Değişmeyen Tek Şey Değişimin Kendisidir

Güncelleme:

Sürekli gündeme dair yazma psikolojisi sinirlerimi bozmaya başladı.

Yazarlığa başlama nedenim, haber spikerliği dönemimde yapamadığım kadar özgür olma hissiydi.

Elinize metinler geliyor, siz onları kendiniz söylüyor gibi okuyorsunuz, tabii ki kendiniz söylüyorsunuz ama editörler yazıyor. Yani bir nevi robot gibi.

İleride yeni nesil robotlar bu işi bence çok iyi yapar. Bu durum bir süre sonra beni çok sıkmaya başlamıştı ve köşe yazmaya başlayarak, kendimi ifade etmeye başladım.
İlk başlarda, adeta terapi gibi geliyordu.

Sevgili Genel Yayın Yönetmenim, son derece demokrat ve rahat bırakan biri olduğu için, beni yönlendiriyor ama konularıma karışmıyordu.

Önce kolay yolu takip ettim, eleştirel yazılar yazdım, sonra bu mendebur tarzımdan da sıkılıp, kadın erkek ilişkilerini yazdım, o da çok hafif bir imaj oldu sanki. Zeki ve kaliteli kadın imajımı bozuyorum gibi oldu...

Sonra biraz siyasete bulaşayım dedim. Orada da, bazı gazetecilerin içeri alındığını görünce, ailemin de nazik ricalarını göz önünde bulundurarak, yazmamaya karar verdim. Özellikle annemin yoğun ısrarları karşısında dayanamadım, sütünü helal etmeyecekmiş... Ne yapabilirim? Ağır baskı altındayım.

Birilerine akıl vermekten hiç hoşlanmam, herkesin aklı fikri, yaşamı kendine, ne haddime benim birilerine akıl vermek.

Tabii hal böyle olunca sırf gündeme dair yazmak benim gibi klostrofobik insanı bir hayli geriyor.

O da zaman içinde bir rutine giriyor ve bana hiç keyif vermiyor. Onun için biraz gündeme, siyasete, ara verip daha yaşama dair yazılar yazmak istiyorum. Gündemi zaten özel röportajlarla takip edeceğim, en azından köşemde hiç bir başlığa bağlanmak istemiyorum... Ne kadar süreyle? Kim bilebilir, ben bilmiyorum doğrusu...

İnsanlar değişiyor, gündem değişiyor, konular değişiyor, değişmeyen tek şey ise, değişimin kendisi diye boşuna dememişler...