Ayşe Arman'a çığlık attıran söz..

Ayşe Arman'a çığlık attıran söz..

Deniz Seki: "Nazire’yle eşofmanlarımızı giydik birlikte Hüsnü’ye gittik!" İşte bir Ayşe Arman röportajı..

Ayşe Arman'a çığlık attıran söz..  - Resim : 1 Nazire’yle eşofmanlarımızı giydik birlikte Hüsnü’ye gittik

Bütün ev uçuk kaçık. Gece kulubü gibi. Ama rahat. Sevimli. Renkli. Biraz fazla insanın üzerine üzerine geliyor ama olsun.

Deniz Seki de dünyanın en doğal, en rahat, en samimi kadını. Komik, esprili, yerinde duramıyor. Sabahlığıyla oradan oraya koşturuyor. "Balık yiyelim, şarap içelim, sor, ne istiyorsan sor..." Fonda da son albümü "Sahici" çalıyor, zaten bu son albümde de yaşadıklarını anlatıyor. Hüsnü Şenlendirici ile ilişkisini hepimiz sit com gibi takip ettik. Anlattıkları arasında beni şaşırtacak bir şey artık olmaz zannediyordum, yanılmışım. "Nazire’yle eşofmanlarımızı giydik Hüsnü’ye gittik!" deyince ufak bir çığlık attım. Buyurun buradan okuyun...
/_np/8903/6328903.jpg
Sizin yaşadığınız nedir?

- Bir aşk. Aşk kazası...

Kaza beklenmedik bir şey. Sizin yaşadığınız şeyde beklenmedik olan ne: Aşk mı? Hüsnü Şenlendirici’nin bir türlü eşi Nazire Hanım’dan ayrılamaması mı?

- Gel baştan başlayayım: Ben Hüsnü’yü gördüm ve kaçtım. Yazdılar çizdiler ama palavra. Evli bir adamla daha önce hiç birlikte olmadım. Hüsnü ilktir. Başıma geleceği bildiğim için kaçtım.

Ne gelecekti başınıza...

- Adama sırılsıklam aşık olacaktım! Müzik, ikimizin de ortak noktası, aynı şeylerden zevk almak daha da şiddetli bir tutku yaratır. Yarattı... Ama hep kendimi tuttum. Mesaj atıyordu, telefon açıyordu, "Tamam görüşürüz" diyor aramıyordum, soğutma taktikleri yapıyordum. Allem edip kallem edip nereye gittiğimi öğrenip, geliyordu. Bir türlü kendini unutturmuyordu. Güya ben kararlıydım, bir ilişkiden yeni çıkmıştım yalnız kalmak istiyordum, bir de işin gerçeği ben anne olmak istiyordum. Evli bir adamla işim ne?

Ama olan oldu...

- Evet. Kendime bir sapak buldum, ana yoldan kaçtım, yani öyle zannettim, sonra tekrar ana yola çıktım ve Hüsnü’yle çarpıştık. Ve kendimi birdenbire daha önce yaşamadığım kadar derin bir şeyin içinde buldum. Şekli bana zor ve ters gelen bir aşk ama dibine kadar sahici. Bir kayıkla denize açılmış harıl harıl kürek çeken, ne zaman yorulacağı belli olmayan, nereye gittiği de belli olmayan iki aşığız biz...

Aşk yorulur... Aşıklar da yorulur... Usanır... Sizin durumunuz nedir?

- Yoruldum. Ama usanmadım. Hálá çok seviyorum adamı. Sihri de kaçmadı bu aşkın, sormak istediğin buysa. Karşındaki insana duyduğun tutkunun azaldığını ne zaman hissedersin biliyor musun? Mutlu insanlara çaktırmadan imrenerek bakmaya başlamışsan... Aynanın karşısına geçip yüzünü gözünü düzeltip, onu bekleme halinden çıkmışsan... Benim için geçerli değil bunlar. Hálá heyecanlanıyorum Hüsnü’yü görünce.

Nesi farklı bu adamın?

