Fatih Altaylı tutuklandığı anları tek tek anlattı: ''Beni getiren polisle sarıldık''

Fatih Altaylı tutuklandığı anları tek tek anlattı: ''Beni getiren polisle sarıldık''
Güncelleme:

Youtube kanalında kullandığı bir ifade nedeniyle Cumhurbaşkanı'nı tehdit suçlamasıyla tutuklanıp Silivri Cezaevi'ne gönderilen gazeteci Fatih Altaylı polis memurlarının evinin kapısını ilk çaldığı andan Marmara Cezaevi'ndeki koğuşundaki ilk anlarına kadar başından geçenleri tek tek anlattı.

Kendi Youtube kanalında hergün yayınladığı yorum videolarıyla gündemi yorumlayan gazeteci Fatih Altaylı, kullandığı ifadeler nedeniyle "Cumhurbaşkanını tehdit" suçundan başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanmıştı.

Hatırlanacağı gibi Fatih Altaylı, 20 Haziran Cuma günü yayınladığı günlük değerlendirme videosunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığa devam etmesine halkın yüzde 70'inin karşı olduğuna dair bir anketi yorumlarken Osmanlı İmparatorluğu dönemini işaret ederek "Çok beklediğim oran. AKP ve MHP seçmeninin bir bölümü dışında hiçkimse böyle bir şeye onay vermez. Bu milletin geçmişine bak. Bu millet padişahını boğmuş millettir. Az buz değildir öldürülen, boğazlanan, intihar süsü verilen Osmanlı padişahı." ifadelerini kullanmıştı.

Silivri Cezaevi'ne götürülen Altaylı, bu süreçte yaşadıklarını anlatan bir mektup yazdı. Altaylı'nın mektubu YouTube kanalında okundu.

İşte Fatih Altaylı'nın polisler evinin kapısını ilk çaldığı andan, Silivri'deki Marmara Cezaevi'nde konulduğu koğuşundaki ilk anlarına kadar herşeyi anlattığı mektup:

21 Haziran Cumartesi... Emre ile gün boyu hafta sonu programlarının çekimlerindeydik. Öğlen saatlerinde bir ara verip Formula 1'in 2026'dan itibaren Türkiye'ye gelebilmesi için bazı görüşmeler yaptım ardından çekimlere devam ettik. Bu arada cuma günü yayınladığımız programda kullandığımız bazı ifadelerin kesilip biçilerek farklı anlamlara büründürmeye çalışan birtakım trollerin sosyal medya üzerinden başlattığı saldırıyı izliyorduk. Belli ki bir şeyler kaynatıyorlardı.

Akşam saat 6 gibi eve döndüm. Pazar akşamı 2 ayı aşkın süredir görmediğim kızım İstanbul'a gelecekti. Heyecanlıydım, mutfağa girip onun sevip özlediği yemekleri yapmaya başladım. Sarmaları ocağa koyduğum sırada kapı çaldı, saat galiba 9'a yaklaşıyordu. 'Hayırdır inşallah' diye açtım, kimseyi beklemiyordum. Kapıda polis oldukları aşikar dört kişi duruyordu. Gayet kibarca, 'Fatih Bey iyi akşamlar, hakkınızda gözaltı kararı var bizimle gelmeniz gerekiyor' dediler. Güldüm, 'Ben sizi yarın sabah bekliyordum' dedim. Öyle ya, cumhurbaşkanlığı danışmanlığına oturtulmuş bir kişi gün içinde tehditler savurmuş, suyumun ısındığını söylemişti. Belli ki bir şeyler kaynatılıyordu.

'İçeri buyurun hazırlanayım bir iki parça bir şey alayım' dedim. Biz giremeyiz, siz de buradan ayrılmayın eşiniz hazırlasın' dediler. 'Eşim annesinin yanında evde yok' dedim. Hande annesini görmeye Balıkesir'e gitmişti. Polislere 'Eşimi arayıp haber vereyim' dedim. Allah'tan o sırada henüz gitmemiş olan yardımcımızdan telefonumu istedim. Ekibin başındaki komiser 'Fatih Bey telefon açamazsınız telefonunuzu da biz teslim alacağız' diyerek telefonu aldı. Yardımcımıza 'Hande Hanım'a haber ver Fatih Bey'i polisler götürdü de o da avukatıma haber versin' dedim ve polislerin arasında evden çıktım.

