Çöken madencilik politikamızdır

Güncelleme:

Erzincan İliç'deki altın madeni faciası, ikinci Çernobil gibi olumsuz ve ölümcül etkileri yıllara sari olabilecek bir faciadır. 

Arkada kalan yıllarda uzmanların 'burada bu iş sakıncalıdır' raporları dinlenmemiş; üstüne bir de ÇED raporu işlevsiz kılınmıştır. 

Sonuç, ortadadır... 

Resmi açıklamalara göre dokuz emekçi göçük altındadır, siyanürlü çamur tüm vadi boyunca ilerlemekte, 350 km mesafedeki Fırat sularını tehdit etmektedir. 

Tıpkı Etna yanardağının lavları gibi ilerleyen çamur yığını, üretimde olduğu gibi, havaya sülfrik asit salmakta, bu da olası bir facianın boyutlarına dair kaygıları artırmaktadır. 

Anımsayalım: Yurdumuz geçen yıl şubat ayında Doğu illerimizde deprem yıkımını yaşadı; Japonya'da olsa ufak tefek yaralanmalarla atlatılacak "ikiz depremlerde" on binlerce canımızı yitirdik...

Neden

Yapı denetimi ve yapılaşma konusunda ikmale kalmışız da ondan... 

Daha da ötede deprem yaralarının geçen bir yılda yüzde onu sarılabildi.. Deprem ile mücadelede büsbütün sınıfta kaldık... 

Madencilikte de öyle, köhnemiş, külüstür, kaotik bir düzene adeta mahkum edilmişiz...

"Fıtrat" değil mesele, israf!

Devlet, örneğin, yangın söndürme uçakları alacağına makam uçakları almaktadır...

Sonuç, her kazada, her felakette, can kaybı, doğanın yıkımı, ekonomik zarardır!

Felaketler bu adreste (Türkiye'de) facialara dönüşmektedir

İliç'teki şirketin yüzde sekseni Kanada merkezli, yüzde yirmisi, iktidara yakın Çalık grubunun şemsiyesinde...

Kanadalı kendi ülkesinde ağaç bile kesemez iken, burada kolları sıvıyor ne ekoloji, ne flora, ne toprak, ne de su tanıyor; çıkardığı altının çok büyük kısmını hooop ülkemiz dışına çıkarıyor..  

Yerli ve milli (!) ortak ise her türlü olumsuz 'yağıştan' bağışık bir koruma şemsiyesinin altında adeta; 

"vergi borçları silinen, ayrıcalıklı azınlıktan"; dolayısıyla "İliç fırtınasından"  etkileneceğe pek benzemiyor...

Olan Türkiye ekonomisine oluyor, olan çevreye ve su kaynaklarımıza olacak; 

en üzücü olarak da: giden emekçiler geri gelmeyecek...

Değerli okurlarım, deprem konusunda olduğu gibi madencilik konusunda da, serbest piyasacı, özelleştirmeci, yabancıya ödünler sağlayan politikamız bizi yer ile yeksan etmiş, zengin varlıklarımızın kapısında dilenci haline getirmiştir. 

Dünyanın Bor, Toryum gibi en değerli madenlerine sahip bir ülkenin madencilik politikası farklı olmak gerekmez miydi?

Bizdeki kaynaklar başkasının elinde olsa, adamlar dünyanın en güçlü ekonomilerinden birine sahip olurlardı...

Maden politikamız gerçekten Ulusalcı olsaydı, bugün çok az 

dış borcumuz olur, 

1 TL 1 dolarla neredeyse eşit tutulur, kişi başına milli gelirimiz ilk on yılda 40 bin doları aşardı...

Bu çok daha kaliteli sağlık ve eğitim kurumları, çok daha kaliteli ulaştırma hizmetleri, çok daha nitelikli bir kültürel yaşam demekti...

Nihayet "İliç felaketi" ile ilgili son değerlendirmem şudur:

Madencilik A'dan Z'ye devletin işidir. 

Üretimden depolamaya, iç pazara arzdan dış satıma, maden tesislerinin kurulmasından işletilmesine, emekçinin güvenliğinden doğal değerlerin öncelenmesine,, bu ekonomik faaliyet alanını, devlet, paylaşamaz, bölemez, devredemez, özelleştirme veya yabancılaştırmaya tabi tutamaz.

Madencilikte başarım elde edilen dönemlerin hemen hepsinde, yetkin ve yurtsever kamu teknokratlarının imzası vardır.

Bir gün, her alanda, Ulusalcı Halkçı İnsancıl sosyal politikalar üretilmesi ve izlenmesi dileğiyle...

 

Diğer Yazıları
Akıl Sağlığını Yitirmekte olan Toplum!
Bir asırlık çınar nasıl batırılır ?
Belediye Encümenleri Böyle mi olmalıydı?
Gıdada fiyat terörü