Yeni çözüm sürecinde iyimser olabilmek zor

Haber3.com yazarı Haluk Özdalga yazdı: Yeni çözüm sürecinde iyimser olabilmek zor

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin girişimiyle yaklaşık bir yıl önce başlayan yeni süreç terörü bitirmeyi, Kürt sorununu demokrasi ve eşitlik temelinde çözüm yoluna koymayı hedefliyor.

Sürecin hedefine ulaşmasını bütün kalbimle destekliyorum. Hiç kimse verebileceği desteği esirgememeli.

Ancak iyimser olabilmek zor. Pek çok nedenle.

– Yol haritası yok

Büyük sorunların köklü değişim veya reformlarla çözülebilmesi için iyi tasarlanmış bir strateji, veya başka ifadeyle bir yol haritası gerekir.  İşin başında, içeriği ana hatlarıyla belirlenmiş bir reform paketi elde olmalıdır.

İktidarın beş aşamalı bir “yol haritası” mevcut: Bahçeli’nin Çağrısı – Öcalan’ın Çağrısı – PKK’nın Feshi ve Silah Bırakması – Hukuki Düzenlemeler – Toplumsal Bütünleşme.

Ancak bunlar, bizim ima ettiğimiz türde bir yol haritasından çok öngörülen olaylar zincirini anlatıyor. İktidarın yol haritası ana hatlarıyla hangi reformları içeriyor, belli değil. Halbuki en hayati konu bu.

Ayrıca, köklü reform süreçlerinde başarı şansını artırmak ve reform karşıtlarının işini kolaylaştırmamak için dikkate alınması gereken bazı hususlar vardır:

* Yol haritası bir zaman programı içermelidir. Ucu açık bir zaman dilimi içinde yürüyen gevşek reform programları riskleri artırır.

* Bir kez başladıktan sonra, süreç tamamlana kadar olabildiğince hızlı ilerlemeli ve durmaksızın yola devam edilmelidir. Duraksama veya yavaşlama, reformu yönetenlerin kararlılığından kuşku duyulmasına, inisiyatifin reform karşıtlarına kaptırılmasına yol açar.

* Kamuoyunun desteği şarttır. Bunun şeffaflıktan başka yolu yoktur. Yol haritasının içeriği ve nereye varılmak istendiği anlatılarak ikna ve destek aranmalıdır.

* Genellikle başarılı bir strateji, kritik bir konudaki reform paketinin ihtiyaç duyulan başka alanlardaki reformlarla beraber yürütmektir. Sürecin mesela yargı, eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yolsuzlukla mücadele gibi başka alanlardaki reformlarla beraber ele alınması başarı şansını önemli ölçüde artırabilirdi.

Yol haritası elbet uygulama sırasında revize edilebilir.

İktidarın reform içeriği belirsiz yol haritasında, yukarıdaki hususlardan hiçbirinin dikkate alınmadığı görülüyor.

– Hukuk devleti işlemiyor

Hedef Kürt sorununu demokrasi ve eşitlik temelinde çözüm yoluna koymaksa, bunun ilk ve vazgeçilmez önkoşulu iyi işleyen bir hukuk devletidir.

AYM ve AİHM kararlarına uymayan, AİHM kararlarının üst norm kabulü gibi kendi getirdiği Anayasa hükümlerini dahi uygulamayan bir iktidarın, demokrasi ve eşit vatandaşlık temelinde bir reformu hayata geçirmesi beklenebilir mi?

Atılması gereken ilk adım, iktidarın Anayasa’ya uyacağını kamuoyu önünde taahhüt etmesi ve gereklerini yapması olmalıydı.

– Suriye politikası

İktidarın Suriye siyaseti birkaç nedenle iyimserliği zorlaştırıyor.

