Avrupa’da “sosyalist”, geri kalanda “emperyalist” misiniz?

Güncelleme:

Sosyalist Enternasyonal (SI) skandal derecede bir karar imza atarak; PYD/YPG’ye desteğini beyan etmiştir.

3 Temmuz 2016 günü basınımıza da yansıyan haberler SI adına utanç vericidir.

Bilindiği gibi, SI, sol partilerin çatı örgütlenmesidir.

PYD/YPG ise terör örgütü PKK’nın çatısı altında bulunan terör yapılanmalarıdır.

Bu yapılanmalar, “çatı örgüt” PKK’nın ülkemiz topraklarında yıllardır sürdürdüğü halk düşmanı kanlı eylemlerini, şimdilik yoğun olarak Suriye topraklarında gerçekleştirmekteler.

Sonuç olarak, PKK ve türevleri olan PYD/YPG, Türkiye, Suriye, Irak ve hatta İran dahil bölge halklarının düşmanıdır.

Coğrafyamızın yoksul gençlerini ağına düşürerek “insan avcılığı” yapan bu "yapılanmalar"; insafsız eylemlerinde Kürt kökenli yurttaşların da gözünün yaşına bakmamaktadır.

Kaldı ki PYD/YPG tüm bunları yaparken, mevcut konjonktür nedeniyle, ABD tarafından, -yine başka bir terör örgütü IŞİD’e karşı- “kara gücü” unvanıyla donatılmış durumdadır.

Fakat bu olgu Sosyalist Enternasyonal’in bu son kararını haklı çıkarmaz.

Öte yandan, Dünya’nın aklı başında çevrelerinin belirttiği gibi PKK/PYD/YPG terör kümesi, -uluslararası himaye gördüğü düşünülen- “narkotik terör örgütü” kapsamındadır.

Gelirinin önemlice bölümünü “uyuşturucu koridorlarından” sağladığı saptanmıştır.

Söz konusu uyuşturucu ticaretinin de, en başta Avrupa’daki gençleri mağdur ettiği bilinmektedir.

Sosyalist Enternasyonal, PYD/YPG’yi olumlayan ve zımnen PKK’ya destek çıkan bu son kararıyla, Türkiye’de halkımızın çektiği acıları görmezden gelmek kadar, Avrupa’daki gençlerin esenliğiyle ilgili kaygıdan yoksun davrandığı anlaşılmaktadır.

SI bu kararıyla ABD’nin güvenlik kavramını okuma yöntemiyle paralel bir anlayışa varmış ve fakat aynı ölçüde adındaki “sol” kavramından ve solun eşitlikçi, hakkaniyete dayalı gerçek barışı arayan değerlerinden uzaklaşmıştır.

Fakat örgütsel/kurumsal politikaları böylesine “tek kutuplu” “tek yanlı” üretmenin geçersizliği ve yol açtığı krizler, daha geçenlerde, Blair’in İngiltere İşçi Partisi’ni, ABD ile birlikte Irak savaşına sürüklemekteki “pişmanlığıyla” bir kez daha teyit edilmiştir.

SI çevrelerinin bu güncel örnekten de yararlanmadığı besbellidir.

Öte yandan, günümüzde kapsamlı bir mülteci sorunuyla boğuşan Avrupa’nın yaşamakta olduğu bu deneyimin, enerji vahalarını “bölerek yönetmeye” dayalı istikrarsızlaştırmanın bir sonucu olduğu ve bunun için PKK ve IŞİD benzeri terör örgütlerinin kullanıldığını kavramak için en temel sol terminolojiyi bilmek bile yeterlidir.

Belli ki Sosyalist Enternasyonal’de “teröre destek” çıkan bu son açıklamayı yapanlar açısından ne güncelin, ne nedenselliğin, ne de analizin bir önemi ve değeri vardır…

Eğer, böyle bir karar, -hele ki Paris’in, Madrid’in, Londra’nın da tıpkı İstanbul, Bağdat ve Şam gibi terörden nasibini aldığı bir çevrimde- IRA, ETA veya Korsika için söz konusu olsaydı; SI yine benzer içerikte bir deklarasyon yayınlayabilecek miydi?

Bütün olgular, SI’nin Kıt’a Avrupa’sı ile Anglo-Sakson ekseni veya AB’nin kutup başı ülkeleri dışında kalan coğrafyalar için aldığı/almadığı karar ve eylemlerde giderek daha çok “çifte standarda” duçar olduğunu kanıtlamaktadır.

Öyle olmasaydı SI tarafından, örneğin, Brezilya’nın seçilmiş ve “sol” tandanslı hükümetine karşı kimi çevrelerin bir “komplo” dediği “el çektirme” konusuna tepki verilirdi; tam tersine, bu gelişme karşısında Sosyalist Enternasyonal çevreleri yeterince tepki vermemiştir.

