Türkiye’nin bir Rusya siyasetine ihtiyacı var

     Rusya’ya ait Su-24 uçağı TSK tarafından 24 Kasım 2015’de düşürüldü. O...

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

     Rusya’ya ait Su-24 uçağı TSK tarafından 24 Kasım 2015’de düşürüldü. O günden itibaren uçak düşürme olayı ve giderek kötüleşen Türk-Rus ilişkileri yoğun bir şekilde tartışılıyor.

     Ama yeterince tartışılmayan bir husus var: Uçak düşürme olayının ötesinde, 21. yy başında Türkiye’nin Rusya siyaset nasıl olmalı? Bu ilişki hangi analizler üzerine oturmalı?

     Bu önemli sorulara olabildiğince kısa bir şekilde cevap vermeye çalışacağım. Buna karşılık konuyla daha derinden ilgilenmek isteyen okurlar için bol miktarda referans vereceğim.

     Öyle sanıyorum ki iktidarın elinde sağlam analizlere dayalı bir Rusya siyaseti olsaydı, uçak düşürme gibi yanlış bir siyasi adım atılmazdı (1).

     Rusya ve Batı arasında entegrasyon çatışması

     Öncelikle, Sovyet sonrası dönemde Batı’nın yürüttüğü askeri ve siyasi genişleme süreçlerinin nasıl Rusya’yla derin bir sürtüşme kaynağına dönüştüğünü görmeliyiz. Buna Rusya ve Batı arasındaki entegrasyon çatışması da diyebiliriz.

     1989-1991 arasında Sovyetler Birliği’nin dağıldığı yıllarda zamanın Amerikalı ve Alman siyasi liderleri, Sovyet liderlerine, NATO’nun genişlemesi Rusya’yı rahatsız etmeyecek şekilde yapılacak diye söz vermişti.

     O dönemde Rusya, Batı ile güçlü bir işbirliği geliştirmek niyetindeydi. Batı da benzer sıcak duygular içindeydi.

     Adeta bir bahar havası esiyordu. Mesela 1990’ların ortasında genişleme planları yapan NATO, Rusya’nın üyeliğini bir ihtimal olarak değerlendiriyordu.

     Ancak her şey çok farklı gelişti. Batı’nın askeri yapısı NATO’nun ve siyasi yapısı AB’nin doğuya doğru genişlemesinde, katı bir şekilde Rusya entegrasyon dışında tutuldu. Rusya’nın bu iki yapıya üye olması pek çok nedenle tabii ki zordur.

     Ama genişleme süreçleri Rusya’yla işbirliği ve uzlaşma içinde götürülebilirdi. Ne var ki Batı katı bir şekilde o yola gitmekten kaçındı.

     Doğu Avrupa ülkeleri NATO üyesi olduktan sonra, 2008 Budapeşte zirvesinde kesin bir üslupla, “Ukrayna ve Gürcistan NATO üyesi olacak” kararı ilan edildi. Ukrayna’nın NATO üyesi olması, dostça olmayan bir tutum içine giren NATO’nun Rusya’nın yumuşak karnına yerleşmesi ve Rus donanmasının bulunduğu Kırım’da üs kurabilmesi anlamına gelecek idi.

     AB hemen ertesi yıl 2009’da, EaP girişimini başlattı (Doğu Ortaklığı, Eastern Partnership). Bu girişim, Avrupa ve Kafkasya’daki bütün eski Sovyet cumhuriyetlerin kapsıyordu: Ukrayna, Belarus, Moldavya, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan.

     Bu altı ülkeyle, AB’ye aday ülkelerle yapılan serbest ticaret anlaşmasına benzeyen, ama daha da kapsamlı ilişkiler kurulmasını öngören bir anlaşma yapılacaktı. (Deep and Comprehensive Free Trade Agreement, DCFTA). Ancak üyelik sözü verilmiyordu.

