Kaybetmekten daha kötüsü, niçin kaybettiğini anlayamamaktır

Güncelleme:

Haber3.com yazarı Haluk Özdalga yazdı: Kaybetmekten daha kötüsü, niçin kaybettiğini anlayamamaktır

14 Mayıs seçimleri, kendini “ilerici” gören seçkinlerimiz ve siyaset dahil onların etkisi altındaki kesimler için şok oldu.

Halbuki üst üste yapılan yanlışlar zinciri kolay seçimin zora girdiğine işaret ediyordu.

(Kolay kazanılacak seçim nasıl zora girdi? 12 Nisan 2023)

Yaklaşık 75 yıllık yakın dönem demokrasi tarihimiz, toplumdan ve halktan ayrı dünyalarda yaşayan sözde ilerici seçkinlerimizin çizdiği hemen her siyasi projenin hüsranla biten sayısız örnekleriyle dolu. Bir türlü ders alamıyorlar.

14 Mayıs’ın farkı, demokrasi ve hukuk devleti için gerçekten kritik bir sınav olmasıydı.

Sözde ilerici seçkinlerimizin o sınavın kaybedilmesinde ağır sorumluluğu var. Akılcı yaklaşım ve bağımsız eleştirel tavır yerine, hezimetin nedeni olan yanlışlar zinciri karşısında büyük çoğunluğu ya sustu ya destekçisi oldu; hatta kimileri çığırtkanlığını yaptı.

14 Mayıs hezimeti elbet büyük bir darbe oldu. Ama hayır, son demokratik seçim olmayacak.

Şimdi daha zor ama, bu ülkede demokrasiyi ve hukuk devletini inşa edeceğiz. Toplumsal ve tarihi birikimimiz, eninde sonunda doğru yolu bulmamıza yetecektir.

Ama kaybetmekten daha kötüsü vardır: Niçin kaybettiğini anlayamamak.

Seçim sonrasında izlediğimiz tartışmalar, yer yer işi halkı aşağılamaya vardıran ama aslında “ilerici” seçkinlerimizin acılı dramını anlatan sayısız örnekle dolu. Niçin kaybettiklerini anlayabilmiş dahi değiller.

Büyük bir gazetenin 16 Mayıs manşeti bunlardan sadece biri: “DEMEK Kİ MİLLET TOGGMUŞ! Demek ki vatandaşımız yoksulluk sınırı altında yaşamaya razıymış! Demek ki insanlarımız zamlarla ezilmekten rahatsız değilmiş!”

*    *    *

AKP iktidarı devletin her türlü imkanını adil seçim ilkesiyle bağdaşmaz şekilde acımasızca kullandı. Çok tartışmalı yöntemlerle ele geçirdiği muazzam medya üstünlüğüne de sahipti. Ama her şeye rağmen seçim rahatça kazanılabilirdi.

Ne var ki, beş başlık altında toplayabileceğimiz yanlışlar zinciri mağlubiyetin yolunu döşedi: Yanlış aday, yanlış ittifak modeli, Muharrem İnce meselesinin kötü yönetilmesi, beceriksiz kampanya ve sandıklara sahip çıkılamaması.

“Seçimde hile yapıldı, o nedenle kaybettik” diye yenilgiye bahane arayanların ekmeğine yağ sürmek istemiyorum. Böyle bir şey söz konusu değil.

Bizim seçim sistemimizde, sandığa giren ve sayım sonucu resmiyet kazanan oylar arasındaki farkın sıfır veya sıfıra yakın olması büyük ölçüde siyasi partilerin sorumluluğuna bırakılmıştır.

En büyük sorumluluğu taşıyan ana muhalefet partisinin bir kez daha sandıklara sahip çıkamadığı; seçim gecesi yaşanan şaşkınlıklar, medyaya ayrıntılı olarak yansıyan sandık başı kargaşası ve boş bırakılan binlerce sandıktan anlaşıldı.

Sonucu değiştirecek ölçüde değil ama, aday ve partilerin oy oranlarına küçümsenmeyecek ölçüde yansıyan bir kaybın olduğu neredeyse kesin. Ayrıca bu durum, yıllardır süregelen ve bir türlü baş edilemeyen hayret verici bir beceriksizliğin kanıtı.

Yanlış ittifak modeli

Saadet, Deva ve Gelecek partileri CHP çatısı altında seçime girmemeliydi.

Kendi aralarında anlaşamıyorlarsa her biri ayrı ayrı, kendi logosu ve bayrağı altında seçim meydanına çıkmalıydı.

Bunun basit bir nedeni var. 14 Mayıs’ta kritik olan cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Birinci hedef cumhurbaşkanlığını kazanmaktı. Bütün önemli kararları o temel hedefe göre almak gerekiyordu.

Üç parti kendi milletvekili adayları, teşkilatları ve bayraklarıyla araziye çıkmalı ve aktif olarak kampanyada yer almalıydı. Milletvekili seçiminde partileri için olabildiğince çok oy toplamayı hedeflerken, Cumhurbaşkanlığı için Kılıçdaroğlu’na oy taşımaya çalışacaklardı.

