Kendisiyle kıyaslanabilir ülkeler grubu içinde en kötü yönetilen Türkiye; ekonomisi dipte, adalet düzeni çürümüş, yolsuzluk skandalları içinde kıvranan hüzünlü bir görüntü veriyor.
Aynı zamanda değişik küresel merkezden yayılan endişe verici sinyaller artıyor. Olup bitenleri tek cümlede özetlemek gerekirse:
– Dünya, küçük adımlarla da olsa, nükleer savaşa doğru yol alıyor.
Sorunlardan biri Ukrayna savaşı. ABD Başkanı Trump kısa süre içinde Ukrayna’da barışı sağlama sözü vermişti. Göreve başlayalı yedi aydan fazla oldu, ama henüz barış müzakereleri dahi başlamadı.
Ukrayna savaşının bitmesi, en iyi ihtimalle haftalarca sürecek zor, ayrıntılı ve sabırla yürütülecek müzakereleri ve muhtemelen yüzlerce sayfa tutacak anlaşma metninin hazırlanmasını gerektiriyor. Barış isteniyorsa, Ukrayna ve Rus heyetlerinin bir yere kapanıp olabildiğince TV kameralarından uzak ve dışarıya bilgi sızdırmadan bu meşakkatli görevi üstlenmesinden başka yol yok.
O nedenle bu yıl İstanbul’da yapılan ve başladığı gün biten üç toplantı, bütün olumlu yönlerine rağmen, barış müzakerelerinin başladığını göstermiyor.
Birkaç ay önce piyasaya çıkan “Hubris- Ukrayna savaşı, jeopolitik ve uluslararası hukuk” başlıklı kitap, son yıllarda konuyla ilgili okuduğum en kapsamlı ve etkileyici çalışma.
Yazarı Profesör Emeritus Ola Tunander, Norveç’teki PRIO’da (Peace Research Institute Oslo– Oslo Barış Çalışmaları Enstitüsü) on yıllardır uluslararası ilişkiler ve özellikle güvenlik konularında çalışıyor.
PRIO, Prof. Johan Galtung tarafından 1959’da kuruldu. “Barış ve Çatışma Çalışmaları” (Peace and Conflict Research) alanında uzmanlaşmış dünyadaki ilk kurum olarak tanınıyor.
Tunander’in kitabı için seçtiği başlık “Hubris” eski Yunanca bir sözcük, ölçüsüzlüğü ve hayasızlığı simgeler. Kibir, kendini beğenmişlik, kendine sahip olmadığı güç ve kudreti atfetme, başkalarını küçük görme gibi anlamlar taşır. Tunander Hubris sözcüğünü Batı ve bazı Batılı kurumlar için kullanıyor.
Yazar, Ukrayna savaşıyla ilgili ayrıntılı analizler yaptıktan sonra, savaşın bitişi için dört senaryo olduğunu anlatıyor.
Bu senaryoda savaşın bir süre daha tırmanmaya devam etmesi, o arada önce İngiltere’nin Rusya’ya füzelerle saldırması ve yanıt olarak Moskova’nın Avrupa’daki bazı askeri üsleri vurması da mümkün. Ancak savaşı daha fazla tırmandırmak istemeyen Avrupa büyük ölçüde Rusya’nın taleplerini kabul eder. Kırım dahil beş vilayet (diğerleri Donetsk, Luhansk, Herson, Zaporijya) Rusya’ya bırakılır. Geriye kalan Ukrayna NATO’ya üye olamaz ve askeri tarafsızlığı kabul eder. Bu Ukrayna için en iyi çözümdür. Rusça konuşmayan büyük bir çoğunluğun yaşadığı topraklara ve Karadeniz’de bir sahile sahip olacaktır.
Ukrayna giderek yeterli sayıda askeri cepheye sürmekte zorlanır. Avrupa ülkeleri destek için gerekli 100 bin civarı askeri muhtemelen Ukrayna’ya savaşa gönderemez. Bazı Avrupa ülkeleri ve Rusya karşılıklı füze saldırıları düzenler. Rusya sadece Avrupa’daki askeri üsleri değil bazı büyük altyapı tesislerini de vurur. Ukrayna mevcut beş vilayete ilaveten Odesa dahil tüm Karadeniz sahilini, önemli sanayi şehirlerini ve verimli tarım topraklarını kaybeder. Ancak Avrupa savaşa devam etmez. Savaş, Ukrayna ve Avrupa’nın ağır yenilgisiyle son bulur.