     Altı ülkenin hangi ölçütlere göre seçildiği belirsizdi. Görünen, “Rusya hariç hepsi” ilkesi uygulanmıştı.

     Ama daha da kötüsü, AB liderlerinin kullandığı dil idi. Altı ülkeye, Doğu ile Batı arasında, Rusya ile AB arasında bir tercih yapma zamanının artık geldiği ifade ediliyordu. Bu aynı zamanda bir medeniyet tercihi olacaktı. Geri kalmışlık ve modernleşme arasında bir seçim olacaktı.

          Altı ülkeyle, özellikle Ukrayna’yla yapılacak DCFTA anlaşmasına ilişkin Rusya’nın değişik talepleri oldu. Mesela AB malları Ukrayna üzerinden sıfır gümrükle Rusya’ya ihraç edilebilirdi ama Rusya’nın mukabil şansı olmayacaktı. Brüksel bu talepleri de kabul etmedi (2).

     Batı’daki entegrasyon süreçlerinden katı bir şekilde dışlanması, Rusya’nın farklı yönelişlere girmesini teşvik etti. Belarus ve Kazakistan’la Gümrük Birliği kuruldu (2010). Bu birliğe daha sonra Ermenistan ve Kırgızistan da katıldı ve Avrasya Ekonomi Birliği adını aldı (2015).

     Rusya, AB’nin önerdiği EaP ortaklık anlaşmasını imzalamaması için Ukrayna’ya baskı ve telkinde bulundu. 2010 seçimlerini kazanan Rusya yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç bu anlaşmayı imzalamayacağını açıklayınca, Kiev’de gösteriler başladı.

     Ukrayna Meclis’inin ilan ettiği yeni seçimi bu kez AB yanlısı Petro Proşenko kazandı. Ancak Rusya, kendi taraftarlarının yoğun olarak yaşadığı doğu vilayetlerini (Donetsk ve Luhansk) işgal etti. Bir referandumdan sonra, Kırım’ı kendi topraklarına kattı (3).

     Bu arada Proşenko AB ile ortaklık anlaşmasını imzaladı. Ancak Ukrayna krizi devam ediyor ve nasıl bir çözüme kavuşacağı henüz belli değil (4).

     Rusya ve Ukrayna arasında kopması mümkün olmayan bağlar var. Ukrayna’nın yaklaşık yarısı Ruslardan veya Rusya’ya karşı sıcak duygular besleyen Ukrayna vatandaşlarından, diğer yarısı Batı yanlısı Ukraynalılardan oluşuyor.

     Ukrayna krizini yaratan esas neden, Batı ve Rusya arasında yeterli işbirliği olmaması ve Rusya’nın Batı tarafından dışlanması. Ukrayna bu çatışmanın kurbanı.

     Ukrayna’nın büyük sorunları var. Bu sorunların çözümü için Batı ve Rusya arasında işbirliği şart. AB’nin veya Rusya’nın tek başına Ukrayna sorununun altından kalkabilmesi zor.

     Ukrayna esasen Batı ve Rusya arasında çatışma değil, işbirliği alanı olmalı. O nedenle NATO üyesi olmamalı.

     Buna karşılık Ukrayna AB üyesi olabilir ve olmalıdır. Ama bu hedefe Rusya’yla yürütülecek kapsamlı işbirliği ve uzlaşma sonucunda varılması en doğru yol.

     Batı’nın bugün izlediği Rusya karşıtı dışlayıcı siyasetin devam etmesi, Ukrayna’da iç savaş ve bölünmeye yol açacaktır.

       Nasıl bir Rusya siyaseti?

     Osmanlı için dış ilişkilerde üç büyük alan hep ağırlık taşıdı: Avrupa, Ortadoğu ve Rusya.

     Rusya ile çok savaş yaptık. Ama artık 21. yüzyıl, Türk-Rus işbirliği dönemi olmalı.

