Batılı kamuoyunun son günlerdeki en büyük ilgi odağı Alaska’daki Trump-Putin zirvesiydi. Zirvenin net sonucu Rusya’nın savaşı kazandığının siyaseten tescili oldu.
● Ukrayna’nın NATO üyeliği son konusu bile değil. Trump yönetimi bunu açıkça söylüyor. Zaten önceki Biden yönetimi bile bu gerçeği kabul etmişti.
● Rusya halen Ukrayna topraklarının yaklaşık %20’sini kontrol ediyor (Kırım dahil beş vilayet). Belli oldu ki bu arazilerin tamamı Rusya’ya bırakılacak, ama nihai barış anlaşmasında hukuki tanıma (de jure) içermeyen bir formül bulunacak. Kolay bir diplomatik görev. Rusya ise buna çoktan razı.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte bile bakın ne diyor: “Barış anlaşması, işgal edilen Ukrayna topraklarında fiili Rus kontrolünü kabul edebilir.”
● Ukrayna’nın silahlanmasına sınırlandırma gelecek, askeri açıdan tarafsız ülke olacak. Avrupalılar veya başka ülkeler Ukrayna’ya diledikleri gibi silah sistemleri konuşlandıramayacak. Şu anda gayri resmi görüşmeler, Avrupalı ülkelerin Ukrayna’ya eğitim amaçlı askeri uzman göndermesinin Rusya tarafından kabul edilip edilmeyeceği çerçevesinde yapılıyor. Ancak geriye kalan topraklarıyla Ukrayna, Avrupa Birliği’ne üye olabilecek.
● Bu koşullarda Ukrayna’nın güvenlik garantisine ihtiyacı var. Gerçek bir güvenceyi ancak ABD sağlayabilir. Trump yönetimi buna yanaşmıyor, güvenlik garantisini Avrupa versin diyordu. Ama son günlerde Washington’un kabul edebileceği yolunda işaretler var.
● Trump, barış anlaşmasının imzalanmasıyla beraber Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılmaya başlayacağını ve bir program çerçevesinde tamamının kalkacağını açıkladı.
Batılı siyasetçiler ve Batı medyası henüz itiraf etmek istemese de bu hususlar savaşı Rusya’nın kazandığının açık tescili anlamına geliyor.
Öyleyse Alaska zirvesinde ateş kes mutabakatı niçin çıkmadı ve Ukrayna-Rusya arasında ciddi ikili müzakereler niçin başlamıyor?
Çünkü savaş alanında askeri üstünlüğü elinde tutan ve kazanan taraf olduklarını gören Rusya’nın generalleri, rahatlıkla daha fazla toprak alabileceklerini hesaplıyor. Ukrayna ordusu zor durumda ve cephe hatlarından yer yer çöküş sinyalleri geliyor.
Rusya işgal ettiği beş vilayetten ikisini tamamen, diğer üçünün topraklarını ise büyük ölçüde ele geçirdi (Donetsk, Herson, Zaporojye).
Putin’in ileri sürdüğü ateşkes şartı şu: Bu üç vilayette Rus ordusunun henüz alamadığı araziden Ukrayna ordusu çekilsin! Yani o toprakların Rusya’ya “hediye edilmesini” istiyor.
Tabii bunu hiçbir Ukrayna hükümeti kabul edemez, Zelenski de etmedi. Bunun üzerine Putin’in tebessüm ederek verdiği yanıt “O zaman askeri yoldan hallederiz” oldu.
Önümüzdeki haftalarda Donetsk vilayetinde stratejik konumda bulunan ve Ukrayna ordusunun ağır şekilde tahkim ederek savunduğu Pokrovsk şehrinin düşmesi bekleniyor. Şehir Rus ordusu tarafından çevrilmiş durumda. O takdirde Ukrayna ordusu Donetsk vilayetinin tamamından çekilmek zorunda kalabilir.
Sonra neler olur, göreceğiz.
Ukrayna’nın arazide zor durumda olduğunu gören Avrupa ülkeleri son haftalarda şiddetli şekilde ateşkes için bastırıyordu.
Ama Putin Alaska zirvesine, sahada askeri üstünlüğe sahip ülkenin lideri olarak gitti ve neredeyse istediği her şeyi elde ederek döndü.
Ateşkes olmadı. Kritik Amerika ilişkilerini koparmadı. Trump’la tekrar görüşme mutabakatı sağlandı, üstelik Trump Rusya’ya gitmeyi kabul etti. Böylece arazide istediklerini elde edebilmek için Rusya zaman da kazandı. Trump’ın yeni yaptırım uygulaması (şimdilik) söz konusu değil. Batı’nın Rusya’ya uyguladığı diplomatik tecrit un ufak oldu.
Şubat ayında Beyaz Saray’da Trump-Zelenski zirvesi yapılmıştı.
