Ahmet Hakan kime ‘Bayan İvedik’ dedi ?

Ahmet Hakan kime ‘Bayan İvedik’ dedi ?

Memecanların yemeği Ahmet Hakan ile Nur Çintay’ın arasını açtı..

HABER3.COM

 

Nursuna ve Salih Memecan’ın aralarında Başbakan ve ailesinin de olduğu bir gruba verdiği yemek tartışılmaya devam ediyor. İki yazarın köşelerinden yaptığı atışma ise farklı bir boyuta kaymış gibi..

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın yazıları Radikal’den Nur Çintay’ı kızdırdı. Çintay dünkü yazısında, Memecanların evinde neler yaşandığını yazmış.. Çintay yazısında sürekli “Hürriyet Yakası’nın Burhan Altıntop”u dediği kişi ise Ahmet Hakan’dan başkası değildi. Nelerin yenilip içildiğini ballandıra ballandıra anlatan Çintay, arada Hakan’a da demediğini bırakmadı..

Bugün ise yanıt sırası Ahmet Hakan’daydı. Ahmet Hakan, Çintay’ın kocası Emre Aköz’e “Recep İvedik” diyor. Ahmet Hakan yazısına “Bayan İvedik” başlığı atmış..

Önce Nur Çintay’ın dün yayımlanan yazısı:


Başbakanlı malum yemek: Memecanların evinde neler oldu?

Changa’nın bitişiği, Bambigillerin karşı sırası. ‘Hürriyet Yakası’nın Burhan Altıntop’u ‘İstiklal Caddesi’ buyurmuş ama oraya bin yıldır ‘Sıraselviler’ adı veriliyor.

 

Apartmanın adı deşifre oldu, “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti”yi herkes bilir ezbere, ben size Orhan Pamuk’un hemen sola koyduğu alıntıyı hatırlatayım, Novalis’ten: “Aynı masalları dinlemelerine rağmen, ötekiler hiç böyle bir şey yaşamadılar.”

‘Yeni Hayat’ edebiyatsa, asansörü de sinema: Mustafa Altıoklar ‘Asansör’ filmini burada çekmiş. Nefis bir eski zaman aleti, tıkır tıkır da işliyor.

 

Daire geniş, yüksek, beyaz, sade... Az eşya, birkaç tasarım oyuncak, ev sahibinin mimari bilgisi/görgüsü hissediliyor...

 

Geçen cumartesi akşamı bu evde bir yemek daveti verildi. Nursuna-Salih Memecan çiftinin salonunda çeşit çeşit insan, bir de Başbakan vardı. Sonrasında köpürdü de köpürdü bu yemek. Et pişirirken bazen şaşar kalır ya insan, bu kadar kara köpük nasıl çıkıyor diye, öyle... 

 

Bazı yemeklerin hazmı zordur. Yiyene ağırlık verir. Ama yemeyeni şişirmesine, ilk defa bu kadar yakından şahit oluyorum.

 

Hazımsızlık, bazılarında ani zekâ düşmesine yol açıyor galiba. Bu yemeğin, Fehmi Koru’nun “Obama’ydı, Bush oldu”sundan hemen sonraya gelmesi çok mânidarmış! 

 

Ha iki günde kararlaştırıldı sanki bu davet, hakikaten sevsinler seni! Bir arkadaşımın

 

Özbek yardımcısı, olağanüstü lezzette mantı yapıyor. Gene yapsa da yesek diye, üç aydır konuşuyoruz, beş kişi toplaşamadık. Alelade vatandaş bile ha deyince randevulaşamazken, ajandası hep dolu o kalabalık artı Başbakan’ın bugünden yarına organize olduğunu varsaymak hangi akla hizmet?

 

Yemeğin tarihi iki hafta önceden belliydi. Obama seçilmezden, Koru konuşmazdan  çok evvel yani. Art niyet bile takvime uydurulmalı, yoksa sırıtıyor.

 

İngilizce’den ne kadar ‘çakıyor’? 

Bir de hazım sorununu taş düşürür gibi fazla sancılı yaşayanlar, debelenirken kafa göz yaranlar oldu. “İngilizce’den biraz çakmak” ve “Amerika’da hızlandırılmış uluslararası ilişkiler kursu görmek” dışında bir meziyeti olmadığını iddia ettiği kadının CV’sini çaksalar mesela

 

o Burhan Altıntop’un suratına (Benzetme de benim değil, çok çok çok ünlü birinin):

 

Nursuna Memecan, Robert Kolej mezunu. Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’ni bitirmiş. Endüstri Tasarımı değil, Mühendisliği. Bu manyak bir zekâ, takır takır matematik kafası demek. Üstüne gitmiş ABD’de İşletme Master’ı yapmış, üstüne Uluslararası İlişkiler okumuş. Orada yazılım mühendisi olarak çalışmış. Gelmiş buraya, Citibank’ta ve Yapı Kredi’de tepe pozisyonlara yükselmiş...

