İşte size Selin Barlas'ın 'Arka Odası'...

Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone OlSelin Barlas ‘Gazeteci Mehmet Barlas’ın yeğeni’ sıfatından daha fazlası için neler anlattı ?
Habertürk Televizyonu’nda cumartesi gece yarısına doğru başlayan ve sabaha karşı biten ‘Tarihin Arka Odası’nda ocak ayının sonunda sessiz sedasız bir değişim oldu. Üç kişinin sunduğu programın masasıdan Pelin Batu kalktı, yerine Selin Barlas oturdu. Murat Bardakçı ve Erhan Afyoncu’nun yanında tarih konuşmalarına eşlik ederken bazen ağlayıp bazen kahkahalar atan, tarih programı içinde ‘bu da nesi’ dedirten ‘küslükler’ yaratan, nasıl göründüğünü umursamadan kafasına yeniçeri başlığı geçiriveren bu genç tarihçiyi merak ettik… Hakkında pek az şey bildiğimiz Selin Barlas, tam da ekranda göründüğü gibi biri çıktı...
Köklü bir aileden geliyor. Tanıyamasa da hayran olduğu Heidelberg Üniversitesi’nden hukuk doktoralı, eski bakanlardan, gazeteci Cemil Sait Barlas’ın torunu; gazeteci Mehmet Barlas’ın yeğeni. Babası Selim Barlas işadamı; annesi Nancy Milano Barlas da New Yorklu tanınmış bir aileden.
Sorularıma etrafından dolanmadan yanıt verdi. Yanlış anlaşılmaları, hakkındaki ‘şımarık, torpille geldi’ gibi dedikoduları sakince izah etti.
Programda kürtaj meselesi tartışılırken “Erkekler de prostat muayenesi yaptırmasın o zaman!” diye çıkışan, “Çocuk yapacaklara anne-baba olma ehliyeti verilsin” diye öneren Selin Barlas ile ‘süzgeçleri’ olmadan konuştuk. Kendisi bu durumu, “Ailede herkes kıvrak zekâlıdır, çok güzel konuşurlar ve süzgeçleri vardır ama benim yok. Her şeyi aklıma geldiği gibi söylüyorum. Elbet ben de bir gün düşünerek konuşmayı öğreneceğim” diye açıklıyor…
‘KENDİN GİBİ OL’ TAVSİYESİ
-Nasıl dahil oldunuz programa?
Pelin Batu, çok yakın arkadaşım. Murat Bardakçı’ya programa devam edemeyeceğini söylediği zaman “Sen olmayacaksan, senin gibi birini bul” demişler. O da beni önermiş.
- Teklifin geleceğini biliyor muydunuz, hazırlıklı mıydınız Murat Bardakçı ile konuşmaya?
Benimle ilgilendiklerini biliyordum fakat ne zaman olur; olur mu, olmaz mı, pek fikrim yoktu. Murat Bey beni arayıncaya kadar durumun çok ciddi olduğunu düşünmüyordum.
- Nasıl geçti o konuşma?
İlginçti çünkü neticede ben de o programın bir izleyicisiydim. Murat Bey’e yanlış bir şey söylerseniz bedelinin ağır olduğunu biliyorum. Bu nedenle görüşmeye gittiğimde çok gergindim. Hani saçma bir şey söylersem fırça yer miyim diye…
- Programda olduğunuza göre fırça yemediniz; peki ne istedi sizden?
Verdiği tavsiye sadece “Bu programa çıkacaksan unutma kendin gibi olacaksın. Evet, bu ‘show business’ ama kendin gibi olmazsan natürel olamaz!” Biraz da bu tavsiye nedeniyle başladığımdan beri üzülsem de sinirlensem de ekranda görüyorsunuz.
- Bütün bu olanların müsebbibi o yani… Ağlıyorsunuz da küsüyorsunuz da zaman zaman…
Neticede oraya kimseyi memnun etmek için gitmiyorum. Tabii ki hepimiz izleyici keyif alsın istiyoruz ama biz istek üzerine davranmıyoruz. Murat Bey o gün huysuzsa huysuz; Erhan Bey yorgunsa yorgun; ben de o gün sinirliysem sinirliyim. İnsanlık hali.
- Pelin Batu masada uyudu bile, sonuçta o programın izleyicisi bu duruma hazırlıklı.
Pelin çok akıllı bir kız, bir de hiçbir şekilde şahsiyetinde sahtekârlık yok. Program 5-6 saat sürdüğü için o kadar süre aralıksız tarih konuşamaz, aynı ciddiyetle duramazsınız. Neticede yoruluyorsun, gülüyorsun, bir saçmalık oluyor, arıza oluyor… Zaten akış icabı muhakkak biri güncel bir şey soruyor, hemen bir kavga patlak veriyor.
