Televole Kültürünün Rasyonalitesi :

Güncelleme:

Ciddi geçinen beyefendiler ve hanımefendiler toplumun ‘Televole’ kültüründen şikayetçi. O kadar şikayetçi ki bir ara medyada MİT’in bile bu konuda uyarıcı rapor hazırladığı duyuruldu. Benim bu haftaki yazımda üzerinde duracağım yaklaşım ‘Televole’ kültürünün ne gibi toplumsal zararları olduğu değil, bu coğrafyada niçin yeri ve nasıl bir rasyonalitesi olduğu.

İnsan Türkiye’de toplumun neden ‘Televoleci’ olduğunu anlamak için nereden başlayacağını bilemiyor. Örnekler yüzlerce. Her biri insanın üstüne üstüne geliyor. İnsan oyuncakçı dükkanında sınırsız harcama yetkisi verilmiş çocuk gibi heyecandan neyi ele alacağını bilemiyor.

Gelin isterseniz biz yine favori konumuz politikacılardan başlayalım. Ne de olsa Osmanlı kültürünün motiflerini taşıyan bir hükümet var başımızda. İktidarın ideologları sanırım Osmanlı hiyerarşisinde kullanılan her tür ünvanın mutfak ve yemekle ilgili olduğunun bilincinde. Yemek içmek ve eğlenmek konusunda, Osmanlı kültürünün zevkin şahikasını fethettiği bir gerçek. Osmanlı’nın başarısını sürdürmeyi arzulayan hükümetin Davos’a ‘sazlı sözlü ve dansözlü’ çıkartma yapmasına şaşmamak gerekir. Dünyanın karamsarlığa düştüğü yeni milenyumda hiç olmazsa etrafa biraz neşe saçtılar, keyif dağıttılar. Alp dağlarında hoş bir seda olarak kaldılar.

Yakın Tarihte Ekilen Tohumlar

Sanayi toplumu olmayı başaramamış fakat Batı’nın teknolojik üstünlüğü altında ezilen yerli burjuvazi, kurtuluşu Batı hayranlığında bulmuştur. İstanbul’da doğal habitatını yakalamış ‘Liman Burjuvazisi’ çok dar çevrede Batı’lı bir yaşam sürdürürken, marjinal burjuva pusulasını tam şaşırmış vaziyettedir.Televole kültürünün itici gücü manken kızlarımızın bugünkü konumları, Yakup Kadri’nin işgal yıllarında İstanbul’lu hanımların genç ‘İngiliz zabitanlar’la maceralarını anlattığı roman kahramanlarından pek farklı değil.

Genç ve idealist bir subay olarak işgal İstanbul’unda yaşadığı deneyimler, süfli ve gevşek ortamda peydahlanan ahlak dejenerasyonunu gözlemleyen genç Osmanlı subayı Mustafa Kemal’i etkilemiştir. Yıllar sonra Cumhuriyet’i kurarken Mustafa Kemal’in psikolojisinde İstanbul tecrübeleri etkileyici rol oynamıştır. Kafasında kurduğu ülke modeli ve vizyonu zaman zaman ‘O İşgale’ reaksiyon unsurları taşır. O günkü kültür yozlaşmasına isyanını yıllar boyu İstanbul’a adım atmamakla sembolize etmiştir Mustafa Kemal.

Yeşeren Meyveler :

Bugünkü Cumhuriyet kitlelere bekleneni verememiş durumdadır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başlattığı hareket ve estirdiği rüzgar hızını kaybetmiştir . Türk ekonomisinin dünyadaki göreceli konumu ve halk kitlelerinin gerçek dışı tüketim beklentileri ortadadır. Milli burjuvadan yoksun, körü körüne Batı hayranı bir orta sınıf kültürsüzlük içinde kendini aramaktadır. Bu arayışın içinde değişik fakat belirgin ‘Leitmotif’ler bulunmaktadır.

Ana motifler arasında ilk dikkati çeken, toplumun sürekli bir kurtarıcı arayışı içinde olmasıdır. Bu bağlamda geçtiğimiz yıl ekonomik Mesih olarak pazarlanan Derviş en güzel örnektir. İçine düştüğü krizden kurtulacağını sanan toplum (belki de buna medya tarafından şartlandırılan toplum) bir süre daha oyalanmıştır. Sonuç yine hüsrandır.

Orta sınıfın pusulasız (yeni tekno deyimle GPS’siz ) kimlik arama sürecinde ikinci ana motif, hem toplumsal düzeyde hem kişisel bazda , bir rant arayışı içinde olmaktır. (Burada rantı üretmeden, katma değer yaratmadan, katkıda bulunmadan, dışarıdan yapılan parasal enjeksiyon olarak tanımlıyorum).