 

Bunlar gizli bilgiler değil, ilk google’lamada karşınıza çıkıyor. Hal böyleyken, elinde İmam Hatip diplomasından başka bir diploma olup olmadığını çok çok çok merak ettiğimiz bir Burhan Altıntop... Şimdiye kadar hiçbir yabancı yayını takip ettiğini/referans verdiğini görmediğimiz bir Burhan Altıntop... İngilizce’si Türkçe’siyle aynı hizada olan biri hakkında değil, gittiği ufak tefek İngilizce kurslarıyla çok istiyorsa anca ‘Mr. Smith and Mrs. Smith’ seviyesinde ahkâm kesebilecek bir Burhan Altıntop... Bu yazdıklarını yazabiliyor! Hey Allahım, sen akıllara mukayyet ol!

 

Hakikaten sinirlendim. Çünkü hakikatin kimin neresine düştüğünü bilmeyen bazı aymazlar da bunları okuyup sahi zannediyor.

 

Pozisyonu zerre umurumda değil.

 

Ama Nursuna Memecan, sittin senedir ‘Niye şöyle insanlar yok ki hiç siyasette?’ diye sorduğumuz donanımda bir kadın. Başka özellikleri de var: Boğaz’daki bir yarışta Kanlıca’dan Kuruçeşme’ye yüzmüş, yaş grubunda ikinci olmuş! Iowa’yı baştan başa bisikletle geçmiş! Hiperaktif, korkunç çalışkan, çok net, çok sosyal, çok becerikli, her işin altından kalkan bir kadın. O kadar benim tersim ki, başka bir canlı türüymüş gibi hayretlerle izliyorum onu!

 

Davetli listesinde kimler vardı?

 

“He he, yandaş takım” dedi birileri. Hı hı, tabii. Salona giriş sırasına göre sayalım:

 

Ömer Çelik (Kadınların zihnine eski bir Ayşe Arman röpüyle nakşolan AKP Adana milletvekili hâlâ motorlu mu bilmem ama hâlâ yakışıklı, hâlâ bekâr!)

 

Mihriban-Can Paker (Evet, TESEV ve ev daveti verme gurularından)

 

Emre Aköz (Başbakan’ın karşısında Talisker (isli bir viski) içen oydu, yalakalık böyle bir şey herhalde!)

 

Lüset-Mustafa Taviloğlu (Namı diğer Mudo, Alaçatı’da düzenlenen 2. Uluslararası Açık Deniz Balık Avı Turnuvası’nda, toplam kilo kategorisinde birinci oldu, bravo!)

 

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan (Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü’nün, akademik dünyadaki en güzel kadın olduğundan şüpheleniyorum.)

 

Füsun-Faruk Eczacıbaşı (Kuledibi çağdaş sanata doyacak!)

 

Nuran-Prof. Dr. Tosun Terzioğlu (Sabancı Üniversitesi Rektörü Terzioğlu’nun eşi Nuran Hanım, Apel’in kurucusu ve yöneticisi. Geçenlerde galerinin 10. yılı için çok hoş bir katalog bastılar.)

 

Nur Vergin (Genellikle ekonomi kulisi yazarlarında görülen bir huydur, dolu salona girerler ve gözlerini kısıp hedefe kilitlenirler: En mühim adamın dizinin dibi! Her zaman doğru sandalyede olmak maharet ister.)

 

Ümit-Prof. Dr. Mehmet Altan (15’te âşık olup 18’de evlenmişler, Ümit Hanım balerin.)

 

Prof. Dr. Eser Karakaş (Eser Hoca’nın eşi Prof. Dr. Işıl Karakaş, AİHM’ye seçilen ilk kadın yargıcımız.)

 

Cem Kozlu (Cem mi Can mı diye hep bir yutkunurum, hayır cazcı olan değil, evet Coca Cola’dan THY’ye yöneticilik yapan.)

 

Nevbahar-Ali Koç (Nevbahar Demirağ Koç ile Nursuna Demirağ Memecan’ın dedeleri kardeş.

