Müzeyyen Senar’ın son hali..

Müzeyyen Senar’ın son hali..

Usta gazeteci Savaş Ay, Türk müziğinin divası Müzeyyen Senar’la konuştu..

KOCAMA KIZDIM 3. KATTAN ATTIM KENDİMİ




  • Çok istedim ama ölemedim. Kömürlüğe düşmüşüm. Belimin üstüne hem de.


  •  Atatürk beni saraya çağırıp şarkı okuttu. Bir ara baktım düet yapıyoruz. 


Müzeyyen Senar’ı ziyaret bir gazetecinin konu mankenine gidişine benzemez benim için. Ana yarısı, aile parçası bir büyüğümü görmeye gider gibi gidiyorum ben ona.


Elinde büyümüşlük bir yana, anamın da ustası, hocası, musiki pusulasıdır o.



TAHTTA BİR KRALİÇE


Epeydir ihmal ettim diye yenilmesi mukadder fırça seansına hazır halde tırmanıyorum Bodrum- Konacık yokuşunu.


Bahçe içinden geçince görüyorum ki, tekerlekli sandalyede değil, tahtında bir kraliçe oturuyor sanki. Öylesine mağrur, özgüven içinde bir duruşu var Diva’nın.



BENZEMEZ KİMSE SANA


Sesime en sıcak, en yumuşak en efendi lezzeti vererekten selamlıyor, ellerini öpüyorum.


-         Ablaların hası, kraliçelerin en alası


Yüzüme dik dik bakıyor, fena halde alınmış tavırlar gösteriyor. Korkudan, yağ musluklarımı dibine kadar açıyorum;


-   Benzemez kimse sana, tavrına hayran olayım.


-         Hadi oradan velet. Kendini affettirmek için yağcılık yapma


-         Emret sultanım. Emret fındıkkabuğuna gireyim


-         Uf zevzek, tamam afetim.


-         Yaşasııın affedildim.


-         Niye getirmedin ananı?


-         Bir dahaki sefere getiririm söz


-         Nasıl Şükran’ım, iyi mi?


-         İyi iyi abla. Geleceğimi söyledim, çok selamı var. Sen nasılsın canım gülüm


-         İyiyim ama belimin ağrısı 50 yıl sonra çıktı ortaya



ADAMA KIZINCA ATTIM


-         50 yıl mı?


-         Pencereden atmıştım kendimi


-         Pencereden mi?


-         Evet 3 katın penceresinden attım kendimi aşağıya. Kömürlüğe düştüm. Genceciktim hem de


-         İntihar mı ettin yani abla?


-         Ne yapayım? Kurtulmak istedim. Hayattan da, o adamdan da, ailesinden de.


-         Adam kimdi?


-         (Feraye’yi gösteriyor) Bunun babasıydı işte. Ercüment. Galatasaray’da top oynardı.


-         Nasıl oldu ki bunlar?


-         2 sene Ankara’da dolaştık. Sonra İstanbul’a yollamaya kalktı beni. Ailesi istememişmiş güya. Ben de kıydım kendime



SEFİRE DE OLDUM


-         Allah esirgemiş seni be ablacım. Büyük aşk büyük kavgadır derler


-         Ne aşkı be Savaşım? Ben öyle kimselere vurulmadım, aşık olmadım. Hep adamlar musallat oldu bana.


-         Hiç mi aşk yoktu?


-         Bir defa oldu. Suudi Arabistan sefiri vardı. Onunla evlendim sefire oldum. Ben şarkıcıyım diye hükümeti istemedi, ayırdı bizi. Muhteşem bir adamdı.



***



BEN KÜÇÜKKEN KEKEMEYDİM



-         Nereye gidiyor musiki peki?


-         Uyuyor… Derin uykuya yattı uyuyor.


-         İyi de kim uyutuyor?


-         Herkes. Hoca yok ki artık. Kim öğretecek gençlere.


-         Hiç mi yok gözünün kestiği


-         Var Ayşe Taş var güzel okuyor o kız.


-          Nerede sizin zamanınızdakşi hocalar değil mi?


-         Oh hooo. Udi Hayriye hanım, Kemal Niyazi Bey.


