Achtung Achtung !!!

Güncelleme:

Aradan üç ay geçti. O günlerde medyada ‘uzman’ geçinenler Irak savaşının ‘kaç saat sonra başlayacağını’ tahmin (!) ederken yazarınız Irak’ta savaş ihtimalinin uzak olduğunu yazdı. (Ağustos 2002). Öyle gözüküyor ki savaş hala uzak ihtimal. Olsa olsa prestij açısından ufak bir operasyon mümkün. Bu köşede sürekli işlediğim konulardan birisi olan globalizasyonla ilgili yorumlarımda dünya ekonomisinin tam sağlığına kavuşmadığından defalarca söz ettim. Bu rahatsızlıkların en belirgin olduğu bölgelerden birisi Batı Avrupa. Batı Avrupa’nın lideri konumundaki ülke ise Almanya.


Almanya’ya Dikkat


Bu hafta dikkatinizi çekmek istediğim konu Almanya’nın ekonomik durumu. Daha doğrusu Alman ekonomisinin içler acısı durumu. Değerli okurlar Almanya Türkiye için önemli bir ülkedir. Geçmişte içine kapanık Türk ekonomisinin döviz sıkıntısını Almanya’da çalışan Türk işçileri gidermiştir. Bugün Türkiye’nin turizm piyasasındaki en büyük pay Alman turisttir. Türkiye’nin en büyük ihracat partneri Almanya’dır. Kısacası Alman ekonomisindeki ufak bir ‘kırgınlık’ Türk ekonomisini yatağa düşürecek güçtedir. İnsanın aklına, ister istemez, bir zamanlar tüm dünyanın gıpta ettiği Alman mucizesin nasıl bu hale düştüğü sorusu gelmekte.


İkinci Dünya savaşından yenik ve yıkık çıkan Almanya inanılmaz bir hızla kendini toparlayıp, Adenauer liderliğinde piyasa ekonomisine dönüp, ihracat motoru ile ekonomik mucize yaratmıştır. Almanların çalışkan ve düzenli olmalarının yanı sıra fazla üzerinde durulmayan ve gözden kaçan iki kurumsal makro nitelik daha bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, savaşta yenik düşen Almanya’nın silahsızlandırma sonucu askeri harcamalarının sıfıra yakın olmasıdır. Böylece Almanya savunmaya harcanacak kaynakları üretime dönük alanlara yönlendirmiştir. İkinci kurumsal faktör ise Almanya’nın güçlü ve bağımsız Merkez Bankası ve onun yürüttüğü sağlam para politikalarıdır. Alman Merkez Bankası, dünya ekonomi literatürüne ‘hiper enflasyon’ kavramını hediye eden ve Adolf Hitler’i “Reichstag” a götüren yolu asfaltla kaplayan Alman hiper enflasyonunu unutmamıştır. İşte bu iki sağlam ayak üzerinde yükselen Alman ekonomik mucizesi bugün sonbaharda hazin görünüm alan ulu çınarları andırmaktadır.


Alman Motoru Tekliyor


Otomobil motorunu icat eden Almanlar AB ekonomisinin itici gücü olmaktan uzak, aksine AB ekonomisi üzerinde engelleyici etki yapmaktadır. 2001 senesinde Alman ekonomisi yüzde 0.6 büyüme gerçekleştirmiştir. Bu sene beklenen büyüme yüzde 0.4’dür. 1991 senesinden bu güne işsizlik oranı yüzde 8 dolaylarında seyreden ekonomi son on yılda yeni işyeri yaratamamıştır. Alman ekonomisinin zayıf düşmesine neden olan faktörler de tıpkı Alman mucizesine neden olan faktörler gibi kurumsal nedenlerden kaynaklanmakta. Birinci faktör genelde Avrupa’nın sorunu olan katı işgücü yasaları. Çalışanların işine son vermeyi zorlaştıran yasalar, işverenleri istihdam konusunda isteksiz kılmakta. Merkezden ve tek elden yürütülen ücret görüşmeleri şirket bazında mikro gerçeklerden uzak kalmakta. Ayrıca işsizlik sigortasının ödediği tazminatların yüksek olması iş bulma arzusunu öldürmekte. İkinci kurumsal faktör ise bir anlamda ‘tarihin tekkerrürden’ ibaret olduğunun göstergesi. İkinci Dünya Savaşı’nda bölünen ve savunma masraflarından kurtulan Almanya şimdi on yıl önce yaşanan birleşmenin faturasını ödemeye devam etmekte. Doğu Almanya ile Batı Almanya’yı iddialı ve eşitlik ilkesine göre birleştirmeye kalkışan Alman milliyetçiliği ‘ağanın eli tutulmaz’ sendromundan zarar görmekte. Önce ücretleri eşitleme politikası sonucu verimliliği düşük olan Doğu Alman işçilerine Batı Alman işçilerle eşit ücret ödendi.Ardından Doğu Alman Mark’ı yine eşitlik prensibine göre Batı Alman Mark’ına 1’e 1 oranında gerçekçi olmayan bir kur üzerinden bozduruldu. Sonunda 1991 senesinden 1995 senesine geçen süre zarfında Doğu Almanya’da ücretler yüzde 50 arttı ve Doğu Almanya yatırım için cazibesini kaybetti. Halen Doğu Almanya yüzde 18’lere varan yoğun ve yaygın işsizlikten kurtulamamış durumda.