- Hiç tanımadığım kıvamda gerçek! Ancak böyle izah edebiliyorum. 16 yıllık karısını da çok üzmüş ama Nazire Hanım bir türlü vazgeçemiyor. Neden? Çünkü hakiki biri. Hiçbir şeyi oynamıyor Hüsnü. Neyse ne. Piyasadaki adamlardan o yüzden farklı. Hakikaten sevdiği zaman şefkatiyle, ruhuyla, gözüyle, bakışıyla anlatıyor. Anlatamadığı duygusunu da müziğiyle hissetmeni sağlıyor. Bir de saf ve korunmuş bir tarafı var...

Siz bu iki sene içinde ruhsal olarak nerelere savruldunuz?

- Ooooooo! Bir sürü yere. Çok ağladım, çok üzüldüm. Ama bunu ben seçtim. Şikayet edecek halim yok. Şükür ki güçlü bir kadınmışım, zaman zaman içime kapandım, zaman zaman kariyerimi ve şöhretimi arkama aldım. Ama yanlış anlama, acı çektiğim kadar keyif de aldım.

Boşanma davası, yılan hikayesine dönüştü. Bir türlü gerçekleşemiyor. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?

- Etmez olur mu? Ediyor. Dördüncü dava da bitti. Ama elden ne gelir... Hüsnü sayesinde Romanları tanıma fırsatım oldum. Farklı gelenekleri görenekleri var. Onlarda kopmak, ayrılmak çok zor ya da imkansız. Onlar kendi içlerinde başka bir düzen yaratmışlar. Hüsnü boşanma davası açarak bile kendini aşan bir hareket yaptı. Eşiyle arasında bir tazminat sorunu var. Şahitlerle ilgili de bir sorun var. E şahitler gelmeyince, dava uzadıkça uzuyor. Bir sonraki 11 Kasım’da. Bakalım...

Siz onların boşanma hadisesinde tam olarak nerede duruyorsunuz?

- Tamamen dışındayım. Hüsnü, Nazire Hanım’la mutlu olacağına inandığını söylesin, bugün onu hazırlayıp bu evden gönderirim... Anlatabiliyor muyum? Fakat bitmiş bir şey. Evlilikler üçüncü kişiler tarafından yıkılmıyor, ben de bu 16 yıl içinde Hüsnü’nün hayatına giren ilk kadın değilim. Ama tabii ki mevcut duruma sinirleniyorum, üzülüyorum, üzülmez miyim? Sonuçta ben, evli adamın yuvasını yıkan sevgili, Nazire Hanım aldatılan kadın, Hüsnü de iki kadını idare eden adam gibi algılanıyor. Çok çirkin bir üçgen. Uzun zamandır da böyle. Yüzsüzleşmiş ve bu duruma alışmış değilim...

Sevgiliniz, karısından boşanmak istemiyor olabilir mi?

- Yok öyle değil. Eşi boşanmıyorsa, tazminatını yükseltiyorsa, şahidi mahkemeye gitmiyorsa, kaçıyorsa, o ne yapsın... Karı- koca anlaşırsa bitiyor bu iş. Ben aptal bir kadın değilim. Benim de bir sabrım var, oturup 5.5 sene Hüsnü’nün boşanmasını bekleyecek değilim. Ama gerçekten elinden geleni yapıyor. Ben zaten bu işin uzayacağını başından biliyordum.

Sizce Nazire Hanım’ın ayrılmama sebebi inat mı, sevgi mi? Ne?

-"Çocuklarımın başında olsun" diyor. Bunca zaman onu aldatmış ama Hüsnü’nün ayrılma gibi bir talebi hiç olmamış. Artık var. Kadın da şoke oldu tabii. O da aslan gibi bir kadın, hiç kimse 16 yıl böyle bir adamı da çekmez...

Yani siz Nazire Hanım’a da hak veriyorsunuz...