     İki ülkenin çıkarı da bunu gerektiriyor. Rusya’nın ve Türkiye’nin birbirine ihtiyacı var.

     Türkiye için doğru tercih NATO ve AB içinde yer almaktır. Ama Batı’nın aksine Türkiye, Rusya’yla güçlü bir işbirliği içinde bulunmalı.

          Rusya pazarı Türkiye için çok büyük ve seçeneği olmayan bir imkan. Ama daha önemlisi işin siyasi yönleri.

     Türkiye için Rusya-Ukrayna deyince ilk akla gelen konulardan biri Kırım Tatarlarıdır. Kırım, Osmanlının kaybettiği ilk Müslüman toprağıdır (5).

     Osmanlı Kırım’ı kaybetmemek için bütün gücünü seferber etti. Ama neticede modernleşme reformlarını daha erken uygulayan Çarlık Rusyası kazanan taraf oldu. Bu kayıp hem Osmanlı hem Tatarlar için ağır sonuçlar doğurdu.

     Şimdi Kırım Tatarlarının nüfusu 300,000 civarına  kadar inmiş durumda (Kırım nüfusunun yaklaşık %15’i). Kırım Tatarlarına kendi vatanlarında daha güvenli bir gelecek sağlamanın yolu, hamasi söylem ve nutuklardan değil, öncelikle sağlam bir Rusya-Ukrayna siyasetine sahip olmaktan geçiyor.

     O siyaset de, Rusya ile gerginlik değil, güçlü ilişkiler ve işbirliği üstüne kurulmalı.

     Rusya nüfusunun yaklaşık %20’si Müslüman. Moskova bu nüfusun radikalleşmesinden endişe ediyor. Cihatçı Selefi eğilimlerin yayılmasına kesinlikle izin vermek istemiyor.

     Moskova’nın doğusunda Rusya’nın Avrupa topraklarında, Kuzey Kafkasya’da ve Orta Asya’da yaşayan Müslüman Rusya vatandaşlarının daha iyi bir geleceğe sahip olması açısından Türkiye’ye düşen görevler var. O nedenle de Türkiye-Rusya ilişkilerinin güçlü olması gerekiyor.

    Uçak düşürme olayından sonra kopan ilişkilerin, Bayır Bucak Türkmenleri konusu dahil, Türkiye’nin Suriye siyasetini ne kadar zor duruma düşürdüğünü gördük. İlişkilerde kopma benzer şekilde Ortadoğu’nun diğer bölgelerinde, Kafkasya’da ve Orta Asya’da da Türkiye’nin hedefleri açısında ciddi engeller yaratacaktır.

     Türkiye ayrıca, Batı’nın Rusya’yı dışlayan ve hasım gören siyasetinin değişmesi için çalışmalı. Doğmakta olan çok kutuplu yeni dünya düzeni içinde Batı, Rusya’yı önemli bir oyuncu ve yakın ortak olarak kabul etmeli.

     Özetle, hem Türkiye’nin hem Batı’nın farklı bir Rusya siyaseti uygulaması gerekiyor. Ama Batı’da bugün Rusya’nın kültürel nedenlerle saldırgan, yayılmacı ve Batı karşıtı olduğu yolundaki görüşler daha etkili ve siyaseti bu görüşler belirliyor (6).

     Rus kültürüyle ilgili bu önyargılar büyük ölçüde Batı’daki ırkçı eğilimlerden besleniyor. Batı’da benzer eğilimler Türkler ve İslam için de var.

     Tabii Batı’da bizim buradaki önerilerimize yakın görüşleri savunan önemli ve etkili bir kesim de bulunuyor.

