O bir piyango bileti bağımlısı!

O bir piyango bileti bağımlısı!

2 kez Milli Piyango'da büyük ikramiyeyi kazandı ama o hala ayakkabı boyacılığı yapıyor...

İki kez büyük ikramiye kazandı ama ayakkabı boyacısı. Mustafa Savgan'ın 'kaybeden' hayatı belgesele dönüştü.

"Cebimde bir bilet oldu mu kendimi huzurlu hissediyorum. Eroin gibi bir şey bu..." Cağaloğlu'nda tanımayan yok bu sözlerin sahibini. Nitekim yaşamının belgesele dökülmesi vesilesiyle, 30 yıldan uzun süredir değişmeyen köşesinde ziyaret ettiğimiz 'Mustafa Amca'yla görüşmemiz de sorulan bir adres ya da verilen samimi selamlarla sık sık kesiliyor.
Milli Piyango'dan iki kere büyük ikramiye kazanıp (Arada sık sık kazandığı daha mütevazı miktarları saymaya gerek duymuyor) her seferinde sıfırı tüketen ayakkabı boyacısı Mustafa Savgan'ın yaşamı, genç belgeselci Ender Yeşildağ ve Mehmet Özgür Candan'ın iki yıllık çalışmasının ürünü olarak, bu akşam Osmanlı Bankası Müzesi'nde, 18.00 ve 19.00'daki iki ayrı gösterimle seyirciyle buluşacak. Gösterimin ardından 'kazanmak-kaybetmek' üzerine bir de söyleşi yapılacak.
Yeşildağ ve ekibin 'kazanmak-kaybetmek' üstüne hayli kafa yorduğu 'Kaybedebilme Kabiliyeti' adlı belgesel, cebinde tek kuruş bile yokken 1979'da kazandığı 10 bin lirayla başlayan Milli Piyango serüvenini Savgan'ın ve onu yıllardır tanıyan Cağaloğlu esnafının ağzından anlatıyor. Savgan, 1982'de kazandığı 30 milyon, 1984'te kazandığı 15 milyon ve son kazandığı büyük ikramiye olan, 1987'de 35 yaşındayken cebine giren 2 milyondan sonra, biletlerini eksik etmemiş yanından. Sorunca, 'kaybedebilme kabiliyetini' büyük ikramiyeden sonra yaptığı ancak iki yıl sonra mutsuz sonla biten evliliğine bağlıyor. Tüm parasını da kahrından batırdığını anlatıyor.
Nasıl ikna ettiniz Mustafa Amca'yı?
Ender Yeşildağ: Gazeteci bir arkadaşımız bahsetti Mustafa Amca'dan. Bu kadar ikramiye çıkması, hepsini harcayıp boyacılığa dönmesi bizi heyecanlandırdı. Onda parayı boş vermiş, paralı da parasız da mutlu bir yön gördük. Filmin adı o yüzden 'Kaybedebilme Kabiliyeti'. Kaybetmenin de başarı olduğunu, kimsenin birbirine çay bile ısmarlamadığı bu çağda, bu kadar parayı harcamanın da önemli bir şey olduğunu düşündük ve bunu belgelemek istedik. Mustafa Amca'nın tezgâhına geldik, önce ayakkabılarımızı boyattık. Sonra böyle bir belgesel çekmek istediğimizi anlattık. Bizi birkaç ay oyaladı. Kameraları alıp geldik bir gün. İki seneye yakın devam ettik.
Belgesel teklifi aldığınızda siz ne düşündünüz?
Mustafa Savgan: Birdenbire yanaşmaları beni ürküttü. Tanımıyordum, gide gele alıştım. Belgeseli merak ediyorum ama geçen gösterime geç kaldım. Sonuna yetiştim. Salon çok kalabalıktı. Seyirciler beni görünce alkışladı. Gözlerim doldu, o insanlar yaşadıklarımı görmüş oldu. Yaşadıklarım zordu, kolay bir hayat yaşamadım. O acıyı insana hatırlatmak zor, bakma...
Geçmişe dönüp baktığınızda nasıl hissediyorsunuz? Pişmanlık, umursamazlık?
M.S.: İnsan pişman olmaz mı! Ama huzursuzluktan dolayı pişmanım. Namuslu yaşamak paradan önemli. İkramiyeden sonra evlendim ama mutlu olmadım. O iki yılda tüm parayı harcadım. Sonra da ufak ufak ikramiyeler kazandım. Toplamda 40-50 trilyona yakın para. 'Sana araba alalım, fabrika kuralım, işletmeciliğini yapalım' dedi bir avukat, ama kabul etmedim. Her şeyi batırdım. Sonra da çanta çanta bilet almaya devam ettim. Hem gezdik hanımla, hem bilet aldık. Zaten paraları batırmak için harcıyordum.
Bir daha büyük meblağ kazanırsanız ne yaparsınız?
M.S.: Güzel, aklı başında, efendi, 40-45 yaşlarında kafa dengi bir eş bulurum.
Mustafa Amca'yla bunca zaman geçirdikten sonra 'kazanmak-kaybetmek'te vardığınız nokta ne?
E.Y.: Onunla konuştuktan sonra epey bir yıldım. Bir türlü istediğimiz şeyi alamadım çünkü. Ama sonra beni çeken, bugünkü duruşu oldu; mutlu. Filmde de onu vermeye çalıştık. Çıktı iki kere, mutlu olamadı ama üçüncüyü kovalamaya devam ediyor. Sürekli uzağa giden bir şeyin peşinden koşmak. Trajik bir durum.


Radikal

text-ad