Yatırımlar Heyecanlandırır Beni..

Güncelleme:

Fabrikalar, yollar, köprüyollar, limanlar, barajlar, toplu konutlar ve tabii en az bunlar kadar önemli olarak eğitim için okullar, sağlık için hastaneler, dahası bilimsel kitaplar ve eserler heyecanlandırır beni…

Tek bir harf öğrenmek kadar, tek bir tuğla, bir tek çivi ya da bir malanın ele alınması; bir harcın karılması da, bende benzer şükran duygularını uyandırır... İşçiye, girişimciye, hakça kredilendiren bankacıya, destek olan yerel yöneticiye kalben sarılırım, hiç tanımasam da…

Kalkınma/ büyüme; daha tercih ettiğim terimle “gelişme” de bence budur ve yalnız maddi alt yapıyı değil insani üst yapı yatırımlarını da gerektirir. Çeliğin, demirin, çimentonun tüketimi kadar, kentte (ve hatta kasabadan) tiyatro, sinema biletlerinin daha çok aranması, daha fazla sayıda kitap satın alınması, umutlandırır beni…

İş için yolumun geçtiği kentlerin geceyse lambalarına bakar, ‘insanlarımız mutlu mu?’ diye sorarım… Kenti, kasabayı, köyü, gün ışığında bir önceki haliyle karşılaştırır; hayalimde yarınlara taşırım…

İzmit girişinde viranelerin soba dumanı ile çevresindeki fabrika bacalarının dumanına takılır gözlerim; ikisi de tütüyorsa pek sorun yoktur!.. Ankara’dan çıkışımla girişim arasında, Başkentin tepelerine en yüksek inşaat tekniğini zorlarcasına kondurulan evleri yoklar gözlerim; ‘toplu konuta, sosyal konuta kaç aile kavuştu?’ diye sorarım…

Kahramanmaraş’ın otobanlarının darısı Yozgat’ı, Sivas’ı bağlayan sarp yolların başına derim, Güneydoğu’da yükselen hava alanlarını düşünürüm, “Mardin Madrid olacak” diyen heyecanı paylaşırım.

İlla ki, Karadeniz’den haber ararım; ‘turizm çeşitlendi, yurttaşların, doğal vadilere sahip çıkma bilinci gelişti’ dendiğinde coşarım; Beyşehir’i anarım; nitelikli tarım topraklarıyla Edirne’nin, Trakya’nın hizmet sektörünün Bulgar’la, Yunanla yarıştığını bilmek gönendirir beni…

Kapadokya’nın gücünü düşünürüm, Antalya’dan Mersin’e, Gaziantep’ten Eskişehir’e belediyeciliğin iyi örneklerinin mutluluğu eşliğinde, Kıbrıs Türklerinin bir de şu ambargo olmasaydı ne kadar gelişmiş bir ekonomi oluşturabileceklerini düşünür dururum…

Yatırımlar heyecanlandırır ve umutlandırır beni… Ancak yatırım kuşkusuz bir kaynak sorunu. Kaynakların birikmesi tasarrufa ve dış satım dahil net gelir artışına bağlı. Her iki açıdan henüz özlenilen noktada değiliz. Mali istikrar ile kaygı verici boyutta cari açık kol kola gidiyor. Dış borçlanmaya karşılık IMF’ye direnebiliyoruz. ‘Yardımlar’ sosyal güvenlik sistemini adeta ikame ediyor!

Bu gerçeklerin bilinciyle, “yatırım” heyecanını paylaşmak zorundayız. İş yaratmamız gereken milyonlar var. Milli geliri adil dağıtmak, artı değeri ekonomiye yönlendirmek, ekonomi dışı kesimleri kayıt altına almak durumundayız.

Mülkiyetin yerli / yabancı; kamu / özel olmaklığı ‘aşıldı’ denirken; sahiplenme duygusu açısından en az mülkiyet kadar önemli olan aidiyet duygusuna önem vermeliyiz. Aidiyet duygusunun, yani, üreten, çalışan, okuyan; hayata umutla bakan biz insanların, varlıkta ve yoklukta her şeyin bizim için olduğuna inanışımızın ‘aşınmamasına’ da özen göstermeliyiz.

Evet, yatırım, kalkınma/büyüme; gelişme insanlar için ve Türkiye de buna layık bir uygarlık.

Heyecanım, umudum, özlemim, dileğim, varsa emeğim ve kabul olursa dualarım onun için…
 

Diğer Yazıları
Akıl Sağlığını Yitirmekte olan Toplum!
Bir asırlık çınar nasıl batırılır ?
Belediye Encümenleri Böyle mi olmalıydı?
Çöken madencilik politikamızdır