- ‘Peki, annenizin ABD’li ve amcanızın Mehmet Barlas olması dışında hakkınızda pek bilgimiz yok. Siz kimsiniz kuzum?
Annemin ailesi çok renkli, bir tarafı İtalyan asıllı, bir tarafı İsveç, bir tarafı başka bir şey… Haliyle çok hoşgörülü, farlı kültürlere meraklı biri. Babam da 15 yıl ABD’de yaşadı. Çok büyük bir aşkla evlendiler; ben ve kardeşim olduk.
- O kadar hızlı gitmeyin canım… Babanız neden ABD’deymiş?
Eğitim için. İki lisans, iki master tamamladı orada, bir yandan da çalıştı.
- Türkiye’de mi evlenmişler?
Babam ikinci master’ını bitirirken annemle tanışıyor, bittiğinde askerlik için Türkiye’ye dönüyor ve anneme diyor ki “Sen okulunu bitirmeden gelme.” Annem okulu bitirip peşinden geliyor ve burada evleniyorlar. 1977; ki o yılların Türkiye’si, düşünün…
- İyi cesaret!
İstanbul çok güzel olmasına rağmen çok zorluklarla karşılaşıyor ama öyle bir aşk ki -Maşallah- hâlâ aynı aşk devam ediyor. Annem “Türkiye’de bir yabancı gibi konuşmak doğru olmaz” diyerek bizi Türk okullarına gönderdi. Işık Lisesi’ni ardından da Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü bitirdim. Şimdi İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı’nda okuyorum.
- Tarih eğitimini seçmenizde etkili olan neydi?
Işık Lisesi’nde şahane bir tarih öğretmenim vardı. Onun sayesinde 14-15 yaşında yaz tatillerinde Yunanca dersleri almaya başladım. Tabii biraz da babamın birtakım antikaları var, üzerlerindeki Rumca yazıları okuyayım diye… Babam da gidip keyif için Osmanlıca öğrenmiş biri.
- Amcanız tanınmış bir entelektüel, babanız Selim Barlas’ı tanımıyoruz…
Babam, işadamı. Biyokimya eğitimi aldı ama o da ciddi bir entelektüeldir. Son derece akıllı, keyifli, komplekssiz, kendi halinde, değişik bir adam. Annemle babamı çok şanslı buluyorum çünkü ikisi de çok farklı ve özel tipler; hakikaten Tanrı onları bir araya getirerek özel bir şey yapmış.
- Anneniz çalışıyor mu?
Sosyoloji ve iş idaresi eğitimi aldı. Buraya geldiğinde İngilizce eğitimler vermeye başladı. Şimdi CEO’lara sunum taktikleri ve iş İngilizcesi gibi dersler veriyor.
- Tarih bölümünden mezun olduktan sonra çalıştınız mı? Yani televizyondan önce ne yapıyordunuz?
Bir belgeselde yönetmen yardımcılığı yaptım. iPhone için hazırlanan bir uygulamada çocuk kitapları seslendirmesi yapıyorum. Kendim de çocuklar için hikâyeler yazıyorum; bunları yayınlayacağız.
- Tarihle ilgili çalışmadınız yani…
Çalışmadım ama tarihe olan merakım hep devam etti. Yeni bir kitap çıktıysa okudum, Osmanlıcam körelmesin diye elimden geleni yaptım.
- Yine de hem yönetmen yardımcılığı, hem seslendirme başka bir motivasyon. O seslendirme meselesi mesela, çok iyi İngilizce konuşmaktan öte bir tarafı da var..
Herhalde ‘hafif kaçık’ olduğum için ona güvenerek yaptılar o iş tekliflerini. Marifetlerim arasında sadece küsmek yok; iyi seslendirme de yapabiliyorum.
- Peki, o alanlarda yeni çalışmalarınız olacak mı?
Yönetmen yardımcılığı hakkında muhakkak bir eğitim görmeliyim ki hakkını vererek yapayım. Seslendirme ve çocuk kitapları yazma devam edecek gibi...
- Televizyona dair başka projeleriniz olacak mı?
Tarihin Arka Odası’nda son derece mutluyum çünkü Murat ve Erhan Beylere çok hayranım. Çok bilgililer ve hakikaten alçak gönüllüler, onların bilgisi bende ya da başkasında olsa eminim çok farklı olurdu. Onların yanında son derece mutluyum ama başka şeylere, Murat Bey’in de müsaadesiyle açığım tabii.