Üzerimde ev kıyafetlerim ayağımda ev ayakkabılarım vardı önce Haseki Hastanesi'ne geldik polis arkadaşlar son derece kibardı. Orada bir kadın doktor beni muayene etti kronik rahatsızlığım olup olmadığını ve kullandığım ilaçları sordu. Yanıtlarımı not aldı çok zarif çok, iyiydi. Geçmiş olsun deyip yolladı. Çıkıp ekip otomobiline geri döndük sonra başkomiser geldi ve 'Doktor hanım sizi tekrar görmek istiyor' dedi. Muayene odasına döndüm, bahsettiğim rahatsızlıklardan birinin ilacını söylemediğimi fark etmiş, unuttum diye düşünmüş onu da yazmak istemiştİ. Dikkatine teşekkür ettim, 'Onun için ilaç almıyorum beslenmeme dikkat ediyorum' dedim. Tekrar ekip otosuna döndük ve Vatan Emniyet'e doğru yola çıktık. Üç araçlık konvoyumuzla Vatan Caddesi'deki İstanbul Emniyet Müdürlüğüne vardığımızda fotoğraf çekilmesin diye büyük özen gösteren polis ekibi beni hemen güvenlik şubeye çıkardı. Çoğu genç pırıl pırıl bir polis ekibinin arasında buldum kendimi. Hakkımdaki suçlamayı henüz bilmiyor, açıkçası merak da etmiyordum çünkü suç işlemediğimden emindim. Ama trollerin yazdıklarından neyle karşılaşacağımı üç aşağı beş yukarı tahmin ediyordum.

Yarım saat kadar sonra avukatım Rezzan Aydıoğlu ve Ömer Teker gelince suçlamayı da öğrendim. Cumhurbaşkanını tehdit etmişim, 'Türk halkı sandığı sever' demiştim ya. Zorunlu olmadığı halde ilk ifademi polise verdim. Sonrasında biraz polis sorunlarından, daha önce gözaltına aldıkları gazetecilerden, sosyal medya fenomenlerinden söz ettik. Tüm polisler pırlanta gibiydi, yanlarında kendimi kötü hissedeceğim hiçbir şey olmadı. Saat 12 gibi beni nezarethaneye indirdiler. Sağ olsunlar önceden konuşmuş, güvenliğim için bana tek kişilik bir nezarethane odası bulmuşlardı. Orada da gayet kibar bir muamele gördüm. Bir nezarethaneye koyuldum, plastik kaplı ince sünger yatağının üzerine koymam için üç battaniye verdiler, sermeme yardım ettiler. Bir ihtiyacım olursa kameraya el sallamamı söyleyip gittiler. Merak ediyorsunuzdur, nezarethane söylendiği kadar kötü ve pis bir yer mi diye. Söyleyeyim beton yataklarının üzerinde plastiğe sarılı süngerler, yüksek bir tavan, tavanda kamera pis değil eski köhne demir parmaklıklarıyla tam bir kodes.

Gece geç saat gittiğim için olsa gerek tuvaletler pisti ama içerideki kokun kaynağı tuvaletler değil hemen yakınındaki narkotik deposuydu. Nezarethane buram buram uyuşturucu daha doğrusu ot kokuyordu. bağırıp çağıran, sövüp sayan nezarethane arkadaşlarım sayesinde uyumadan sabahı ettik ama saatle ilgili bir fikrim yoktu. Bir süre sonra gelen görevliye saati sordum '6'yı 20 geçiyor' dedi. 8.0 9 gibi sandviç ve su dağıttılar, yiyecek halim yoktu almadım. 11'e kadar nezarethanedeki alçak yatağın üzerinde oturup bekledim. 11'de güvenlik şubedeki yeni arkadaşlarım gelip aldılar yukarı çıktık. Savcı bey birde bekliyordu, önce hastaneye gidip yine rapor alacak oradan Çağlayana'a gidecektik. Bayrampaşa Devlet Hastanesi'nin ilgili biriminde tekrar sağlık muayenesinden geçtim, muayeneyi yapan ekip sorması gerekenler dışında bir şey söylemedi ama bakışları çok şey anlatıyordu. Daha sonra Çağlayan Adliyesi'nin hiç görmediğim, bilmediğim bir yerinden girip yerin 7 kat altına indik. Böyle bir giriş olduğunu dahi bilmiyordum. Aşağıda bir saat kadar otomobilde bekledik. Savcı bey hazır değildi.

Saat 2 gibi savcının huzuruna çıktık, ifademi verdim ama aslında gereksizdi. Kararı troller çoktan vermişti. Savcının tutuklama isteğini de kapısının önünde beklediğimiz savcıdan değil sosyal medya trollerinden öğrendi avukatım Rezzan Aydıoğlu. Oradan nöbetçi Suh Ceza Hakimliğine indik, kısa bir bekleyişten sonra mahkemeye çıktık bir daha ifade verdik. Hakime hanım karar için ara verdi ama sosyal medya tutuklandığımı duyuran troll haberleriyle dolmuştu bile. Tutuklandım.

