Tarih boyunca Zazalar

Güncelleme:

Haber3.com yazarı Haluk Özdalga yazdı: Tarih boyunca Zazalar

Zazalar Türkiye’nin en büyük etnik gruplarından biridir.

Geleneksel olarak, en yoğun Bingöl olmak üzere Tunceli, Elazığ, Diyarbakır, Siirt, Bitlis, Muş, Erzurum, Erzincan, Sivas, Urfa, Adıyaman, Malatya gibi illerin belirli bölgelerinde, ağırlıklı olarak Van Gölü’nün batısında kalan Dicle-Fırat-Murat havzalarındaki geniş alanlarda yaşarlar.

Ayrıca, Doğu Anadolu’dan göçen çok sayıda Zaza halen Amerika, Avusturalya ve başta Almanya olmak üzere değişik Avrupa ülkelerinde yaşıyor.

Ne var ki Zazalar hakkında bugüne dek bizde yapılan araştırmalar, dolayısıyla bilgilerimiz, şaşırtıcı düzeyde sınırlıdır. Bu basit gerçek, kendimizi ne kadar az tanıdığımızın acı göstergelerinden birini oluşturur.

İlahiyatçı, araştırmacı ve siyaset adamı Abdulbaki Erdoğmuş’un bu yıl başında çıkan Zazalar hakkındaki kitabı, bir boşluğun doldurulmasına esaslı katkılar sağladığı için büyük bir takdiri hakkediyor.

Çalışmada önce Zazaların yaşadığı coğrafyadaki etnik ve dini gruplar geniş bir tarihi perspektif içinde anlatılıyor. Daha sonra Zazalar ve Kürt hareketleri ele alınıyor ve nihayet Zaza dili ve kültürü daha yakından inceleniyor.

Bu çok kısa özetin de ima ettiği gibi Erdoğmuş, çok yönlü bir eser ortaya koyabilmeyi başarmış.

Zazalar deyince herhalde ilk akla gelen ve en çok tartışılan başlık “Zazalar Kürt müdür, yoksa Kürtlerin dışında bir halk mıdır?” sorusu olur.

Yazar elbet o konuya da geniş şekilde girmiş ve özgün açıklamalar getirmiş: Zazalar sadece Kürtlerin bir parçası değil, aynı zamanda “Kürtlerin atalarıdır”.

Kürtler (Ekrad) deyimi; Kırmanç, Goran, Soran, Zaza gibi kavimlerin hepsini kapsar. Kürtlerin kökeninin Medler olduğu büyük ölçüde genel kabul görmektedir.

Yazara göre:

“Kürt grupların ‘Kurd/Kırd’ kökeni üzerinden Medlere dayandığı… kanıtlanmış durumdadır… Ekrad (Kürtler) içinde tarihte doğrudan Kırd/Kürd olarak isimlendirilen tek kavim Zazalardır… Zazalar Kürtlerin kökleri, özü ve atalarıdır” (s. 166 ve 168).

“Zazalar, Mezopotamya’nın kadim halklarındandır ve ‘Kırd’ olarak diğer Kürt kavimlerin atalarıdır… Zazalar, gerçek tanımlarıyla, yani ‘Kırd’ olarak adlandırıldığında -ki gerçeği de budur- Kürt kavimlerin tamamı için bir ‘üst kimlik’ konumundadırlar” (s. 223).

Zazalar ne Türk’ün ne Kürt’ün ne Arap’ın ne de Fars’ın uzantısıdır. Kırd kimlikleriyle Ekrad’ın, yani bütün Kürt kavimlerin atalarıdır” (s. 224).

Çalışmanın pek çok ilginç boyutlarından biri Kürtlerin Osmanlı içindeki konumunu, İmparatorluk merkeziyle ilişkilerini, Safevi-Osmanlı güç çatışması sırasındaki hareket tarzlarını ve “Osmanlı-Kürt İttifakı” oluşumunu ele alan sayfalar (s. 68-88). Yazar o bağlamda belirleyici bir unsur olarak, Kürtlerin kendi kimliklerini “önce Müslüman, sonra Osmanlı, daha sonra Kürt” olarak görmelerine işaret ediyor (s.84).