     Öncelikle, Amerikan dış siyasetinin en yetkin isimlerinden Henry Kissinger’e işaret etmek isterim (7). Uluslararası ilişkiler konusunda Amerika’nın en etkili teorisyenlerinden biri kabul edilen Prof. John Mersheimer, Batı’nın mevcut Rusya siyasetini yaklaşık olarak burada işaret ettiğimiz doğrultuda eleştiren bir başka isim (8). Avrupa’da Alman sosyal demokratları arasında da Batı’nın daha farklı bir Rusya siyaseti izlemesi gerektiği düşüncesi yaygın.

     Mevcut iktidar hep aktif bir dış politikadan yana olduğunu söyledi. Aktif bir dış politika, ancak sağlam bilgi ve analizler üzerine kurulursa başarı şansına sahip olabilir.

     Burada önerdiğimiz türden bir Rusya siyaseti gibi. Keşke mevcut iktidar Rusya konusunda, sağlam temeller üzerine kurulu aktif bir siyaset izleyebilseydi.

    Ancak bizim için çok daha kolay olması gereken Suriye konusunda dahi bunu beceremeyenlerin, Rusya gibi daha karmaşık ve zor bir konuda o başarıyı göstermesini beklemek herhalde hiç gerçekçi değil.

  ---------------------------------------------

(1)- Rus uçağının düşürülmesinin siyasi açıdan yanlış olduğuyla ilgili daha ayrıntılı bir inceleme için bkz: http://www.halukozdalga.com/ucagi-dusurme-kararini-siyasi-otorite-verdi/

(2)- Rusya’nın değişik taleplerinin AB tarafından kabul görmeyişi ve Sovyet sonrası dönemde Rusya-Batı ilişkilerini entegrasyon süreçleri açısından kapsamlı bir şekilde anlatan başarılı bir araştırma makalesi için bkz: “Russia, the West and the Integration Dilemma, Samuel Charap and Mikhail Troitsky, Survival, December 2013-January 2014”: http://eng.globalaffairs.ru/book/Russia-the-West-and-the-Integration-Dilemma-16231

(3)- Ukrayna krizinde Batı’nın yanlışlarının daha ayrıntılı bir analizi için bkz: http://www.halukozdalga.com/ab-ukraynada-nasil-cuvalladi/

(4)- Ukrayna sorununun nasıl çözülebileceği hakkında başarılı bir çalışma için, Rhode Island Üniversitesi siyaset bilimi profesörü ve Rusya uzmanı Nicolai N. Petro’nun şu makalesine bakılabilir:    http://www.europeanleadershipnetwork.org/how-the-eu-can-bring-ukraine-into-europe-_1128.html

(5)- Kırım’ın Osmanlı’dan kopuşu ve Rusya tarafından ilhak edilişi hakkında benim bildiğim en ayrıntılı ve başarılı çalışma, Alan W. Fischer’in “The Rusian Annexation of the Crimea 1772-183” adlı kitabıdır.

(6)- Rus tarihi ve kültürü için başlangıç seviyesinde ve hayli öğretici bir çalışma, Oxford Üniversitesi’nde Emeritus öğetim üyesi Dr. Ronald Hingley’in “ Russia, a concise history” adlı kitabıdır. İleri seviyedeki çok sayıda çalışma arasından, Sovyet Ordusu’nda hizmet etmiş ve daha sonra ülkeyi terk etmiş Tibor Szamuely’nin son derece nüfuz edici ve güçlü bir şekilde kaleme aldığı “The Russian Tradition” adlı kitabını önereceğim.

(7)- Kissinger’in Ukrayna kriziyle ilgili ve bizim buradaki görüşlerimizle önemli ölçüde paralellik gösteren mükemmel bir makalesi için bkz:  “How the Ukraine crisis ends, The Washington Post, March 6, 2014. http://www.henryakissinger.com/articles/wp030614.html

(8)- Chicago Üniversitesi’nde görev yapan John Mearsheimer’ın Ukranya konusunda Batı’nın yaptığı yanlışları inceleyen çok sayıda çalışması var. Burada bir tanesine işaret edebiliriz: “Why the Ukraine Crisis is the West’s Fault, Foreign Affairs, September-October, 2014.”

