Tahşiye senaryosunda gizlenen gerçekler

Tahşiye senaryosunda gizlenen gerçekler

"El Kaide ile bağlantılı bir örgüte 2010’da operasyon yapılıyor. Talimatı dönemin Emniyet Genel Müdürü (AK Parti milletvekili) Oğuz Kağan Köksal veriyor. Yargılananlar arasındaki bir isim ise yıllar sonra paralel paranoyasını fırsat...

"El Kaide ile bağlantılı bir örgüte 2010’da operasyon yapılıyor. Talimatı dönemin Emniyet Genel Müdürü (AK Parti milletvekili) Oğuz Kağan Köksal veriyor. Yargılananlar arasındaki bir isim ise yıllar sonra paralel paranoyasını fırsat bilip ‘beni de onlar yaktı’ sırasına giriyor. İşte o şikâyet, Türkiye’yi ayağa kaldıran operasyona gerekçe yapılıyor."

Bu ifadeler, Zaman gazetesinde Bülent Korucu imzasıyla yayınlanan 'Tahşiye senaryosunda gizlenen gerçekler' başlıklı Haber Analiz'de yer aldı. Korucu, yazısında Tahşiye olayının perde arkasını anlattı. Söz konusu yazı şöyle:

"Türkiye, medya darbesini konuşuyor. Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca başta olmak üzere çok sayıda kişi gözaltına alındı. Karar ve işlemlerle ilgili teknik analiz yapmak çok kolay değil. Zira kararda hem hukuk hem de aklın sınırları zorlanıyor. Yargı paketinin onaylanıp ‘makul şüphe’nin ihdasıyla apar topar çıkarılmış bir karar olduğu kayıtlara geçti. ‘Makul şüphe’yi ortalama bir aklın, Güngör Uras’ın kazandırdığı tabirle ‘Ayşe Teyze’nin makul göreceği şüphe’ diye özetleyebiliriz.

Ortada makul şüphe bile yok. Soruşturmanın merkez üssü konumundaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın medyanın hazırladığı şablonu karar metni ile birlikte okuyoruz. İddiaya göre bir örgüt var ve bunlar sayıları üç-beş bini bulmayan rakip cemaate komplo kuruyor. Tahşiyeciler (umarım doğru yazmışımdır) denilen grup, 2010 yılında gözaltına alınıyor. Operasyonu dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler basın toplantısıyla duyuruyor. Bütün gazetelerde büyük haber yapılıyor. CNNTürk ve HaberTürk gibi televizyonlarda örgüt lideri olduğu ileri sürülen Mehmet Doğan’ın görüntüleri yayınlanıyor. Kayıtlarda Doğan, ‘El Kaide’ye katılmanın farz olduğunu’ ileri sürüyor. Silahlı mücadele çağrısı yapıyor ve AK Parti’yi de İslam devletinin önündeki engeller arasında sayıyor. Yargılama henüz tamamlanmamış.

Paralel paranoyası başladıktan sonra ‘beni de onlar yaktı’ sırasına girenlerden biri de bu davadan yargılanıyor. Savcı şikâyeti ciddiye alıyor ve onun suçladıklarıyla ilgili soruşturma başlatıyor. Dumanlı ve Karaca’nın da içinde bulunduğu kişilerin devletin egemenliğini ele geçirmeye çalıştığını öne sürüyor. Peki, bunu nasıl yapıyor? Müştekiye ‘iftira atarak, hürriyetinden mahrum bırakarak ve belgede sahtecilik yaparak.’ Sayılanlar ceza kanunlarına göre suçtur ama devletin egemenliği ile yakından uzaktan alakası yoktur. İftira ve benzeri suçları oluşturacak deliller de ortada değildir. Metni okuyan biri Karaca ile Dumanlı’nın dağa adam kaldırdığını sanabilir! Mahkemelerin tutuklama kararını hürriyetten mahrum bırakma olarak yorumlamak hukuk tarihine geçebilir. Bu şüphe makul bile değil derken böylesi absürtlükleri kastediyorum.

İftira suçunun ise şöyle oluştuğu ileri sürülüyor: Fethullah Gülen 6 Nisan 2009’da yayınlanan konuşmasında, yeni bir irtica kampanyası başlayabileceği uyarısı yapıyor. El Kaide türü terör yapılanmalarının Türkiye’de zemin bulmasının zorluğunu anlatıyor. PKK’yı ve onun karşısına Hizbullah’ı çıkaran güçlerin El Kaide benzeri örgütleri üretebileceğine dikkat çekiyor. Yeni örgütün isminin Tahşiye olabileceğini ve ellerine silah verilerek ‘Müslümanlar da fırsat bulduğunda teröre bulaşır’ algısı oluşturulabileceğini kaydediyor. Gülen aslında bir ‘paravan’ terör örgütünden bahsediyor. 2009’un hatıralarımızda yer etmesini sağlayan olaylardan biri de ‘AKP ve Gülen’i bitirme planı’ idi. O belgeye göre Hizmet Hareketi’ni bitirmek için belli yerlere silah bırakılarak bunların yakalanması ve böylece silahlı terör örgütü kapsamına alınması sağlanacaktı.

