Kapitalizm insanlık dışı bir düzendir!
Bu tespiti ilk yapan ben değilim kuşkusuz ancak hayat bazen hatırlatıyor.
Kapitalizm, aklı başında tüm ideolojiler, tüm iktisadi sistemler, dahası inanç değerleri açısından da insanlık dışı, bayağı, vahşi bir düzendir.
kapitalizm; sosyalizm açısından artı değeri yutan, emeği sömüren, sağ ekonomik bakış açılarıyla bile yeniden üretime yaramayan, tek Tanrılı dinlerin özü itibariyle kulun kula kulluk ettiği bir düzendir; kapitalizm.
Kapitalizm ne üretim ekonomisi için vasat sağlar, ne tasarruf için olanak tanır. Bu meşum düzenin sabıkasında zenginin daha zengin yoksulun daha yoksul kılınması için asal kodlar vardır.
Ulusalcılık akımları, ulus – devletlerin oluşumu, feodaliteden meşrutiyetlerle bağdaştırılan demokrasilere geçişteki katkıları kapitalizmin, toplumların ilerlemesi adına değil, kendisini korumak için aldığı pozisyonun bir sonucudur.
O kadar öyledir ki, kapitalizm “bir üst aşaması olarak” (tabii bu tartışılır) emperyalizm ile çatışmamış tam tersine, sömürgecilik, kolonyalizm, müstemleke yapısallığında son derecede başat ve sinsi bir rol oynamıştır.
Dünya tarihinin yazdığı bütün çağdaş devrimlerin tabanında üretim içi ve dışı unsurlar, aydınlar, ozanlar, kadınlar, işçiler, çiftçiler, emekten gelen sermayedarların imzaları vardır; kapitalizm ise her zamanki fırsatçılığı ile büyük alt-üst oluşlarda pusuya yatmış, yeri gelmiş Nazizmi, Faşizmi, “bürokratik” sosyalizmi, diktatörleri, mafya gruplarını desteklemiştir.
Kapitalizm yanan ormandan, telef edilen canlı dostlardan kendisini asla sorumlu saymamıştır.
Bu, bir yana, kapitalistler, uyuşturucu, organ ve insan ticaretinden alabildiğine nemalanmıştır.
Burada şunu söyleyelim: Gerçekte çok tanımlı, çok kutuplu, çok merkezli kapitalizmi yeknesak, monolitik, homojen bir olgu olarak değil eylemlilik itibariyle tanımlayabiliriz.
İşte bu anlamda kapitalizm, bir tavır, bir tutum, bir tarz, bir yaklaşım, bir refleks, bir stildir.
Yeryüzünün bütün taşınmazlarına sahip olmak için, bütün “taşınır varlıklardan” diğer insanları kovmaya teşne olan kapitalist mantık, ahlaksızlığın nirvanası, pespayeliğin yandaşı olarak belirir, kendi çıkarı sürsün diye, toplumsal değer yargılarının gömülmesini ve kültürel yozlaşmayı teşvik eder…
Kapitalizmden emperyalizme, emperyalizmden tapınak düzenine hızla yol alan dünyamızda Cumhuriyetimiz karma-ekonomi anlayışınca, sosyal devlet olmanın şiarınca, ulusal kaynakları talandan, emeğin ürettiği değeri yağmadan esirgemek amacıyla, kapitalizm ile de, hatta “devlet kapitalizmi” ile de ve tabii emperyalizm ile de arasına kalın duvarlar çekerek / örerek kurulmuştu… O arada bölgemize ve Dünya’ya da örnek olmuştu…
Aradan geçen yıllarda kendi davamızı unuttuk, kendi duvarlarımızı ellerimizle yıktık…
“Serbest Piyasa” zehrini yeni-liberal ekonomi ambalajıyla yuttuk ve kan kustuk, kusuyoruz!
Bakın çevrenize hatta kendi yaşamınıza bakın… Siyaseti bile devşiren bir “kapitalizm mikrobunun” her yanımızı sardığını ve onun dramatik sonuçlarını görüyorsunuz değil mi?
Çocuğuna defter alamadığı için utanan ve dahası evine ekmek götüremediği için havanın kararmasını bekleyen babalar…
Evlatlarını soğuktan korumak için evde yakacak odun bulamayıp kendini öldüren analar…
Ne acıdır değil mi kapitalizm… “Yetmeyen sosyal güvence” nedeniyle ameliyat parasını dilenmeler…
Dahası hukukun bile “en güçlü en haklıdır” şeklinde işlediğine dair genel kanaat…
Ve bu büyüyerek bozulmuş, bozularak büyümüş, her zerresinde insanı insanlıktan çıkarmış düzen -ki adına bir sistem denmeye bile layık olmayan- karabatak, külüstür, kalpazan düzen!
Bir yanda rüşvetçi polisler, diğer yandan mermiye gövdesini siper eden şeyda şehitler…
Bir yanda yoksul gençleri dağlara kendi tohumundan olanları Alplere gönderen sahtekar bölücüler…
Bir yanda “vatan, millet” nutku atıp paralı askerliği savunan ve “ölürse yoksul Mehmetler ölür” düzeneğine kayıtsız kalan siyaset simyacıları…
Bir yanda kimi sendika ağaları ve onların toplu pazarlık masasında “sattığı işçiler”…
Kapitalizm işte budu! Tüm bu ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal yapısallığı içerir, alır, çiğner, tükürür, sonra başka parçaları da yeniden dişlerinin arasına alır, aslında ezdiği tüm bir toplumdur, yediği etimiz, içtiği kanımız, sattığı alın terimizdir…
Daha da acısı ve sakıncalısı devlet yönetiminin, bürokrasinin, teknokratların bu düzene teslim olmuş hallerdir…
Devlet borçlanır, daha büyük kapitalist devletlere ödünler verilir, özelleştirme yabancılaştırmaya evrilir, elinizde ne Telekom ne Tekel kalır; koca TÜPRAŞ ile Pet-Kim’in akıbeti bile sorulmaz olur,
Dahası Fiskobirlik, Çukobirlik, Pancar kooperatifleri birer ikişer hayatınızdan çekilir, çünkü düzen böyle istemiştir!
Bu insanlık dışı kapitalizmle hesaplaşmadan ve emperyalizmin planlarını aşmadan belli ki bize rahat yoktur…
Bizim karma – ekonomi modelimiz, planlı ekonomimiz, madenleri, nadir elementleri devletin elinde değerlendiren anlayışımız,
o arada, gümrük duvarlarımız, ihracat için hammaddeyi yerli kaynaklardan tedarik önceliğimiz ile emeği baş-tacı yapacak sosyal devlet sözümüz yerine getirilir, yaşama geçirilirse,
kapitalizm ve tüm yıkıcı etkilerinden kurtulur yeni bir Türkiye’yi, daha doğrusu yeniden Atatürk’ün Türkiye’sini kurabilir; insanlığa da daha farklı bir dünya mümkün dedirtebiliriz…