">

     Rusya’ya ait Su-24 uçağı TSK tarafından 24 Kasım 2015’de düşürüldü. O günden itibaren uçak düşürme olayı ve giderek kötüleşen Türk-Rus ilişkileri yoğun bir şekilde tartışılıyor.

     Ama yeterince tartışılmayan bir husus var: Uçak düşürme olayının ötesinde, 21. yy başında Türkiye’nin Rusya siyaset nasıl olmalı? Bu ilişki hangi analizler üzerine oturmalı?

     Bu önemli sorulara olabildiğince kısa bir şekilde cevap vermeye çalışacağım. Buna karşılık konuyla daha derinden ilgilenmek isteyen okurlar için bol miktarda referans vereceğim.

     Öyle sanıyorum ki iktidarın elinde sağlam analizlere dayalı bir Rusya siyaseti olsaydı, uçak düşürme gibi yanlış bir siyasi adım atılmazdı (1).

     Rusya ve Batı arasında entegrasyon çatışması

     Öncelikle, Sovyet sonrası dönemde Batı’nın yürüttüğü askeri ve siyasi genişleme süreçlerinin nasıl Rusya’yla derin bir sürtüşme kaynağına dönüştüğünü görmeliyiz. Buna Rusya ve Batı arasındaki entegrasyon çatışması da diyebiliriz.

     1989-1991 arasında Sovyetler Birliği’nin dağıldığı yıllarda zamanın Amerikalı ve Alman siyasi liderleri, Sovyet liderlerine, NATO’nun genişlemesi Rusya’yı rahatsız etmeyecek şekilde yapılacak diye söz vermişti.

     O dönemde Rusya, Batı ile güçlü bir işbirliği geliştirmek niyetindeydi. Batı da benzer sıcak duygular içindeydi.

     Adeta bir bahar havası esiyordu. Mesela 1990’ların ortasında genişleme planları yapan NATO, Rusya’nın üyeliğini bir ihtimal olarak değerlendiriyordu.

     Ancak her şey çok farklı gelişti. Batı’nın askeri yapısı NATO’nun ve siyasi yapısı AB’nin doğuya doğru genişlemesinde, katı bir şekilde Rusya entegrasyon dışında tutuldu. Rusya’nın bu iki yapıya üye olması pek çok nedenle tabii ki zordur.

     Ama genişleme süreçleri Rusya’yla işbirliği ve uzlaşma içinde götürülebilirdi. Ne var ki Batı katı bir şekilde o yola gitmekten kaçındı.

     Doğu Avrupa ülkeleri NATO üyesi olduktan sonra, 2008 Budapeşte zirvesinde kesin bir üslupla, “Ukrayna ve Gürcistan NATO üyesi olacak” kararı ilan edildi. Ukrayna’nın NATO üyesi olması, dostça olmayan bir tutum içine giren NATO’nun Rusya’nın yumuşak karnına yerleşmesi ve Rus donanmasının bulunduğu Kırım’da üs kurabilmesi anlamına gelecek idi.

     AB hemen ertesi yıl 2009’da, EaP girişimini başlattı (Doğu Ortaklığı, Eastern Partnership). Bu girişim, Avrupa ve Kafkasya’daki bütün eski Sovyet cumhuriyetlerin kapsıyordu: Ukrayna, Belarus, Moldavya, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan.

     Bu altı ülkeyle, AB’ye aday ülkelerle yapılan serbest ticaret anlaşmasına benzeyen, ama daha da kapsamlı ilişkiler kurulmasını öngören bir anlaşma yapılacaktı. (Deep and Comprehensive Free Trade Agreement, DCFTA). Ancak üyelik sözü verilmiyordu.

     Altı ülkenin hangi ölçütlere göre seçildiği belirsizdi. Görünen, “Rusya hariç hepsi” ilkesi uygulanmıştı.

