyip bunları söylüyor. Bu dört ilke şunlar: Toplumsal uzlaşmayla çözeceğiz, gizli ajandamız olmayacak, samimi olacağız, şeffaf olacağız!

     Kılıçdaroğlu adeta milletle alay ediyor. En genel anlamdaki lafları, Kürt sorununa çözüm ilkeleri diye pazarlamaya çalışıyor.

     Bu ilkelerin Kürt sorunuyla ne alakası var? Bu genel ilkeler, herhangi bir sorun için, mesela iklim değişikliği veya kabak çekirdeği üretiminin artırılması için de geçerli şeyler.

     Konuya bu kadar gayri ciddi yaklaşan bir partiye Kürtler niye oy versin?

    Bu noktada, gerçek anlamda bir sosyal demokrat partiden, İspanya’daki sosyal demokrat parti PSOE'den bir örnek vereyim.

     Faşist Franko rejimi devrildikten sonra, İspanyol sosyal demokratları, ülkenin birliğini güçlendirmek amacıyla, özellikle Bask ve Katalan azınlıkların yaşadığı bölgeler çalışmalarını yoğunlaştırdı. Kuruluş döneminden itibaren, Katalanya ve Bask vilayetlerinde parti örgütlerinin güçlü bir şekilde inşa edilmesine birinci öncelik verdi.

     Bask ve Katalan seçmenlerin desteğini alacak şekilde politikalar ve programlar uyguladı. Bunun neticesinde İspanyol sosyal demokrat partisi, o bölgelerde en güçlü milli parti durumuna geldi. Ciddi başarılar elde ettiler.

     İşte gerçek sosyal demokrat partiler böyle yapıyor. Ya CHP?

         Kürt sorununu çözemezsek

     Kasım seçimleriyle beraber Kürt sorunu hayati bir aşamaya girmiş olacak.  Kürt sorunu mevcut şekliyle on yıllar boyunca devam edemez. Bu sorun önümüzdeki 10 veya en çok 15 yıl içinde çözülmüş olacak.

     Çözüm ya demokratikleşme ve Türkiye'nin birliği temelinde olacak. Ya da, Türkiye önümüzdeki 10-15 yıl içinde bu sorunu çözemezse, Kürt sorunu Türkiye'yi çözecek.

---------------------------- 

(*)- IŞİD'in ortaya çıkışı ve ideolojisi hakkında ayrıntılı bilgi edinmek isteyen okuyucular, geçtiğimiz hafta sonu Zaman'da yayınlanan iki makaleme şu bilgilerle kolayca ulaşabilir (mesela Google üzerinden): "Ortadoğu yeniden şekillenirken IŞİD'in ilerleyişi" (10.10.2015) ve "Tekfirci eğilimler sadece 'dış mihrakların komplosu' diye geçiştirilemez" (11.10.2015).

Tüm yazılarını göster