Bakan Şimşek'ten kafa karıştıran vergi açıklaması!

Bakan Şimşek'ten kafa karıştıran vergi açıklaması!
Güncelleme:

Borsa ve döviz yatırımından kazançlara yönelik yüzde 40'lık vergi iddialarını canlı yayında yanıtlayan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, hem "enflasyonu artıran vergi artışları tekrarlanmayacak" hem de "Yüzde 40'a kadar vergi için yetki alınıyor. Bu olacağı anlamına gelmiyor. Ama biz önümüzdeki dönemde liralaşma politikasını desteklemek amacıyla kullanabiliriz" dedi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, TRT Haber ekranlarında katıldığı canlı yayında vergi düzenlemeleri ve Türk Lirası'nın değerlenmesi için atılacak adımlar konusunda dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

Canlı yayında döviz ve borsa kazançlarına yüzde 40'a kadar vergi getirilmesi konusunda Cumhurbaşkanı'na yetki verilmesiyle ilgili gelen eleştirilere yanıt veren Bakan Şimşek, döviz kazançlarına yüzde 40'a kadar vergi getirilmesiyle ilgili alınan karar için "Yüzde 40'a kadar vergi için yetki alınıyor. Bu olacağı anlamına gelmiyor. Ama biz önümüzdeki dönemde liralaşma politikasını desteklemek amacıyla kullanabiliriz" dedi.

Ancak Bakan Şimşek, KDV, ÖTV gibi enflasyonu artıran vergi artışlarının tekrarlanmayacağını da söyledi.

İşte Bakan Şimşek'in açıklamaları

Şimşek, açıklamalarında şunları kaydetti;

Büyüme, güçlü ve her ne kadar önümüzdeki dönemde yavaşlama ihtimali varsa da 2023'e ilişkin OVP'deki öngörülerimizle paralel gidiyor. Programda biz 4,4'lük bir büyüme öngörmüştük. Bu düşük gibi gelebilir fakat küresel büyüme yüzde 3 veya altında olacak. Dolayısıyla küresel büyümenin 1,5 katı hızlı büyüyor olacağız. Yani 2023'te Orta Vadeli Program'daki yüzde 4,4'lük hedefi gerçekleştirirsek bu rakamlar onunla tutarlı. Küresel büyümenin oldukça üzerinde bir büyüme sağlamış olacağız. İstihdam artışı çok güçlü. Burada önemli olan husus büyümenin yeniden dengelenmesi. Burada da yeniden dengelenme başladı, hafif bir şekilde üçüncü çeyrekte.

Net ihracatın etkisi örneğin bir önceki yani çeyreğe baktığınız zaman eksi yüzde 4,9'du. Yani aşağı çekiyordu büyümeyi net ihracat. Şimdi onun negatif etkisi azaldı. Eksi 2,6'ya düştü bu önemli. İç talebin etkisi örneğin yüzde 8,8 puanlıktı, 8,5 puana geriledi. Programın amacı büyümeyi yeniden dengelemek yani daha kaliteli bir büyümeyi yatırıma ve net ihracata dayalı büyümeyi sağlamak. Biz bunu önemsiyoruz. Büyüme bir taraftan güçlü tabi bu çok anlamlı ve cesaret verici. Ama burada önemli olan büyümenin kalitesini de artırabilmek. İşte bizim Orta Vadeli Program'ın hedefi kalite noktasında da hedeflerimizi gerçekleştirmek. Yani iç talep daha ılımlı hale dönerken net ihracatın etkisinin olumluya dönmesini bekliyoruz. Böylece Türkiye daha sürdürülebilir yüksek büyüme patikasına girmiş olacak. Bunu tabiki bir taraftan fiyat istikrarını sağlayarak yapacağız. Yani enflasyonu tek haneye düşürerek yapacağız orta vadede. Enflasyonu tek haneye düşürebilirsek yüksek sürdürülebilir büyümeyi sağlayabiliriz.

İkincisi de verimlilik artışı. Verimlilik artışı doğru yatırımlarla reformlarla olur. Bir taraftan yatırımların üretken alanlara kaydırılması ki bu programımızın önemli bir hedefi bir taraftan da reformlarla rekabet ortamını iyileştirerek verimliliği artırmak. Dolayısıyla büyümenin iki ana motoru önümüzdeki dönemde bir taraftan verimlilik artışı bir taraftan da fiyat istikrarını sağlayarak ve var olan imkanları üretken alanlara kanalize ederek büyümenin yüksek tutulması, verimliliğin yüksek tutulması. Yani biz şu anda verimliliğe odaklanacağız. Büyümenin yüksek çıkması beklenenden yüksek çıkması olumlu. Yeniden dengelenmenin başlaması olumlu. Ama bu yeterli değil önümüzdeki dönemde büyüme büyük ihtimalle bir miktar yavaşlayacak buna hazırlıklı olmamız lazım. Burada korkulacak bir şey yok. Burada önemli olan Türkiye'nin Orta Vadeli Program perspektifi ile yüksek sürdürülebilir büyüme patikasına girmesi. Bunu da başaracağız. 

