Korkunç rapor ortaya çıktı: Türkiye'de yılda 42 bin can alan kabus!

Korkunç rapor ortaya çıktı: Türkiye'de yılda 42 bin can alan kabus!
Güncelleme:

Temiz Hava Hakkı Platformu, Türkiye'de hava kirliliği nedeniyle can kaybının yıllık 42 bin kişiye ulaştığını ortaya koydu.

Temiz Hava Hakkı Platformu (THHP) ‘Kara Rapor 2022: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri’ raporuna göre, 2021’de Türkiye’de hava kirliliği yüzünden en az 42 bin kişi hayatını kaybetti. Aynı yıl İstanbul’da 4 bin 848, Ankara’da 2 bin 853, Bursa’da 2 bin 223 ve İzmir’de bin 731 kişinin hayatını hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle kaybettiği hesaplanıyor.

Sağlık, doğa koruma ve iklim alanlarında çalışan 15 sivil toplum kuruluşu ve meslek örgütünden oluşan THHP, başta enerji ve sanayi kaynaklı çevresel kirleticilere bağlı ortaya çıkan hava kirliliğinin azaltılması, halk sağlığının korunması ve temiz hava hakkının savunulması için çalışmalar yapıyor. Her yıl yayınlanan raporda, Türkiye’de hava kirliliğinin erken ölümlere ve kronik hastalıklara yol açan en önemli çevresel etken olduğu hatırlatıldı. Bu nedenle hava kalitesinin düzenli izlenmesi ve kirliliğin engellenmesi, sadece çevre politikaları açısından değil, halk sağlığı için de yaşamsal öneme sahip.

"Türkiye rehavet içinde"

Türkiye’de kirleticiler için yasal limitlerin, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) hava kalitesi kılavuzlarının çok üstünde olduğu belirtilen raporda, şunlar kaydedildi: “Günümüzde dünya genelinde PM2,5 nedeniyle 1 milyondan fazla ölüm yaşanırken DSÖ hiçbir kirleticiye; özellikle partikül madde 2.5’a (PM2,5) maruz kalma durumunda güvenli bir sınır değerin olmadığının altını çiziyor. PM2,5 için kılavuz değer 5 µg/m3 olarak belirlendi. DSÖ’nün bir çalışmasına göre, eğer bu kılavuz değer dünya genelinde uygulanırsa PM2,5’a maruz kalma nedeniyle yaşanan erken ölümlerin yüzde 80’i engellenebilir. Türkiye’de ise yürürlükte olan hava kalitesi mevzuatında PM2,5 için bir limit değer hala yer almıyor.”

 

İki yıldır hazırlıkları devam eden Dış Ortam Hava Kalitesi Yönetimi Yönetmeliği taslağında PM2,5 için 2029 yılında ulaşılması hedeflenen limit değer DSÖ önerisinin tam beş katı yani 25 µg/m3. Taslakta, diğer kirleticiler için de hâlen yürürlükte olan limit değerlerin aynen korunuyor. Gelişmeler ve DSÖ önerileri doğrultusunda gözden geçirilmediği görülüyor.

"Hava kalitesi iyi izlemiyor"

Rapora göre, Türkiye’de hava kalitesi yeterince izlenmiyor. 2021’de Türkiye’de hava kalitesinin izlenmesi için yürütülen çalışmalar yine yetersiz kaldı. Her ne kadar ülke genelinde hava kalitesi izleme istasyonları sayıca artsa da izleme verimi iyileşmedi. 340 istasyonun yalnızca 165’inde, yılın yüzde 90’ında kirletici PM10 ölçümü yapılabildi. Yani istasyonlardan yeterli veri alma oranı yüzde 49’la sınırlı kaldı.

Özellikle en eski ve kirli 13 termik santrale bakıldığında, bunlardan 8’inin yakın çevresinde hava izleme istasyonu bulunmadığı tespit edildi. Bu santraller; PM, SO2 ve NOx kirliliğinde en yüksek paya sahip büyük yakma tesisleri. Çoğu hâlen 2019 sonu itibarıyla işletmeye almış olmaları gereken baca gazı filtre ve arıtma tesislerini tamamlamadılar. Bu santraller ya geçici faaliyet belgesi ile ya da çevre izni alarak çalıştırılıyor.

