''Çember daraldı, ancak daha tehlikeli kısım kaldı''

''Çember daraldı, ancak daha tehlikeli kısım kaldı''

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, terör operasyonlarında gelinen son durumu anlattı.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Cizre ve Sur'da çemberin daraldığını belirterek, "Bu aynı zamanda şu demek, 'daha tehlikeli kısmı kaldı.' Muhtemelen oradaki terör elemanlarının en elebaşıları, en deneyimli olanları oralarda kaldı." dedi

Kurtulmuş, NTV'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, soruları yanıtladı.

Terör operasyonlarıyla ilgili özellikle son bir iki günde şehit sayısındaki artışın nedeninin sorulması üzerine Kurtulmuş, Sur ve Cizre'de geniş çemberden başlayarak, güvenlik kuvvetlerinin büyük bir koordinasyon içerisinde sivillere zarar vermeden ve az kayıpla çok titiz bir çalışma yürüttüklerini söyledi.

"Daha tehlikeli kısmı kaldı"

 Kurtulmuş, çemberin daraldığını belirterek, "Bu aynı zamanda şu demek, 'daha tehlikeli kısmı kaldı.' Muhtemelen oradaki terör elemanlarının en elebaşıları, en deneyimli olanları oralarda kaldı. Herhalde son günlerde şehitlerimizin bu kadar çok olması, bu kadar çok yaralımızın olmasının temel sebeplerinden birisi, artık iyice yoğunlaştırılmış ve daraltılmış bir bölgede çatışmaların sürüyor olmasıdır" ifadesini kullandı.

 "Operasyonlar hangi aşamada, parantezin kapanacağı sürece ne kadarlık bir zaman kaldı" sorusuna Kurtulmuş, bunun için kesin bir tarih vermenin doğru ve mümkün olmadığı cevabını verdi.

Kurtulmuş, güvenlik kuvvetlerinin titizlikle hareket ettiklerini kaydederek, büyük bir kararlılıkla 22Temmuz'dan itibaren başlatılan "barış ve demokrasi operasyonları"nın sürdürüleceğini bildirdi. Terör örgütünün tamamen etkisiz hale getirileceğine işaret eden Kurtulmuş, "Bütün silahların teslim edildiği bir sürece doğru inşallah gidilecektir. Bu ne zaman olur? Silopi'de bu anlamda, bu parantez kapandı. İnşallah Sur ve Cizre'de en kısa zamanda kapanarak hayat normale döner. İnşallah Türkiye'nin genelinde de terör örgütü artık iş yapamaz hale getirilir" diye konuştu.

  "Uzak mesafeden keskin nişancıların açtığı ateşle şehit çok arkadaşımız var"

Kurtulmuş, son günlerde devam eden operasyonlar kapsamında, "yabancı keskin nişancı" iddialarına ilişkin de şunları söyledi:

 "Güvenlik kuvvetlerimizin sahada özellikle yabancı keskin nişancıları tespit ettiklerini hatta bunların bir kısmının etkisiz hale getirildiğini biliyoruz. Bunlarla ilgili detaylı bilgiler güvenlik kuvvetlerimizin elinde var. Ama bildiğimiz bir şey var. Bu mücadele devam ederken gerçekten uzak mesafeden keskin nişancıların açtığı ateşle şehit olan çok sayıda arkadaşımız var. Bunlar özellikle Kobani'deki PYD üzerinden ve IŞİD'e karşı verilen mücadele sırasında oldukça profesyonelleşmiş birtakım unsurların, bunların bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir kısmı da yabancı insanlar, bunların buralara gelip konuşlandığını ve maalesef keskin nişancılık işini yaptıkları anlaşılıyor."

 Bu durumun "Özellikle meskun mahalde operasyonel birliklerin muhabere kapasitesini artırmak amacıyla bir ilave teçhizat alımı gerekliliği var mı" sorusunu beraberinde getirdiğinin belirtilmesi üzerine Kurtulmuş, güvenlik birimlerindeki ekipmanların terörle mücadele bakımından yeterli olduğunun altını çizdi.