* Ahmet Şara yönetimine bağlı askeri güçler, masum Alevi ve Dürzi sivilleri katletti, Ankara’dan yeterli tepki gelmedi. Şara iktidarın geçmişi belli. Ayrıca, seçimi beş yıl sonra yapacağız diyorlar ve demokratik meşruiyetlerini sorgulama ihtiyacı artıyor. Bu koşullar altında Kürtlerin (YPG) üniter devlet yapısı içinde bazı güvenceler araması makul. Kim olsa öyle yapacaktır. Ancak Ankara’daki iktidar, YPG’nin adeta kayıtsız şartsız Şara yönetimine teslim olmasını istiyor. Bu zihniyet Türkiye’deki süreç açısından umut vermiyor.

* İktidarın en üst düzey sözcüleri YPG’ye defalarca ültimatom verdi: “Şunları harfiyen yapacaksınız, yoksa Şam’la beraber askeri müdahalede bulunuruz”. Gerçekten yaparlarsa, içerdeki çözüm süreci çöker, hatta daha da vahim gelişmeler yaşanabilir.

AKP 2002’de iktidara gelmeden önce iktidarda bulunan rahmetli Ecevit de Kuzey Irak Kürtlerine karşı benzer endişelerle askeri müdahale öneriyordu. Abdullah Gül’ün Başbakan ve rahmetli Yaşar Yakış’ın Dışişleri Bakanı olduğu ilk AKP hükümeti tam tersini uyguladı, Kürtlerle yapıcı bir diyalog kurdu, Türkiye-Kuzey Irak ilişkileri olumlu yola girdi.

Ankara’nın Suriye Kürtleriyle diyalog kurmaması için hiçbir akılcı neden bulunmuyor.

İktidarın bir hesabı da Suriye’de İsrail’in etkisini kırmak veya sınırlandırmak. Ama Suriye’ye yapılacak bir askeri harekât muhtemelen tam aksi sonuçlar doğuracak, İsrail’in etkisi daha da artacaktır.

* İktidarın yeniden çözüm sürecine başlamasının kritik bir nedeni, belki en önemli nedeni, İsrail’in bölgedeki Kürtler üzerinde etki kazanmasını engellemek. Tamamen doğru, İsrail’in bölgedeki etkisi en asgari düzeye inmelidir.

Ama içerde şiddetle ihtiyaç duyulan bir reformu, bir dış gücün önünü kesmek gibi başka bir amacın altında ikincil düzeye indirgemek, sürecin başarısı açısından iyimserlik sağlamıyor.

Reform yapalım ki Kürtler İsrail’in yanına kaçmasın diyenler, evlerindeki yaşam koşullarının kaçılacak kadar kötü olduğunu itiraf etmiş olmuyor mu? İsrail’den kaynaklanan tehdit algılaması şu veya bu nedenle ehemmiyetsiz bir düzeye inerse, bu projeden vaz mı geçecekler?

– İslam kardeşliği

Sık yapılan resmi açıklamalar, Arap-Kürt-Türk arasındaki İslam kardeşliğine büyük umut bağlandığını gösteriyor.

Evet, ortak din, birlikte yaşam açısından kolaylaştırıcı bir etkendir.

Ama o temelde çözüm beklemek gerçekçi değil.

Kürtlerin geleneksel kimliği, hiyerarşik sıra içinde, Aşiret-İslam-Kürtlük aidiyetlerinden oluşuyordu.

Ama son 40-50 yıl içinde yaşanan iktisadi gelişme, şehirleşme ve ayrıca PKK’nin ortaya çıkışı zemini değiştirdi. Milliyetçi duygular ve taleplerin (Kürtlük) sıralamadaki yeri epey yükseldi.

Bugün artık Kürt sorunu, bir milli kimlik ve milliyetçilik konusudur. Sorunun çözüm yoluna koyulabilmesi, gönüllü beraberlik temelinde, en uygun politik reformların uygulanmasına bağlıdır.

O arada, iyi hazırlanmamış çözüm süreçleriyle ve abes varsayımlarla sonsuza kadar oyalanacak zamanımızın olmadığını idrak etmek de faydalı olabilir.