Suşi ve Pilsen


Geçmiş yazılarımda Japonya’nın 10 yılı aşkın süredir Almanya gibi anemik büyüme yaşadığı ve dünya ekonomisi üzerinde olumsuz etkileri olduğuna değinmiştim. Bugün Japonya’ya Almanya da eklenmiş durumda. Her iki ekonomi birleşik vaziyette dünya global ekonomisinin yaklaşık üçte birini oluşturmakta. Özellikle Almanya’nın AB nüfusunun yüzde yirmisi ve ekonomik gelirinin dörtte birini teşkil ettiğini düşünürsek Avrupa’da Almanya’sız, Uzak Doğu’da Japonya’sız dünya ekonomisinin bir yere gelmesi mümkün değil. Zaten Federal Reserve’in (ABD Merkez Bankası) geçen hafta faiz oranlarını tek başına indirmesi, Amerikan ekonomisinin yurt dışından hiç bir katkı almadığının sessiz ifadesi.


20. yüzyılın iki militarist İmparatorluğu, 21. yüzyılda değişik bir şekilde dünyaya problem olmaya başladılar. Şu anda Almanya ve Japonya’nın aynı kefede olmalarının nedeni ekonomik sorunlarına çözüm aramayı red etmelerinden kaynaklanmakta. Almanya’da ve Japonya’da ekonomik sorunları çözmek için sosyal bir konsesüs oluşturulmuş değil. Almanlar’ın katı iş ve işçi kanunlarını çözücü, Japonların ise batık bankalarla ilgili sorunlara sonuç alıcı yaklaşımları bulunmuyor. Almanya’da son seçimde Schröder’in tekrar iktidara gelmesi kamuoyunun statüko taraftarı olduğunun bir göstergesi. Her iki ülke de dünya ekonomisinin canlanması ile birlikte ihracat yaparak ekonomik sorunlarını aşabileceği inancındalar. Bir anlamda kendi sosyal ve ekonomik problemlerini ihraç edebileceklerini sanmaktalar.


Pembe Rüyalar


Oysa global koşullar biraz daha farklı. Japonlar ve Almanlar sandıkları kadar kolay bir şekilde sorunların içinden çıkamayabilirler. ABD, AB ve Japon ekonomilerinin ortak güçsüzlüğü, kendi kendini besleyen bir süreçle, müşterek zafiyete gidebilir. Dünya ekonomisinde ağırlığı olan bu üç ülke bir anlamda kendi ortak ağırlıkları altında ezilebilirler. Bu gibi durumlarda klasik IMF reçeterininde önerildiği gibi düşük faizler ve büyüyen bütçe açıkları ilaç olabilir. Geçtiğimiz hafta içinde ABD faizleri düşürmesine karşın ne İngiltere Merkez Bankası ne de Euro’nun bekçisi Avrupa Merkez Bankası faiz indirimine gitti. Japon Merkez Bankası ise yıllardan beri zaten sıfır faizle durumu idare etmekte. Bütçe açıklarına gelince Japonya’da Almanya’da ve Avrupa’nın bir çok ülkesinde açıklar zaten bir hayli kabarık. Zengin ülkelerin içinde bulunduğu bu durum basit faiz ve açık finansman politikaları ile düzelmeyebilir. Bugüne kadar literatürde fazla dikkat çekmemiş ekonomik büyümeye engel kurumsal, kültürel ve politik faktörlerle karşı karşıya olabiliriz. Şu sıralarda Japon ekonomisi hafif bir deflasyon ( fiyat düşüşü ) yaşamakta. Eğer bu hastalık diğer G-7 ülkelerine yayılırsa, düşen fiyatların yol açacağı düşük karlar ve sonuçta düşük yatırımlar kaçınılmaz olur. Bir anlamda dünya ekonomisi fasit daire içine düşebilir. Türkiye, Brezilya, Arjantin, Kore gibi ihracata umutlarını bağlamış ülkeleri zor günler bekleyebilir.


Tarih ve Tarihler :


Bu sohbahar Irak sorunu buzluğa kondu. 21 Şubat 2003 kadar Irak’ta birşey olmazken gelin bir an için 1914 sonbaharına gidelim. O yıllarda Devlet-i Aliye-i Osmaniye Avrupa’nın ‘ Hasta Adamı’ dır. Göben ve Breslau isimli Alman zırhlıları İstanbul Boğazı’ndan geçip, Yavuz ve Midilli olarak Karadeniz’e açılırlar. Osmanlı donanması Alman amiral Wilhelm Souchon emrine verilir ve Rus limanları bombalanır. Hazin vaziyette çaresizlik içinde kıvranan İmparatorluk, son bir kurtuluş hamlesi olarak, Almanya’nın safında 1. Dünya Savaşına katılır. Savaş İmparatorluğun sonu olur. Aradan 88 yıl geçmiş olmasına rağmen Yavuz zırhlısı efsanesi Türk folklöründe halen dün gibi canlıdır. Oysa bugün değişik bir Avrupa ile beraberiz. Bugün artık tarihi ile barışık, kendisiyle barışık ve Irak konusunda olduğu gibi, savaş karşıtı bir Avrupa ile komşuyuz.. Ne ki 21.yüzyıl Avrupa’sının bir de yeni ‘Hasta Adamı’ var. Adı : Alman Federal Cumhuriyeti. Nam-ı diğer, Bundesrepublik Deutschland. !!!


Diğer Yazıları
31 Mart Vakası & 31 Mart Yerel Seçimleri
Bir Türk Kedisinin Amerika Macerası
Yüzde 0,0055