Karalama

Güncelleme:

Kağıdı kirletmeden yazabilmek o kadar zor ki; her yer karanlık; rüşvet, baskı, sansür, zam…

Türkiye, saydamlıkta ve insani gelişmişlikte çoktan küme düştü!

Yangını şölen, depremi şenlik sanacak kertede malul, toplumsal akıl…

İktidara bak, muhalefetten yak! Biri müstehcen diğeri uhrevi iki TV dizisi arasına anketler sıkıştırılıyor.

Kimse, seçim sistemini, % 10 baraj garabetini, ikiz yasaları, su kaynaklarını, konuşamıyor.

Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk… Paralel dengede ters parende atmasalar; gündemde bile değildi.

Ancak…

Olası bir yönetim değişikliğinde Türkiye’nin hasar tespit raporunu ortaya koymak bile büyük mesele.

Açık konuşalım: Halktan güçlü bir düzen var. Lastik değiştirecek, yine emeği ve bilimi ezecek!

Böyle giderse, bir sonrası, öncesini tekrar ettirir, o defa, emperyalizm Anadolu’ya, tam olarak çöker!

Büyük kuşatma, derin karartma, kahreden suskunluk, öldüren yalnızlık… Cenneti cehennem yaptılar.

Siyasette, sanatta, sporda dahası akademik dünyada; kayırmaca olmadan belirmek mümkün değil.

Tablo, bu! Bir zamanların örnek ülkesi Türkiye, celladına aşık meczuplar beldesi halinde…

Peki çıkış var mı? Adettendir, son kavşağa girilmeden, son viraja gelinmeden pek de konuşulmaz.

Ama şimdi susan ebediyen susmalı ve artık herkes eteğindeki taşı dökmelidir.

Bir; onarım!

İki; yeniden yapılanma!

Üç; kalıcı kazanımlar!

Yasama, Yürütme, Yargı… Bunların eş sözcükleri sırasıyla: adil seçim, Hesap Verilebilirlik, Bağımsızlık!

Yeniden Yapılanmaya gelince… Etkin, katılımcı yönetim, karma ekonomi, istihdam ve yatırım..

Ve kalıcı kazanımlar: Sosyal devletin ihyası, milli gelir paylaşım vasatı, çağdaş vatandaşlık hakları…

Ve…

Kuşakları heba edilmiş bir Millet için, bir seçim kazanmakla sınırlı siyasetten kötüsü olamaz.

Amaç, ülkenin geleceğini kazanmak olmalı… O nedenle, onarım, yapılanma, kazanıma odaklanmalı.

Bunu söyleyecek, bu hedefi temellendirecek siyaset ve kadroları bir yerlerde mutlaka vardır!

Fakat, cambazla avutulan, cam ekranda uyutulan Milletin, kaybettiğini arayacak mecali bile yoktur.

Yine de bıkmadan, usanmadan ve bulunabilecek her mecrada gerçeğin bilgisi halkla paylaşılmalıdır.

Eğer Millet, kendinden olanla “buluşursa”;

Eğer gerçek halkçı ve yurtsever siyasetçiler “kül kedisi tutsaklığını” bir şekilde aşar da; sahneye, sahaya, alanlara çıkarsa;

İşte o andan başlar yaşam yeniden:

Ekonomisi gelişen, demokrasisi iyileşen, toplumsal anlamda yenilenen, güçlenen bir Türkiye…

İşte bu özlem –sanırım- hepimizindir!

Diğer Yazıları
Akıl Sağlığını Yitirmekte olan Toplum!
Bir asırlık çınar nasıl batırılır ?
Belediye Encümenleri Böyle mi olmalıydı?
Çöken madencilik politikamızdır