– CHP’li belediyelere operasyonlar

İBB Başkanı İmamoğlu’nun 35 yıllık diplomasının iptal edilmesi, ardından kendisi dahil çok sayıda seçilmiş Belediye Başkanı ve yüzlerce kişinin tutuklanması, iktidarın siyasi amaçları için yargıyı acımasızca kullanmasının yeni ve kaba bir örneği oldu.

Tutuklananlar arasında ciddi sağlık sorunları olanlar var. Seçilmiş Başkanlar dahil yüzlerce insan niçin tutuksuz yargılanmıyor?

Yoğun tutuklama ve görevden almaların sadece muhalefet belediyelerine dönük yapılması, amacın yolsuzlukla mücadele olmadığını net şekilde kanıtlıyor.

Bu ülkeyi biraz tanıyan her tarafsız insan, son yıllarda hem genel idarede hem yerel yönetimlerde yolsuzlukların aşırı boyutlara ulaştığını görüyor, duyuyor veya hissediyor.

O alanda dikkatle izlenen Transparency International kurumunun verilerine göre Türkiye, yolsuzluk algılamasında dünyada 109. sırada (180 ülke arasında). Gana, Senegal, Tanzanya dahil Afrika ülkelerinin çoğu Türkiye’den daha iyi konumda.

Aynı yolsuzluk değerlendirmesinde Türkiye mesela 2013’te 53. sıradaydı (176 ülke). Çöküş ürkütücü.

Yolsuzlukla mücadeleye şiddetle ihtiyaç var, ama yolsuz yöntemlerle değil.

Yolsuzlukla mücadele bahanesi altında yargıyı kullanarak muhalefeti felç etmeye çalışan bir iktidarın, demokrasi ve eşitlik temelinde bir reform programını uygulayacağına nasıl güvenilebilir?

– Muhalefet umut vermiyor

Etkili bir muhalefet olsaydı yol gösterici tutumuyla önderlik yüklenir, umutlar artardı.

DEM Parti bütün iyi niyetiyle çabalıyor, ama doğası ve yapısı gereği sürece öncülük etmesi mümkün değil.

Muhalefetteki iki milliyetçi parti İyi ve Zafer zaten reformlara karşı; süreç avara kasnak gibi güç aktarmadan döndükçe puan topluyorlar.

Ana muhalefet CHP ise ağır bir kriz içinde. Krizin en somut göstergesi, partinin fiili liderinin hapiste olması. İmamoğlu’nun ne zaman çıkacağı belirsiz.

Kasım 2023 kurultayında, siyasetin doğal akışı gereği İmamoğlu’nun Genel Başkan olması beklenirdi. Çünkü siyasi ve başka her türlü güç onun elindeydi.

İmamoğlu isteseydi Özgür Özel destek vermese bile yaklaşık aynı oyları toplayarak Genel Başkan seçilebilirdi. Ama İmamoğlu’nun desteği olmadan Özel kesinlikle seçilemezdi.

İmamoğlu, CHP Genel Başkanlığı yerine Belediye Başkanlığını ve partinin fiili lideri olarak kalmayı tercih etti. Çünkü siyasi ve başka her türlü güç kotarma kaynağı olarak o görevi daha değerli görüyordu. Kaldı ki, Belediye Başkanlığını bıraksaydı, o göreve yine bir CHP’li gelecekti.

Özgür Özel şimdi “Tayyip Erdoğan eline beyaz zambaklar yaptırıp devir teslim için bizi mi bekleyecekti? Elinden gelen her şeyi yapmasını bekliyorduk” diyor.

Eğer gerçekten bekliyor idiyse, Özel’in yapması gereken, yerel seçimlerde özellikle başkan adaylarını sıkı bir dürüstlük elemesinden geçirerek belirlemek ve seçimlerden sonra “Temiz Belediyecilik” kampanyası çerçeveside Belediye Başkanlarını denetim altında tutmak olmalıydı.

Bunu yerel seçim günlerinde hatırlatmıştım. Erdoğan’ın, CHP’nin büyük kozu belediyelerin üzerine gideceği belliydi.