-         Senin ustaların mı onlar abla?


-         Ustayı bırak baba anne gibiydiler. Hayriye hanımın evindeydim hiçbir yere göndermiyorlardı



LEMAN’IN KIZI SÜPER


-         İlk geçtiğin şarkı hangisiydi aklında mı?


-         “Ümitlerim hep kırıldı, yârim artık gelmeyecek. Gözyaşlarım dökülürken busesiyle silmeyecek.” Sözlerin kuvvetine bak


-         Şimdi kimler güzel okuyor başka


-         Şey geldi… Leman’ın kızı


-         !!!


-         Şevval geldi Şevval.


-         Leman Sam’ın kızı Şevval Sam mı geldi?


-         Geldi okudu bana. Çok güzel okuyor. Leman’ı çok iyi dinlemiş. Harika sesi var. Usul, tavır mükemmel kızda.


-         Senin de tavrını annen Zehra hanımdan aldığını söylerler


-         Sen nereden biliyorsun anamın adını?


-         Sen de benim anamın adını biliyorsun (kahkahalar)



ANA KIZ MEŞK EDERDİK


-         Anamın sesi bülbül sesiydi Savaş. Bursa’da, ninniye, mayaya, gazele başlardı, bülbüller susardı yeminle.


-         Kızı da o yüzden böyle bülbül soyundan oldu işte.


-         (gülüyor) Bilsen çocukluğumu böyle demezdin


-         !!!!!!


-         Ben küçükken kekemeydim evladım


-         Neee?


-         Türküleri anamla birlikte okuyorduk. Düğünlerde, yaş günlerinde ana kız meşk ediyorduk


-         Eeee?


-         Nazara geldim her halde. Bir sabah bir kalktım konuşamıyorum. Pepeliyorum


-         Nasıl geçti peki?


-         Çok uzun süre geçmedi. Sadece şarkı söylerken düzgün çıkıyor


-         Bizim Hüseyin Turan gibi.


-         Evet, o çocuk da öyle. Orhan Şener vardı, Fikret Hakan vardı. Onlar da böyleydi.



HİCAZ MAKAMINDA İSTEKLER


-         Nasıl kurtuldun sonra?


-         Ben bir şey isteyeceğim zaman mecburen şarkı söyleyerek istiyordum anlaşılsın diye.


-         !!!!!!!


-         Hicaz makamında melodiyle tuzluğu istiyordum annemden mesela


-         Allah iyiliğini versin e mi?..;


-         İşte böyle yapa yapa şarkı söylemek hayatımın parçası oldu.


-         Bursa’da mı keşfettiler seni abla?


-         Yok İstanbul’da. Ailece Bursa’dan Üsküdar’a taşındık. Tam 1931’di. Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne girdim.


-         Kimler kimler var o zaman değil mi?


-         Kimler yok ki? Yesari Asım Arsoy, Selahattin Pınar, Mustafa Nâfiz Irmak, Osman Nihat Akın, Sadettin Kaynak…



GAZİNOCULAR SIRAYA GİRDİ


-         Sonra radyo başladı değil mi?


-         1 sene sonra da radyoya girdim. Mikrofona boyum yetişmiyordu. Ayaklarımın altına tahta kutular yerleştiriyorlardı


-         Yaş kaç o zaman?


-         14-15 ancak varım. Safiye Ayla da orada.


-         Radyo yıllarında herkes size hayran tabii


-         Bu sefer de dediler ki kim bu kadınlar


-         Kim dedi?


-         Herkes dedi. Zannediyorlar ki ben de koca bir kadınım. Gazinocular kapılarımıza geldi. Seni çok merak ediyorlar sahneye çıkaralım dediler.


-         Ufacık yaşta hem de


-         Valla öyle oldu. Belvü’de yaşımı büyütüp attılar beni sahneye


-         Herkes tanıdı böylece


-         Hemen hemen. Ama esas tanınma taş plağımı çıkartınca oldu.



***



DEFTERİM ATATÜRK’TE KALDI



-         Ankara Radyosu’nda da çok okudun


-         Orayı Mesut Cemil Bey kurdu. Bana da teklif yaptı, kabul ettim gittim. Atatürk’ün vefat ettiği yıl açılmıştı.