Gece yarısı apar topar İstanbul'a dönen eşim gelmişti ama ne adliye binasına ne de mahkeme salonuna sokulmuştu. Tutuklandığım haberini Rezzan'dan aldı. Tutuklanmam bir hukuk rezaletiydi ama bu ilk değildi ve artık vakay-ı adiyeydi Türkiye için.

İnfaz savcılığında işlemlerim sürerken ben de beni getiren güvenlik şube polisleriyle aşağıda bekliyordum. Onların da üzüldüğünü görüyordum. İçlerinden biriyle sarıldık, öyle içtendi ki gözlerim doldu. 'Geçer Fatih abi geçer' dedi. Zor tuttum kendimi.

Sonra üç otomobil yola çıktık Bayrampaşa civarında başkomiserin kullandığı Volkswagen'e makas atan bir genç çarptı. Araç pert olunca biz iki araç Silivri'ye doğru yola devam ettik. Silivri Devlet Hastanesi'nde bir muayene daha sonra Silivri Cezaevi ya da resmi adıyla Marmara Ceza İnfaz Kurumu Kampüsü. Polis arkadaşlarla vedalaştık. 'Hakkınızı helal edin' dedim, Silivri'ye girdim. Meşhur Silivri eskiden yoğurdu ile meşhur olan Silivri artık cezaevi ile meşhur ve belli ki her muhalif canlı bir gün buraya tadacak. Giriş işlemlerim epey sürdü parmak izi, fotoğraf kurallarının anlatılması, arama derken epey vakit geçti. Sonra önüme koyulan evrakları imzalamaya başladım. Birinde saati de yazmam gerekiyordu, infaz koruma memuruna saati sordum. '19.15' dedi. Tam da kızımın uçağının iniş saatiydi. Her seferinde kendisini karşılamama alıştığı için gözleri beni arayacaktı ve ben orada değildim.

Çok kötü hissettim daha sonra, ne kadar kalacağımı bilmediğim hücreme götürüldüm. Hücre dediysem adı öyle. Aslında iki katlı bir suit oda. Alt katta bir metal mutfak tezgahı, bir metal mutfak dolabı, bir alaturka tuvalet ve yanında bir duş. Üst katta da yan yana üç yatak ama ben güvenlik nedeniyle yalnız kalacağım odada.

Beni karşılayan cezaevi müdür yardımcısı kısaca kuralları anlattı. Ayda bir açık görüş, 4 kapalı görüş, tutuklular için sınırsız avukatla görüşme hakkı, haftada 3.500'lik kantin alışveriş hakkı, para bulundurmak yok. Harcayacağınız para cezaevi veznesine yatıyor. Arçelik buzdolabı ve televizyon alma hakkınız var ve o bu limite dahil değil. Müdür beyin anlattığı kadarıyla oda yeni elden geçmiş boyanmış. Bana yeni bir yatak ve yeni çarşaf ve nevresim verdiler ancak havalansın diye açık bırakılan pencereden giren kuşlar sadece odamın baktığı avluya değil odaya da pislemişler ve otlar taşımışlar. Yönetim bana biraz bulaşık deterjanı bir de bulaşık süngeri verdi. Odamda yalnız kalır kalmaz temizliğe başladım. Önce demir yatağın tozunu ve kuş pisliklerini silip yatağa yerleştirdim, çarşafı geçirdim yastık kılıfını taktım sonra mutfağa geçtim epey bir uğraştım. İçime sinecek kadar değilse de bayağı temizlendi. Kantinden ilk haftalık istikakımı temizlik malzemeleri için kullanacağım. Kova, vileda, süpürge, temizlik bezi falan malzemeler gelince yerleri bir güzel silerim çünkü bayağı toz ve ot içinde gece.

İlk avukat görüşünde sağım solum İBB meclisi gibiydi. Sağımdaki kabinde Gazi Osmanpaşa Belediye Başkanı, solumdaki kabinde Şişli Belediye Başkanı avukatlarıyla görüşüyordu. 12 gibi yattım ama sivri sinekler rahat bırakmadı, epey bir katliam yaptım. 5 adet de örümceğim var ama onlara dokunmuyorum karşılıklı saygılı bir ilişki umuyorum. Saat 6 gibi kuş sesleriyle kalktım, sabah 8.30'daki sayımı beklerken bu satırları yazıyorum. Kantin listem hazır, infaz koruma personeli çok yardımsever ve gayet güleryüzlü. Birazdan ilk cezaevi yemeğimi yiyeceğim ,buradaki günlerimi elden geldiğince sizlerle paylaşırım. Her şey insanlar için ve ilk kez böyle bir deneyim yaşıyorum.

Bazılarının başı göğe ermiştir herhalde. FETÖ ile ortakken de denemiş ama yapamamışlardı şimdi oldu. Benim tek derdim ise sevdiğim insanları üzmüş olmam.

 

 

 

text-ad