Bu hususların Özel’in aklından geçtiğini gösteren bir işaret bulunmuyor. O yola gidilseydi partinin fiili lideri İmamoğlu uygun bulur muydu? Genel Merkez bunları uygulayabilir miydi? Belli değil.

İktidarın esas amacının yolsuzlukla mücadele değil muhalefete zarar vermek olması, tüm Belediye Başkanlarının masum olduğunu kanıtlamak için yeterli değil.

Özel şimdi, iktidara gelince AB üyelik sürecini hızlandıracaklarını ve o arada şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele programı başlatacaklarını söylüyor. Ama bu güzel düşünceleri önce kendi yönettikleri belediyelerde hayata geçirmeye başlasalardı daha iyi olurdu.

Özgür Özel gerçekten şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele programının İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı sırasında uygulanacağına mı inanıyor?!

Özetle, yeni çözüm sürecine muhalefetten katkı gelmesini beklemek pek gerçekçi görünmüyor.

– Erdoğan’ın özel beklentileri

Önceki çözüm sürecinden Erdoğan’ın, Kürt sorunu dışında özel beklentileri vardı. Bunların başında, HDP üzerinden Kürt oylarını alarak anayasayı değiştirmek ve Başkanlık sistemini getirmek yer alıyordu.

Ama “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen HDP lideri Selahattin Demirtaş farklı bir çizgideydi. Sonra neler oldu biliyoruz.

Haziran 2015 seçimlerinde HDP %13,1 oyla kendi rekorunu kırarak güçlenirken, AKP meclis çoğunluğunu kaybetti. Hemen ertesi ay Ceylanpınar’da iki polisin evlerinde uyurken şehit edilmesi, sürecin görünürdeki bitiş nedeni oldu. Ceylanpınar katliamı hâlâ tam anlamıyla aydınlanmış değil.

Şimdi de Erdoğan’ın anayasa değişikliği bağlamında beklentileri var ve gerçekleşmesi kolay görünmüyor. AKP’nin oyları düşüşte.

Dilerim ki benzer gelişmeler yaşanmasın, hayati reform süreci bu kez hedefine ulaşsın.

">

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin girişimiyle yaklaşık bir yıl önce başlayan yeni süreç terörü bitirmeyi, Kürt sorununu demokrasi ve eşitlik temelinde çözüm yoluna koymayı hedefliyor.

Sürecin hedefine ulaşmasını bütün kalbimle destekliyorum. Hiç kimse verebileceği desteği esirgememeli.

Ancak iyimser olabilmek zor. Pek çok nedenle.

– Yol haritası yok

Büyük sorunların köklü değişim veya reformlarla çözülebilmesi için iyi tasarlanmış bir strateji, veya başka ifadeyle bir yol haritası gerekir.  İşin başında, içeriği ana hatlarıyla belirlenmiş bir reform paketi elde olmalıdır.

İktidarın beş aşamalı bir “yol haritası” mevcut: Bahçeli’nin Çağrısı – Öcalan’ın Çağrısı – PKK’nın Feshi ve Silah Bırakması – Hukuki Düzenlemeler – Toplumsal Bütünleşme.

Ancak bunlar, bizim ima ettiğimiz türde bir yol haritasından çok öngörülen olaylar zincirini anlatıyor. İktidarın yol haritası ana hatlarıyla hangi reformları içeriyor, belli değil. Halbuki en hayati konu bu.

Ayrıca, köklü reform süreçlerinde başarı şansını artırmak ve reform karşıtlarının işini kolaylaştırmamak için dikkate alınması gereken bazı hususlar vardır:

* Yol haritası bir zaman programı içermelidir. Ucu açık bir zaman dilimi içinde yürüyen gevşek reform programları riskleri artırır.

* Bir kez başladıktan sonra, süreç tamamlana kadar olabildiğince hızlı ilerlemeli ve durmaksızın yola devam edilmelidir. Duraksama veya yavaşlama, reformu yönetenlerin kararlılığından kuşku duyulmasına, inisiyatifin reform karşıtlarına kaptırılmasına yol açar.