     Ama daha da kötüsü, AB liderlerinin kullandığı dil idi. Altı ülkeye, Doğu ile Batı arasında, Rusya ile AB arasında bir tercih yapma zamanının artık geldiği ifade ediliyordu. Bu aynı zamanda bir medeniyet tercihi olacaktı. Geri kalmışlık ve modernleşme arasında bir seçim olacaktı.

          Altı ülkeyle, özellikle Ukrayna’yla yapılacak DCFTA anlaşmasına ilişkin Rusya’nın değişik talepleri oldu. Mesela AB malları Ukrayna üzerinden sıfır gümrükle Rusya’ya ihraç edilebilirdi ama Rusya’nın mukabil şansı olmayacaktı. Brüksel bu talepleri de kabul etmedi (2).

     Batı’daki entegrasyon süreçlerinden katı bir şekilde dışlanması, Rusya’nın farklı yönelişlere girmesini teşvik etti. Belarus ve Kazakistan’la Gümrük Birliği kuruldu (2010). Bu birliğe daha sonra Ermenistan ve Kırgızistan da katıldı ve Avrasya Ekonomi Birliği adını aldı (2015).

     Rusya, AB’nin önerdiği EaP ortaklık anlaşmasını imzalamaması için Ukrayna’ya baskı ve telkinde bulundu. 2010 seçimlerini kazanan Rusya yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç bu anlaşmayı imzalamayacağını açıklayınca, Kiev’de gösteriler başladı.

     Ukrayna Meclis’inin ilan ettiği yeni seçimi bu kez AB yanlısı Petro Proşenko kazandı. Ancak Rusya, kendi taraftarlarının yoğun olarak yaşadığı doğu vilayetlerini (Donetsk ve Luhansk) işgal etti. Bir referandumdan sonra, Kırım’ı kendi topraklarına kattı (3).

     Bu arada Proşenko AB ile ortaklık anlaşmasını imzaladı. Ancak Ukrayna krizi devam ediyor ve nasıl bir çözüme kavuşacağı henüz belli değil (4).

     Rusya ve Ukrayna arasında kopması mümkün olmayan bağlar var. Ukrayna’nın yaklaşık yarısı Ruslardan veya Rusya’ya karşı sıcak duygular besleyen Ukrayna vatandaşlarından, diğer yarısı Batı yanlısı Ukraynalılardan oluşuyor.

     Ukrayna krizini yaratan esas neden, Batı ve Rusya arasında yeterli işbirliği olmaması ve Rusya’nın Batı tarafından dışlanması. Ukrayna bu çatışmanın kurbanı.

     Ukrayna’nın büyük sorunları var. Bu sorunların çözümü için Batı ve Rusya arasında işbirliği şart. AB’nin veya Rusya’nın tek başına Ukrayna sorununun altından kalkabilmesi zor.

     Ukrayna esasen Batı ve Rusya arasında çatışma değil, işbirliği alanı olmalı. O nedenle NATO üyesi olmamalı.

     Buna karşılık Ukrayna AB üyesi olabilir ve olmalıdır. Ama bu hedefe Rusya’yla yürütülecek kapsamlı işbirliği ve uzlaşma sonucunda varılması en doğru yol.

     Batı’nın bugün izlediği Rusya karşıtı dışlayıcı siyasetin devam etmesi, Ukrayna’da iç savaş ve bölünmeye yol açacaktır.

       Nasıl bir Rusya siyaseti?

     Osmanlı için dış ilişkilerde üç büyük alan hep ağırlık taşıdı: Avrupa, Ortadoğu ve Rusya.

     Rusya ile çok savaş yaptık. Ama artık 21. yüzyıl, Türk-Rus işbirliği dönemi olmalı.

     İki ülkenin çıkarı da bunu gerektiriyor. Rusya’nın ve Türkiye’nin birbirine ihtiyacı var.