Gülen’in konuşmasından sekiz ay sonra El Kaide’nin Türkiye uzantılarından olduğu ileri sürülen kişilere operasyon yapılıyor. Örgütle ilgili çalışmayı İstihbarat Daire Başkanı Hüseyin Namal arz ediyor, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal olur veriyor. Makul olmayan iddiaya göre; Gülen konuştu, Zaman bunu haber yaptı ve Ahmet Şahin ile Hüseyin Gülerce köşe yazdı. STV ise Tek Türkiye dizisinde konuyu işledi. Talimat Emniyet içindeki elemanlarına bu şekilde ulaştı ve masum insanlar 17 ay tutuklu kaldı. Medya üzerinden talimat verdiğini ileri sürmek öncelikle Gülen’in zekâsına hakaret. Hele 2009 ortamında bunun ne denli büyük bir risk teşkil edeceğini yeni yetme ergenler bile düşünür. Ayrıca bir talimat söz konusu olsaydı öncelikle Namal ve Köksal hakkında işlem yapmak gerekmez miydi?

Gülen, konuşmaları bütün medya tarafından dikkatle takip edilen biri. O sözleri de Vatan Gazetesi dâhil birçok yayın organında alıntılandı. Başka gazetelerde köşe yazanlar oldu. ‘İrtica bahane! Yarın tahşiye diye bir örgüt icat edebilirler’ başlığı ile haber yapan Vatan’ın Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu da şüpheliler arasında mı? Zaman’la Vatan’ın haberi neredeyse aynı, hatta Vatan’ın başlığı daha çarpıcı. Dumanlı ile Devecioğlu’nun durumları birebir örtüşüyor, yönettikleri gazeteler aynı konuşmayı haberleştirmiş. İkisinin de konu ile ilgili yazısı yok.

Olayın Samanyolu ayağı hepten komik. Dizinin grafikeri, senaryo yazarı, stajyeri, yönetmeni ve kanalın en üst düzey yöneticisi suçlanıyor. Sebep senaryo ile günlük hayat çakışması… Zaten bu tür diziler bunu yapmaya çalışır. Yazarları iyi gazete okur, öngörüler yapar ve bir kısmı tuttuğunda ‘vay be yine bildiler’ olur. ‘Kurtlar Vadisi yine bildi’ cümlesini Google’a yazdığınızda karşınıza yüzlerce sonuç çıkıyor. Bence Şaşmaz ailesi başta, dizinin ulaşım ekibi dâhil hepsini müebbet hapisle cezalandırmak lazım!

SİLAHLI MÜCADELE İSTEYEN ADAMA SARILDILAR

Resmî operasyon evrakı ve dönemin gazete haberleri, hukuksuz operasyonun muhalif gazetecileri hedef aldığını açıkça gösteriyor.

Posta Gazetesi internet sitesinde Anadolu Ajansı mahreçli haberde operasyonun Tahşiye Yayınevi’nin sahibi Mehmet Nuri Turan’ın şikâyeti üzerine başlatıldığını duyurdu. Haberde, Tahşiye Yayınevi’ni 2004 yılında kurduğunu ve 2012 yılına kadar sahibi olduğunu anlatan Turan, “Doğrudan Fethullah Gülen’den şikâyetçi oldum. Onun emrini yerine getirenlerin tespit edilerek yargılanmasını istedim.” ifadesini kullandı.

Tahşiye grubunun lideri olduğu olduğu ileri sürülen Mehmet Doğan’ın teknik takibe takılan ses kayıtları ise dikkat çekmişti: “Hükümetin başındaki adam senin değil. Onların adamıdır. Ben de diyorum ki git silah yap onları vur, kılıç oynamazsa İslamiyet olmaz. Ferşat’ın babası hocadır. Evin içerisinde çalışıyor, çalışıyor. Bir füze yapıyor, yeter ki yap, serbesttir ha. Şu anda zahiren Müslüman görünen ama şeriatla amel etmeyen Mısır, Suriye, Türkiye, Pakistan, Hindistan, İran bütün âlem-i İslam devletlerin cümlesi yakında kırılacak ve gidecektir.”

Tahşiye grubuna yönelik El Kaide haberleri, birçok medya kuruluşunda yer aldı. 26 Ocak 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi ‘Vakit’in eski yazarı El Kaide’nin fikir babası’ başlığını kullandı. 27 Ocak’ta ‘Keleşli kurban kampanyası’ başlığıyla yayımlanan manşet haberde ise, “El Kaide’ye bağlı 57 kişilik örgütün, kurban başına 130 dolar toplayarak elde edilen parayı Afganistan’a gönderdiği ortaya çıkarıldı.” ifadeleri yer aldı.

Radikal Gazetesi, olayı ‘Türkiye’deki El Kaide’nin yapısı çözüldü’ başlığıyla verdi. Star Gazetesi, ‘El Kaide ev almak için banka soymaya hazırmış’ başlığını kullandı. 27 Ocak 2010 tarihli Sabah gazetesinde ise ‘Kurban bağışı adı altında El Kaide’ye para almışlar’ denildi.

CİHAN

text-ad