Trump’ın Beyaz Saray ve Alaska zirvelerinin kıyaslanması dahi, Ukrayna ve Rusya’nın mukayeseli konumları ve güçleri hakkında yeterli bilgi vermeye yetiyor.
* * *
Amerika’nın ve dünyanın muhtemelen en etkili medyası The New York Times gazetesinde birkaç gün önce, tam yedi muhabir tarafından uzun araştırmalar sonunda hazırlanan, ilginç ve uzun bir haber-analiz yayınlandı.
Haber-analiz, savaşı niçin Rusya’nın kazandığını anlatıyor. Tabii başlık biraz farklı seçilmiş: “Putin, niçin Rusya’nın sahada üstünlüğe sahip olduğunu düşünüyor?”
Araştırmanın ulaştığı iki önemli sonuç var.
Birincisi, Rusya’nın savaş alanına Ukrayna’dan çok daha fazla asker sürebilme imkanına sahip olması; yıllardır günde ortalama bin askerden fazla!
İnceleme, Rusya’nın askere alma sistemini ayrıntılı şekilde anlatıyor.
İkinci önemli neden ise, Rusya’nın askeri sanayii kapasitesinin Ukrayna’nın sahip olduğu imkanlara kıyasla çok daha üstün olması: “Rusya, Ukrayna ve Batılı müttefiklerinin toplamda ürettiğinden daha fazla silah, cephane ve askeri araç üretiyor.”
Ne kadar acı!
Rusya’nın askere alma havuzunun Ukrayna’nın birkaç misli olduğunu ve çok güçlü askeri sanayisini görmek için, yarım milyon insanın öldüğü bir savaşın yapılması mı gerekiyordu?
Ukrayna’nın mahvolması ve topraklarının beşte birini kaybetmesi mi gerekiyordu?
Biz dahil pek çok gözlemci, savaşın ilk günlerinden beri tam da bu iki faktöre defalarca işaret etmiştik.
Trump’ın Putin’le yaptığı görüşmeyi, önceki Başkan Joe Biden niçin yapmadı?
Putin defalarca Amerika’yla görüşmek istedi, ama Biden ısrarlı şekilde reddetti.
Niçin?
Trump diyor ki “Ben Başkan olsaydım bu savaş başlamazdı”. Doğru söylüyor.
Barış için görüşmeye hazır bir ABD Başkanı olsaydı, bu savaş kesinlikle başlamazdı.
Bu rezilliğin ve korkunç bedelin hesabını kim ödeyecek?
">
Batılı kamuoyunun son günlerdeki en büyük ilgi odağı Alaska’daki Trump-Putin zirvesiydi. Zirvenin net sonucu Rusya’nın savaşı kazandığının siyaseten tescili oldu.
● Ukrayna’nın NATO üyeliği son konusu bile değil. Trump yönetimi bunu açıkça söylüyor. Zaten önceki Biden yönetimi bile bu gerçeği kabul etmişti.
● Rusya halen Ukrayna topraklarının yaklaşık %20’sini kontrol ediyor (Kırım dahil beş vilayet). Belli oldu ki bu arazilerin tamamı Rusya’ya bırakılacak, ama nihai barış anlaşmasında hukuki tanıma (de jure) içermeyen bir formül bulunacak. Kolay bir diplomatik görev. Rusya ise buna çoktan razı.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte bile bakın ne diyor: “Barış anlaşması, işgal edilen Ukrayna topraklarında fiili Rus kontrolünü kabul edebilir.”
● Ukrayna’nın silahlanmasına sınırlandırma gelecek, askeri açıdan tarafsız ülke olacak. Avrupalılar veya başka ülkeler Ukrayna’ya diledikleri gibi silah sistemleri konuşlandıramayacak. Şu anda gayri resmi görüşmeler, Avrupalı ülkelerin Ukrayna’ya eğitim amaçlı askeri uzman göndermesinin Rusya tarafından kabul edilip edilmeyeceği çerçevesinde yapılıyor. Ancak geriye kalan topraklarıyla Ukrayna, Avrupa Birliği’ne üye olabilecek.
● Bu koşullarda Ukrayna’nın güvenlik garantisine ihtiyacı var. Gerçek bir güvenceyi ancak ABD sağlayabilir. Trump yönetimi buna yanaşmıyor, güvenlik garantisini Avrupa versin diyordu. Ama son günlerde Washington’un kabul edebileceği yolunda işaretler var.
● Trump, barış anlaşmasının imzalanmasıyla beraber Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılmaya başlayacağını ve bir program çerçevesinde tamamının kalkacağını açıkladı.
Batılı siyasetçiler ve Batı medyası henüz itiraf etmek istemese de bu hususlar savaşı Rusya’nın kazandığının açık tescili anlamına geliyor.
Öyleyse Alaska zirvesinde ateş kes mutabakatı niçin çıkmadı ve Ukrayna-Rusya arasında ciddi ikili müzakereler niçin başlamıyor?