* Kamuoyunun desteği şarttır. Bunun şeffaflıktan başka yolu yoktur. Yol haritasının içeriği ve nereye varılmak istendiği anlatılarak ikna ve destek aranmalıdır.

* Genellikle başarılı bir strateji, kritik bir konudaki reform paketinin ihtiyaç duyulan başka alanlardaki reformlarla beraber yürütmektir. Sürecin mesela yargı, eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yolsuzlukla mücadele gibi başka alanlardaki reformlarla beraber ele alınması başarı şansını önemli ölçüde artırabilirdi.

Yol haritası elbet uygulama sırasında revize edilebilir.

İktidarın reform içeriği belirsiz yol haritasında, yukarıdaki hususlardan hiçbirinin dikkate alınmadığı görülüyor.

– Hukuk devleti işlemiyor

Hedef Kürt sorununu demokrasi ve eşitlik temelinde çözüm yoluna koymaksa, bunun ilk ve vazgeçilmez önkoşulu iyi işleyen bir hukuk devletidir.

AYM ve AİHM kararlarına uymayan, AİHM kararlarının üst norm kabulü gibi kendi getirdiği Anayasa hükümlerini dahi uygulamayan bir iktidarın, demokrasi ve eşit vatandaşlık temelinde bir reformu hayata geçirmesi beklenebilir mi?

Atılması gereken ilk adım, iktidarın Anayasa’ya uyacağını kamuoyu önünde taahhüt etmesi ve gereklerini yapması olmalıydı.

– Suriye politikası

İktidarın Suriye siyaseti birkaç nedenle iyimserliği zorlaştırıyor.

* Ahmet Şara yönetimine bağlı askeri güçler, masum Alevi ve Dürzi sivilleri katletti, Ankara’dan yeterli tepki gelmedi. Şara iktidarın geçmişi belli. Ayrıca, seçimi beş yıl sonra yapacağız diyorlar ve demokratik meşruiyetlerini sorgulama ihtiyacı artıyor. Bu koşullar altında Kürtlerin (YPG) üniter devlet yapısı içinde bazı güvenceler araması makul. Kim olsa öyle yapacaktır. Ancak Ankara’daki iktidar, YPG’nin adeta kayıtsız şartsız Şara yönetimine teslim olmasını istiyor. Bu zihniyet Türkiye’deki süreç açısından umut vermiyor.

* İktidarın en üst düzey sözcüleri YPG’ye defalarca ültimatom verdi: “Şunları harfiyen yapacaksınız, yoksa Şam’la beraber askeri müdahalede bulunuruz”. Gerçekten yaparlarsa, içerdeki çözüm süreci çöker, hatta daha da vahim gelişmeler yaşanabilir.

AKP 2002’de iktidara gelmeden önce iktidarda bulunan rahmetli Ecevit de Kuzey Irak Kürtlerine karşı benzer endişelerle askeri müdahale öneriyordu. Abdullah Gül’ün Başbakan ve rahmetli Yaşar Yakış’ın Dışişleri Bakanı olduğu ilk AKP hükümeti tam tersini uyguladı, Kürtlerle yapıcı bir diyalog kurdu, Türkiye-Kuzey Irak ilişkileri olumlu yola girdi.

Ankara’nın Suriye Kürtleriyle diyalog kurmaması için hiçbir akılcı neden bulunmuyor.

İktidarın bir hesabı da Suriye’de İsrail’in etkisini kırmak veya sınırlandırmak. Ama Suriye’ye yapılacak bir askeri harekât muhtemelen tam aksi sonuçlar doğuracak, İsrail’in etkisi daha da artacaktır.

* İktidarın yeniden çözüm sürecine başlamasının kritik bir nedeni, belki en önemli nedeni, İsrail’in bölgedeki Kürtler üzerinde etki kazanmasını engellemek. Tamamen doğru, İsrail’in bölgedeki etkisi en asgari düzeye inmelidir.

