Akşener: ''Cumhuriyet tarihinin en büyük soygununa göz yumdular''

Akşener: ''Cumhuriyet tarihinin en büyük soygununa göz yumdular''
Güncelleme:

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ekonomideki kara tablo üzerinden hükümeti eleştirerek ''Machiavelli'i gururlandıracak ya da yattığı yerden ters döndürecek, 'Ulan bunlar benim aklıma neden gelmedi' dedirtecek türden bir bakış açısına sahip AK Parti kadrolarının elinde ekonomimiz can çekişiyor.'' dedi.

İYİ Parti lideri Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın doktorlar için kullandığı "Varsın, gidiyorlarsa gitsinler" ifadesini eleştirdi. Tıbbiyeli Hikmet Boran ile Mustafa Kemal Atatürk arasında Sivas kongresinde geçen diyaloğu anlattı.

Sözlerinin başında Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu'nun Polonya tarafından  Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildiğini belirterek "Gönül ister ki biz de aday gösterelim" ifadesini kullandı.

Akşener'in açıklamalarının devamında öne çıkanlar şöyle:

AK Parti'nin bakış açısı Machiavelli'ye 'Ulan bunlar benim aklıma neden gelmedi' dedirtecek türden
Aziz milletim, AK Parti iktidarının akıl ve bilimden uzak, cumhuriyet değerlerimizle de sorunu olan yönetim anlayışı, hele Atatürk'le olan sorunlarını da bir türlü çözemediler. İyice hastalıklı bir hal aldı. Machiavelli'i gururlandıracak ya da yattığı yerden ters döndürecek, 'Ulan bunlar benim aklıma neden gelmedi' dedirtecek türden bir bakış açısına sahip AK Parti kadrolarının elinde ekonomimiz can çekişiyor.

Türk Telekom tepkisi
İşte Sayın Erdoğan'ın fantastik dünyasında her şey bu sistemle işliyor. Yani, bırakın sorunlarımızı çözmeyi daha sorunlarımızın varlığını bile, kabul etmiş değiller.

Bu kafayla attıkları her adım da maalesef milletimizin ve memleketimizin zararına sonuçlanıyor. Nitekim, bunun son örneğini, Cumhuriyet tarihinin, en büyük vurgunlarından biri olan, Türk Telekom'da gördük.

90'lı yılların ortasında, 25-30 milyar dolar arasında, değer biçilen Türk Telekom'un, yüzde 55'ini, ailece muhabbet kurdukları, Lübnan'lı Hariri'ye ‘Özelleştirme yapıyoruz, yabancı sermaye giriyor.” tezahüratları eşliğinde, 6 buçuk milyar dolara sattılar.

Hariri, gözlerinin önünde Türk bankalarından kredi kullandı. Gıklarını çıkarmadılar. Sözleşme gereği söz verdiği hiçbir yatırımı yapmadı.

Dönüp tek bir laf etmediler. Türk Telekom'un kârını cebine indirdi. ‘Sen ne yapıyorsun?’ demediler. Cumhuriyet tarihinin en büyük soygununa bilerek ve isteyerek göz yumdular.

Beştepe sokağında kabus
6 aydır öve öve bitiremedikleri rekabetçi kur masalı, gelinen noktada adeta bir korku filmine dönüştü; beştepe sokağında kâbus.

Milletimiz böyle bir ibretlik tabloyla karşı karşıyayken, bizi her geçen gün daha da ağırlaşan sorunlarımızın aslında var olmadığına ikna etmeye çalışıyorlar. Bay Kriz çıktı, 'Bizim ayçiçek yağımız, zeytinyağı gibi sorunlarımız yok' dedi. Şaşırdık mı? Şaşırmadık. Çünkü kendisine göre evine ekmek götüremeyen de yok, işsizlik de yok, yoksulluk da yok, milletçe Şirinler Köyü'nde yaşıyor elhamdülillah. Bu arkadaşa göre toplanmışız, kafamızdan sorun uyduruyoruz. 

İnsanların derin yoksullukla mücadele ettiği, annelerin bebek bezi yerine naylon poşet kullanmak zorunda bırakıldığı böyle zor bir dönemde milletimizin gözünün içine baka baka yapılan bu rezilliği bırakmayacağız. 

Müslüm Baba gibi batsın bu dünya diyorum
Biliyorsunuz 26 aydır ülkemizi geziyoruz. Arkadaşlarımla beraber milletimizin dertlerini dinliyorum. Dinlediklerimi de her hafta bu kürsüden anlatıyorum. Bu sayede milletimizin sesini tüm Türkiye'ye duyurduk. Yine bu kürsüden sözü bizzat kendilerine vererek esnaflarımızı, sanayicilerimizi, atanamayan öğretmenlerimizi, işçilerimizi, umutsuzluk içindeki gençlerimizi dinledik. Bundan sonra da dinlemeye devam edeceğiz. Ancak bir kesim var ki onların sesi hiç duyulmadı; ev kadınları. İktidar tarafından çantada keklik görülen ev kadınları. İşte o nedenle ben de bir yandan ilçe ziyaretlerimize devam ederken, bir yandan da iktidarın yolunu unuttuğu o evleri ziyaret etti. Öyle şeylere şahit oluyorum ki bir yerden sonra kalbim ağrıyor, Müslüm Baba gibi 'Batsın bu dünya be' diyorum, batsın.

'Eskiden ciğer alırdık, tavuk ciğeri alırdık. Şimdi onu alamıyoruz' diyor. Bir başka kardeşim diyor ki; 'Önceki günden kalan bayat ekmeği 1.5 liraya alıyoruz.' 