Siyasi bağlantılar, politikacılarla gizli ve açık ortaklıklar, hemşerilik v.b. yollardan kamudan ihale almak rant kaynaklarının başında gelmektedir. Büyük bir kamu ihalesi kapmak orta-sınıfdan sıradan bir ailenin kaderini değiştirebilmektedir. (Meraklısına Not: Koç Grubunun bakkallığı bıraktıktan sonra ilk işi devlet mütaahitliği ve ilk ihalesi de Ankara Hastanesidir). Bazen milliyetçi olmak da ihale almak için önemli faktör olmaktadır.Atatürk Barajı’nın Ata grubuna en iyi fiyat gözetilmeksizin verilmesi buna iyi bir örnektir.

Televole kültüründe, ‘hem selamı getiren, hem selamı gönderen’ unsur olarak ‘duble-rol’ oynayan medya özel konumdadır. Rant sağlamada medyanın ayrıcaklı bir konumu vardır. Adalet sisteminin kaplumbağa hızı ile çalıştığı bir ülkede, en çok bağıranın haklı olduğu ortamda, medya patronu olmak veya medyada etkili bir konumda bulunmak, rant için en verimli konumdur. Siyasilere, bürokratlara, polise ve adalet mensuplarına yakın olan gazeteciler, patronlarına iş bağlantısı sağlarken, kendilerine iyi rant toplamaktadırlar.

İşin komik tarafı bütün bunları gerçeklestirirken de sürekli ‘etik’ marka sakız çiğnemektedirler !

Başka bir rant kaynağı da kasaba kökenli sığ siyasetten geçmektedir. Bu ortamda, imar durumu, yönetmelik, kararname ve kanunlar rant sağlamak için başlıca enstrümanlardır. Son yıllarda özellikle turizm bölgelerinde yaşanan kavga budur.

Bir avuç grup üretmeden rant sağlayarak kazanç elde ederken, geniş kitlelerin durumu nedir sorusu ister istemez akla gelmektedir.

Başka Seçenek Var mı ?

Üretemeyen, rant yolu ile hızlı ve aşırı kazanç sağlayan toplumlarda gösteriş tüketimi*, ve alemcilik, tutulan eğlence tarzı olmaktadır.Günümüde Osmanlı’nın ‘hamam alemi’ kültürü ‘Televole’ kültürü olarak ‘vahdeti-vücut’ bulmuştur. Şaşkın köylü kitlelerinin fazla seçeneği kalmamıştır. Kader, kısmet, felek, ahır dünya lafazanlığı arasında varoşlarda kültür açmazına düşmüş insanlar, televole kültürünün gönüllü pasif katılımcıları olmuşlardır. Bu kitlelerin tek seçeneği , özellikle TV aracılığı ile bu alemin bir parçası haline gelmek ve eğlenmektir. Televole eğlence biçimi ayrıca bir dizi yan avantaj da sağlamaktadır. Örneğin, geleneksel aile görüntüsünden taviz vermeden hem de bedavadan eğlenerek her türlü ‘rezilliği’ izlemek gibi.

Birinci jenerasyondan sonra gelen ikinci kuşak üyeleri arasından genç, güzel ve cesaretli olanlar hızlı bir şekilde piyasaya dalmaktadır. Yeni gelenlerle bu alemin ‘kurtları’ arasında ‘çirkef’ rekabet ayrı bir eğlence kaynağı oluşturmaktadır. Sonuçta televole kültürü kendi momentumunu kendi yaratmış ve yan sanayiler geliştirmiş bir sektör olarak toplumda yerini almış bulunmaktadır.

Türkiye “Televole” kültürü ile ‘seviyeli bir beraberlik’ yaşarken, yanlız değildir. Brezilya’nın estetik cerrahlarının dünya çapında ün kazanması, Arjantin’in ‘manken sanayiinin’ dünyanın en ileri (!) teknolijisine sahip olması, bilinen gerçeklerdir. Üç ülke arasında benzerlikler boldur. Her üç ülke de ‘Televole’ kültürünün ahlak anlayışına uygun olarak ikinci sevgilileri ‘enflasyon canavarı’ ile eşzamanlı ‘seviyeli bir beraberlik’ daha sürdürmektedir.

Arjantin, Brezilya ve Türkiye dünya futbolunda zirvededir. Ne ki her üç ülke de dış borç liginde liderliğe oynamaktadır.

Sonuç olarak ‘Televole’ kültürü bize yatkın bir kültürdür. Zevk aldığımız bir eğlence türüdür. Her türlü mikro-biolojik hücrenin yaşam bulabileceği bir kültür ortamdır.

Belki ‘Televole’ olmasa sokaktaki insan için ömür törpüsü haline gelen günlük yaşam tam çekilmez olacak.

* ATO’nun ‘Kredi Kartları Anketi’ne göre, kart kullananların yüzde 43’ü ödeme güçlüğü çekiyor, yüzde 51’i ancak asgari ödeme yapabiliyor, yüzde 26’sı ise borcunu ikinci bir kartla borçlanarak kapatıyor.

18 Şubat 2003, New York, New York


Diğer Yazıları
31 Mart Vakası & 31 Mart Yerel Seçimleri
Bir Türk Kedisinin Amerika Macerası
Yüzde 0,0055