Bu noktada belki, Kürtleri en yakından tanıyan araştırmacılardan Martin van Bruinessen’in “Ağa, Şeyh, Devlet” kitabında da altını çizdiği bir hususu ilave edebiliriz. van Bruinessen’e göre, Kürtlerin tarihini anlamak ve açıklamak açısından en önde gelen kimlik, din veya milliyetten önce, aşiret aidiyetidir.

Kürtler, Ortadoğu’da devlet sahibi olmayan en büyük etnik gruptur. Kürtler bağlamında sık tartışılan sorunsallardan biri de bu tarihi gerçeğin nedenleridir. Kitabın IV. Bölümünde, o konu da ayrıntılı irdeleniyor.

Söz konusu tarihsel gelişmeler, elbet tek bir nedene bağlı değildir. Nitekim Erdoğmuş da haklı olarak pek çok nedenin altını çiziyor. Kritik dönemlerde bölgede en etkili emperyal güç İngiltere’nin bağımsız Kürdistan düşüncesine destek vermemesi; Kürt elitlerin sorumluluklarının gereğini yerine getirememesi; bağımsız veya yarı bağımsız statüdeki Kürt beylikler arasında siyasi birliğin olmaması; Kürtlerin Müslümanlık ve ümmet aidiyeti duygularının etkisi altında Osmanlı’ya olan sadakat ve bağlılıkları ve kısmen feodal yapılar (aşiretler) gibi.

Konunun olabildiğince gerçekçi şekilde tahlil edilmesi, esasen bugün yaşadığımız sorunların iyi anlaşılması ve isabetli yönetilmesi açısından da kritik önem taşıyor. Burada gereken derinlikte ele alabilmemiz mümkün değil.

Ancak kısaca, yukarıda değindiğimiz van Bruinessen’in kitabına bir kez daha gönderme yaparak, yakın zamanlara kadar Kürtler arasında diğer bütün kimliklerin güçlü şekilde ütünde yer alan aşiret aidiyetinin baskın konumuna işaret edebiliriz – ki şimdilerde şehirleşme ve modernleşme ile beraber kaçınılmaz şekilde adım adım zayıflıyor.

Erdoğmuş çalışmasında, 1915 Ermeni Katliamı bağlamında üzerinde nispeten az durulan bir hususu, o trajik dönmede yaşanan Kürt-Ermeni çekişmelerini de ele alıyor. O trajik olayların Kürtlerin perspektifi açısından anlatıldığı sayfalar, kitabın bir başka önemli özelliğini oluşturuyor (s. 91-107).

Zazaların konuştuğu dil (Zazaca), kendileri tarafından “Zazaki”, “Kırdi/Kırdki” veya “Dımıli” olarak adlandırılır.

Zazaca, Hint-Avrupa dil ailesine mensuptur. Hazar Denizi’nin güney kıyılarında konuşulan değişik Farsi dillerle yakınlık içindedir. Esasen Zazaların kadim kökleri de Hazar Denizi’nin güneyinde kalan bölgeye uzanır.

Zazaca veya Kırdki’yi bugün tahminen bir buçuk milyon kişi ana dili olarak konuşuyor. Diğer taraftan, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun yayınladığı Tehlike Altındaki Diller Atlası’na göre Zazaki, güvensiz ve yok olma tehlikesi altındaki diller arasında yer alıyor (s. 231-232).

Ana dil, her insanın manevi ve maddi gelişmesinin, yani güçlü bireyin ön koşullarından biridir. Bir toplumun ve ülkenin başarılı olması, yurttaşların iyi yetişmesine, gelişmesine ve güçlü olmasına bağlıdır. 21. yüzyılın baş döndürücü ve acımasız rekabeti içinde, bir ülkenin kendi yurttaşlarının gelişmesini baskı altında tutarak kazanan tarafta yer alabilmesi çok zordur.

Zazaca yok olmamalı, kullanımı desteklenmeli ve geliştirilmelidir.

Erdoğmuş’un çalışması, Zazaları ve Türkiye’yi daha iyi tanımak isteyenlerin muhakkak okuması gereken bir kitap.


Abdulbaki Erdoğmuş, Ocak 2024, “Tarih Boyunca Mezopotamya’da Siyasi Yapı: Zazalar”, 304 sayfa, Elips Kitap, Ankara.

 

Diğer Yazıları