Zorunlu din dersi için ilginç iddia

Zorunlu din dersi için ilginç iddia
Güncelleme:

Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi, Türkiye için hazırladığı zorunlu din dersi raporunda eşitsizlik olduğunu bildirdi.

Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin Temmuz 2014-Haziran 2015 dönemini dikkate alarak hazırlayıp dün açıkladığı ‘Türkiye’de İnanç Özgürlüğü Hakkını İzleme Raporu’nda zorunlu Din Kültürü Ahlâk Bilgisi (DKAB) dersinin eşitsizlik yarattığı, Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dinî Bilgiler (İslâm) ve Kuran-ı Kerim seçmeli derslerinin uygulamada ‘zorunlu’ hale getirildiği yer aldı.

Raporun ‘İnanç Özgürlüğü ve Eğitim Hakkı’ başlığındaki diğer tespitlerden bazıları şöyle:

- Alevi, Ateist, Agnostik ailelerin çocukları veya bunlara inanan öğrenciler DKAB dersine girmek zorunda kalıyor.

- Muafiyet isterken dinin, inancın açıklanmak zorunda olması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumlu değil. Muaf öğrencilere alternatif ders sunulmuyor. Karnede “muaf” yazması, ayrımcılığa uğrama riski yaratıyor.

- Alevi ebeveynlerin açtığı davada AİHM, Türkiye’deki eğitim sisteminin dini eğitim öğretim alanında devletin inançlara saygı gösterme konusunda hâlâ yetersiz olduğunu tespit etti.

- TEOG sınavlarında DKAB derslerinden muaf öğrenciler dezavantajlı duruma düşebiliyor.

- Ortaöğretimde başörtüsünün serbest olması, kimi okullarda mescit ve abdest alanları oluşturulmasıyla, okulda çoğulculuk yeniden değerlendirilmesi gereken ivedi konu olarak karşımıza çıktı.

RAPORDAN BİRKAÇ ÇÖZÜM ÖNERİSİ

- MEB, seçmeli din derslerinin içerik ve uygulamasını insan hakları standartlarıyla uyumlu yapmalı, etkin izleme yürütmeli.

- DKAB dersindeki anayasal zorunluluk kaldırılmalı. Ya dinler hakkında nesnel, tarafsız niteliğe kavuşturulmalı ya da insan hakları standartlarıyla uyumlu muafiyet mekanizması oluşturulmalı.

- MEB, acilen TEOG sınavının DKAB dersinden muaf öğrenciler için yarattığı eşitsizliği gidermeli.

- Okullar her inançtan ve inançsız öğrenci, öğretmenin kimliği nedeniyle ayrımcılığa, hoşgörüsüzlüğe uğramayacağı alanlar olmalı. Kamu görevlileri ötekileştirici, dışlayıcı söylemden kaçınmalı.