Ama içerde şiddetle ihtiyaç duyulan bir reformu, bir dış gücün önünü kesmek gibi başka bir amacın altında ikincil düzeye indirgemek, sürecin başarısı açısından iyimserlik sağlamıyor.

Reform yapalım ki Kürtler İsrail’in yanına kaçmasın diyenler, evlerindeki yaşam koşullarının kaçılacak kadar kötü olduğunu itiraf etmiş olmuyor mu? İsrail’den kaynaklanan tehdit algılaması şu veya bu nedenle ehemmiyetsiz bir düzeye inerse, bu projeden vaz mı geçecekler?

– İslam kardeşliği

Sık yapılan resmi açıklamalar, Arap-Kürt-Türk arasındaki İslam kardeşliğine büyük umut bağlandığını gösteriyor.

Evet, ortak din, birlikte yaşam açısından kolaylaştırıcı bir etkendir.

Ama o temelde çözüm beklemek gerçekçi değil.

Kürtlerin geleneksel kimliği, hiyerarşik sıra içinde, Aşiret-İslam-Kürtlük aidiyetlerinden oluşuyordu.

Ama son 40-50 yıl içinde yaşanan iktisadi gelişme, şehirleşme ve ayrıca PKK’nin ortaya çıkışı zemini değiştirdi. Milliyetçi duygular ve taleplerin (Kürtlük) sıralamadaki yeri epey yükseldi.

Bugün artık Kürt sorunu, bir milli kimlik ve milliyetçilik konusudur. Sorunun çözüm yoluna koyulabilmesi, gönüllü beraberlik temelinde, en uygun politik reformların uygulanmasına bağlıdır.

O arada, iyi hazırlanmamış çözüm süreçleriyle ve abes varsayımlarla sonsuza kadar oyalanacak zamanımızın olmadığını idrak etmek de faydalı olabilir.

– CHP’li belediyelere operasyonlar

İBB Başkanı İmamoğlu’nun 35 yıllık diplomasının iptal edilmesi, ardından kendisi dahil çok sayıda seçilmiş Belediye Başkanı ve yüzlerce kişinin tutuklanması, iktidarın siyasi amaçları için yargıyı acımasızca kullanmasının yeni ve kaba bir örneği oldu.

Tutuklananlar arasında ciddi sağlık sorunları olanlar var. Seçilmiş Başkanlar dahil yüzlerce insan niçin tutuksuz yargılanmıyor?

Yoğun tutuklama ve görevden almaların sadece muhalefet belediyelerine dönük yapılması, amacın yolsuzlukla mücadele olmadığını net şekilde kanıtlıyor.

Bu ülkeyi biraz tanıyan her tarafsız insan, son yıllarda hem genel idarede hem yerel yönetimlerde yolsuzlukların aşırı boyutlara ulaştığını görüyor, duyuyor veya hissediyor.

O alanda dikkatle izlenen Transparency International kurumunun verilerine göre Türkiye, yolsuzluk algılamasında dünyada 109. sırada (180 ülke arasında). Gana, Senegal, Tanzanya dahil Afrika ülkelerinin çoğu Türkiye’den daha iyi konumda.

Aynı yolsuzluk değerlendirmesinde Türkiye mesela 2013’te 53. sıradaydı (176 ülke). Çöküş ürkütücü.

Yolsuzlukla mücadeleye şiddetle ihtiyaç var, ama yolsuz yöntemlerle değil.

Yolsuzlukla mücadele bahanesi altında yargıyı kullanarak muhalefeti felç etmeye çalışan bir iktidarın, demokrasi ve eşitlik temelinde bir reform programını uygulayacağına nasıl güvenilebilir?

– Muhalefet umut vermiyor

Etkili bir muhalefet olsaydı yol gösterici tutumuyla önderlik yüklenir, umutlar artardı.

DEM Parti bütün iyi niyetiyle çabalıyor, ama doğası ve yapısı gereği sürece öncülük etmesi mümkün değil.

Muhalefetteki iki milliyetçi parti İyi ve Zafer zaten reformlara karşı; süreç avara kasnak gibi güç aktarmadan döndükçe puan topluyorlar.