- E tabii. Empati diye bir şey var. Kendimi onun yerine koyduğumda, onu gayet iyi anlıyorum, haklı tabii. 16 yıllık birikimin bombası bende patladı. Çünkü ben Hüsnü’nün hem evliliğini hem beni yürütebileceği bir kadın değilim. Ya benimle olacaktı ya karısına gidecekti. Adam da kalmak istiyor...

Peki şu anki fiili duruma bakalım: Şenlendirici hem size geliyor hem karısına gidiyor...

- Hayır efendim. Karısına gitmiyor, çocuklarına gidiyor! Evlilikleri de sadece kağıt üzerinde devam ediyor...

Ortada sizin açınızdan bir problem yok yani...

- Olmaz olur mu? Ortada çözümsüz bir durum var. Ama hepimiz kendimize göre haklıyız. Mesele bu. Bu yüzden çözülemiyor. Ne var ki bunun bir sonu olmalı ve yolu olmalı. Artık komik oluyoruz. Çözmemiz gerekiyor. Çözebilmek için de bir adım attık... 15 gün önce... Daha yeni...

Ne yaptınız?

- Üçümüz bir araya geldik! Tarihi buluşmayı gerçekleştirdik!

Nasıl yani!

- Nazire Hanım’la eşofmanlarımız giydik, birlikte Hüsnü’ye gittik.

Şaka yapıyorsunuz!

- Yooo. Hani soruyorsun ya, "Bu adam, acaba ayrılmak mı istemiyor?" diye, benim de vardı öyle şüphelerim, Nazire Hanım’ın da kafasında sorular vardı. O yüzden üçümüzün bir araya gelmesi gerekiyordu.

Ne oldu peki üçünüz bir araya gelince...

- Hüsnü’nün dili tutuldu! İkimizi karşısında görünce bir 15 dakika kendine gelemedi. Ama sonra medenice konuştuk. Herkes özürlerini diledi, içinde biriktirdiği ne varsa söyledi. Nazire Hanım’ın şartları vardı, o kendi şartlarını dile getirdi. Bense Hüsnü’nün ne yapmak istediğini bilmek istiyordum o kadar, şartım filan yoktu. Nazire Hanım beni, haliyle, yazılıp çizilenlerden ötürü, boşanmalarının sebebi olarak görüyordu. Hüsnü, orada, benim gözümün önünde, ona öyle olmadığımı anlattı. "Kimsenin gücü yetmez yuva yıkmaya, boşanma gerekçemiz Deniz değil!" dedi. Böyle şeyler konuştuk. Ses hiç yükselmedi.

Nerede bir araya gelindi?

- Bunu söyleyemem. Ama evlerde buluşmadık...

Peki giderken "Nazire Hanım’la karşı karşıya geleceğim. Ne giyeyim? Nasıl görüneyim?" gibi şeyler geçti mi aklınızdan...

- Valla, bir eşofman giydim. Nazire Hanım’a da "Sen de üzerine bir eşfoman tak, birlikte ona gidelim" dedim. Zaten buna iki kadın beraber karar verdik. Nazire Hanım’ın da kendini aştığını, çok hanımefendice davrandığını düşünüyorum. Herkesin şüpheleri vardı, çok iyi oldu buluşmamız, şüpheler sanıyorum giderildi...

Başka neler konuşuldu?

- Hüsnü "Aslında boşanmaya niyetim yoktu ama ne zaman sen televizyonlara çıktın beni küçük düşürdün, o zaman boşanmaya karar verdim Nazire" dedi ama bu ilişkinin çok önceden bittiğini de ekledi. Ben Nazire Hanım’a "İkili mi oynuyor, öyle mi oluyor, böyle mi oluyor, şüphelerim vardı, iyi ki geldik bir araya" dedim. Hatta şunu bile itiraf ettim: "Birinin çekip gitmesi gerekiyordu. İnanın bunu da yaptım. Ama Hüsnü bırakmadı peşimi. Olmadı, biz ayrılamıyoruz..." Ama onunla yavruları arasına girmeyeceğimi de ekledim. Sonra Nazire Hanım’a "Bir sürü teklif geldi neden kabul etmediniz?" dedim. "Kendi ayaklarınızın üzerinde durabilirdiniz..." Nazire Hanım cevap vermedi. Onun da durumu zor, daha 29 yaşında. Bence çok iyi bir kadın ve çok iyi bir anne. İstemeden onu üzdüğüm için özür de diledim. Bana döndü ve "Sen benim yerimde olsan ne yapardın Deniz?" dedi. Durdum "Çocuklarımı alıp giderdim" dedim ve ekledim: "Kim bilir belki ceza olarak onları babalarına göstermezdim..."