"En kirli havayı soluyan beş il"

2021’de PM10 açısından en kirli havayı soluyan ilk beş il sırasıyla, Batman, Iğdır, Ağrı, Şırnak ve Malatya. Batman, Edirne, Iğdır, Ağrı Doğubeyazıt ve Kahramanmaraş Elbistan istasyonlarında yılda 200 günden fazla PM10 ulusal limit değerinin üstünde hava kirliliği ölçüldü. Bu istasyonların yıllık ortalamaları, DSÖ’nün partikül madde PM10 için belirlediği 15 µg/m3 olan kılavuz değerin 5-8 katı.

"İstanbul’un neredeyse tamamı sağlıksız hava soluyor"

Rapora göre, üç büyük ilin ikisinde hava kalitesi düzenli izlenmiyor. İstanbul ve Ankara’da özellikle ısınma için kömür yakılan, yapılaşmanın ve trafiğin yoğun olduğu ilçelerde hava kirliliği ürkütücü boyutlarda. İstanbul’da, Sarıyer Kumköy hariç nüfusun neredeyse tamamı DSÖ’ye göre partikül maddeler açısından sağlıksız hava soluyor. Ankara’da işletmede olan 18 istasyonun ancak altısında minimum yüzde 90 veri alımı sağlanabiliyor. Yeterli veri alımı gerçekleşen bu istasyonlar bazında bakıldığında Ankaralılar yıllık ortalamada ulusal limit değerin üzerinde kanserojen partikül madde soluyor. İzmir ili genelinde bulunan 23 hava kalitesi izleme istasyonunun sadece yedisinden hava kalitesine dair değerlendirme yapılabilecek yeterlilikte veri alınabildi. Bu veriler İzmir’in genelindeki hava kalitesine dair çıkarım yapmaya yeterli değil.

"Termik santraller zehir saçıyor"

Kükürt dioksit (SO2) ve azot dioksit (NO2) kirliliğinin ana kaynağı kömürden elektrik üretimi. Türkiye’de, 2019’da yapılan son hesaplamalara göre SO2 emisyonlarının yüzde 75’i, NO2 emisyonlarının yüzde 41,8’i elektrik üretiminde fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanıyor. Ancak başta termik santrallerin olduğu bölgelerde ve ülke genelinde bu iki hava kirleticinin düzenli ölçümü yapılmıyor.

"Hava kirliliği ölüm nedenleri arasında beşinci sırada"

Hava kirliliği Türkiye’de ölüme yol açan risklerde beşinci sırada. Hava kirliliği aynı zamanda anne ve yenidoğan ölümlerine de neden olabiliyor. Hava kirliliği ruh sağlığını ve uyku düzenini de etkiliyor. Hava kirliliğinin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerine yönelik çalışmalar son yıllarda giderek hız kazandı. Çalışmalar, hava kirliliğinin; ruhsal hastalık riskinde artışa, mevcut ruhsal hastalıklarda kötüleşmeye, psikiyatrik nedenlerle hastane başvurularında ve yatışlarında yükselişe neden olan faktörlerden biri olduğuna, ayrıca intihar düşüncesi ve eylemiyle de ilişkisine işaret ediyor.

"Yoksul ve yoksunları daha çok vuruyor"

Hava kirliliği; beyin gelişimine olumsuz etkilerinden, sinir hücrelerinin hasarına; ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasından, ruhsal hastalıkların belirtilerini şiddetlendirmeye dek varan etkilerle ve sebep olduğu psikososyal zorluklarla önemli bir halk sağlığı sorunu. Bu yaşamsal sorundan en olumsuz şekilde etkilenen toplumsal gruplar ise hava kirliliğine, çevresel faktörlere ve mesleki tehlikelere maruz kalan yoksul ve yoksun nüfus.

Düşük karbon emisyonu hedefleyen politikaların küresel düzeyde ve sistematik uygulanması, aynı zamanda hava kalitesinin iyileştirilmesini de sağlıyor. Hava sıcaklıklarındaki artış, ikincil bir kirletici olan ve atmosferdeki fotokimyasal tepkimelerle oluşan ozonun yer yüzeyindeki konsantrasyonlarını da insan sağlığını etkileyecek düzeylere yükseltecek.