KÜSLÜK ÇABUK BİTİYOR
- Programdaki küslük dışarıda da sürüyor mu?
Hakikaten çok alındıysam o küskünlük biraz uzuyor ama onlar da beyefendiler; gönlümü almayı biliyorlar. Neticede çatışacağız, hepimizin duruşu, yaşamı farklı. Onlara göre tabii biraz daha dik kafalı olacağım çünkü aynı yaşta değiliz. Kendi kendime “Selin çok uzatma, bu kadar huysuz olmaya gerek yok, büyü biraz” diyorum. O küskünlük hali de muayyen bir zaman sonra geçiyor.
- Kimden geliyor ilk adım?
Kimseden gelmiyor çünkü kendiliğinden çözülüyor. Herkes kendine göre ortamı yumuşatıyor, onun sinyallerini alıyorsunuz zaten. Bu bakımdan da iyi bir takım olduğumuzu düşünüyorum. Hepimiz bir şekilde birbirimizi dengeliyoruz ama ekran önünde dövüşüyoruz.
- Bir izleyici olarak bazen size karşı çok acımasız buluyorum onları.
Bazen acımasızlar ama inançlarının da son derece arkasındalar. Herhalde “Ben buna inanıyorum, buna da saygı göster, buna sen de inan” gibi bir duruşları var. Ben de son derece huysuzum kimi zaman… Oturup kendimi izlerken, bazen utançtan yerin dibine geçiyorum. Ama yapacak hiçbir şey yok. O sırada kendimi frenlemeye çalışsam olduğundan daha sevimsiz durum olacak. Akışına bırakıyorum...
- İki partneriniz de maço görünüyor, erkek olsanız size farklı davranılacakmış gibi…
Zamanı geldiğinde birbirleriyle de çok sert tartışıyorlar. Orada üçümüz de kendimize göre dominantız. Herkes alfa kişi. Sadece benimle değil, birbirleriyle de çok çatışıyorlar.
- İzleyici olarak öyle görmediğimi belirtmek zorundayım.
Neticede onlar dostlar, erkekler hem de Osmanlı tarihçileri. Haliyle kadını da hafifçe eziyorlar…
- Murat Bardakçı ‘hafif’ huysuzluğuyla maruf. İzleyiciyle diyalogu bazen fazla sinirli olabiliyor ya da alaycı…
İzleyenler çok güzel şeyler yazıyor sağ olsunlar ama bazen ana avrat e-postalar geliyor. “Murat Bey niye bu kadar tersliyorsunuz ayıp değil mi?” diyorum. “Al” diyor çeviriyor bilgisayarı, terbiyesizlik! Nutkum tutuluyor. Hakikaten çileden çıkmakta bazen çok haklı.
- Pelin Batu’yu genellikle susturuyorlardı tartışırken. Siz pek susmasanız da, sizi de ağlattılar…
Üçüncü programdı o. O gün hastaydım, ateşim vardı ve tilki cesetleri gösterdiler, dayanamadım. Sinirlerim bozuldu, gülmeye başladım. Kedimi durdurmaya çalışırken gerildim, gülmekle ağlamakla arası tam saçma sapan bir şey oldu!
- Amcanız Mehmet Barlas önemli bir yazar, dedeniz de gazeteciydi; var mı yazıyla bu anlamda bir ilişkiniz?
Dedemle ilgili birtakım şeyler yazdım, bir araya getirdim ama kitap yapacak mıyım bilmiyorum. Tarihle ilgisi olmayan, Türkiye’de yarı yabancı büyümek, insan münasebetleri, aşk, meşk hakkında yazılarım var ve çevremdekiler okuyor. Beğeniliyor da.
- Amcanız okudu mu yazılarınızı?
O okumadı ama büyük amcam Dr. Gürbüz Barlas gözünden yaşlar akarak, çok gülerek okudu.
- Peki, programınızla ilgili danıştınız mı?
Programa başlarken çok gergindim ve ilk çaldığım kapı onunki oldu. Bana yol gösterdi, çok yardımcı oldu. Amcamın ne düşündüğü benim için çok önemlidir, çok saydığım ve hayran olduğum biri. Umarım beğeniyordur, keyifle izlediğini, beğendiğini söylüyor.
- Amcanızdan ‘torpil’ istediniz mi?
Amcama son derece hayranım ama birtakım insanlar “Bu kız onun sayesinde mi geldi?” diyor ya çok üzülüyorum. 30 yaşına kadar torpil kullanacak olsaydım kullanırdım, akıl var mantık var. Neticede okuduğum okul belli, anam-babam belli. Bu program tamamen şans eseri oldu ama iyi ki oldu çünkü çok mutluyum.