 Kurtulmuş, gerektiğinde alımların yapıldığını vurgulayarak, "Esas gelmemiz gereken nokta şurası, karşımızda sadece 'PKK' diye birkaç bin kişiden oluşan bir terör örgütü yok. 72 düvele karşı mücadele ediyoruz. Bu terör örgütünün arkasında ya da DAEŞ terör örgütünün arkasında nice güçlerin istihbarat, silah, mühimmat ve lojistik destekleri var. Bu anlamda kullanılan terör örgütleri de aslında 'vekalet savaşlarının' Türkiye'deki yansımaları, maşaları olarak vazife görüyorlar" değerlendirmesinde bulundu.

 "Güvenlik noktaları"

 Bazı mahallere "polis güvenlik noktaları" ya da "mahallekollar" kurulmasına ilişkin sürecin nasıl işleyeceği, yapısına dair belirlenmiş durumların olup olmadığının sorulması üzerine Kurtulmuş, kendisinin koordinatörlüğünde bir eylem planında yoğunlaşıldığını söyledi.

 Kurtulmuş, eylem planını sadece güvenlik perspektifiyle değil aynı zamanda bölge halkının hakkını ve hukukunu koruyacak bir perspektifle yaptıklarına dikkati çekti.

 Bugün de konuya ilişkin bölgeden gelen siyasal ve sosyal ağırlıklı sivil toplum kuruluşlarıyla görüşme yapacaklarını açıklayan Kurtulmuş, "Kimin ne fikri varsa, bu meselenin paydaşı olan herkesle görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Bunun sonucu olarak da çok kapsamlı bir eylem planı aşağı yukarı iskeleti oluşmuştur. Bunun bir kısmı sağlanmış olan güvenliğin sürdürülmesiyle ilgilidir. Bunun için de İçişleri Bakanlığı gerekli çalışmalarını yaptı. Bu anlamda yeni karakolların, özellikle terörden temizlenmiş bölgelerde kalıcı olacak bazı emniyet unsurlarının bulunması için İçişleri Bakanlığımız çok titiz bir çalışma yaptı" diye konuştu.

 "Terörle Mücadele ve Rehabilitasyon Eylem Planı"nda kapsamlı  çalışmalar yapılacağını vurgulayan Kurtulmuş, planın bölgenin terörden  temizlenmesinin yanı sıra yeniden milli birlik ve kardeşliği tesis edecek  perspektife de sahip olacağının altını çizdi. Kurtulmuş, "Bunun için bir taraftan  güvenliği sağlayacağız ama diğer taraftan vatandaşımızın, bölge halkının hakkını  hukukunu geliştirecek adımları da atacağız" ifadesini kullandı.

Bölge halkının çok zor günler geçirdiğini dile getiren Kurtulmuş,  evlerin yıkılması, birtakım yerlerin harabeye dönmesinin dışında daha vahim işler  olduğunu söyledi. Kurtulmuş, gençlerin, kadınların, çocukların psikolojilerinde  ciddi bozulmaların ortaya çıkabileceğine, bu sürecin de tedavi edilmesi  gerektiğine dikkati çekti.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu süreçte ortaya çıkan maddi ve manevi bütün meselelerin rehabilite  edilmesi, bunların giderilmesi, burada da vatandaşlarımızın karşılaşmış oldukları  maddi ve manevi kayıpların düzeltilmesi perspektifine sahibiz. Her ilçeye ve her  ile göre öncelikler değişecek. Sahadan gelen gözlemlerle, gelen taleplerle bu  süreç kendisini yenileyecek ve güncelleyecek yapıya sahip olacak. Bu çerçevede  esnaf ve sanatkarımızın zarar ziyanının giderilmesi, vergi borçlarının, SSK  borçlarının tehir edilmesi, bankalardaki ödemeleriyle ilgili sicillerinde bir  takım ortaya çıkan olumsuzlukların giderilmesi gibi konular ele alınacak. Ayrıca  bir takım bölgede yeni yatırımlarla ilgili teşvikler gündeme gelecek. Okullar,  hastaneler bunlarla ilgili düzenlemeler, kentsel dönüşüm gündeme gelecek."