     Türkiye için doğru tercih NATO ve AB içinde yer almaktır. Ama Batı’nın aksine Türkiye, Rusya’yla güçlü bir işbirliği içinde bulunmalı.

          Rusya pazarı Türkiye için çok büyük ve seçeneği olmayan bir imkan. Ama daha önemlisi işin siyasi yönleri.

     Türkiye için Rusya-Ukrayna deyince ilk akla gelen konulardan biri Kırım Tatarlarıdır. Kırım, Osmanlının kaybettiği ilk Müslüman toprağıdır (5).

     Osmanlı Kırım’ı kaybetmemek için bütün gücünü seferber etti. Ama neticede modernleşme reformlarını daha erken uygulayan Çarlık Rusyası kazanan taraf oldu. Bu kayıp hem Osmanlı hem Tatarlar için ağır sonuçlar doğurdu.

     Şimdi Kırım Tatarlarının nüfusu 300,000 civarına  kadar inmiş durumda (Kırım nüfusunun yaklaşık %15’i). Kırım Tatarlarına kendi vatanlarında daha güvenli bir gelecek sağlamanın yolu, hamasi söylem ve nutuklardan değil, öncelikle sağlam bir Rusya-Ukrayna siyasetine sahip olmaktan geçiyor.

     O siyaset de, Rusya ile gerginlik değil, güçlü ilişkiler ve işbirliği üstüne kurulmalı.

     Rusya nüfusunun yaklaşık %20’si Müslüman. Moskova bu nüfusun radikalleşmesinden endişe ediyor. Cihatçı Selefi eğilimlerin yayılmasına kesinlikle izin vermek istemiyor.

     Moskova’nın doğusunda Rusya’nın Avrupa topraklarında, Kuzey Kafkasya’da ve Orta Asya’da yaşayan Müslüman Rusya vatandaşlarının daha iyi bir geleceğe sahip olması açısından Türkiye’ye düşen görevler var. O nedenle de Türkiye-Rusya ilişkilerinin güçlü olması gerekiyor.

    Uçak düşürme olayından sonra kopan ilişkilerin, Bayır Bucak Türkmenleri konusu dahil, Türkiye’nin Suriye siyasetini ne kadar zor duruma düşürdüğünü gördük. İlişkilerde kopma benzer şekilde Ortadoğu’nun diğer bölgelerinde, Kafkasya’da ve Orta Asya’da da Türkiye’nin hedefleri açısında ciddi engeller yaratacaktır.

     Türkiye ayrıca, Batı’nın Rusya’yı dışlayan ve hasım gören siyasetinin değişmesi için çalışmalı. Doğmakta olan çok kutuplu yeni dünya düzeni içinde Batı, Rusya’yı önemli bir oyuncu ve yakın ortak olarak kabul etmeli.

     Özetle, hem Türkiye’nin hem Batı’nın farklı bir Rusya siyaseti uygulaması gerekiyor. Ama Batı’da bugün Rusya’nın kültürel nedenlerle saldırgan, yayılmacı ve Batı karşıtı olduğu yolundaki görüşler daha etkili ve siyaseti bu görüşler belirliyor (6).

     Rus kültürüyle ilgili bu önyargılar büyük ölçüde Batı’daki ırkçı eğilimlerden besleniyor. Batı’da benzer eğilimler Türkler ve İslam için de var.

     Tabii Batı’da bizim buradaki önerilerimize yakın görüşleri savunan önemli ve etkili bir kesim de bulunuyor.

     Öncelikle, Amerikan dış siyasetinin en yetkin isimlerinden Henry Kissinger’e işaret etmek isterim (7). Uluslararası ilişkiler konusunda Amerika’nın en etkili teorisyenlerinden biri kabul edilen Prof. John Mersheimer, Batı’nın mevcut Rusya siyasetini yaklaşık olarak burada işaret ettiğimiz doğrultuda eleştiren bir başka isim (8). Avrupa’da Alman sosyal demokratları arasında da Batı’nın daha farklı bir Rusya siyaseti izlemesi gerektiği düşüncesi yaygın.

