İran’da rejim değişikliği olur mu?
Amerika’nın tam desteğine sahip İsrail’in saldırısıyla başlayan savaşta İran’ın askeri başarı şansı yok. İran yalnız. Bu asimetrik bir savaş.
İsrail’in saldırısı, neredeyse 30 yıldır izlediği yol haritasının ürünü.
İsrail’in stratejik hedefi, bölgede rakip ve güçlü gördüğü ülkeleri tek tek zayıf düşürmek, istikrarsızlaştırmak, gerekirse parçalamak ve askeri gücüne dayanarak bölgesel süper devlet olmak.
Netanyahu ilk kez Başbakan olduğu 1996’da, Richard Perle başkanlığında bir grup Amerikalı aşırı sağcı muhafazakara (neo-con) sipariş ettirdiği “Clean Break” (Tam Kırılma) adlı strateji raporunda bu hedefler açıkça ifade edilir. Başlıca hedef seçilen Suriye, Irak ve İran ismen belirtilir.
İsrail o güne kadar daha çok İşçi Partisi hükümetleri tarafından izlenen “barış için toprak” siyasetini, yani 1967’de işgal ettiği toprakları Filistinlilere iade ederek barış içinde yaşama anlayışını, “tam kırılma” yaparak terk etti. Askeri güç yoluyla stratejik çevresini şekillendirme ve kendi belirlediği koşullarda barış politikasını adım adım uygulamaya başladı.
Amerika’da kim başkan olursa olsun İsrail’in yukarıda özetlediğimiz stratejik hedefini destekledi. ABD şimdi, Ortadoğu’yu kendi jandarması İsrail’e teslim ettikten sonra, askeri gücünü Çin’e odaklamak istiyor.
Bunun bir anlamı, Amerika’nın Ortadoğu politikasının İsrail tarafından şekillendirilmesi.
* * *
İran’ın nükleer programını engelleme gerekçesi İsrail’in kullandığı bir bahane.
İran bugün hiçbir nükleer çalışma yürütmeseydi, yine aynen Amerika ve İsrail’in hedefi olacaktı; Libya, Irak, Suriye gibi.
İsrail 1996’da İran’ı istikrarsızlaştırma hedefini açıkladığında, İran henüz uranyum zenginleştirme işine başlamamıştı. İlk zenginleştirme tesisi İsfahan’da (Natanz) 2000’lerde kuruldu. Nitekim Clean Break adlı strateji raporunda İran’ın nükleer tehdit oluşturduğunun sözü edilmez.
Obama yönetimi tarafından imzalanan nükleer anlaşmada (2015, JCPOA), İran zenginleştirmenin %3,6 oranı ile sınırlanmasını kabul etti ve sözünü tuttu. Bu, nükleer silah için gereken %90 üstündeki oranlardan uzaktır. Ama anlaşma İsrail’in desteğiyle Trump tarafından bozuldu (2018), sözünü tutmayan taraf ABD oldu.
Amerika’da en ünlüsü CIA dahil 18 istihbarat örgütü bulunur ve bunların hepsi Milli İstihbarat Başkanı’na (MİB) bağlıdır. MİB, Amerika’da ve belki dünyada en güçlü istihbarat sahibi olan kişidir. Trump’ın MİB görevine atadığı Tulsi Gabard, bu yıl mart ayında Kongre’ye yaptığı sunumda şunları söyledi:
“İstihbarat kurumlarımız, İran’ın nükleer silah üretmediğini ve Dini Lider Hamaney’in 2003’te askıya aldığı nükleer silah programına tekrar başlama yetkisi vermediğini değerlendirmeye devam ediyor.”
* * *
İsrail-Amerika arasında temel stratejik hedef konusunda tam uyum olması elbet her ayrıntıda anlaştıkları anlamına gelmez.
O noktada Netanyahu çok iyi bildiği bir gerçeği taktik hamlelerinde kullanır: İsrail ne yaparsa yapsın Amerika desteğe devam edecektir. İktidarda şimdi olduğu gibi ırkçı ve faşist bir hükümet bile olsa.
Biden yönetimi İsrail’den, Lübnan’daki Hizbullah örgütüne aşırı sert bir saldırı yapmamasını istemişti. Netanyahu uyarıyı dikkate almadı, ABD yine de desteğini sürdürdü.
Hafta sonunda ABD-İran arasında nükleer anlaşma müzakereleri yapılacaktı ve anlaşma olasılığı belirmişti. Trump, İran’la savaş yanlısı şahinlerden Milli Güvenlik Danışmanı Waltz’ı geçen ay görevden almıştı. İran daha önce olduğu gibi uranyum zenginleştirme oranını %3,6’ya indirmeyi kabul edecek haberi geldi. Ancak İsrail anlaşama istemiyordu, taktiksel bir hamleyle savaş düğmesine bastı.
Ama bunu Washington’un onayı ve bilgisi olmadan yapmış değil. Bir tür danışıklı dövüş. Ayrıntıları, Financial Times’ın İsrail dostu kıdemli dış politika yorumcusu Gideon Rahman’dan okuyabilirsiniz.
Netanyahu düğmeye basarken İran’ın bölgedeki müttefiklerinin tamamen veya kısmen yok olmasıyla zayıfladığını, bir önceki İsrail saldırısında savunma yeteneğinin hırpalandığını ve Gazze’deki soykırım nedeniyle İsrail’in Batı kamuoyunda yaşadığı imaj düşüşünü durdurmayı da muhakkak hesaba kattı.