Rusya’nın Oreşnik ve Avangard gibi gelişmiş hipersonik füzelerinin yarattığı ağır yıkım karşısında İngiltere ve Fransa, sınırlı ölçüde nükleer silah kullanmaya başlar. Rusya da aynı silahlarla yanıt verir. Avrupa’da pek çok askeri üs ve sanayi tesisi tahrip olur. Başta İngiltere, Fransa ve Rusya’da olmak üzere Avrupa’nın değişik yörelerinde yüz binlerce insan ölür. ABD ve Çin savaşa girmekten kaçınmaya çalışır. ABD-Avrupa ilişkisi kopabilir, NATO çökebilir.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov daha önce, Avrupa yıkıma uğrarken Washington’un Amerika kıtasının savaş dışında kalabileceği varsayımında bulunmaması gerektiğini söylemişti. Amerika’nın da katılmasıyla çatışmalar, nasıl son bulacağı öngörülemeyecek büyük nükleer savaş felaketine dönüşür.
Yukarıda özetlediğimiz dört senaryo yazarın ayrıntılı tahlilleri üzerine kurulu.
Yazar, sadece Putin değil Rusya’da hemen her kesimin, Ukrayna’nın NATO üyeliğini Rusya’nın varlığına dönük ağır bir tehdit olarak gördüğünü, o nedenle Rusya’nın sonuna kadar gideceğinden kuşku duymamak gerektiğini vurguluyor.
Buna karşılık Rusya’nın sahip olduğu gelişmiş silah sistemleri, askeri-sanayi üretim kapasitesi ve askere alma havuzunu oluşturan nüfusu dikkate alınırsa, Batı’dan gelecek yardımlara rağmen Ukrayna, Rusya’ya karşısı kazanmasının mümkün olmadığı bir savaş yapıyor. Avrupa’dan gelecek silah ve ekonomik destek durumu değiştirmeyecek. Nitekim nükleer savaş hariç yazarın tüm senaryolarında savaşı Rusya kazanıyor.
Yazar, Ukrayna’nın Batı medyasında yazılanlardan çok daha fazla asker zaiyatı verdiğine işaret ediyor. İstanbul görüşmelerinden sonra iki taraf arasında değiştirilen ölmüş askerlere ait ceset sayıları da bunu gösteriyor. Her Rus askerinin cesedine karşılık 10 ila 20 Ukraynalı asker cesedi değiş tokuş yapılıyor.
Ayrıca Rusya’nın şimdi aldığı vilayetlerden asla çıkmayacağına, çünkü daha önce bıraktığı topraklardaki Rus nüfusun tamamının Ukrayna tarafından imha edildiğine işret ediyor.
Avrupa’nın “Rusya’nın savaşı kazanması Avrupa’nın güvenliği için büyük tehdit olur” algısında ne kadar direneceğinin, savaşın ne zaman biteceğini belirleyen önemli bir faktör olduğunu da belirtiyor.
* * *
Kitabın bir bölümünde yazar, Batı medyasının Ukrayna savaşında yaydığı dezenformasyonu bol örneklerle anlatıyor.
Rusya’nın hiçbir tahrik olmadan savaşa başladığı, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden çok az söz ederken Rus veya Sovyet İmparatorlukları gibi toprak fethi amacının savaşın nedeni olduğu, büyük asker ve teçhizat kaybı yaşayan Rusya’nın kaybedeceği ve Ukrayna’nın kazanacağı, Ukrayna’nın kaybettiği toprakları savaşarak geri alabileceği gibi pek çok değişik dezenformasyon ve tek taraflı propagandayı Batı’daki ana medyanın sistematik şekilde işlediğini anlatıyor. Aynı medyanın farklı görüşlere çok sınırlı imkan tanıdığını veya hiç yer vermediğini belirtiyor.
Bu noktada Tunander’in ayrıntılı şekilde irdelediği bir örnek, Eylül 2022’de havaya uçurulan Baltık denizindeki Nord Stream doğal gaz boru hatları.