Orta Vadeli Programımız kamuoyu ile eylül ayında paylaşıldı. Aslında biz fiilen uygulamasını hazirandan itibaren başlatmıştık. Orta Vadeli Programın bir kaç önemli bileşeni var. Bir kaç tane de önemli hedefi var. Birinci bileşen dezenflasyon programı. Yani enflasyonu önce kontrol altına alıp daha sonra tek haneye indirecek bir program. Orta Vadeli Programın en önemli bileşeni fiyat istikrarıdır. Fiyat istikrarından kastımız enflasyonun düşürülüp tek hanede tutulmasıdır. Burada hedefimiz bu sene enflasyonu kontrol altına almak. Gelecek sene sonu yüzde 34'e indirmek. Daha sonraki 2025 ve 2026 sonunda da tek haneye düşürmek. En önemli bileşen bu. Bunun için para politikasında bir rasyonelleşmeye gittik. Yani iç talebi daha makul bir düzeyde tutmak için bozulan fiyatlama davranışlarını düzeltmek için bir para politikasında iyileştirmeye gittik. Merkez Bankası burada gerekeni yapıyor.

İkinci olarak maliye politikası ayağında bizim depreme rağmen bir mali disiplini tesis etme çabamız var. Türkiye'nin aslında mali disiplin noktasında duruşu hükümetlerimiz döneminde çok güçlü. Son 20 yıla bakarsanız bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 2,4. Bu sene depremin etkisiyle Orta Vadeli Programda bu açığın yüzde 6,4'e kadar yükselmesi ihtimalini öngördük. Programı yaptıktan sonra özellikle gelir performansımız çok daha güçlü ayrıca biz tabiki harcamalarda da çok tutumlu davranıyoruz. İkisinin bileşeni olarak çok büyük ihtimalle bu sene bütçe açığı Orta Vadeli Program'da öngörülenden biraz daha düşük olabilir. Bu da önemli bir hedef.

Üçüncü hedef yapısal dönüşüm yani yapısal reformlar. Reformları yaparak Türkiye'nin rekabet gücünü artırmak istiyoruz. Reformları yaparak Türkiye'de verimliliği artırmak istiyoruz. Reformlarla Türkiye'de tasarrufları artırmak istiyoruz. İstihdamı artırmak istiyoruz. Ama önemli bileşenlerden bir tanesi yeşil dönüşümdür. Diğer bir tanesi dijital dönüşümdür. Dolayısıyla Türkiye'nin yapısal dönüşümü yani yapısal reform gündemi de Orta Vadeli Program'ın en önemli üçüncü bileşeni. Peki bu programın hedefleri ne? Tek haneli enflasyon bu çok önemli. Çünkü tek haneli enflasyon kalıcı refah artışının ön koşuludur. Basit bir örnek vereyim; 90'lı yıllara giderseniz büyümemiz çok düşük, enflasyon düşük ve çok oynak. 2000'li yıllara geldiğiniz zaman büyüme 90'lı yılların iki katına çıkıyor. Neden? Çünkü enflasyon tek haneye düşürülmüş ve oynaklık azaltılmış. İş alemi önünü görebiliyor. Bu çok değerli bir şey. Dolayısıyla enflasyonun tek haneye düşürülmesi ana hedef.

Bütçe açığının Orta Vadeli Program sonucunda yüzde 3'ün altına düşürülmesi önemli bir hedef. Çünkü uluslararası en iyi normları baz alıyoruz. Bütçe açığını milli gelire oranı olarak yüzde 3'ün altına düşüreceğiz. Diğer bir hedefimiz cari açığı azaltacak, enflasyonu kontrol altına almamıza yardımcı olacak bir büyümede yeniden dengelenme lazım. Yani net ihracatı desteklerken iç talebin makul düzeyde sürdürülmesi. Yeniden bir dengelenmeye ihtiyacımız var. Bu da başladı. Diğer bir hedefimiz rezervlerin güçlendirilmesi. Yani Türkiye'nin uluslararası rezervlerini daha da güçlendireceğiz. Amacımız geniş anlamda rezervlerin vadesi 1 yıldan az olan dış borçlarına oranını 1'e doğru yükseltmek. Şu anda 0,84 civarındayız yükselmiş durumda. Ama biz bunu 1 düzeyine çıkarmak istiyoruz. Kısa vadeli borçların çok üzerine çıkartmak istiyoruz.