- Şımarık biri misiniz?
Açıkça söylemeliyim ki ben sevgi şımarığıyım. Annemle babam çok büyük bir aşkla büyüttüler bizi, o yüzden sevgi şımarığıyım. Diğer türlü şımarıklıktan bahsediliyorsa hayır! Hakkımda ‘şımarık’ yorumunu yazan insanlar gibi cep telefonu elime 15 yaşında verilmedi, ilk telefonum 20 yaşındayken oldu. İstanbul geceleri falan bilmem. Reina’nın, Sortie’nin içi nasıldır görmedim. Klasik Türk bakış açısı: “Bu sarışın, yeşil gözlü; bunun ailesi şu. Kesin şımarıktır!” Kardeşim demek ki sen öylesin ki beni de öyle zannediyorsun. Hiçbir zaman şımarık olmadım. Hep spor yaptım, 10 sene piyano çaldım, birçok lisan öğrendim, yazlarımı Almanca kurslarında değerlendirdim. İlk arabamı 30 yaşımda aldım. Kendi yağımda kavrulmaya çalışan, kendi kazandığı parayı harcayan biriyim. Neticede annem ve babam beni kollar ama şımartmaz; başımın çaresine bakarım.
SOKAK HAYVANLARINI BESLER DELİ GİBİ SPOR YAPARIM
- ‘Tarihin Arka Odası’ öncesinde yönetmen yardımcılığı dışında neler yapardınız? Bir gününüz nasıl geçer?
Deli gibi spor yaparım, yoga yaparım. Annemin babası İtalyan; o dile çok meraklıyım. İki-üç senedir ders alıyorum. Bunun dışında sokaklarda elimde mama ve su kaplarıyla görürsünüz beni. Sabah kalkar kalkmaz sokak hayvanları için çıkar, onlara yemek veririm. Senelerdir İngilizce ders verdiğim çocuklar var.
- Ailenizle mi yaşıyorsunuz?
Hayır, tek başıma yaşıyorum. Kız kardeşim var, o evli.
- Sizin ilişki hanenizde ne yazıyor? Nişanlı, sevgilili?
Sevgilili! Çok âşık ve sevgilili.
- Gözleriniz parlıyor söylerken?
Evet, kendisine pek bir meraklıyım.
- Bu kadar hareketli, televizyonda bile olduğu gibi biri bu kadar âşık olunca nasıl oluyor; sürprizli mi, takipçi mi…
Hayatımda ilk defa âşık oldum! Ondan önce birtakım hislerin pek farkında değilmişim. Biraz şuursuzca davranıyormuşum fakat otuz yaşında tanıştığım kişi ayaklarımı yerden kesti. Önceden nasıl bir âşıktım bilmiyorum çünkü âşık değildim ama şimdi kıskancım, onsuz olmak istemiyorum, gözüm başka kimseyi görmüyor. Aklımda o var ve bir senedir de böyle.
- Var mı hazırlıklar, düğün gibi?
Ümit ediyorum vardır; olsun isterim.
KISA KISA...
- Tarih bölümünü çok isteyerek seçtim, fakat sadece lisans programı ile bu iş olmaz. Her ne kadar Murat ve Erhan Beylerin yanında master’ın alâsını yapıyor olsam da master yapmam şart.
- Sadece program boyunca değil, öncesindeki hazırlık süreciyle bütün hafta boyunca bir şeyler öğreniyorum.
- Yüksek lisansımın alanını seçtim. Osmanlı’da misyoner aktiviteler.
- Kürtaj meselesinin konuşulduğu programda bana da çok küfürlü e-posta geldi. Hiçbir kadın kendi evladının canına son vermek istemez ama neticede çocuğa bakmakla yükümlü olan kişi de anadır.
- İmaj olarak çok değiştik belki ama hâlâ üçüncü dünya ülkesiyiz. İstanbul, İzmir, Ankara ve Antalya gözüyle bakamayız Türkiye’ye. Töre cinayetleri var, ensest var, yani var da var. Türkiye’de bazı şeylere yasak koyamazsınız. Kadın kendi bedeninden sorumludur.
- Bir şeyi çok iyi biliyorum demeye utanırım ama İspanyolcam iyi, İtalyancam ortanın çok üstü, Almancam orta, Osmanlıcam da bence orta. Arapça ve İsveççe dersleri aldım. Arapça harika konuşmuyorum ama bir Arap ülkesine gittiğim de perişan olmam, başımın çaresine bakarım. (aksam.com.tr)
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone Ol