* * *
Şimdi ne olacak?
İsrail, İran’da rejim değişikliği veya ülkenin parçalanmasını istiyor, o çerçevede ele alalım.
– İran’da rejim değişikliği veya parçalanma
Bush yönetiminin “kitlesel imha silahları” yalanını ileri yayarak başlattığı 2003 Irak savaşının ana nedeni, ülkeyi parçalamak veya istikrarsızlaştırmaktı. Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den bugüne dek, Esed rejiminin Aralık 2024’de yıkılması dahil, Amerika’nın Suriye’deki hedefi de öyleydi.
Bu iki savaşta İsrail Amerika’yla yakın eşgüdüm içinde bulundu, ama kendisini arka planda tuttu ve sakladı.
Irak ve Suriye yıllarca süren yıkım ve kısmi parçalanma yaşadı, iki ülke de henüz kendini toparlayabilmiş değil. Süreçler halen İsrail-Amerika ikilisinin hedefleri yönünde ilerliyor.
Netanyahu şimdi ilk kez sahnenin önüne çıktı, açıkça İran’da rejim değişikliğini ve iç ayaklanmayı teşvik ediyor. Yaptığının tam bir haydutluk olduğunu umursamıyor, çünkü İran’ı hayati bir hedef görüyor.
Haydutluğunu böylesine açıkça ortaya koyduğuna göre, Netanyahu’nun yoğun hazırlık yaptığı kesin.
İran’da en büyük azınlık nüfusun dörtte birini oluşturan Azeriler. Azerbaycan’ın silah ithalatının yaklaşık %70’ini İsrail sağlıyor. Devlet Başkanı Aliyev’in “Azerbaycan-İsrail ilişkileri buzdağına benzer, %90’ı su altındadır” benzetmesi vardır.
Netanyahu mayıs ayında Bakü’ye gidecekti, Ankara uçuş izni vermedi, gidemedi. O ziyaret kuşkusuz İran saldırısı bağlamında ve su altındaki %90 kapsamında idi.
Amerika ve İsrail’in, İran Kürtlerinin örgütü PJAK’a silah, askeri eğitim ve istihbarat sağladığı hakkında değişik kaynaklarda bol haber vardır.
Buna karşılık 1979’da devrilen Şah’ın oğlu ve ham iktidar hayalleri yaşayan Rıza Pehlevi, Amerikan ve İsrail istihbarat örgütleri tarafından açıktan destekleniyor.
Her şeye rağmen Netanyahu’nun rejim değişikliği hayalinin gerçekleşmesi zayıf ihtimal. En korkunç senaryo, savaşın uzaması ve Amerika’nın da İran’da rejim değişikliği hedefiyle savaşa girmesi.
O yoldan mevcut mollalar rejiminin yerine demokratik bir yönetim gelmez, ama Irak’ta ve Suriye’de yaşananlardan kat kat beter, yılarca sürecek bir savaş felaketi 90 milyonluk İran’da yaşanır. Herkes kaybeder.
Ama unutmayalım ki İsrail ve Amerika’daki fanatik liderlerin amacı İran’da demokrasi değil, ülkenin istikrarsızlaştırılmasıdır.
– Mevcut rejimin devamı
Mevcut rejim ağır yaralı olarak devam edebilir.
İran’da adım adım reformlarla daha ılımlı bir rejime ve demokrasiye geçilmesini isteyen ciddi bir muhalefet var. Bunların bir kısmı mevcut iktidarın içinde, bir kısmı dışında.
İsrail ve Amerika’nın kaba kuvvet siyaseti, ılımlı ve demokrasi yanlısı muhalefeti zayıflatacak, radikaller güçlenecek, rejim sertleşecek.
İran’ın nükleer silah yapmasını isteyen radikallerin gerekçeleri haklılık kazanacak. İran nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasının (NPT) tarafı idi, şimdi çıkabilir.
İran, Rusya ve Çin’le ilişkilerini daha da ileri aşamaya taşıyacak. Çin’in İran ve Ortadoğu’daki varlığı ve etkisi hızlı şekilde yükselecek.
* * *
İsrail’in saldırısı herhangi bir savaş değil. Gazze’de sonra İran savaşı, Amerika’nın hukuk değil kaba kuvvetle dünyayı yönetmek istediğini en çıplak şekilde gözler önüne serdi. Bu çılgınlığın küresel sonuçları yaşanacak.
– Otoriter rejimler güçlenecek.
– Ortadoğu’da Siyasal İslam ve şiddet yanlısı örgütler daha uygun bir zemin bulacak, etkinlikleri artacak.
– Rusya’nın Ukrayna’da daha radikal hedeflere yönelme ihtimali arttı, Odesa gibi.
– Trump’ın İran’la diplomatik müzakeresi, “gel konuşalım, dediklerimi kabul et, etmezsen hepinizi öldürürüm, dünyanın en güçlü silahlarına sahibim” şeklinde. Üstelik, İran’a gel hafta sonu görüşelim derken İsrail’e saldır onayı verdi. Bu güven yıkıcı tutum Amerika’nın küresel liderliğinin son bulmasını hızlandıracak. Dünya yeni bir düzene geçişin yoğun krizlerini yaşayacak.
– 3. Dünya Savaşı olasılığı yükseliyor. Türkiye en riskli bölgenin göbeğinde.