Şubat 2023’ye Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersh, bu saldırının doğrudan ABD Başkanı Biden’ın emriyle CIA tarafından düzenlediğini ayrıntılarıyla açıklamış, ama Batı medyası bunu görmezden gelmişti. Buna karşılık aynı medya bol bol, sabotajın o tarihlerde Baltık Denizi’nde 15 metrelik bir yat ile dolaşan beş Ukraynalı tarafından yapıldığı haberlerini yaymıştı.
Tunander bu kez Hersh’in haberine kıyasla daha ayrıntılı teknik verilere dayanarak, sabotajın CIA tarafından yapıldığının “kesin” olduğunu söylüyor. Veriler arasında hangi özellikler taşıyan Amerikan gemilerinin ve uçaklarının, hangi gün ve saatlerde sabotaj alanında seyrettiği gibi bilgiler de var. Mesela İtalya’daki ABD deniz üssü Sigonella’dan kalkan Poseidon uçağının sabotaj günü patlamanın olduğu bölgede saatlerce uçtuğunun, o bölgenin üstünde uçarken infilakın olduğu dakikalardan önce saat 05.10’da sinyal gönderen transponder cihazını kapattığının kayıtları verilmiş.
Poseidon uçağı, daha önce deniz yüzeyine bırakılmış sonar şamandıraya kodlanmış sinyal gönderme yeteneğine sahip. Böylece şamandıra, dipteki gaz borularına Amerika’nın Florida eyaletinden getirilen derin deniz dalgıçları tarafından bağlanmış bombaları infilak ettiriyor.
Dahası Tunander, Ukraynalı yatçıların böyle bir derin deniz sabotajı yapacak teknik donanım ve kapasiteye asla sahip olmadığını, ama yatçıların o günlerde bölgede dolaşmasının kendi eylemine “örtü” sağlamak amacıyla bizzat CIA tarafından organize edildiğini yazıyor. Ama Batı’nın ana akım medyası bilindiği gibi neredeyse sadece, CIA’in örtü olarak organize ettiği olayı kamuoyuna yansıttı!
ABD’nin yaptığı işin doğru adı terör eylemi veya devlet terörü. Üstelik müttefik bir ülkenin önemli teknik altyapı tesisine dönük bir terör eylemi. Dahası, Baltık Denizi çevresindeki Almanya, İsveç, Danimarka, Polonya gibi ülkelerin istihbarat teşkilatlarının, o sabotajı kimin yaptığını bilmemesi mümkün değil. Ama söz konusu ülkelerin hükümetleri ve medyaları bu büyük terör saldırısını görmezden geliyor.
Prof. Tunander, Batı’nın ana medyasının Ukrayna savaşındaki tutumunu eleştirirken ağır sözcükler kullanıyor. O medyanın “totaliter bir makine” gibi, bir santrifuj makinesi gibi çalıştığını, resmi görüş dışındaki yaklaşımları fırlatıp uzaklara savurduğunu yazıyor. O medyanın Ukrayna savaşındaki tutumunun benzerini bulabilmek için, Sovyetler zamanındaki Pravda’ya kadar gitmek gerekir diyor.
* * *
Ukrayna 1991’de bağımsızlığını kazandığından bu yana yakından izlemeye çalışıyorum. Daha savaş henüz başlamadan, Ukrayna’nın NATO üyeliği macerasının ülkenin parçalanmasına neden olacağı, Rusya’ya karşı savaş kazanmasının çok zor olduğu, 2023’te Ukrayna Büyük Taarruzu hezimetle son bulduktan sonra, nükleer savaş hariç, Rusya’nın savaşı kazandığının belli olduğu gibi hususları erken tarihlerde defalarca vurguladım.
Geçtiğimiz yıl bugünlerde, ABD’nin Nord Stream gaz boru hatları saldırısının Batılı ana medya tarafından görmez gelinmesinin “çaylakça bir dezenformasyon” örneği olduğuna da işaret etmiştim.
Diyebiliriz ki Tunander’in kitabı, Ukrayna savaşı hakkında bugüne dek yazdıklarımızı doğrulayan ve güçlendiren önemli bir çalışma olmuş.
Küresel dengelerin yeniden kurulmasını derinden etkileyecek Ukrayna savaşı bağlamında Prof. Tunander’in önemli çalışmasına ilerde değinmeye devam edeceğiz.
———-
Ola Tunander, “Hybris- Ukrainakriget, geopolitiken och folkrätten”, Karneval Förlag, 2025.
