Madencilik devlet işi olmalıdır…
Birincil ekonomik faaliyet alanlarından olan Madencilik sektörü çağlar boyunca ülkelerin ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
Maden işletmeleri, sanayi kuruluşlarının doğal hammadde ihtiyaçlarını karşılamaktadır.
Doğal kaynaklarını aktif kullanan ülkeler, ekonomik kalkınmalarını büyük ölçüde bu sektöre borçludur. Maden demek, sanayi demektir. Sanayi demek; refah demektir…
Kaldı ki emperyalist savaşları da tetikleyen madenler, gün gelmiş Avrupa Birliği gibi ekonomi mahreçli oluşumlara temel teşkil etmiştir. Dünya barışı ararken, maden kaynaklarının hakça işlenmesinden ve bölüşülmesinden başka bir kalkış noktası ve dayanağı da bulamayacaktır.
Akamete uğramış görünse de “İpek Yolu” bir gün hayata geçecekse, bölgemiz üzerinde paylaşım baskısı bir ölçüde hafifleyecekse, bu, maden politikamızın ulusal bir anlayışla belirlenmesi, izlenmesi ve sürdürülmesiyle de olanaklı olacaktır.
Dünya'da 168 ülke arasında kaynak çeşitliliği bakımından sekizinci sırada olan ülkemizde uluslararası ticareti yapılan 90 çeşit madenden 70 adeti kaynak olarak bulunmaktadır.
Hiç tartışmasız Türkiye, maden çeşitliliği açısından, bulunduğu jeolojik kuşak itibariyle önemli bir konumdadır.
Bununla birlikte petrol ve gazı saymazsak genel ithalatımızın en az yüzde 15 tutarı kıymetli materyal ve madenlerden kaynaklanmaktadır. Öte yanda, Türkiye'nin madencilik sektöründeki ihracat ürün kompozisyonuna baktığımızda Bakır ve Çinko cevherleri ilk ihracat sırasındadır genel ihracatımız içinde madenlerin payı %1.5 dolayındadır.
İthalat yükü 15, ihracat payı 1.5; ikisinin arasındaki on kat fark ödemeler dengesi açığımıza da işaret eder.
Saymakla bitmez “zenginliğin üzerinde yoksul duruşumuz”; manganez kömür diyarı Zonguldak'ta; krom Elazığ ve Muğla'da; volfram genelde Bursa, Elazığ ve Malatya'da çıkarılır. Bakır; Artvin, Rize, Elazığ, Balıkesir ve Kastamonu'da çıkarılır ve işlenir… Türkiye'deki madenler arasından demirin en çok çıktığı yerler ise Sivas-Divriği, Malatya-Hekimhan’dır.
Son yıllarda özelleştirmeden hatta “yabancılaştırmadan” nasibini fazlasıyla alan madencilik kapsamında özellikle “altın” konusu kamuoyunda ciddi ve haklı tartışmalara yol açmıştır; bu alanda çevre yıkımı ve güvensiz çalışma koşulları basınımıza da yansımaktadır. Örneğin Kaz-dağları mücavirinde bir Kanadalı şirketin at koşturduğu bilinmektedir…
Madencilik konusunda “yeşil enerji” söylemleri gelişmekte olan dünyanın konvansiyonel olanaklarının daraltılması gibi bir hava yaratmaktadır. Yenilenebilir enerji çok daha tutarlı bir olgudur. Ancak asıl mesele “karbon salınımının” azaltılması için teknolojik yatırımlar, içsel gelişme (tevsii) ve tabii güvenlikli çalışma ortamının sağlanmasıyla klasik kaynakların da işlenmesini göz önünde bulundurmaktır.
Türkiye bu alanda son derecede gelişmiş teknik donanıma ve deneyime sahip Çin ile daha yoğun iş birliği yapabilir. Madenlerimiz rehabilite edilerek, ekonomimizin mendireği olmaya evrilebilir.
Maden konusunu sanayileşme konteksti içinde ele aldığımızda geçmişte Seydişehir için olduğu gibi bugün de Rusya ile yatırım iş birlikleri artırılabilir. Bağlamından koparmadan belirtmeliyim ki, madenciliği enerji sektörünün içinde yorumlamak ne kadar doğalsa, Akkuyu Nükleer Santralinin de en yüksek titizlikle yapılması, enerji arzı, çeşitliliği ve sürekli güvenliği açısından o kadar yerindedir. Dahası ülkesi için son derecede etkin işler yapan Sayın Putin yönetimi ile enerji ve madencilik alanında en üst noktalara taşınacak iş birliğinin dolaylı olarak komşusu olduğumuz bölge barışına da katkı sağlaması olası olacaktır.
Nihayet madenci emeğini korumak, maden işçilerimizi hayat koşulları açısından baş tacı edeceğimiz imkanlarla donatmak, üretim şehitlerimizin ailelerinin yaralarını sarmak, yalnız madenci ailelerine karşı değil büyük uygarlığımıza ve Türkiye’mize de vefa borcumuzdur. O arada, elbette madencilik sendikal alan açısından da çok önemli bir emek alanıdır. Sendika ise demokrasi ve denge açısından önemlidir. Dolayısıyla madenlerde dökülen alın-teri bir yerde ve her yerde demokrasimiz açısından da değerlidir.
Sonuç olarak; Madencilik A'dan Z'ye devletin işidir. Üretimden depolamaya, iç pazara arzdan dış satıma, maden tesislerinin kurulmasından işletilmesine, emekçinin güvenliğinden doğal değerlerin öncelenmesine, bu ekonomik faaliyet alanını, devlet, paylaşamaz, bölemez, devir edemez ve bence, özelleştirme veya yabancılaştırmaya tabi tutamaz… Tutmamalıdır…
Unutmayalım ki, madencilikte başarım elde edilen dönemlerin hemen hepsinde, yetkin ve yurtsever kamu teknokratlarının imzası vardır.
Büyük, Güçlü ve Halkçı Türkiye madencilikte yükselen bir Türkiye’den doğacaktır…