 

Nursuna Memecan’ın dedesi Nuri Demirağ, Türkiye’nin ilk uçak fabrikasını kuran adam. İşte onun kardeşi Naci Demirağ’ın oğlu Turgut Demirağ, Nevbahar Koç’un güzellik kraliçesi annesi Afet Hanım’la evleniyor.)

 

Şimdi şöyle bir soru gelmeli normal olarak: Senin orada ne işin var? 

 

Annem ıspanaklı börek filan yaptığında haber verir, bence bu da benzeri bir durum: Sevgi-şefkat kotasından!

 

En çok dedikodusu yapılan kişi: Emine Erdoğan

 

Başbakan, eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan’la beraber geldi. Sümeyye incecik, çok zarif bir kız. Fakat gecenin fenomeni Emine Hanım’dı.

İnanan inanır, üç-beş zeytinyağlıya satıldığımı düşünenlere nasıl yardımcı olabilirim bilmiyorum. Emine Erdoğan’a karşı hiçbir sempatim yoktu. Uzaktan asık suratlı, sert ve dediğim dedik geliyordu. Yakındansa çok başka geldi. Ama beni boş verin, narlı buğday salatasına değilse panna cotta’ya satılmışımdır, he he, ne de olsa bedava, di mi Altıntop?

 

Şu daha net bir ölçü olmalı size: Gece onlar gittikten sonra tabii ki dedikoduları yapıldı! Ve yukarıda sayılan isimlerin hemen hepsi birbirini dürterek şu kalıbı tekrar etti: “Yaa ne tatlı kadınmış!” 

 

“E çok hoş kadın?” diye, hafiften soru vurgusuyla, temkinli yaklaşıldı önce, sonra karşıdakinin “Evet yaa, çok acayipmiş” demesiyle frenler boşaldı. Mevzudan mevzua akıyor konuşurken, gayet iyi ve yerinde espriler yapıyor. Böyle müdanasız ve cool da bir hali var, dalgasını da geçiyor... Samimi olarak şaşırdım Emine Erdoğan’a, şöyle söyleyeyim, burjuvalar da şaşırdı!

 

Yeri aştık, bugünlük bağlayalım. Taze bademden suşiye atıştırmalıklarla başlayıp panna cotta ve nar pelteyle biten yemek gayet hafifti. Çünkü körpecik enginar, kestane lezzetinde iç bakla, cevizli kereviz salatası gibi 7-8 çeşit zeytinyağlıdan sonra palamut şiş vardı. Palamutun şişi şahane oluyor, suyu içinde kalıyor, hazmı kolay oluyor.

 

Ama işte bazılarında hazım kafada başlıyor, orada da kalıyor.



Ve şimdi de Ahmet Hakan’ın cevap yazısı:

Ahmet Hakan kime ‘Bayan İvedik’ dedi ? - Resim : 1 Bayan İvedik

"MAJESTELERİNİN karikatüristi" Salih Memecan’ın eşi AKP Milletvekili Nursuna Memecan’ın "baş müzakereci" olmak için çırpınmasını, "Yok daha neler" diye karşıladım ya...

Fırsatı ganimet bilen Nur Çintay Aköz, Radikal gazetesindeki sütununda topa girmiş...

Bir yandan kocasına "Türk düşünce hayatının Recep İvedik’i" dediğim için benden rövanş almaya çalışmış...

Bir yandan "Başbakanlı yemeğin davetlileri arasında ben de vardım" bilgisini sevinçli bir telaş ile kamuoyuna iletmiş...

Bir yandan da kendisini yemeğe davet eden Memecan ailesini göklere çıkararak borcunu ifa etmiş...

* * *

Nur Çintay, bir "vekilharç kadın", bir "gönüllü nedime" edasıyla Nursuna Memecan’ı baş müzakerecilik makamına layık görmediğim için bana haddimi bildirmiş...

Nur Çintay’a göre...

Nursuna Memecan manyak bir zekaya sahipmiş... Adamı diplomalarıyla dövermiş... İngilizcesi sular seller gibiymiş... Boğaz’ı yüzerek geçmiş... Iowa’yı baştan başa bisikletle dolaşmış... Korkunç çalışkan, çok net, çok sosyal bir kadın imiş...

Buna mukabil...

Ben ise imam okulu mezununun tekiymişim...