     Mevcut iktidar hep aktif bir dış politikadan yana olduğunu söyledi. Aktif bir dış politika, ancak sağlam bilgi ve analizler üzerine kurulursa başarı şansına sahip olabilir.

     Burada önerdiğimiz türden bir Rusya siyaseti gibi. Keşke mevcut iktidar Rusya konusunda, sağlam temeller üzerine kurulu aktif bir siyaset izleyebilseydi.

    Ancak bizim için çok daha kolay olması gereken Suriye konusunda dahi bunu beceremeyenlerin, Rusya gibi daha karmaşık ve zor bir konuda o başarıyı göstermesini beklemek herhalde hiç gerçekçi değil.

  ---------------------------------------------

(1)- Rus uçağının düşürülmesinin siyasi açıdan yanlış olduğuyla ilgili daha ayrıntılı bir inceleme için bkz: http://www.halukozdalga.com/ucagi-dusurme-kararini-siyasi-otorite-verdi/

(2)- Rusya’nın değişik taleplerinin AB tarafından kabul görmeyişi ve Sovyet sonrası dönemde Rusya-Batı ilişkilerini entegrasyon süreçleri açısından kapsamlı bir şekilde anlatan başarılı bir araştırma makalesi için bkz: “Russia, the West and the Integration Dilemma, Samuel Charap and Mikhail Troitsky, Survival, December 2013-January 2014”: http://eng.globalaffairs.ru/book/Russia-the-West-and-the-Integration-Dilemma-16231

(3)- Ukrayna krizinde Batı’nın yanlışlarının daha ayrıntılı bir analizi için bkz: http://www.halukozdalga.com/ab-ukraynada-nasil-cuvalladi/

(4)- Ukrayna sorununun nasıl çözülebileceği hakkında başarılı bir çalışma için, Rhode Island Üniversitesi siyaset bilimi profesörü ve Rusya uzmanı Nicolai N. Petro’nun şu makalesine bakılabilir:    http://www.europeanleadershipnetwork.org/how-the-eu-can-bring-ukraine-into-europe-_1128.html

(5)- Kırım’ın Osmanlı’dan kopuşu ve Rusya tarafından ilhak edilişi hakkında benim bildiğim en ayrıntılı ve başarılı çalışma, Alan W. Fischer’in “The Rusian Annexation of the Crimea 1772-183” adlı kitabıdır.

(6)- Rus tarihi ve kültürü için başlangıç seviyesinde ve hayli öğretici bir çalışma, Oxford Üniversitesi’nde Emeritus öğetim üyesi Dr. Ronald Hingley’in “ Russia, a concise history” adlı kitabıdır. İleri seviyedeki çok sayıda çalışma arasından, Sovyet Ordusu’nda hizmet etmiş ve daha sonra ülkeyi terk etmiş Tibor Szamuely’nin son derece nüfuz edici ve güçlü bir şekilde kaleme aldığı “The Russian Tradition” adlı kitabını önereceğim.

(7)- Kissinger’in Ukrayna kriziyle ilgili ve bizim buradaki görüşlerimizle önemli ölçüde paralellik gösteren mükemmel bir makalesi için bkz:  “How the Ukraine crisis ends, The Washington Post, March 6, 2014. http://www.henryakissinger.com/articles/wp030614.html

(8)- Chicago Üniversitesi’nde görev yapan John Mearsheimer’ın Ukranya konusunda Batı’nın yaptığı yanlışları inceleyen çok sayıda çalışması var. Burada bir tanesine işaret edebiliriz: “Why the Ukraine Crisis is the West’s Fault, Foreign Affairs, September-October, 2014.”

Tüm yazılarını göster