Külliye davasında SİT alanlarına emsal karar

Külliye davasında SİT alanlarına emsal karar
Güncelleme:

Avukat Figen Çalıkuşu'nun 2014 yılında açtığı ve son aşamaya gelen davada karar çıktı. Danıştay 6. Dairesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararına uyarak Atatürk Orman Çiftliği'ne yapılan Külliye inşaatının yasal olmadığı sonucuna vardı. Ayrıca, sit alanlarına ve sit alanları içindeki tarım bölgelerine 'kamu binası yapma' gerekçesi ile el konmanın engellenmesine karar verildi.

Avukat Figen Çalıkuşu'nun 2014 yılında açtığı külliye davasında emsal bir karara imza atıldı. Danıştay, Atatürk Orman Çiftliği'ne yapılan külliye inşaatının yasal olmadığına hükmetti. Karar, sit alanlarına veya sit alanları içindeki geleneksel tarım bölgelerine “kamu binası yapma” gerekçesi ile el konmanın engellenmesinin önünü açtı.

Avukat Figen Çalıkuşu'nun 2014 yılında açtığı ve son aşamaya gelen davada Danıştay 6. Dairesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararına uyarak Atatürk Orman Çiftliği'ne yapılan Külliye inşaatının yasal olmadığını karara bağladı. Danıştay İdari Dava Kurulu oy birliği ile aldığı ve 6. Dairesi'nin uymayı kabul ettiği kararda, “anıt ve şehitliklerin tarihi sit alanının bir parçası olduğu hususu dikkate alındığında, bu alanlarındaki anıt ve şehitliklerin koruma bölge kurulundan izin alınmak suretiyle düzenleme ve gerekli onarımları gerçekleştirmeye yönelik uygulamaların koruma esaslarına uygun olduğu, ancak bu düzenleme kapsamına “kamu hizmet yapılarının” da dahil edilmesinin yukarıdaki açıklamalar da dikkate alındığında 2863 Sayılı Kanun’da öngörülen koruma esaslarına uygun olmadığı” sonucuna varıldığı belirtilmişti.  

TAHRİBATA YÖNELİK FİZİKİ MÜDAHALEYE YASAK GELDİ

Danıştay kararıyla tarihi ve doğal sit alanları içindeki geleneksel tarım alanlarına “kamu binaları yapılacak” gerekçesi ile el konmasının da önüne geçecek bir emsal oluştuğu için bu kararın çifçileri ve tarım sektörünü de çok yakından ilgilendirdiği ifade ediliyor. Sözkonusu kararda “Tarihi sit alanlarının doğal yapısıyla birlikte korunması gerektiğinden, bu alanlarda bitki örtüsünü, topoğrafik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek tahribata yönelik inşai ve fiziki müdahale yasağı” getirilmiş durumda. 

''KUTLANMASI GEREKEN BİR KARAR''

Kişisel çabalarıyla söz konusu davayı açıp bugüne kadarki aşamalarını takip eden Avukat Figen Çalıkuşu, konu hakkında yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verdi: 

Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 18.02.2014 tarihli 28917 sayılı Resmî Gazete’de, 16.01.2014 tarihli 271 sayılı ilke kararını yayınladığını bir gazete haberinde okudum. Bu ilke kararı, bir önceki 421 sayılı ilke kararına eklemeler yapıldığı yazılı idi. Bu eklemeye göre Tarihi Sit alanları içine “kamu hizmet binası” yapılması mümkün hale geliyordu. Diğer ekleme ise gene tarihi sit alanı içinde önceden süregelen tarımsal faaliyet ile bağ ve bahçeciliğin yapıldığı alanlara ilişkindi.