-         Atatürk’e de okumuşsun değil mi?


-         Hem de kaç defa


-         Çok heyecanlı be ablam. Nasıl gördün ilk defa, nasıl okudun gaziye?


-         Vefatından 2 yıl önceydi. Ben o zaman ilk eşimle, Ali Senar’la  evliyim. Kocaman bir araba geldi eve. Böyle siyah, yakışıklı bir şoför, zabitler.


-         Vay be ablama


-         Bir de baktım Dolmabahçe Sarayı’na gelmişiz. Ben daha orada yere yığılacaktım heyecandan.


-         Dur hemen bayılma daha Atatürk’ü görecen


-         (gülerek) Ben de o yüzden bayılmadım bekledim. Bir salona girdik, silme dolu. Kocaman masalar, etrafında generaller, politikacılar, yazarlar.



ŞARKILARI O SEÇTİ


-         Gazi nerede?


-         O tam ortada. Güneş gibi parlıyor. Bende el ayak kontrolden çıkmış tabii


-         Ne oldu sonra


-         Paşa eliyle işaret etti. Gel bakalım dedi. Sağ yamacına oturttu beni.


-         Sen yeniden kekeme oldun tabii


-         Olacaktım da rahatlattı beni. Elimden repertuar defterimi aldı. Tam 600 şarkı vardı içinde. 3-4 tanesini işaretledi, bunları oku bakalım dedi


-         Neydi ilk şarkı?


-         Mâni oluyor halimi tâkrire hicâbım/ Üzme yetişir üzme firâkınla harabım’...


-         Allah, Tatyos Efendi’den hem de


-         Bak bak velete, nasıl biliyorsun sen de bu işleri


-         Biz de anamızın yamacında yetiştik abla


-         Bazı şarkıları benimle birlikte okdu. En çok da Cana Rakibi handan edersin şarkısını beğendi.



ZARFTAN SERVET ÇIKTI


-         Sonra


-         Sonra geç oldu deyip izin istedik kalktık. Defterimde Atatürk’te kaldı. Yolda kocamla da kavga ettik


-         !!!!!


-         En başta atamız ve oradaki önemli insanlar bana ilgi alaka gösterince kocam Ali astı suratını.  Yaverin verdiği zarftan 700  lira çıktı. Servet gibi paraydı. Yine de mutlu olmadı Ali.  Eve gelince üstüme yürürdü, annemi tartakladı ben de kafasına vazoyu geçirdim.


-         !!!!!!


-         Bir defasında da Atatürk’le dans ettim diye kavga ettik. Sonra da ayrıldık zaten.





***



ÜMMÜ GÜLSÜM’Ü ATIP BANA OKUTTULAR



-         Sen yurt dışına açılmadın mı hiç Müzeyyen Abla?


-         Olur mu? 25 yaşındaydım Paris’te Lido’da konser verdim. Döndüğümde yer yerinden oynadı.


-         Burada gazinolarda yükseliyor o zaman


-         Tabii. Nerede şimdi o gazino kültürü. Yenikapı’da Çakır’ın gazinosu vardı mesela. Sonra Çakıl oldu hani. Fahri beyin Maksim Gazinosu, Tokatlıyan Oteli’nin sahnesi, İstanbul Gazinosu, Recep Özgen’in Tepebaşı Gazinosu



BALIKÇI OSMAN


-         Sinemaya da çok emek vermişsin ama?


-         Verdim ya. Arap filmlerinin şarkılar söyledim önce. Leyla ile Mecnun geldi, onun şarkılarını Ümmü söylüyordu


-         ???
Ümmü Gülsüm. Arap Bülbülü var ya hani


-         Hatırladım


-         Ümmü’nün söylediklerini attılar yeni besteler yapıp bana okutturdular. Binbirinci Gece’de, Boz Aslan’da, Selahaddin  Eyyübi ve Balıkçı Osman Bağdat’ta filmlerinin şarkılarını seslendirdim.


-         Oynamadın mı hiç peki


-         Oynadım. Kerem ile Aslı’da, Ana Yüreği’nde bir de Nasrettin Hoca Düğünde filmlerinde oynadım.