Bu haliye SI, adeta “değerler revizyonu” içine girdiği bir süreci yaşamaktadır.

SI’nin vaaz ettiği politik yaklaşımlar ve kararlar “Atlantik etkisinde” kaldıkça, bu yapılanmanın Batı’daki, Doğu’daki, Asya veya Afrika’daki siyasi dinamikleri dengeli bir şekilde kavrayamayacağı gerçeği bir yana; bu haliyle SI’nin, ABD’deki emekçilerin haklarına bile duyarlı davranamayacağı açıktır.

Bu haliyle ve izlediği reel politik açılımlar itibariyle korkarız ki SI, belli coğrafyalarda “sosyalist” dünyanın geri kalanında “emperyalist” diye tanımlanabilir, ki, bu da bu yapılanmanın -mevcut hakim anlayış eliyle- kendi tarihine yapılacak bir haksızlığa yol açacaktır.

İnsan haklarına, demokrasiye, hukukun üstünlüğü kadar emekçilerin dayanışmasına ve hakça bir ekonomi kadar dünyada gerçek barışa ve ulus devletlerin varlığına sahip çıkması gereken SI, çifte standartlardan kaçınmalı, varsa ön-yargılardan arınmalıdır.

Adında “sol” geçmişinde “bir tarih” olan ve uluslararası temsil odağı iddiasını taşıyan hiçbir yapı; “mafya da olsun benden olsun”; “grev kırıcısı da olsa benden olsun” diyemez ya da kararlarını, kurullarında oy kullanan bireylerin kendilerini “yakın hissettikleri” aidiyetler ekseninde ve keyfi duygusal nedenlerle alamaz; almamalıdır.

Olması gereken değil olmaması gereken bir karar alma süreci kanıksanırsa, örneğin, yarın öbür gün “Kıbrıs’ta Rum’san haklısın!” denebilir mi? Bu kabul edilebilir mi?

Öte yandan, SI’nin, 2008-2015 sürecinde Irak’ın Kuzeyindeki KDP ve KYB (Barzani ve Talabani) örgütlerine de üyelik verdiği ve PKK’nın “siyasi uzantısı” olan HDP’yi 2012’den bu yana Danışma statüsünde değerlendirdiği unutulmamalıdır.

Bu gerçekler ışığında ve SI’in bugün PYD/YPG’yi arkalayan, olumlayan, destekleyen kararından sonra yarın sıranın “PKK’nın da resmen üye yapılmasın” gelip gelmeyeceği bir büyük soru işareti olarak belirmektedir.

Bilindiği gibi Sosyalist Enternasyonal’de Cumhuriyet Halk Partisi tam üye, 'PKK ile organik ilişkide olduğu bir sır olmayan' HDP ise danışman statüsündedir.

Bu anlamda Sosyalist Enternasyonal’de Türkiye’mizi CHP’si temsil etmektedir.

CHP, Kuvay-i Milliye geleneğinden gelen, anti-emperyalist bir büyük halk hareketi olup, kendi içinde ve altı okun özüne bağlı kalarak “ortanın solu”, “sosyal demokrat” ve “demokratik sol” olmak üzere üç büyük gelişmeyi sergilemiş, Dünya tarihin en köklü siyasal partilerindendir.

CHP, Sosyalist Enternasyonal’in, halkımızın, bölgemizin ve insanlığın düşmanı terör yapılanması lehine aldığı bu son kararına şiddetle karşı durmalı, bu kararın kaldırılması için somut tepkilerini ortaya koymaya devam etmelidir.

Bu doğrultuda SI görev dönemi içinde CHP adına Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcılığı yapmakta olan ve görevini titizlikle yürüttüğü bilinen Sayın Umut Oran bu görevini gözden geçirmelidir.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin uluslararası işleyiş ve ilişkilerde zamanında ve yerli yerince tavır ve tepki koyamaması ve “açılım”, “barış” gibi süreçler sonrasında büyük kayıplara uğranılmıştır.

Eğer bu karar’a yeterince tepki verilmezse, yarın öbür gün SI’nin keyfi bir kararla, örneğin CHP ile HDP’nin bu yapılanma içindeki "tam üyeyi danışman, danışmanı tam üye" yaparak konumlarını değiş tokuş etmemesinin de bir garantisi kalmayabilir…

Sosyalist Enternasyonal’e, Türkiye’nin tarihi, bölgemizin koşulları, halkımızın esenliği için gereken uyarıların yapılması en başta bu Kurumun ve ilkelerinin yararına bir tavır olacaktır.

Diğer Yazıları
Akıl Sağlığını Yitirmekte olan Toplum!
Bir asırlık çınar nasıl batırılır ?
Belediye Encümenleri Böyle mi olmalıydı?
Çöken madencilik politikamızdır