Sur'un Türkiye'nin nadide turistik yerlerinden birisi olduğunu,  ilçenin aynı hale getirilmesi için çalışmalar yapılacağını ve güvenlik  sağlandıktan sonra kentsel dönüşüme tabi tutulacağını belirten Kurtulmuş, "Bir  perspektifi olan, bu perspektif içinde bir bütünlük olan ama asla katı kurallar  içerisinde kalmayan, sürekli kendini yenileyebilen bir eylem planıyla  vatandaşlarımızın karşısına çıkacağız. Ana iskeleti bellidir, geçen hafta  Bakanlar Kurulunda tartışmıştık. Bu maddeler 303 maddeydi bunlar daraltılacak.  Burada çok acil, orta vadede ve uzun vadede yapılması gerekenler var"  değerlendirmesini yaptı.

Eylem planının hem ekonomik hem sosyal tedbirleri içereceğini,  vatandaşlar arasında var olan kardeşlik duygusunu zedelemeyeceğini aktaran  Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Birileri diyor ya 'duygusal kopuş.' Duygusal kopuş falan değil.  Duygusal kopuş olsaydı şimdiye kadar terör örgütü çoktan amacına ulaşırdı. Terör  örgütü bu kadar ortaya çıkıyor, öz yönetim falan diyor, arkasında birkaç yüz  kişiden başka kimseyi, halk desteğini bulamıyor. Bu millet bin küsur senedir bu  coğrafyada kardeşçe yaşıyor. Bu kardeşliği tesis edecek ilave tedbirler  nelerdir... Biz aynı medeniyetin, coğrafyanın, toprakların insanlarıyız. Bu ortak  kültürü nasıl gerçekleştireceğiz, bununla ilgili herkesin üzerine sorumluluklar  düşüyor. Bu meselenin sadece kamu tarafı yok. İki ayrı ayağı daha var. Bunlardan  birisi siyaset ayağıdır. Bölgede bütün siyasi partilerin var olmasını arzu  ederiz."

AK Parti olarak bölgede siyasi çalışmalarını artırarak  sürdüreceklerini vurgulayan Kurtulmuş, üçüncü ayağın ise sivil toplum kuruluşları  olduğunu bildirdi.

"Terör örgütünün Türkiye dışındaki unsurlarına operasyonlar yapıldı"

"Kış koşullarının gevşemesiyle terör örgütünün yerleşim merkezleriyle  birlikte kırsalda da eylemlerini artıracağı öngörüsü var. Bu realiteyi dikkate  alarak yeni terörle mücadele konsepti gerekiyor mu" sorusuna Kurtulmuş, yeni  konsept içerisinde çalışmalara başlandığı karşılığını verdi.

Sürecin 20 Temmuz'da Suruç'taki saldırı ve 22 Temmuz'da Ceylanpınar'da  iki güvenlik görevlisinin şehit edilmesiyle başladığını hatırlatan Kurtulmuş,  farklı kollardan DAEŞ, PKK, DHKP-C ve diğer terör örgütlerinin geldiğini söyledi.

Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bu süreç içerisinde önce kararlı şekilde terör örgütünün Türkiye  dışındaki unsurlarına operasyonlar yapıldı. Çok büyük zayiatlar verildi, Kuzey  Irak'taki yerleşim birimlerine. Ayrıca kırsal alanda olan birimlerine zarar  verildi. En önemli hususlardan birisi de şehirlerimize mücavir alanda yürütmüş  oldukları faaliyetler sonlandırıldı. Halka daraltıldığı için şehirlerde  mücadeleler başladı. Terör örgütünün bu anlamda çatışma ortamını oluşturduğunu  gördük. Şimdi de bu çemberler şehirlerde daraltılarak şehirler temizlendi.  Dolayısıyla her birisi bir diğerinin devamı olan birbiriyle bağlantılı olan  süreçler."

 Uzun yıllar sonra Türkiye'de ilk defa farklı güvenlik birimlerinin  koordinasyon içerisinde süreci yürüttüğünü anlatan Kurtulmuş, terörle mücadelenin  hukuk kuralları içerisinde yapılmasına da gayret gösterildiğini belirtti.

Yeni anayasa çalışmaları

Yeni anayasa yapımı konusundaki bir soru üzerine Başbakan Yardımcısı  Kurtulmuş, anayasanın sürekli tartışıldığını, 1982 Anayasası'ndan memnun  olmadığını söyleyen çok sayıda insan bulunduğunu belirtti.