Düşünün ev kirasını ödeyebilmeyi hayali olarak söyleyen gencecik bir kadınla konuştum. Böyle bir rezalet olabilir mi? Bu kardeşim diyor ki; 'Her gece başımı yastığa koyduğumda; 'Bize simit yiyin diyorlar, simit 4 lira olmuş. Biz beş kişilik aileyiz, günde 20 lira verip bir öğün simitle beslenemeyiz.' İşte size, evlerin içinde yaşanan AK Parti gerçekleri.

Buna 5 maaşlı danışmanları, karısına ayrı araba, kendisine ayrı araba verilen ve yan gelip yatan, 24 saat hangi lüks restoranda ne yiyeceğini, hangi selfieyi yapacağını, hangi lüks arabanın içinden cıvık cıvık fotoğraf vereceğini düşünenler, bu dönemde zenginleşmiş haramzadelerin çocukları ve hayali, kirasını ödemek olan gencecik bir kadın. Sabahtan akşama kadar anlatın büyüme masallarıyla bu sesleri duymuyor, anlamıyorlar. Onlar istedikleri kadar inka etsinler. Biz bu gerçekleri anlatmaktan vazgeçmeyeceğiz. Esnafın, üreticinin, sanayinin derdine nasıl çare aradıysak, evlerdeki dertlere de çare arayacağız. Emeklililerin geçim sıkıntısına, gençlerin gelecek planlarına nasıl çözüm bulduysak, ev kadınlarına da bulacağız.

Bu işte yoksulluğu paylaşmak
Hani 2 ayyaş diye hakaret ettikleri, iftira ettikleri, bu ülkenin kurucu lideri Atatürk ve arkadaşı İnönü var ya... Cumhuriyet yeni kurulmuş, fabrikalar kurmaya çalışıyorlar, fakirliği ortadan kaldırmaya gayret ediyorlar... Ama elbette savaştan çıkmış bir ülkede yokluk var. O yokluğun nasıl paylaşıldığını söyleyeyim size. O devrin bakanlarının çocuklarına, 5 metre 3 metre neyse Amerikan bezi verilirmiş. O Amerikan bezinden boyanmış elbiseyi giyen ablam sağ benim. Zerrin Ablam anlattı. İnönü'nün de ailesine veriliyor, hepsine veriliyor. Bu bakanların eşlerinin bir kısmı bu kumaşı boyamakta usta, bir kısmı da onları dikmekte usta. Bir araya gelip çocukların elbiselerinin o bezini boyayan, sonra onları diken ve okula giderken de Özlem Toker'in ayakkabısının altının pençeyle kalın bir şekilde olduğunu söylüyorlar. Ama aynı şekilde Zerrin Ablamın da ayakkabısının altı bu kadar. Bu işte yokluğu paylaşmak. 

İğrenç dizilerde Abdülhamid'i ne hale düşürdünüz
Her hafta burada yakın tarihimizden olmuş bir anekdotu anlatacağım. Bunlar ders alır mı bilmem ama milletimiz nereden nereye geldiğini, nereye götürüldüğümüzü anlayacak. Atatürk'le Abdülhamid Han'ı karşı karşıya getirdiler. Onları dövüştürerek, birinin diğerine üstün olduğunu iddia ederek elinize ne geçti muhteremler? Yaptığınız iğrenç dizilerle Abdülhamid Han'ı ne halleri düşürdünüz.

Tıbbiyeli Hikmet'in hikayesi
1919 yılında İstanbul'un işgal altında olduğu günlerde İngilizler, Mektebi Tıbbiye'nin şahane binasına el koymuştu. Tıbbiye öğrencileri, aralarında Hikmet Boran'ı önder seçerek işgali protesto etmeye karar verdiler. Bu ne demek biliyor musunuz? 'Canınız cepte o okula gitmeniz' demek. Dev bir Türk bayrağı hazırladılar, 14 Mart sabahında İngiliz nöbetçileri atlatıp al bayrağı sallandırdılar. İşte o gençler, karanlık işgal güçlerimize umut oldular. Şanlı mücadelemize bayram oldular. Ama hikaye daha burada bitmedi. 1919 yılı aynı zamanda Atatürkümüzün milletimizi kurtuluşa hazırladığı yıldır. Sivas'a geldiğinde Tıbbiyelilerin temsilcisi seçilen Hikmet Boran da oradaydı. Sivas kongresinde Tıbbiyeli Hikmet, henüz 19 yaşında. Coşkuyla Mustafa Kemal Atatürk'e seslendi. 'Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz.'

Sivas kongresinde 19 yaşındaki Hikmet Boran'ın Gazi Paşa'ya söyledikleri ve Tıbbiyeli Hikmet'in yüreğinden kopan sözler karşısında Mustafa Kemal ne dedi biliyor musunuz? 'Evlat, müsterih ol. Gençlikle gurur duyuyorum.' Onun için cumhuriyet gençlere emanet edilmiştir. 

Tayyip Erdoğan'ın duygu dünyasındaki dalgalanmalara ne biz, ne kendi partisi artık ayak uydurabiliyor. Psikolojik bir yorum yapamıyorum. Uzmanlara duyrulur. Milletçe adeta doktor Jekyll ile Bay Hayden'ın hikayesini yaşıyor gibiyiz. Bir Sayın Erdoğan ve bir de Bay Kriz var. 

5'Lİ ÇETE SİGORTA YAPTIRMIŞ

“Rantın 5 atlısı gidip utanmadan siyasi risk sigortası yaptırmış. Sigortada tarif edilen risklerden biri de kamulaştırma. İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için fark etmez. Uluslararası hukuku kullanıp, gerekirse tek taraflı olarak feshedeceğiz.”