Saadet’in kendi ifadesine göre bütün ülkede teşkilatları bulunuyor. Türkiye’de 920 civarında ilçe var. Deva ve Gelecek’in henüz tam teşkilatlanmaya ulaşamadığını varsayarsak, bu üç partinin Türkiye genelinde toplam 2500 civarı il ve ilçe örgütü ile 1500-1800 arası milletvekili adayı aktif olarak kampanyaya katkı sağlamış olacaktı.

Karamollaoğlu Sivas’tan, Davutoğlu Konya’dan, Babacan Ankara veya İstanbul’dan aday olmalıydı. Doğrudan seçim mücadelesinin içinde, arazide ve kendi kadrolarının başında yer alacaklardı.

Milletvekili seçilsin veya seçilmesinler; Kılıçdaroğlu kazandıktan sonra koşullara bağlı olarak yine CB Yardımcısı olabilirlerdi.

Küçümsenemeyecek bir güç harekete geçirilemedi, büyük ölçüde pasif kaldı.

Bu üç parti herhalde CHP listelerinden kazandıklarından daha az, hatta en kötü ihtimalle sıfır milletvekili çıkarabilirdi. Ama kesinlikle Kılıçdaroğlu’na daha fazla oy taşımış olacaklardı.

Tahminim, bu üç parti seçime katılsaydı, iyi hazırlanmış aday listeleri ve etkili kampanya ile seçmenlerini harekete geçirebilir, Kılıçdaroğlu’na en az %2 civarında belki daha fazla oy taşımak mümkün olabilirdi. Bu da mevcut tabloyu derinden etkilerdi.

Seçim sahası can pazarıdır; araziye aktif olarak inmeden, parti merkezinin veya genel başkanın dışardan açıklamalarıyla seçmeni seferber etmek ve yönlendirmek çok zordur. Hele hele seçmeniniz, yönlendirmek istediğiniz adaya çok sıcak durmuyorsa.

Oy taşımak istedikleri Kılıçdaroğlu’nu siyasi çizgisinin uzak konumda olması, yukarıda önerdiğim modeli daha da gerekli kılıyor. O durumda dahi elbet üç parti seçmeninin önemli bir bölümü Kılıçdaroğlu’na oy vermeyecekti; ama çok daha fazla seçmeni mobilize edebilecek, onların daha yüksek oranda bir bölümünü Kılıçdaroğlu’na yönlendirecek etki gücüne sahip olacaklardı.

Tam tersini yaptılar. CHP içinde erimeyi ve büyük ölçüde arazi dışında, yani gerçek seçim mücadelesi dışında durmayı seçtiler.

Önerdiğimizi yapan ve riski göze alan Yeniden Refah (YRP) %2,8 oy aldı. O oyun neredeyse tamamı Erdoğan’a taşındı.

Buna karşılık Saadet, Deva ve Gelecek tarafından Kılıçdaroğlu’na taşınan oy YRP’nin %2,8’i kadar olamadı, hatta yaklaşamadı bile!

CHP, İYİ, HDP ve SP cumhurbaşkanı adaylarının 2018’de aldığı toplam %47,3 oy bunu çok açık ortaya koyuyor.

Üç parti CHP listelerinden 35 milletvekilliği kazandı. Ayrı girselerdi CHP’nin muhtemelen çok az kaybı olacaktı. Yani ittifakın net milletvekili kazancı ehemmiyetsiz bir sayıda kaldı.

Seçilen ittifak modeli cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’nun oy kaybına yol açmasının yanında, ikinci derecede kalan ama göz ardı edilemeyecek başka sonuçlar da doğurdu.

SP’nin seçim sahasını boşaltması YRP’ye ve Cumhur İttifakı’na yaradı. SP’nin YRP’ye kaptırdığı alanı geri alması hiç kolay olmayacak. İslamcı siyasetin o bölgesinde üstünlük şimdi YRP’ye geçti.

MHP lideri Bahçeli yoğun ısrarlara rağmen bütün çevrelerde kendi logosu altında seçime katılma kararı alırken, eminim ki benzer değerlendirmeler yaptı; milliyetçi alanı İYİ ve Zafer partilerine terk etmemek gerektiğini düşündü.

Deva ve Gelecek toplam 25 milletvekili kazandı ama kuruluştan sonra yapılan ilk genel seçime girmemeleri nedeniyle, nihai siyasi muhasebede gerçekten karlı çıktıkları söylenemez. Bu iki partiyi zor yıllar bekliyor.

Demokrat Parti’ye verilen dahil, Kılıçdaroğlu diğer partilere bol kepçeden 38 milletvekilliği dağıtmış oldu. Aday olabilmek için!

Bunun CHP örgütlerinde doğurduğu tepkinin sonuçlarını 28 Mayıs sonrasında göreceğiz.

Muhalefetin ittifak modelinin yanlış olduğunu araba devrildikten sonra söylediğimi düşünenler olabilir. Öyle düşünenler “Seçim İttifaklarının Etkisi” başlıklı yazıya bakabilirler (14 Nisan 2023).   

 

Diğer Yazıları