Bu parlamentonun, anayasal reforma imza atmaması halinde aslında  siyaseten hiçbir şey yapmamış olacağını ifade eden Kurtulmuş, "Bizim meseleye  bakışımız şu, nasıl ki terörle mücadeleyi sadece bir tek güvenlik ayağıyla  görmüyorsak, bu anayasa değişikliği meselesini de sadece 'anayasada şu madde bu  madde değişsin' diye görmüyoruz. Bu bir reform sürecinin parçasıdır. Bu da  getirilip ne başkanlık sistemi gibi tek bir maddeye indirgenebilir ne de herhangi  bir başka konuya indirgenebilir. Türkiye'nin bir anayasal reforma ihtiyacı var.  12 Eylül Anayasa'sı kaç kere değiştirildi ama ruhu hala orada duruyor, felsefesi  hala duruyor. Devleti esas alan, milleti sistemin sahibi olarak görmeyen bir tek  bu bürokratik oligarşik mekanizmalarla, demokrasiyi de böyle kuşatma altına almış  bir zihniyetle yazılmış. Bu anayasanın bütünüyle değiştirilmesi lazım" diye  konuştu.

Sadece anayasanın değil, siyasi partiler yasası, seçim yasası ve  Meclis iç tüzüğünün de mutlaka değiştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Kurtulmuş,  şunları söyledi:

"12 Eylül'ün bütün antidemokratik yasalarının temizlenmesi lazım. Bu,  siyasetin boynunun borcudur. Bu sadece AK Parti'nin meselesi değildir, bütün  siyasi partilerin meselesidir. Biz meseleyi böyle görüyoruz ve bu çerçevede de  yeni bir anayasa komisyonunun kurulmuş olmasını hayırlı bir başlangıç olarak  kabul ediyoruz. 'İlla şu olacak' diye dayatmadığımız gibi, hiçbir partinin 'illa  şu olacak ya da olmayacak' diye dayatmasına da rıza göstermeyiz."

"Herkes eteklerindeki taşları döksün"

Başkanlık sisteminin Türkiye'de etkin bir yönetim mekanizmasının  kurulabilmesi için önemli bir imkan olduğuna inandıklarını ve parti olarak bunu  gündeme getirdiklerini anlatan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Sonuçta biz bunu bir ön yargı, ön şart olarak da ortaya koymuyoruz.  Ama hiç kimse de 'Başkanlık sistemi olursa biz anayasayı tartışmayız' gibi bir  başka negatif, tersinden bir ön yargı içinde olmasın. Türkiye'nin ihtiyaçları  belli. 12 Eylül anayasasıyla yaşadığı zorluklar belli. Hangi alanlarda  yönetilemez hale geldiği yakın geçmişimizin tecrübesiyle belli. Hükümetin yüksek  yargıyla, Cumhurbaşkanıyla nasıl tartışmalar içerisinde olduğunu, geçmiş  dönemlerde bunları yaşadık. Zaman zaman sistemin yasamayla yargı arasında,  yasamayla yürütme arasında nasıl böyle bir gerilim yaşadığını hep beraber gördük.  Etkin bir yürütmenin sağlandığı ama aynı zamanda gerçekten ciddi bir kontrol  mekanizmasının da kurulduğu, tam manasıyla güçlü irade prensibinin kurulduğu yeni  anayasaya ihtiyacımız var.

Şunu da kimse iddia etmesin, şu andaki 1982 Anayasa'sı güçler ayrılığı  prensibi üzerine değil, güçler çatışması prensibi üzerine oturuyor. Yürütme,  yasama ve yargı birbirinden bağımsız ama hepsi birbiriyle kavgalı haldedir. Çünkü  anayasayı kuran o felsefe şunu düşünüyordu. 'Bu millet bilmez, bu milleti kendi  başına bırakırsan ne yapacağı belli olmaz. Dolayısıyla milleti biz kontrol  edelim, en başından da Cumhurbaşkanlığı makamı vasıtasıyla sistemin emniyet  supabını kuralım.' Bütün bunlar eski Türkiye'ye ait, eski kafayla, darbe  mantığıyla yazılmış anayasanın ürünleridir. Bunlardan memnunsa diğer partiler,  bunu söylesinler. Ama hiçbirisi 'memnunuz' demiyor, yeni bir anayasanın zorunlu  olduğunu söylüyor. Herkes eteklerindeki taşları döksün, herkes sepetlerindeki  pamukları ortaya çıkarsın, Türkiye için en doğrusu neyse hep beraber onu ortaya  koyalım ve millet karar versin."