">Kendisiyle kıyaslanabilir ülkeler grubu içinde en kötü yönetilen Türkiye; ekonomisi dipte, adalet düzeni çürümüş, yolsuzluk skandalları içinde kıvranan hüzünlü bir görüntü veriyor.
Aynı zamanda değişik küresel merkezden yayılan endişe verici sinyaller artıyor. Olup bitenleri tek cümlede özetlemek gerekirse:
– Dünya, küçük adımlarla da olsa, nükleer savaşa doğru yol alıyor.
Sorunlardan biri Ukrayna savaşı. ABD Başkanı Trump kısa süre içinde Ukrayna’da barışı sağlama sözü vermişti. Göreve başlayalı yedi aydan fazla oldu, ama henüz barış müzakereleri dahi başlamadı.
Ukrayna savaşının bitmesi, en iyi ihtimalle haftalarca sürecek zor, ayrıntılı ve sabırla yürütülecek müzakereleri ve muhtemelen yüzlerce sayfa tutacak anlaşma metninin hazırlanmasını gerektiriyor. Barış isteniyorsa, Ukrayna ve Rus heyetlerinin bir yere kapanıp olabildiğince TV kameralarından uzak ve dışarıya bilgi sızdırmadan bu meşakkatli görevi üstlenmesinden başka yol yok.
O nedenle bu yıl İstanbul’da yapılan ve başladığı gün biten üç toplantı, bütün olumlu yönlerine rağmen, barış müzakerelerinin başladığını göstermiyor.
Birkaç ay önce piyasaya çıkan “Hubris- Ukrayna savaşı, jeopolitik ve uluslararası hukuk” başlıklı kitap, son yıllarda konuyla ilgili okuduğum en kapsamlı ve etkileyici çalışma.
Yazarı Profesör Emeritus Ola Tunander, Norveç’teki PRIO’da (Peace Research Institute Oslo– Oslo Barış Çalışmaları Enstitüsü) on yıllardır uluslararası ilişkiler ve özellikle güvenlik konularında çalışıyor.
PRIO, Prof. Johan Galtung tarafından 1959’da kuruldu. “Barış ve Çatışma Çalışmaları” (Peace and Conflict Research) alanında uzmanlaşmış dünyadaki ilk kurum olarak tanınıyor.
Tunander’in kitabı için seçtiği başlık “Hubris” eski Yunanca bir sözcük, ölçüsüzlüğü ve hayasızlığı simgeler. Kibir, kendini beğenmişlik, kendine sahip olmadığı güç ve kudreti atfetme, başkalarını küçük görme gibi anlamlar taşır. Tunander Hubris sözcüğünü Batı ve bazı Batılı kurumlar için kullanıyor.
Yazar, Ukrayna savaşıyla ilgili ayrıntılı analizler yaptıktan sonra, savaşın bitişi için dört senaryo olduğunu anlatıyor.
Bu senaryoda savaşın bir süre daha tırmanmaya devam etmesi, o arada önce İngiltere’nin Rusya’ya füzelerle saldırması ve yanıt olarak Moskova’nın Avrupa’daki bazı askeri üsleri vurması da mümkün. Ancak savaşı daha fazla tırmandırmak istemeyen Avrupa büyük ölçüde Rusya’nın taleplerini kabul eder. Kırım dahil beş vilayet (diğerleri Donetsk, Luhansk, Herson, Zaporijya) Rusya’ya bırakılır. Geriye kalan Ukrayna NATO’ya üye olamaz ve askeri tarafsızlığı kabul eder. Bu Ukrayna için en iyi çözümdür. Rusça konuşmayan büyük bir çoğunluğun yaşadığı topraklara ve Karadeniz’de bir sahile sahip olacaktır.
Ukrayna giderek yeterli sayıda askeri cepheye sürmekte zorlanır. Avrupa ülkeleri destek için gerekli 100 bin civarı askeri muhtemelen Ukrayna’ya savaşa gönderemez. Bazı Avrupa ülkeleri ve Rusya karşılıklı füze saldırıları düzenler. Rusya sadece Avrupa’daki askeri üsleri değil bazı büyük altyapı tesislerini de vurur. Ukrayna mevcut beş vilayete ilaveten Odesa dahil tüm Karadeniz sahilini, önemli sanayi şehirlerini ve verimli tarım topraklarını kaybeder. Ancak Avrupa savaşa devam etmez. Savaş, Ukrayna ve Avrupa’nın ağır yenilgisiyle son bulur.