"Türkiye yangınlara bağlı kirlilikten en çok etkilenen ülke"

‘İklim cezası‘ olarak adlandırılan bu ek kirlilik yükünün, özellikle nüfus yoğunluğunun, kentleşmenin ve bunlara bağlı hava kirliliğinin yüksek olduğu Asya kıtasını etkilemesi bekleniyor. Öte yandan, iklim değişikliği ile şiddetlenen, sayıca ve sürece artış gösteren doğal yangınlar da özellikle yol açtıkları partikül madde kirliliği ile hava kalitesini hem yerel hem küresel düzeyde olumsuz etkiler. Avrupa Birliği’nin Copernicus Atmosfer İzleme Servisi (CAMS) raporlarına göre Türkiye, 2021 yılında Akdeniz havzasındaki doğal yangınlardan ve buna bağlı hava kirliliğinden en çok etkilenen ülke oldu.

İklim değişikliği, hava kalitesi ve sağlık üçgenini şimdiden ciddiyetle düşünmeliyiz İklim değişikliği ile bir yandan fizikojeokimyasal çevre etkilenmekte, değişmekte, kirlenmekte; diğer yandan bu süreçten sağlığın sosyal belirleyicileri de (barınma, temiz hava, temiz ve sağlıklı suya erişim, güvenli ve sağlıklı gıdaya erişim, güvenlik, barış, demokrasi vb.) olumsuz etkilenmektedir. Bu açıdan bakıldığında iklim değişikliğinin öngörülen sonuçları ile temel bir insani hak olan sağlık hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı ve gelecek kuşakların yaşam hakkı tehlike altındadır.

Özetle raporda şu öneriler yer aldı:

  • Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı tüm nüfusu ve tüm ana kirletici kaynaklarını kapsayacak şekilde ülke genelinde genişletilmeli.
  • Ağ kapsamındaki tüm istasyonlarda PM2,5 da dahil olmak üzere tüm ana kirleticilerin izlenebilmesi için gerekli altyapı oluşturulmalı.
  • İzleme istasyonlarından sürekli ve düzenli veri alımı sağlanmal.
  • İzleme verilerinin doğrulanması ve doğrulanmış verilerin kamuoyuna sistematik biçimde raporlanması sağlanmalı.
  • Hava kalitesi mevzuatı geliştirilirken başta DSÖ Hava Kalitesi Kılavuzu olmak üzere kirleticilerin sağlık etkileri üzerine mevcut en güncel sağlık etki literatürü çerçevesinde insan ve halk sağlığının korunması önceliğiyle hedefler belirlenmeli.
  • Hazırlıkları devam eden ve taslak halinde bulunan Dış Ortam Hava Kalitesi Yönetimi Yönetmeliği’ndeki tüm kirleticilerin limit değerleri bu sağlık literatürü ve DSÖ kılavuz değerleri gözetilerek yeniden belirlenmeli.
    PM2,5 için ulusal limit değer zaman kaybetmeden DSÖ kılavuz değeri doğrultusunda tespit edilmeli ve yürürlüğe konmalı.
  • Hava kalitesi mevzuatı hiçbir sektöre istisna tanınmadan sorumlu kuruluşlarca uygulanmalıdır.
  •  Hava kalitesi mevzuatı başta olmak üzere, tüm çevre mevzuatı ve sektörel yasal düzenlemeler ile sektörel politika belgeleri, strateji ve eylem planları sağlık etki değerlendirmesine tabi tutulmalı.
  • Tüm yatırımlar proje ve izin süreçlerinde çevresel etki değerlendirmesi ile eşgüdüm içerisinde sağlık etki değerlendirmesine tabi tutulmalı.
  •  Enerji sektörü başta olmak üzere fosil yakıtların kısa-orta vadeli bir planla terk edilmesi için ulusal bir politika belirlenmelidir.
  • Başta kömür olmak üzere fosil yakıtlara verilen kamu teşvikleri ve gizli teşvik niteliğindeki çevre mevzuatından muafiyetler kaldırılmalı.
  •  Hava kirliliğinin önlenmesi ve halk sağlığının iyileştirmesi, iklim değişikliği politikalarının önemli yan faydaları olarak tanımlanmalı ve bu üç politika alanı ortak bir perspektifle eşgüdümlü olarak ele alınmalı.