Diğer bir hedefimiz burada kur korumalıdan çıkış. Çünkü kur korumalı bir koşullu yükümlülüktür devlet için. Yani bunun zamanla bitirilmesi gerekiyor. Buna yönelik çalışmalarımıza başladık. Kur korumalıda da azaltılması noktasında ilerleme sağlıyoruz. Bu konuda da önümüzdeki dönemde ilave adımlar atabiliriz. Dolayısıyla programın ana hedeflerine baktığınız zaman şunu kastediyoruz; Yüksek sürdürülebilir büyüme yani daha çok istihdam, daha dengeli büyüme. Bununla birlikte de makrofinansal istikrarın sağlandığı bir ortam. Rezerv birikimi o noktada devreye giriyor, fiyat istikrarı o noktada devreye giriyor. 

Orta Vadeli Program çalışıyor. Programın iç tutarlılığı var, güvenirliği var. Dışarıda programa, içeride de programa güven artıyor, inanç artıyor. Bazı soru işaretleri yok mu her zaman olur bu normaldir. Burada bir kaç somut rakamla programın çalıştığını ifade etmek istiyorum. Birincisi Türkiye'nin küresel risk algısı düşüyor. Bunun en önemli göstergesi risk primidir. Buna CDS diyorlar. Bu CDS tabi Türkiye'de literatüre girmiş durumda. CDS dediğiniz şey bir ülkenin iflasına karşı sigortalamanız gerekiyorsa ödemeniz gereken sigorta prim düzeyini ima eden ifade eden bir enstrüman. CDS'ler Türkiye'de mayıs ayında 700'ün üzerine çıkmıştı. Dün itibarıyla 330 civarına indi. Haziran-Kasım arasında dün itibarıyla gelişmekte olan ülkelerin CDS'leri ortalama 45 baz puan düşerken Türkiye'de 370 baz puan düştü. Dolayısıyla Türkiye'nin CDS'lerinde yani risk priminde başka ülkelere göre gelişmekte olan ülkelere göre muazzam bir düşüş var. Yani Türkiye'nin risk algısı iyileşiyor. Türkiye'yi riskli görenler azalıyor. Bu birinci husus. Bu program sonrası ortaya çıkmış bir durum.

Programa ciddi bir güven, Cumhurbaşkanımız liderliğindeki yeni ekibe programa bir güvendir. İkinci olarak sermaye girişi başladı. Ocak-mayıs döneminde Türkiye portföy akımları akımları anlamında baktığınız zaman yani net olarak ocak-mayıs döneminde Türkiye'den 2,9 milyar dolarlık bir çıkış olmuş portföy yatırımları. Halbuki haziran-eylül dönemine baktığınız zaman yaklaşık 5 milyar dolarlık bir net artış var. Bu çok ciddi bir rakam.  Türkiye'nin risk primi gelişmekte olan ülkelere oranla dramatik bir şekilde düştü. Az önce rakamları verdim. Sermaye girişi güçlendi. Eylül ayında gelişmekte olan ülkelerden yaklaşık 14 milyar dolar net sermaye çıkışı var. Türkiye'ye net giriş var. Ekim ayında gelişmekte olan ülkelerden net sermaye çıkışı var. Türkiye'ye bakın dolayısıyla Türkiye ayrışıyor. Türkiye'nin hikayesi güçlü. Türkiye'nin yeni bir programı var. Türkiye siyasi belirsizliği geride bırakmış, çok güçlü bir dezenflasyon programı çok güçlü bir reform programı ve kalıcı bir şekilde Türkiye'nin rekabet gücünü artıracak programa odaklanmış durumdayız.

Rezervlerimiz güçlendi. Bakın Türkiye'nin rezervleri mayıstan bu yana 36 milyar dolar arttı. Dolayısıyla güven olmazsa, kaynak girişi olmazsa 36 milyar dolarlık rezerv artışı mümkün değil. Diğer bir husus kur oynaklığı. Yani bir aylık opsiyonların ima ettiği bir kur oynaklığı diye bir konsept var. Kur oynaklığı mayıs ayında neredeyse yüzde 57 civarındaydı. Kasımda bu 8'in altına düştü. Yani kur oynaklığı bir bant olsa gelişmekte olan ülkeler için Türkiye şu anda kur oynaklığının en düşük olduğu ülkelerden bir tanesi haline geldi.