Çünkü savaş alanında askeri üstünlüğü elinde tutan ve kazanan taraf olduklarını gören Rusya’nın generalleri, rahatlıkla daha fazla toprak alabileceklerini hesaplıyor. Ukrayna ordusu zor durumda ve cephe hatlarından yer yer çöküş sinyalleri geliyor.
Rusya işgal ettiği beş vilayetten ikisini tamamen, diğer üçünün topraklarını ise büyük ölçüde ele geçirdi (Donetsk, Herson, Zaporojye).
Putin’in ileri sürdüğü ateşkes şartı şu: Bu üç vilayette Rus ordusunun henüz alamadığı araziden Ukrayna ordusu çekilsin! Yani o toprakların Rusya’ya “hediye edilmesini” istiyor.
Tabii bunu hiçbir Ukrayna hükümeti kabul edemez, Zelenski de etmedi. Bunun üzerine Putin’in tebessüm ederek verdiği yanıt “O zaman askeri yoldan hallederiz” oldu.
Önümüzdeki haftalarda Donetsk vilayetinde stratejik konumda bulunan ve Ukrayna ordusunun ağır şekilde tahkim ederek savunduğu Pokrovsk şehrinin düşmesi bekleniyor. Şehir Rus ordusu tarafından çevrilmiş durumda. O takdirde Ukrayna ordusu Donetsk vilayetinin tamamından çekilmek zorunda kalabilir.
Sonra neler olur, göreceğiz.
Ukrayna’nın arazide zor durumda olduğunu gören Avrupa ülkeleri son haftalarda şiddetli şekilde ateşkes için bastırıyordu.
Ama Putin Alaska zirvesine, sahada askeri üstünlüğe sahip ülkenin lideri olarak gitti ve neredeyse istediği her şeyi elde ederek döndü.
Ateşkes olmadı. Kritik Amerika ilişkilerini koparmadı. Trump’la tekrar görüşme mutabakatı sağlandı, üstelik Trump Rusya’ya gitmeyi kabul etti. Böylece arazide istediklerini elde edebilmek için Rusya zaman da kazandı. Trump’ın yeni yaptırım uygulaması (şimdilik) söz konusu değil. Batı’nın Rusya’ya uyguladığı diplomatik tecrit un ufak oldu.
Şubat ayında Beyaz Saray’da Trump-Zelenski zirvesi yapılmıştı.
Trump’ın Beyaz Saray ve Alaska zirvelerinin kıyaslanması dahi, Ukrayna ve Rusya’nın mukayeseli konumları ve güçleri hakkında yeterli bilgi vermeye yetiyor.
* * *
Amerika’nın ve dünyanın muhtemelen en etkili medyası The New York Times gazetesinde birkaç gün önce, tam yedi muhabir tarafından uzun araştırmalar sonunda hazırlanan, ilginç ve uzun bir haber-analiz yayınlandı.
Haber-analiz, savaşı niçin Rusya’nın kazandığını anlatıyor. Tabii başlık biraz farklı seçilmiş: “Putin, niçin Rusya’nın sahada üstünlüğe sahip olduğunu düşünüyor?”
Araştırmanın ulaştığı iki önemli sonuç var.
Birincisi, Rusya’nın savaş alanına Ukrayna’dan çok daha fazla asker sürebilme imkanına sahip olması; yıllardır günde ortalama bin askerden fazla!
İnceleme, Rusya’nın askere alma sistemini ayrıntılı şekilde anlatıyor.
İkinci önemli neden ise, Rusya’nın askeri sanayii kapasitesinin Ukrayna’nın sahip olduğu imkanlara kıyasla çok daha üstün olması: “Rusya, Ukrayna ve Batılı müttefiklerinin toplamda ürettiğinden daha fazla silah, cephane ve askeri araç üretiyor.”
Ne kadar acı!
Rusya’nın askere alma havuzunun Ukrayna’nın birkaç misli olduğunu ve çok güçlü askeri sanayisini görmek için, yarım milyon insanın öldüğü bir savaşın yapılması mı gerekiyordu?
Ukrayna’nın mahvolması ve topraklarının beşte birini kaybetmesi mi gerekiyordu?
Biz dahil pek çok gözlemci, savaşın ilk günlerinden beri tam da bu iki faktöre defalarca işaret etmiştik.
Trump’ın Putin’le yaptığı görüşmeyi, önceki Başkan Joe Biden niçin yapmadı?
Putin defalarca Amerika’yla görüşmek istedi, ama Biden ısrarlı şekilde reddetti.
Niçin?
Trump diyor ki “Ben Başkan olsaydım bu savaş başlamazdı”. Doğru söylüyor.
Barış için görüşmeye hazır bir ABD Başkanı olsaydı, bu savaş kesinlikle başlamazdı.
Bu rezilliğin ve korkunç bedelin hesabını kim ödeyecek?