Rusya’nın Oreşnik ve Avangard gibi gelişmiş hipersonik füzelerinin yarattığı ağır yıkım karşısında İngiltere ve Fransa, sınırlı ölçüde nükleer silah kullanmaya başlar. Rusya da aynı silahlarla yanıt verir. Avrupa’da pek çok askeri üs ve sanayi tesisi tahrip olur. Başta İngiltere, Fransa ve Rusya’da olmak üzere Avrupa’nın değişik yörelerinde yüz binlerce insan ölür. ABD ve Çin savaşa girmekten kaçınmaya çalışır. ABD-Avrupa ilişkisi kopabilir, NATO çökebilir.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov daha önce, Avrupa yıkıma uğrarken Washington’un Amerika kıtasının savaş dışında kalabileceği varsayımında bulunmaması gerektiğini söylemişti. Amerika’nın da katılmasıyla çatışmalar, nasıl son bulacağı öngörülemeyecek büyük nükleer savaş felaketine dönüşür.
Yukarıda özetlediğimiz dört senaryo yazarın ayrıntılı tahlilleri üzerine kurulu.
Yazar, sadece Putin değil Rusya’da hemen her kesimin, Ukrayna’nın NATO üyeliğini Rusya’nın varlığına dönük ağır bir tehdit olarak gördüğünü, o nedenle Rusya’nın sonuna kadar gideceğinden kuşku duymamak gerektiğini vurguluyor.
Buna karşılık Rusya’nın sahip olduğu gelişmiş silah sistemleri, askeri-sanayi üretim kapasitesi ve askere alma havuzunu oluşturan nüfusu dikkate alınırsa, Batı’dan gelecek yardımlara rağmen Ukrayna, Rusya’ya karşısı kazanmasının mümkün olmadığı bir savaş yapıyor. Avrupa’dan gelecek silah ve ekonomik destek durumu değiştirmeyecek. Nitekim nükleer savaş hariç yazarın tüm senaryolarında savaşı Rusya kazanıyor.
Yazar, Ukrayna’nın Batı medyasında yazılanlardan çok daha fazla asker zaiyatı verdiğine işaret ediyor. İstanbul görüşmelerinden sonra iki taraf arasında değiştirilen ölmüş askerlere ait ceset sayıları da bunu gösteriyor. Her Rus askerinin cesedine karşılık 10 ila 20 Ukraynalı asker cesedi değiş tokuş yapılıyor.
Ayrıca Rusya’nın şimdi aldığı vilayetlerden asla çıkmayacağına, çünkü daha önce bıraktığı topraklardaki Rus nüfusun tamamının Ukrayna tarafından imha edildiğine işret ediyor.
Avrupa’nın “Rusya’nın savaşı kazanması Avrupa’nın güvenliği için büyük tehdit olur” algısında ne kadar direneceğinin, savaşın ne zaman biteceğini belirleyen önemli bir faktör olduğunu da belirtiyor.
* * *
Kitabın bir bölümünde yazar, Batı medyasının Ukrayna savaşında yaydığı dezenformasyonu bol örneklerle anlatıyor.
Rusya’nın hiçbir tahrik olmadan savaşa başladığı, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden çok az söz ederken Rus veya Sovyet İmparatorlukları gibi toprak fethi amacının savaşın nedeni olduğu, büyük asker ve teçhizat kaybı yaşayan Rusya’nın kaybedeceği ve Ukrayna’nın kazanacağı, Ukrayna’nın kaybettiği toprakları savaşarak geri alabileceği gibi pek çok değişik dezenformasyon ve tek taraflı propagandayı Batı’daki ana medyanın sistematik şekilde işlediğini anlatıyor. Aynı medyanın farklı görüşlere çok sınırlı imkan tanıdığını veya hiç yer vermediğini belirtiyor.
Bu noktada Tunander’in ayrıntılı şekilde irdelediği bir örnek, Eylül 2022’de havaya uçurulan Baltık denizindeki Nord Stream doğal gaz boru hatları.