Yeni anayasanın referanduma götürülmesi için çoğunluğa nasıl  ulaşılacağı konusundaki bir soru üzerine Numan Kurtulmuş, Meclis'te anayasa  tartışmaları yapılırken, milletvekillerinin özgür iradeleriyle karar  vereceklerini ifade etti.

Bu özgür iradelerin, yeni Türkiye'ye layık bir anayasayı ortaya  çıkaracağını ve çoğunluğa ulaşılacağını ümit ettiğine vurgu yapan Kurtulmuş, "Bu,  tek başına anayasayı parlamentodan geçirme çoğunluğu da olabilir, 330'u bulup ya  da 330'u aşıp işin halka götürülmesi şeklinde de olabilir. Ama sonuçta ben bu  parlamentonun böyle bir sorumluluğu üzerine aldığına ve bu parlamentodan da  özgürlükçü, demokratik, çoğulcu ve gerçekten sivil bir anayasa yapabilecek bir  iradenin ortaya çıkacağına inanıyorum" değerlendirmesinde bulundu.

"HDP'ye tavsiyemiz, demokratik dili kullanmasıdır"

Yaşanan dokunulmazlık tartışmalarının hatırlatılması ve AK Parti'nin  bu konuda bir adım atıp atmayacağının sorulması üzerine Kurtulmuş, şunları  kaydetti:

"Bu sürecin demokratik bir şekilde yürütülmesinde, başından itibaren,  7 Haziran'dan beri söylüyoruz, bu işte en büyük sorumluluk HDP'nin üstündedir.  HDP, terörle arasına mesafe koymanın artık çok ötesine geçmeli. Bu çukur  siyasetinin, bomba siyasetinin, terör örgütlerinin şehirleri yaşanmaz hale  getiren bu tavırlarına karşı net bir duruş ortaya koymalıdır. Bunu, hem  milletimizin tamamı istiyor hem de HDP'ye oy veren seçmenin büyük bir kısmı  istiyor. HDP'ye oy veren insanlar, bu terör örgütünün faaliyetlerine destek olsun  diye oy vermiyor. Tam tersine demokrasi dili, barış diliyle konuşsunlar ve  parlamentoda kendi taleplerini dile getirsinler diye oy verdiler. Hangi görüşü  ifade edeceklerse buyursunlar parlamentodalar, en aykırı görüşleri bile ifade  edebilirler. Ama kusura bakmasınlar, terör örgütünün diliyle sahada konuşarak,  terör örgütünün yaptığı işleri görmezden gelerek, hatta onlara arka çıkarak bir  demokratik siyaset inşa edilemez. bugün dahi bizim HDP'ye tavsiyemiz, demokratik  dili kullanmasıdır, terörle arasına mesafe koymasıdır, 'Yeter artık, kapatın şu  hendekleri, yeter artık bırakın şu silahları' demesi gerekir. Bunu demediği  sürece, HDP kendisiyle terör örgütü arasına değil, kendisiyle demokratik sistem  arasına mesafe koymuş oluyor. Bizim üzerinde esas durduğumuz nokta burasıdır."

Kurtulmuş, "Geçmiş dönemlerde Türkiye'de partiler kapatıldı.  Partilerin kapatılmasının bu anlamda Türkiye demokrasisine hiçbir katkı  sağlamadığını biliyoruz ancak suç işleyen, suça teşvik eden, bu anlamda  demokrasinin dışına çıkan milletvekilleriyle ilgili de tek tek soruşturmalar  yapılabilir. Ama sonuç itibarıyla partilerin kapatılmasının Türkiye siyasetine  geçmiş dönemde hiçbir faydası olmadı" diye konuştu.