Bu kıyaslamayı yaptıktan sonra Nur Çintay, "öldürücü" yumruğunu vuruyor:

"Hiç zavallı bir ’imam-hatipli’ ile bir ’kolejli’ eşit olur mu? Sen kimsin ki diplomalar kraliçesi Nursuna’yı baş müzakerecilik makamına layık görmüyorsun?"

Hani Haldun Taner’in ölümsüz eseri "Keşanlı Ali Destanı"nda, Gülriz Sururi’nin canlandırdığı "oyun kahramanı", "zengin köpeği"ne sulanan "sokak köpeği"ne, "Şamama kiiiim, sen kimsüün / Herkes haddini bilsün / O ki senin küffün mü / O bi küççük hanfendü" diye seslenir ya...

"Bayan İvedik" de bana bu tatta seslenmiş...

* * *

Nur Çintay’a, "Babamın tayin olduğu Anadolu kasabalarında Robert Kolej vardı da gitmedik mi?" tadında, yani İbrahim Tatlıses ezikliğinde bir yanıt vermek yerine...

Anlayacağı dilden bir şeyler söylemek istiyorum:

Ey Bayan İvedik!

Madem kalkış noktan tahsil hayatlarıdır... Benim tahsil hayatım, Tayyip Bey’in tahsil hayatına denktir, Emine Hanım’ın tahsil hayatını ise sanırım döver... Bak, sen ikisinin de sofrasında bulunmaktan çok büyük haz almış, gurur duymuşsun... Diplomalarını ya da diplomasızlıklarını mesele etmemişsin... Buna ne diyeceksin?

Yoksa "Çalışıp çabalayıp iktidara gelmiş siyah Türklere demokrasi adına sahip çıkarız... Ama yerlerini bildikleri müddetçe... Bizim alanımıza girmeye kalkarlar, bize laf ederlerse, imam okulu diplomalarını yüzlerine çarparız" mı diyeceksin?

Yoksa çıkınında gerektiği zamanlarda kullanılacak, "Sen nereden geldin de ünlü Demirağ ailesinin kızını baş müzakereciliğe layık bulmuyorsun?" lafını mı saklıyorsun?

* * *

Gelelim işin en eğlenceli kısmına...

Nur Çintay, "En krema tabaka burada" çığırtkanlığı ve görgüsüzlüğüyle Memecan ailesinin davetine katılanların bir listesini de sunmuş...

Davetlilerden birine "yakışıklı" demiş, birine "çok zengin" demiş, birine "kültürlü" demiş, birine dolaylı yoldan "dik duruşlu" demeye getirmiş...

Peki kimmiş bu "dik duruşlu" adam?

Kim olacak? Kocası Emre Aköz...

Peki ne yapmış da dik durmuş, ilkelerinin adamı olduğunu kanıtlamış Emre Aköz?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sofrasında, Erdoğan’ın gözlerinin içine bakarak viskisini çekmiş...

Breh! Breh! Breh!

Ama yok, öyle lahmacun yanında ısmarlanan viskilerden değilmiş içtiği...

Aslan muhalifimiz "isli viski" içmiş...

Görüyor musunuz dik duruşu?

Görüyor musunuz hayat tarzına nasıl da sıkı sahip çıkılıyormuş?

Bu kadar etkili bir siyasi dengeyi Anayasa Mahkemesi bile tutturamadı vallahi...

* * *

Neyse... Bu kadar "mavra" yeter...

Benim diyeceğim şudur:

Burası sular seller gibi İngilizce bilenlerin sayısının az olduğu, kolej bitirmişlerin nadir görüldüğü, kıyıda köşede kalmış tapon bir ülke midir?

Hamdolsun, bu meziyetlere sahip binlerce insanımız var...

Hal böyle iken...

Nursuna Hanım’ın ayırt edici vasfı nedir ki, "baş müzakerecilik" gibi çok önemli bir makama "hop" diye göz dikiyor?

Hadi Nursuna Hanım böyle bir hevese kapıldı diyelim...

Peki buna karşı biz bir şey söyleyemeyecek miyiz?

"Söyleyemezsin" demek, "vekilharç" tavrıdır, "nedime" yaklaşımıdır...

Haklarını yemeyelim, Nur Çintay gibiler de bu nedimelik işini iyi kıvırıyorlar...

İnşallah tez vakit "küçükhanım" Nursuna’nın nedimeliğinden, "büyükhanım" Emine Hanım’ın nedimeliğine terfi eder...

Zaten yaptığı Emine Hanım güzellemesiyle bu yolda olduğunu kanıtlıyor...

Ne diyelim? Allah ailecek yollarını açık etsin...

text-ad