Hipertansiyon En Önemli Ölüm Risklerinden

Hipertansiyon En Önemli Ölüm Risklerinden

Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. İsmail Türkay Özcan, Türkiye'de ortalama yetişkinlerde yüzde 40 civarında hipertansiyon (yüksek tansiyon) hastalığının olduğunu ifade ederek, "Hipertansiyonun varlığı konus

- Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. İsmail Türkay Özcan, Türkiye'de ortalama yetişkinlerde yüzde 40 civarında hipertansiyon (yüksek tansiyon) hastalığının olduğunu ifade ederek, "Hipertansiyonun varlığı konusunda toplumda farkındalık yaratmalıyız. Yoksa hipertansiyon uzun dönemde beyin kanaması, felç, kalp krizi, kalp yetmezliği, körlük, böbrek yetmezliği ve diyaliz bağımlılığına neden oluyor" dedi.

Hipertansiyon konusunda İHA muhabirine açıklamalarda bulunan MEÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı ve MEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. İsmail Türkay Özcan, hipertansiyonun aslında toplumun salgın hastalığı olduğunu söyledi. Bu hastalığın son derece tehlikeli olduğunu belirten Özcan, "Türkiye'de ortalama yetişkinlerde yüzde 40 civarında hipertansiyon var. İnsanlar yaşlandıkça hipertansiyon olma riski artıyor. Hipertansiyonu kanın damar duvarına yaptığı basınç olarak tanımlayabiliriz. Başka bir deyişle söyleyecek olursak, biz 140'a 90'ın üstü tansiyonları hipertansiyon olarak kabul ediyoruz" dedi.

Hipertansiyon hastalığına önem verilmesi gerektiğini vurgulayan Özcan, "Hipertansiyon uzun dönemde, on yıllar içinde beyin kanaması, felç, kalp krizi, kalp yetmezliği, körlük, böbrek yetmezliği ve diyaliz bağımlığına neden oluyor. Onun için uygun tedavi yapılmazsa on yıllar içinde hastada hem ciddi yaşam konforunu bozan hem de yaşam süresini kısaltan ciddi hastalıklar ortaya çıkıyor. Hipertansiyonun yüzde 90'ların üzerindeki nedeni aslında bilinmemektedir. Yani damar sertliği nedeni. Yüzde 5-10 kadarının da nedeni bilinen ve bunların arasında da en önemlisi böbrek hastalığı, böbrek damar hastalığı, akar damar hastalığı, hormonol bozukluklardır. Ama burada en kıymetli şuna dikkat etmek gerekir. Bir hastada genç yaşta 30 yaşlarından önce aniden hipertansiyon başlıyor ise veya bir hastada dirençli hipertansiyon varsa bu hastalarda mutlaka sekonter dediğimiz yani ikincil nedenler böbrek hastalığı, akar damar hastalığı, hormonol hastalık var mı diye mutlaka araştırmak gerekiyor. Hipertansiyonda tabi hastalığın çok yaygın olması, toplum için hem sağlık hem de maliyet olarak ciddi bir problem yaratıyor" diye konuştu.

Eskiden bu hastalığın tedavisinin olmadığını ancak artık bu hastalığı tedavi edebildiklerinin altını çizen Özcan, "Hipertansiyon ile ilgili elimizde çok sağlam 6-7 tane grup ilaçlar var. Bu grup ilaçlarla hastaya göre bu tedaviyi bireyselleştirerek tedavi yapıyoruz. Temel amacımız hastanın tansiyonunu istenen sınırlar içinde tutmak. Normal bireyler için tansiyon sınırı 140-90 olmakla beraber bir kolerealter, kalp yetmezliği, kronik böbrek hastalığı, şeker hastası olanda bu sınırları biraz daha aşağıda, yani 130-80 seviyesinde tutmamız gerekiyor. Mutlaka yakın takip edilmesi gereken hastalıktır. Korunmada en önemli düşmanımız tuz ne yazık ki. Türkiye'de yapılan çok önemli çalışmalardan biri de 'Salt Türk' çalışmasıdır. Dünya ortalaması günlük tuz kullanımı 9 gram, Türkiye'de ortalama ise 16 gram. Ama vücudumuzun ihtiyacı 3 gram. Yani biz normalin 6 katı nerdeyse tuz kullanıyoruz. Aslında besinlerdeki tuz miktarı son derece yeterli. Bir kere masalardan mutlaka tuzları kaldırmamız gerekir. Yemeklerimize de az tuz atıp, aşırı tuzlu gıdalardan da hem gençleri hem de erişkin bireyleri korumak gerek" ifadelerini kullandı.

Hipertansiyonun en önemli ölüm risklerinden biri olduğunu dile getiren Özcan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hipertansiyonda temel problemimiz şu; dünyanın en gelişmiş ülkesi ABD'de bile hipertansiyonda farkındalık oranı yüzde 60, tedavi oranı yüzde 40 seviyesinde. Tedavide başarıya ulaşma oranı da yüzde 35-40 seviyelerinde. Türkiye'de tedavide başarıya ulaşma oranı yüzde 29 seviyesinde şu anda. Farkındalık ise yüzde 45 seviyesinde. Yani toplumun hipertansiyonun varlığı konusunda farkındalığını artırıp, sağlık personelinin de bu konuda farkındalığını artırıp, bu hipertansiyon hastalarını tespit edip, iyi bir şekilde tedavi olmalarını sağlamalıyız. Eğer bunları iyi bir şekilde tedavi etmezsek beyin, göz, kalp, böbrek hastalıkları ortaya çıkar. Bu da hem ülkenin maddi ciddi kaybına hem de hastalarımızın sağlığının kaybına neden oluyor. Bununla ilgili çok ciddi toplumsal, ülkesel ve bakanlık ile ilgili çalışma gerekiyor."