Şubat 2023’ye Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersh, bu saldırının doğrudan ABD Başkanı Biden’ın emriyle CIA tarafından düzenlediğini ayrıntılarıyla açıklamış, ama Batı medyası bunu görmezden gelmişti. Buna karşılık aynı medya bol bol, sabotajın o tarihlerde Baltık Denizi’nde 15 metrelik bir yat ile dolaşan beş Ukraynalı tarafından yapıldığı haberlerini yaymıştı.
Tunander bu kez Hersh’in haberine kıyasla daha ayrıntılı teknik verilere dayanarak, sabotajın CIA tarafından yapıldığının “kesin” olduğunu söylüyor. Veriler arasında hangi özellikler taşıyan Amerikan gemilerinin ve uçaklarının, hangi gün ve saatlerde sabotaj alanında seyrettiği gibi bilgiler de var. Mesela İtalya’daki ABD deniz üssü Sigonella’dan kalkan Poseidon uçağının sabotaj günü patlamanın olduğu bölgede saatlerce uçtuğunun, o bölgenin üstünde uçarken infilakın olduğu dakikalardan önce saat 05.10’da sinyal gönderen transponder cihazını kapattığının kayıtları verilmiş.
Poseidon uçağı, daha önce deniz yüzeyine bırakılmış sonar şamandıraya kodlanmış sinyal gönderme yeteneğine sahip. Böylece şamandıra, dipteki gaz borularına Amerika’nın Florida eyaletinden getirilen derin deniz dalgıçları tarafından bağlanmış bombaları infilak ettiriyor.
Dahası Tunander, Ukraynalı yatçıların böyle bir derin deniz sabotajı yapacak teknik donanım ve kapasiteye asla sahip olmadığını, ama yatçıların o günlerde bölgede dolaşmasının kendi eylemine “örtü” sağlamak amacıyla bizzat CIA tarafından organize edildiğini yazıyor. Ama Batı’nın ana akım medyası bilindiği gibi neredeyse sadece, CIA’in örtü olarak organize ettiği olayı kamuoyuna yansıttı!
ABD’nin yaptığı işin doğru adı terör eylemi veya devlet terörü. Üstelik müttefik bir ülkenin önemli teknik altyapı tesisine dönük bir terör eylemi. Dahası, Baltık Denizi çevresindeki Almanya, İsveç, Danimarka, Polonya gibi ülkelerin istihbarat teşkilatlarının, o sabotajı kimin yaptığını bilmemesi mümkün değil. Ama söz konusu ülkelerin hükümetleri ve medyaları bu büyük terör saldırısını görmezden geliyor.
Prof. Tunander, Batı’nın ana medyasının Ukrayna savaşındaki tutumunu eleştirirken ağır sözcükler kullanıyor. O medyanın “totaliter bir makine” gibi, bir santrifuj makinesi gibi çalıştığını, resmi görüş dışındaki yaklaşımları fırlatıp uzaklara savurduğunu yazıyor. O medyanın Ukrayna savaşındaki tutumunun benzerini bulabilmek için, Sovyetler zamanındaki Pravda’ya kadar gitmek gerekir diyor.
* * *
Ukrayna 1991’de bağımsızlığını kazandığından bu yana yakından izlemeye çalışıyorum. Daha savaş henüz başlamadan, Ukrayna’nın NATO üyeliği macerasının ülkenin parçalanmasına neden olacağı, Rusya’ya karşı savaş kazanmasının çok zor olduğu, 2023’te Ukrayna Büyük Taarruzu hezimetle son bulduktan sonra, nükleer savaş hariç, Rusya’nın savaşı kazandığının belli olduğu gibi hususları erken tarihlerde defalarca vurguladım.
Geçtiğimiz yıl bugünlerde, ABD’nin Nord Stream gaz boru hatları saldırısının Batılı ana medya tarafından görmez gelinmesinin “çaylakça bir dezenformasyon” örneği olduğuna da işaret etmiştim.
Diyebiliriz ki Tunander’in kitabı, Ukrayna savaşı hakkında bugüne dek yazdıklarımızı doğrulayan ve güçlendiren önemli bir çalışma olmuş.
Küresel dengelerin yeniden kurulmasını derinden etkileyecek Ukrayna savaşı bağlamında Prof. Tunander’in önemli çalışmasına ilerde değinmeye devam edeceğiz.
———-
Ola Tunander, “Hybris- Ukrainakriget, geopolitiken och folkrätten”, Karneval Förlag, 2025.