Bu sizce sağlıklı bir öneri mi!

- Kadın, "Benim yerimde olsan ne yapardın?" diyor. Arkadaşça konuşuyoruz, ben de gerçekten içimden geçeni söylüyorum. Sağlıklı ya da değil...

Siz mi Nazire Hanım’ı aradınız?

- Evet. Bir mesajının üzerine ben aradım. Hüsnü’ye kalsaydı hayatta böyle bir şey olmazdı. Zaten bu işleri ancak kadınlar planlayabilir.

Boşanmaya çalışan bütün çiftlere tavsiye eder misiniz?

- Bizim kadar çaresizlerse neden olmasın? Medeni bir şekilde kırıp dökmeden, bağırıp çağırmadan eteklerindeki taşları dökeceklerse faydalı. Biz iki kadın, aslında, Hüsnü’yü anlamak için buluştuk. İyi de yaptık...

DENİZ’İN AYNALI YATAĞI

O ne yatak öyle! Tepesi ayna. Ama istemezsen ayna yok. Bir düğmesi var "zzzzssssssss" basıyorsun, ayna kapanıyor. Deniz Seki diyor ki, "Bazen aynalı bazen aynasız uyuyorum. Duruma göre..." Gülüyoruz. Metin Usta yapmış yatağı. /_np/8905/6328905.jpgEvlere şenlik bir yatak. Yanları açık bir karavan gibi. Bir sürü numarası var, istersen ortasından bir masa çıkıyor, yine bir düğmeye basmaya bakıyor, hani içkini koymak filan istersin...

MAHALLE BASKISI ÜZERİNE 10 KİLO VERDİM

Çok kilo vermişsiniz. Süper görünüyorsunuz...


- Sıkıntıdan kilo almıştım, e bütün bunları yaşayınca için şişiyor. Ama millet o kadar üzerime geldi ki, vermek zorunda kaldım. "Obez mi oldun? Hormonların mı bozuk?", demediklerini bırakmadılar. Resmen "mahalle baskısı" yaptılar. Gerçi sonra hak verdim. Onlar beni hep piyasaya ilk çıktığım halimle görmek istiyorlar. Ben onlara göre bir ürünüm, Tadelle’nin paketini değiştirirsen de insanlar tepki gösterirler, onlar da gösterdiler. 9-10 kilo verince normale döndüm...

Peki nasıl verdiniz?/_np/8904/6328904.jpg

- Taylan Kümeli’ye gittim. Bir de Seles diye bir yere gidiyorum. Orada "radyo frekans" diye bir şey var, inanılmaz faydasını gördüm. Ütüye benziyor, önce "Bu saçmasapan alet ne işe yarar?" dedim. Vıcık vıcık bir yağ sürüyorlar, sonra da onunla sanki etine ütü yapıyorlar. 20 dakika sürüyor. Haftada bir gün. Tek kural, radyo frekansa girdiğin gün alkol almayacaksın. İnanılmaz inceldim, daraldım...

Oysa televizyonda hálá kilolu duruyorsunuz...

- Ah ben plazma televizyonlardan nefret ediyorum! Patates gibi görünüyorum ekranda. Öyle değil mi, gerçeği söyleyebilirsin. 70’lere kadar çıkmıştım oysa şu anda 59 kiloyum ve 38 bedenim ama gel de insanları inandır...


Hürriyet
Ayşe ARMAN