Tarihi sit alanı içinde tarımsal faaliyet var ise yapılabilir ama başkaca hiç bir faaliyete izin verilmez, amaç tarihi sit alanının bir bütün olarak korunmasıdır. Ama bu yeni ilke kararında minik bir ekleme dikkatimi çekti. “Koruma amaçlı imar planı yapıldığında bu amaçların dışında kullanım” mümkün hale getiriliyordu. Bu ilke kararındaki düzenlemeler aslında kanunlar hiyerarşisine göre Sit Alanları için özel kanun olan 2863 Sayılı Yasa ve keza Milli Parklar Kanunu hükümlerine aykırı idi. Çünkü tüm yasal düzenlemeler tarihi sit alanlarının doğal yapısıyla birlikte bir bütün olarak korunmasına hizmet eder. Bu çok dikkat çekici ama bir o kadar da gizemli ilke kararı için dava açmaya karar verdim. Dava dilekçesinde, 'Antalya'da Kaleiçi gibi tarihi ve kültürel mirasın bulunması ve bu yeni ilke kararından olumsuz etkilenerek korunamayacağı, keza başkaca pek çok tarih ve kültürel sit alanlarının bu ülke vatandaşlarının ortak mirası olduğu düşüncesiyle bu davayı açıyorum' dedim.

Davamı açarken, bu ilke kararı değişikliğinin nelere hizmet edeceğinin herkes gibi ben de farkında değildim. Ta ki açtığım ve Danıştay’da görülen davama 29 Mayıs 2014 tarihinde Başbakanlık müdahil olana kadar.

aşbakanlığın açtığı davaya müdahil olma isteğinin, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ilke kararının AOÇ'ye yapılacak konutu kurtarma operasyonu olduğunun kanıtı olduğu anlaşılmıştı. Çünkü AOÇ tarihi ve doğal sit ilan edilmiş bir alandır. Atatürk Türk tarımına öncülük etmesi amacı ile bu çiftliği kurmuştur. İçinde ayrıca müze, devlet mezarlığı gibi bölümler vardır ve bozkır ortasına kurulmuş olan yeni başkent Ankara’nın halkı için bir doğa güzelliği ve sosyal yaşam alanı yaratma isteği de önemlidir.

''DAVAYI DANIŞTAY REDDETTİ''

Sonuçta Başbakanlık müdahil oldu ve açtığım davayı maalesef Danıştay reddetti. Cumhurbaşkanlığı gecikmeksizin vekalet ücretini de tahsil etti. Ret kararına itiraz ettim. İtirazımı üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı bozdu ve davanın haklılığını karar altına aldı. Bu bozma kararı üzerine dava ilk derece yargılamayı yapan Danıştay dairesine geri döndü. Danıştay 6. Dairesi 2020/8232 -2020/9848 sayılı kararı ile aynen bozma kararına uydu ve tarihi ve doğal sit alalarına “kamu hizmet binası” olsa dahi yapılamayacağına, tarihi ve doğal sit alanları içinde mevcut tarımsal faaliyet yapılmakta ise sadece ve sadece bu faaliyete devam edilebileceği başkaca bir müdahalenin mümkün olmadığına karar verdi.

Sonuç olarak bu iptal kararı, sadece külliyenin inşaatına karşı büyük bir hukuk hoyratlığını engellemedi. Bundan böyle SİT alanlarına yönelik keyfi müdahalelerin önünü kesti ve SİT alanlarındaki tarımsal faaliyet yapan çileli tarım insanlarının topraklarına keyfi el koyulabilmesine de engel oldu. Hukuk adına kutlanması gereken bir karardır.

''UMUT VERİCİ BİR GELİŞME''

Hukuk olmayınca devletin söz konusu olamayacağı açıktır. Antalya’da yaşayan bir hukukçu olarak bu ülkenin bir bireyi sıfatıyla ortak manevi birikimimiz adına açtığım bu davada aldığım bu yüz güldürücü umut veren netice, evrensel bir hukuktan yana her türlü çabanın Anayasa’nın ikinci maddesinde anlamını bulan demokratik devletin yeniden inşasına birlikte katkı sağlanacağının bir göstergesi olması adına değerlidir.