Ana muhalefet CHP ise ağır bir kriz içinde. Krizin en somut göstergesi, partinin fiili liderinin hapiste olması. İmamoğlu’nun ne zaman çıkacağı belirsiz.

Kasım 2023 kurultayında, siyasetin doğal akışı gereği İmamoğlu’nun Genel Başkan olması beklenirdi. Çünkü siyasi ve başka her türlü güç onun elindeydi.

İmamoğlu isteseydi Özgür Özel destek vermese bile yaklaşık aynı oyları toplayarak Genel Başkan seçilebilirdi. Ama İmamoğlu’nun desteği olmadan Özel kesinlikle seçilemezdi.

İmamoğlu, CHP Genel Başkanlığı yerine Belediye Başkanlığını ve partinin fiili lideri olarak kalmayı tercih etti. Çünkü siyasi ve başka her türlü güç kotarma kaynağı olarak o görevi daha değerli görüyordu. Kaldı ki, Belediye Başkanlığını bıraksaydı, o göreve yine bir CHP’li gelecekti.

Özgür Özel şimdi “Tayyip Erdoğan eline beyaz zambaklar yaptırıp devir teslim için bizi mi bekleyecekti? Elinden gelen her şeyi yapmasını bekliyorduk” diyor.

Eğer gerçekten bekliyor idiyse, Özel’in yapması gereken, yerel seçimlerde özellikle başkan adaylarını sıkı bir dürüstlük elemesinden geçirerek belirlemek ve seçimlerden sonra “Temiz Belediyecilik” kampanyası çerçeveside Belediye Başkanlarını denetim altında tutmak olmalıydı.

Bunu yerel seçim günlerinde hatırlatmıştım. Erdoğan’ın, CHP’nin büyük kozu belediyelerin üzerine gideceği belliydi.

Bu hususların Özel’in aklından geçtiğini gösteren bir işaret bulunmuyor. O yola gidilseydi partinin fiili lideri İmamoğlu uygun bulur muydu? Genel Merkez bunları uygulayabilir miydi? Belli değil.

İktidarın esas amacının yolsuzlukla mücadele değil muhalefete zarar vermek olması, tüm Belediye Başkanlarının masum olduğunu kanıtlamak için yeterli değil.

Özel şimdi, iktidara gelince AB üyelik sürecini hızlandıracaklarını ve o arada şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele programı başlatacaklarını söylüyor. Ama bu güzel düşünceleri önce kendi yönettikleri belediyelerde hayata geçirmeye başlasalardı daha iyi olurdu.

Özgür Özel gerçekten şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele programının İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı sırasında uygulanacağına mı inanıyor?!

Özetle, yeni çözüm sürecine muhalefetten katkı gelmesini beklemek pek gerçekçi görünmüyor.

– Erdoğan’ın özel beklentileri

Önceki çözüm sürecinden Erdoğan’ın, Kürt sorunu dışında özel beklentileri vardı. Bunların başında, HDP üzerinden Kürt oylarını alarak anayasayı değiştirmek ve Başkanlık sistemini getirmek yer alıyordu.

Ama “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen HDP lideri Selahattin Demirtaş farklı bir çizgideydi. Sonra neler oldu biliyoruz.

Haziran 2015 seçimlerinde HDP %13,1 oyla kendi rekorunu kırarak güçlenirken, AKP meclis çoğunluğunu kaybetti. Hemen ertesi ay Ceylanpınar’da iki polisin evlerinde uyurken şehit edilmesi, sürecin görünürdeki bitiş nedeni oldu. Ceylanpınar katliamı hâlâ tam anlamıyla aydınlanmış değil.

Şimdi de Erdoğan’ın anayasa değişikliği bağlamında beklentileri var ve gerçekleşmesi kolay görünmüyor. AKP’nin oyları düşüşte.

Dilerim ki benzer gelişmeler yaşanmasın, hayati reform süreci bu kez hedefine ulaşsın.

Tüm yazılarını göster