Çiller asker elbisesi giyecekti !

İşte Örgün’ün köşe yazısı:

Çiller asker elbisesi giyecekti!

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde Kardak’da yine gerginlik yaşandığı yönünde haberler vardı.
Ocak 2006’da Tansu Çiller Başbakan, Deniz Baykal Dışişleri Bakanı’dır. Bir gece yarısı Ege açıklarında bir kayalığa Yunanistan asker çıkarır ve Yunan bayrağı diker. Sonrası hemen hepimizin hafızasındadır. Bir anda Türkiye ve Yunanistan savaşın eşiğine gelir. Dönemin Amerikan Başkanı Clinton devreye girmiştir. Cumhurbaşkanı Demirel, ABD Başkanı Clinton, Başbakan Çiller, Dışişleri Bakanı Baykal arasında tam bir diplomasi trafiği yaşanmaktadır; Türk ordusu savaş alarmındadır.

İşte böyle bir havada Başbakanlık resmi konutunda hükümet ve askerler toplantı halindedir. Ortam gergindir. Toplantının tam ortasıda Başbakan Çiller yan odaya geçer ve bir süre dönmez. Zaman geçince masadaki yetkililerden birisi Başbakanın yanına geçir ve gözlerine inanamaz. Çiller odanın orta yerinde terzisine ölçülerini vermektedir, kamuflajlı asker elbisesi dikiliyordur Çiller’e. Görgü tanığı anlatıyor:

Önce inanamadım. Hayırdır Sayın Başbakan dediğimde, ‘yarın sabah basın toplantısı düzenleyeceğim bu elbiseyle’ dedi. ‘Türk ordusunun şu anda başı benim ve gereken cevabı askeri elbiseler ile vereceğim’ diye ekledi. Önce toplandı odasına geçmeye ikna ettim. Gecenin ilerleyen saatlerinde Kardak krizi çözüm yoluna girmişti. Başbakan Çiller de kamuflaj giymekten vazgeçmiştir”

Genelkurmay Başkanı ve generallere zehirli kahve içirildi! Sonra…

GATA eski komutanı Ömer Şarlak, ‘Kışladan Kampüse’ adlı kitabında, dönemin Genelkurmay Başkanı Güreş, Kara Kuvvetler Komutanı Muhittin Fisunoğlu, Birinci Ordu Komutanı İsmail Hakkı Karadayı ve beraberindeki komutanların İstanbul Hasdal Kışlası ziyaretleri sırasında zehirlendikleri söylenmişti. Olay Kasım 2004 tarihindeki tüm gazetelerde yer almış ve ardından Doğan Güreş de olayı doğrulamıştı. Olay bir çok yönden karanlıkta kalmıştı. Bu olayı Doğan Güreş’ten Ankara’daki Lojmanlarından dinleme imkanı bulmuştum:

“….Olay o kadar derin ve iç karartıcıydı ki, hiçbir şey şansa bırakılmamıştı. Ben hazırlanan odada yemek yemeyince diğer arkdaşlar da haliyle yememişti. Yemek yemediniz, hiç değilse kahve ikran edelim dendi. Kahveler geldi. Kahveyi tam içecekken burnuma çok ağır bir koku geldi, içmedim, kahvede bir şey var dedim, diğer arkadaşlar da içmedi. Bir anormallik olduğu kesinde… Sonra yemek masasındaki her şeyi toplattım. Çatal kaşıktan kürdana kadar…”

Doğan Güreş’e sonradan ne yaptınız dediğimde, önce durukladı sonra “Yapacak bir şey yoktu, bir kere olmuştu. Allah’tan bir şey olmadı” dedi. Peki, siyanür zehri sonucuna nasıl ulaştınız dediğimde, o tüyler ürperten cümle dudaklarından döküldü:

“Bana gelen ilk tahlil sonucu temiz çıktı, ardından içim rahat etmedi ve başka bir yere daha tahlile gönderdiğimde siyanür” dediler.”

İlk temiz raporunu veren neresiydi, sonradan siyanür zehri sonucunu veren hangi devlet kurumuydu? Çok ısrar etmeme rağmen iki farklı soncun nereden geldiğini söylemedi. Susmayı tercih etti…

NOT: Turgut Özal’ın zehirlenmesiyle ilgili Özal ailesinin saçından birtutam kestiğini kamuoyu ilk defa bu köşeden öğrenmiş, ardından Semra Özal da yine ilk defa bunu kendi ağzından doğrulamıştı. Ama saçı kısa kestiğinden tahlil edilemediğini ve üzüntüsünü dile getirmişti. Sayın Güreş’ten bu konuda yardım istenebilir!

Nokta
Haluk Örgün